22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 MART 2008 / SAYI 1147 5 PAZARIN PENCERESİNDEN On beş ülkenin Türkiye’deki büyükelçiliklerine, geçen hafta içinde birer zarf gitti. Zarfların içinde, ABD hakkında yapılan bir suç duyurusunun ayrıntıları yer alıyordu. Mektupları gönderen diş teknisyeni Yılmaz Yukarıgöz tam bağımsız bir ülkesi olmasını istiyor. Bunun için ABD’nin şimdiye kadar işlediği savaş suçlarını ve yaptığı soykırımları bir dosya haline getirerek Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne suç duyurusunda bulundu. Fotoğraf: VEDAT ARIK Türkiye’nin kökünü kazımak! Selçuk Erez aşbakan “Batı şu anda ağlıyor, sakın bu tuzaklara düşmeyin. Böyle giderse 2030 yılında Türkiye’nin nüfusunun çoğu 60 yaşın üzerinde olacak. Biz genç nüfusumuzu aynen korumalıyız.. Bunlar ne yapmak istiyor? Türk milletinin kökünü kazımak istiyorlar, yaptıkları şey bu. Eğer nüfusunuzun azalmasını istemiyorsanız, bir ailenin üç çocuğu olmalı… Çocuk berekettir... Benim dört çocuğum var. Memnunum, keşke daha fazla olsaydı. Hepsi de bereketiyle geldi.” demiş. Kim kazımak istiyor Türk milletinin kökünü? Ne dendiğini anlamak için eskiye dönelim: 1 Aralık 2002 tarihli Hürriyet gazetesinde Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın Başbakan gibi kendisinin de doğum kontrolüne “şiddetle karşı” olduğunu bildirdiğini okumamış mıydık? Sonra, 30 Mayıs 2006 tarihli gazetelerden Başbakan’ın Manisa‘da, “Papa Hıristiyanlar’a diyor ki ‘Bol çocuk doğurun.’ Çocuk zenginliktir, sermayedir. Bu konuda ben biraz muhalifim. Aile planlamasına evet, doğum kontrolüne hayır. Türkiye’yi yaşlı nüfus tehdidi bekliyor. Çin nasıl bir sıçrama yaptı. Bunu nüfusuyla yaptı.” demiş olduğunu? Demek ki görüş yeni değil ve Türkiye’nin kökünün, doğum kontrolü isteyenlerce kazıldığına inanılmaktadır... Bu neyin ifadesidir? İnsan Haklarının pek anlaşılmadığını yansıtır! Açıklayalım: Avrupa Birliği’nin Kopenhag Kriterleri’ne göre katılım görüşmelerine başlamak için devletlerin kurumlarında demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını garanti altına almış olmak gerekir. B Haddini değil, hakkını bil Deniz Ülkütekin rjantin, Çin, Küba, Kamboçya, Yunanistan, Almanya, Mısır, Filipinler, Şili, Rusya, Japonya, Vietnam, İran, Endonezya ve Libya… Dünyanın dört bir yanındaki bu ülkelerin ortak özellikleri, tarihte ABD ve emperyalist güçlerin saldırılarına uğramaları. Yılmaz Yukarıgöz, 2003’ten beri yürüttüğü araştırmasını tamamladı ve ABD’nin saldırılarını bir dosyada topladı. Şimdi, işlenen suçların bedelinin uluslararası mahkemelerde ödenmesi için bu ülkeleri birlikte hareket etmeye çağırıyor. Galatasaray’daki PTT binasında, mektupları postaya vererek uzun süreli çalışmasını tamamlayan Yukarıgöz özgür bir ülkesi olsun isteyen, hangi siyasi ve ideolojik görüşe sahip olursa olsun her insanın altına imza atacağını düşündüğü çağrısına STK’lerden ve halktan destek bekliyor. Niye bu araştırmayı yapma gereği duydunuz? 2003’te 1 Mart tezkeresi çıkarılmaya çalışıldı. Başta Deniz Baykal olmak üzere bazı muhalifler buna karşı çıktı. Ben de bu doğrultuda bir tiyatro gösterisi yaptım. Daha sora ABD Irak’ı A işgal etti. Buna hakları olmadığını düşünerek çalışmayı başlattım. Araştırmalarım sırasında kitle imha silahları kullanıldığını gördüm. Aydınlatma amaçlı kullanılan fosfor bombasının insanlara karşı kullanıldığını öğrendim. O dönemde, sadece Irak’ta değil, dünyanın birçok yerinde gizli cezaevleri ortaya çıkarıldı. Yaptığınız suç duyurusuyla ilgili ABD’nin yükümlülükleri nedir ve ne kadarını yerine getiriyor? Benim suç duyurusu yaptığım Uluslararası Ceza Mahkemesi, Roma Statüsü’ne dayanıyor. Benim şahsi olarak dava açma hakkım yok. Sadece başvuruda bulunabilirim. Ancak insanım ve kendi ırkımdan olanların katledilmesine göz yumamam. Ayrıca ileride emperyalist güçlerin ülkemi işgal etmeyeceğinin bir garantisi yok. ABD, Bill Clinton döneminde Roma Statüsü’nü imzaladı Ancak daha sonra imzasını geri çekti. Zaten ülkenin yargılanması için Birleşmiş Milletler’in şikâyette bulunması gerekiyor. Burada bir çelişki var. Çünkü BM de “Savaş zamanı insanların korunması” maddesini 12 yıl boyunca Irak’a ambargo uygulayarak ihlal etti. Adalet komisyonuna başvurmanız bir hak arama mücadelesi ve siz de yaşam hakkınızı arıyorsunuz. Mağdur olan diğer ülkelerin de buna katılması için dosyayı ve başvurumu büyükelçiliklere yolladım. Artık onlar kendileri karar verecektir. Hükümet bazında da başvurabilirler. Soykırım zamanaşımına uğramaz. Eğer öyle olsaydı, bugün Türkiye hakkında yürütülen iddialar da bahis konusu olmazdı. Çalışmanız halkın düşüncelerini ne kadar yansıtıyor? Dışarı çıkıp yüz kişiye “ABD’nin ülkemizde olmasını istiyor musunuz?” diye sorsak doksan dokuzu “hayır” der. Milletvekilleri seçilince, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde “bağımsızlığımızı koruyacağıma şerefim üzerine yemin ederim” diyorlar. Ülke bağımsız değil. O zaman yeminlerini yerine getirmeleri gerekiyor. Çevrenizden, “Ne yapıyorsun? ABD’ye dava mı açıyorsun?” gibi tepkiler geldi mi? Evet. “Korkmuyor musun?” diyenler oldu. Korkmadığımı söyledim. Eşim, “alıp götürürler” diye endişelendi ama ülkemde onurumla yaşayamayacaksam zaten kafama kurşun sıkmışım demektir. Bilgisayarım durup dururken çöktü. Yazımı bitirdim, kaydettim. Ertesi gün bütün bilgiler kaybolmuştu. Neyse ki yedek kayıtlarım vardı. Tabii sıradan bir bilgisayar hatası da olabilir. O konuda ABD’yi suçlamıyorum. G Aile planlaması konusunda karar verebilmek, istendiği zaman, yani bedenen, ruhen ve sosyal açıdan, ekonomik açıdan hazırken çocuk sahibi olabilmek de garanti altına alınmış olması gereken insan hakları arasında yer almaktadır: Yıllardır doğum kontrolü konusunda düzenlenmiş olan her uluslararası konferansta, insanın doğum kontrolü uygulamaları ile ilgili haklarının var olduğu vurgulanmaktadır. Mahmut Celal Bayar’ın akrabası olan Dr. Mahmut Tolon, “Önyargılar Güzeldir” (Aşina Kitaplar 2008) başlıklı ilginç eserinde “Bayar ölümünden önce nüfusun durdurulması gerektiği kanaatine varmıştı... Cumhuriyet kurulduğunda nüfusun artması politikasının genelde kuzeydeki komşumuzdan korkmamızdan kaynaklandığını bana anlatmıştı” demektedir. Zaman zaman (mesela 2003 Antalya kampında) partisinin köklerinin Demokrat Partiye dayandığını söyleyen Erdoğan, Tolon’un kitabını okumalı! Aile planlaması ve doğum kontrolü temel insan haklarından biridir ve salt bu nedenle hiçbir kadına, “Devlet politikası gerektirdiği için üç çocuk ya da dört çocuk yap!” ya da “İşçi lazım, asker gerek: Ondan doğur!” telkininde bulunulamaz... İnsanlar bu nedenlerle değil ancak kendi ekonomik ve sosyal durumları nedeniyle istedikleri zamanda ve sayıda çocuk üretme haklarına sahiptirler ve devleti yönetenler de vatandaşlarına bu konuda bilgi, olanak ve kolaylık sağlamanın başlıca görevleri olduğunu bilmelidirler. Mesela bu kadar açık ve seçikken ters yönde ısrar nedendir? Acaba sorun kavramama filan olmayabilir mi? Bunca yıldır, bu kadar açıklayıcı söze rağmen bu konuda ısrar edilmesi başka bir olasılığı da düşünmemize, başbakanlık sona erdikten sonra doğumevi açma ya da emzik satma gibi düşüncelerin varlığından kuşkulanmamıza yol açmaktadır. G erezs@superonline.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle