17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 DERGİDEN 16 MART 2008 / SAYI 1147 M esele doğurup doğurmamakta değil, doğurmayı isteyip istememekte, ama gelin görün ki kadın bedeni üzerinde hâkimiyet kurma arzusunda ısrarlı erkeklerin bunu tartışmaya hiç de niyetleri yok. Kadının başını örtüp örtmeyeceğine, eteğinin uzunluğuna, pantolonunun rengine, sinemaya gidip gitmeyeceğine odaklanan zihinlerini bu küçük iktidarlarından çekemiyorlar bir türlü. Çünkü onu uğruna cinayet işleyecek kadar vazgeçilmez, daha doğrusu erkekliklerinin ölçüsü olarak görüyorlar. Esra Açıkgöz bu hafta işte bu “ölçü”yü çiğneyen kadınların akıbetlerini yazdı, beyaz tayt ya da pantolon giydiği, sevişmek istemediği için öldürülenleri… Kadınların onlarca yıllık mücadeleleri sonucunda değiştirilen yasaların uygulamanın gerisinde kalmasını anlattı. Namus cinayetleriyle ilgili yasalara “tahrik” indirimini koyduran da erkeklerdi, uygulayanlar da... Uzun uğraşılarla namus cinayetlerine “tahrik” indirimi sağlayan düzenleme yürürlükten kaldırıldı, ama dava sonuçlarında değişen bir şey yok. Çünkü çoğunluğunu erkeklerin oluşturduğu yargı uygulayıcılarının zihinlerinde, suçlu, erkeğin elini kana bulayan, şeytanla işbirliği halindeki cadı; kadın! Görülen o ki günlük hayatı kullanma yöntemleri değişse de kadınlara dair algılarına sadakat gösteren katil erkeklerle yasa uygulayıcı erkeklerin işbirliğinin sonucunda daha çok kadın tabutunu sırtında taşıyacak… Bu zihin yapısını besleyen muhafazakârlık elbette, ama muhafazakârlığa sahip çıkan da kapitalist sistemin ta kendisi. Üç çocuk doğurun diyen başbakan, sitesinde feministleri “ahlaksızlar” olarak tanımlayan Diyanet İşleri Başkanlığı kapitalizmin dişlilerinde bir aksaklık olmamasından sorumlular… O dişlileri parlatmak için de kadına karşı erkeği kullanıyor, eski, bildik hikâyeleri yineleyip duruyorlar… Bu yüzden de kadına doğurmayı isteyip istemediğini sormuyorlar, sormayacaklar da… Bu haftaki kapak konumuzu Deniz Ülkütekin hazırladı. On yıl içinde hayatımıza sızan, eski alışkanlıklarımızı yerle bir eden interneti eksisiyle artısıyla konu edindi… Yazının başlığı da internetle şekillenen gelecek tasavvuruna uygun: ehayat. Peki, muhafazakâr erkek zihniyeti kadının internet kullanımına ne kadar ve nasıl izin verecek? Sokaktan yalıtılan, “üç çocuk”la eve hapsedilen kadın bu yeni hayatında nasıl takip edilecek? Sistemin gözü “büyükağabey” internete de hâkim olduğuna göre tıklanacak siteler, uzanılacak adresler belli… Geriye küçücük bir umut kalıyor, belki Türkiye’de de İtalya’daki gibi kadının yaşam hakkını kullanmak adına yalan söylemesini meşru gören biriki hâkim çıkabilir! İyi haftalar... Berat Günçıkan [email protected] Yargının cinsiyeti var mı? Taciz, tecavüz ve “namus” cinayetlerinde yasal düzenleme yapılması yasa koyucunun isteğinden çok, kadınların itirazlarının bir sonucuydu. Ağır ağır da olsa bir hayli yol alındı, ama bugün uygulamalar yasaların uzağına düşüyor. Neden, muhafazakârlığın prim yapması, siyasi iktidarın söylemleri ve uygulayıcıların çoğunluğunun erkek olması… Esra Açıkgöz “Namus” cinayetlerinin önlenmesi için yasa uygulayıcılarının zihniyeti de değişmeli. Dicle Nehri’ne attı. Mahkeme, eşini kasten öldürmek suçundan Şirin Demir’e önce müebbet hapis cezası verdi, sonra bunu 16 yıl 8 ay hapis cezasına çevirdi. Çünkü, Şirin Demir, cinsel ilişkiye girmekte soğuk davranan karısının kendisini aldattığını düşünmüş, yani “tahrik” edilmişti! Oysa, kan örnekleri bebeğin Şirin Demir’den olduğunu gösteriyordu. Altun Demir’in olaydan önce başka bir erkekle cinsel ilişki kurmadığı da DNA raporuyla belirlenmişti. Özlem Yapıcıoğlu, 23 yaşındaydı. Kocasından her gün dayak yiyor, morluklarını saklıyor, kimseye söylemiyordu. Kocası çalışmadığı için ekonomik durumları da iyi değildi. Bıkmıştı, bir gece kocasının cinsel ilişki isteğini reddetti, öldürüldü. Ümit Yapıcıoğlu, mahkemede cinayeti işleme gerekçesini “Sarılmak istedim, kabul etmedi. Beni yataktan attı...” diyerek açıkladı. Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki yargılamada, savcı Türkan Yabancı, sanık hakkında “Kasten adam öldürmek”ten ağırlaştırılmış müebbet hapis istedi. Ümit’in avukatı ise, “yataktan atılmasını, karısının kendisiyle cinsel ilişkiye girmek istememesini” gerekçe göstererek, ceza indirimi talep etti. Tanık ifadelerine, dosyadaki suç duyurusu başvurusuna ve hatta sanığın itirafına rağmen, Özlem’in kocası tarafından dövüldüğüne dair somut delil bulunmadığına karar verildi. Cinayete gelince... Mahkeme Ümit Yapıcoğlu’nu önce müebbet ağır hapis cezasına çarptırdı, sonra da Özlem’in “tahrikleri”ni göz önüne alarak 24 yıla indirdi. Kısacası, Ümit Yapıcıoğlu on yıl bile yatmadan çıkacak. İki erkek hâkimin onayıyla alınan karara, üçüncü hâkim Şenay Toprak muhalefet etti: “Olayda maktulden kaynaklanan herhangi haksız eylem bulunmadığı nedeniyle çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.” Dava, Yargıtay’da da görüldü, Yargıtay savcısı ceza indirimi gerektiren bir durum olmadığını söylese de, beş erkek üyenin onayıyla, karar doğru bulundu. Sevgi Aguş, kocası tarafından bir alışveriş merkezinde 15 kez bıçaklanarak öldürüldüğünde 24’ündeydi. Olayı gören çocukları ise, yedi ve beş. Fatih Aguş’un cinayet gerekçesi, Sevgi’nin kendine inat kot pantolon giymesi ve bir erkeğe “cilveli şekilde” saat sormasıydı. Bu gerekçeleri, mahkeme de kabul etti, cinayeti “haksız tahrik” altında işlediği için 20 yıla mahkum edildi. Şakir Er, Alev Er’i kabloyla boğup öldürdükten sonra, cesedini buzdolabında sakladı. Cinayet gerekçesini; “eşimin başka erkeklerle olduğu kulağıma geldi, çantasında da doğum kontrol hapı gördüm. Göbeğinde de piercing vardı, namusumu temizledim” diyerek anlattı. Cezası “haksız tahrik” gerekçesiyle 24 yıldan 20 yıla indirildi. Halil İbrahim Uçan, “beyaz tayt giydi” gerekçesiyle 17 yaşındaki nikâhsız eşi Oya Can’ı bıçaklayarak öldürdü. Ömür boyu hapis cezası aldı, ama cezası “haksız tahrik” ve “iyi hal” gerekçesiyle 22 yıla indirildi... Hukukçular, bu kararları “eğer bir şüphe varsa, sanık lehine yorumlanmak zorundadır, fazla ceza vermektense, az ceza vermek daha iyidir” diyerek açıklıyorlar. Ancak Adana’da, kendisine şiddet uygulayan kocasını öldüren Rabia Yoldaş’a verilen ceza hâlâ akıllarda. Tecavüzcüsüyle evlendirilen 14 yaşındaki Rabia’nın kafası duvara vuruldu, sırtında sopalar kırıldı, keserle başı yarıldı, üzerine kaynar su döküldü... Sonunda dayanamadı, darp raporu aldı ve boşanma davası açtı. Murat Yoldaş, Rabia’yı bırakmak istemiyordu, üzerine yürüdü, dövdü, geneleve satmakla tehdit etti. Rabia, kocasının elinden kurtulmayı başardığında eline geçen silahla onu öldürdü. Adana 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, avukatları, aile içi şiddete ilişkin tanıklar olduğunu, darp raporları bulunduğunu belirterek, “ağır tahrik” indirimi istedi. Savcının da “ağır tahrik” nedeniyle ceza indirimi talep etmesine rağmen, mahkeme Rabia Yoldaş’ı önce ömür boyu hapis cezasına çaptırdı, sonra yaşananların “hafif haksız tahrik” olduğuna kanaat getirerek, 24 yıl ağır hapis cezasına... Örnekler bu kadarla sınırlı değil; üstelik son birkaç yıldır aralarına hızla yenileri ekleniyor. Bu artış muhafazakârlaşmanın yargıya yansıdığının da göstergesi. G Kolaj: Müge Kaygusuz Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Güray Öz Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı / Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Dilşat Özkaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 (554555) Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. no: 23 Yenibosna/İstanbul (0212) 454 30 00 * Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergicumhuriyet.com.tr K adınlar yıllardır, Türkiye’yi kendileri için de yaşanılabilir hale getirmeye çalışıyor; hukuksal, siyasal, ekonomik alanda mücadele veriyorlar. Evet, bazı hakları da elde ettiler, yasaların değişmesini de sağladılar ancak yasa uygulayıcılarının çoğunun erkek olması yasaların hayattaki karşılığını bulmasına engel oluyor. Bunda siyasi iktidarın muhafazakâr yapısının da payı var. Kadınlara üç çocuk doğurmalarını öğütleyen başbakan dahil bütün erkekler için kadın hayatı hâlâ çok “ucuz”. Son yıllarda “namus” cinayetlerinde alınan ya da bozulan kararların gerekçeleri de bu “ucuzluğu” doğruluyor… İşte örnekler… Şirin ve Altun Demir, yedi yıllık evliydiler, üç çocukları vardı. Şirin Demir, “cinsel ilişki sırasında isteksiz” olması gerekçesiyle, 24 yaşındaki, üç aylık hamile karısını boğarak öldürdü. Cesedini bir süre kömürlükte sakladı, sonra da ZİHNİYET HÂL AYNI! Avukat Canan Arın, yasaların gerisine düşen uygulamalarla ilgili düşüncelerini şöyle açıklıyor: Daha korkunç kararlara hazır olmalıyız, çünkü bütün yargı kompozisyonunu değiştiriyorlar. Bunun en iyi örneği de, yabancı uyruklu kadınlara tecavüz ettikleri suçlamasıyla yargılanan Toprak Ejder ve Murat Doğan için verilen beraat kararı. O kadınlar fuhuş amacı ile gelmiş olsalar bile fahişelere tecavüzde ceza indirimi maddesini düzenleyen eski ceza kanununun bu maddesini yıllar önce iptal ettik. İnsan seks işçisi ise bu, ona tecavüz edilebileceği anlamına gelmez. Ayrıca Türkiye’ye gelen bütün yabancı kadınların kendilerine tecavüz edilsin, diye buraya geldikleri varsayımı da insan hakları ihlalidir... Patriyarkal düzeni değiştirmedikçe yasaların gördüğümüz biçimde uygulanmasını olağan karşılamak gerekir. Ayrıca imam hatip mezunlarını hukuk fakültelerine doldurursanız; kadının insan haklarını kabul ettirmeniz iyice zorlaşır. O kararları veren yargıçların nasıl okullardan hukuk fakültesine gittiklerini bilmiyorum, ama sonuçta zihniyet aynı. Eski Ceza Kanunu’muzda evlilikte cinsel tecavüz kabul edilmiyordu, çünkü evlilik insanların cinsel gereksinimlerini karşıladıkları “meşru“ bir zemindi. Yeni Ceza Kanunu, evlilikte cinsel tecavüzün suç olduğunu kabul etti, ama yargıçların zihniyeti hâlâ eski kurallarda kaldı! Biliyorsunuz, beyaz tayt giydiği için öldürülen kadını öldürene de haksız tahrik indirimi uyguladılar. Oysa haksız tahrik yasaların suç saydığı haksız bir fiilden kaynaklanır. Ne beyaz tayt giymek, ne cilveli cilveli saat sormak, ne de kendisine tecavüz edilmesini kabul etmemek suçtur, dolayısı da ile haksız bir fiil değildir. “4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun”un nasıl uygulanacağını bildiren yönetmelik on yıl sonra da olsa çıktı. Yönetmeliğin çıktığı iyi oldu, yargıçlara bugüne kadar anlatamadığımız konuları bundan böyle her talebin arkasına yönetmeliği ekleyip ilgili maddeyi rengârenk boyayarak dikkatlerini çekip belki anlatabiliriz! Yine de bunlar yeterli değil, “Kadın Hakları Yeniden” kampanyası başlatılarak, yargı uygulayıcılarına ve erkeklere eğitim verilmeli. G
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle