Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 16 MART 2008 / SAYI 1147 Değişmek olanaklı mı? Biraz daha az öfkeli, daha az kuşkucu, daha sakin, daha neşeli: İçimizde hep dönüşmek istediğimiz bir şey vardır. Yol engebeli görünür, ama kendimizi daha iyiye ulaştırmak için tüm kapasite bizdedir. Neye dönüşmek ve niçin dönüşmek istediğimizi kesin olarak bilmemiz koşuluyla... epimiz bir gün sınırlarımızı aşmak ve kendimizi güvenle öne çıkarmak için ani bir duyguyla karşı karşıya kalırız. Bir başka kimliğe bürünmek için değil, ama daha çok kendimizdeki en iyiyi ortaya koymak için. Eğer bu gündelik deneyimimiz haline gelirse, hastalıklı çekingenliğimizi ya da denetlenemez stresimizi bir yana koyup, güvenli ve sakin bir görünümle ortaya çıkmayı bilebilirsek... Öz değişim, içsel başkalaşım, terapistlerin bize önerdikleri şeyler değil mi? Kitapevlerindeki kişisel gelişim reyonlarına bir bakış, bizi inandırmaya yeterli: “Yedi günde yaşamınızı değiştirin”, “Mutluluk için değişin!”, “Yaşamınızı dönüştürün”, “Davranış değiştirin!”.... İçimiz içimizi yerken, sözcüğü sözcüğüne yutmak istediğimiz ne güzel vaatler! Oysa bir psikanalizci: “Mümkün olan bir başkalaşım yoktur!” diyor “Morfolojimiz, zihinsel kapasitemiz, eğitimimiz... Tüm bunlar değişmesi olanaksız dirençli bir kaide üzerinde oturtur bizi”. Bu “sloganlar” bir yanlış anlama üzerine kuruludur. Tüm devinimlerin gerçekleşebilir gibi göründüğü bir çağda yaşıyoruz: Medyada insanların yoksulluktan ya da tanınmamışlıktan gelip zenginliğe ya da yıldız nedenlerle şu ya da bu kişilik tarzına “özelleşmişsinizdir”. Bunun sizin kişiliğiniz olduğu noktasına varıncaya dek inanmışsınızdır buna. Yıllarca çöküntü içinde olmanızın nedeni içinizde neşenin varolmamasından değildir oysa. Değişim süreci, dünyaya, kendinize ve başkalarına bakışınızı değiştirmek, sizi çöküntüden “koparmak” ve yüzünüzü neşeye çevirmek amacını güder. Değişmek, teraziyi öteki tarafa eğmeyi öğrenmektir, acı çeken tarafımızı da reddetmeden. Hüzün ya da öfke bizde yaşamaya devam eder, çünkü doğduğundan beri oradadır ve varoluşun başka anlarında bize hizmet eder. Değişim arzularımız, maymun iştahlılık ya da gelip geçici hevesler olmaktan ötedir. Ortaya çıkarabilecekleri acı çekmenin dışında, yaşamsal bir gerekesinime gönderme yaparlar. “Ölmüş derisini değiştiremeyen yılan” diye yazmıştı Nietzsche. Kendini değiştirmeyi istemek insanın doğasındadır, ilk koşullarını aşmak, gelişmek, ferahlamak için... Varoluşun doğal devinimine eklemlenmenin bir biçimidir bu. “Aynı ırmakta asla iki kez yıkanamayız” demişti Herakleitos. Değişim arzumuzla, yaşamın anlamını izlemek gereksinimimizi sınıyoruz, devinimdir bu salt. Her şeyden önce, eğer alışılmış şemalarımızın dışına çıkmak istiyorsak, bu her gün kendimize yakınlaştığımızdandır: Bizi karakterize eden şu ya da bu özelliğimiz özellikle bizim değildir, örneğin anne babamızdan mirastır. İçsel değişim özerkleşme sürecine yanıt verir. Aradığımız şey, ailemizin, eğitimimizin, toplumun bize yansıttıklarıyla aramıza mesafe koymaktır. Bu yüzden bu denli zordur iş. Değişim isteği, “kendiliğinden bir çalışmadır”. Öylesine zor bir çalışma ki, değişim arzumuza karşın, doğal olarak değişime karşı koyarız. Değişmek tepki olarak yapılmaz. Örneğin bir aşk kırgınlığının ardından ya da daha önce olduğunun karşıtına dönüşmek için yapıldığında, kendine karşı bir yalanın üstüne kurulmuş olur. Bu tarz değişim geçicidir ve acı veren bir uyumsuzluk doğurur. Değişim kendini başkalarıyla zenginleştirmektir, onun için de onlara açılmak, onları anlamaya ve tanımaya çalışmaktır. Uzun erimde bu, belli bir güç aracına dönüşür, ama “ötekinin hizmetinde” bir güç aracına, “ona karşı” değil! G Psychologies’den çeviren: EMRE ÇAĞATAY H konumuna geçebildiğini görüyoruz; gene meslekî, aşka ilişkin ve coğrafya başkalaşımlarının sıradanlaştığını görüyoruz... Şıpın işi, bir çırpıda değişebileceğimiz hissine sahibiz; ne var ki bu, derinden, içsel değişim ile dıştan, yüzeysel değişimi birbirine karıştırmaktır. Değişmek bir başkası olmak demek değildir, daha çok, Nietzsche’nin formülünü yinelersek, “olduğunu olmaktır”... Ne olduğumuzu değil, ne olduğumuza hizmet eden yöntemi değiştirebiliriz. Yaşamımızı körelten fobilere son vermek için, bizi devinimsiz bırakan toplum içine çıkmak korkusuyla başedebilmeyi öğrenebilmek için, bağımlılıklarımızı defetmek için... İyimser olmak isteyen kötümsere, dinginliğe kavuşmak isteyen yoğun stres altındakine söylenecek şey şudur: Aynı anda her ikisi birdensiniz, ama ailesel, kişisel