17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 67 21/2/08 15:49 Page 1 PAZAR EKİ 67 CMYK 6 BIRAKIN DOĞDUĞUMUZ YERDE ÖLELİM Sulukule sakinlerinin uğrak yeri “Şükrü’nün Kahvesi”, son günlerde alışılmadık bir hareketlilik yaşıyor. Geçen hafta Avrupa Parlamentosu Karma Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk, Sulukulelilerin konuğuydu, toplantıya adeta baskın düzenleyen Fatih Belediye Başkanı ile mahalleliler arasında gerginlik yaşandı. Bizim ziyaretimiz sırasında ortalık sakindi, ama ilk dillendirilen aynı cümlelerdi: Buradan gitmeyeceğiz... Yine de yıkımlar nedeniyle belediye yetkililerinden çok, para için evlerini satan arkadaşlarına kızgın olan Hasan Yüceturanlı’nın umudu yok. “İçerden yıkıldık” diyor, “Yıkım kararı çıktıktan sonra bazı insanlar, parayı görünce burayı terk etmeyi hemen kabul etti. Durumu anlatmaya çalıştık, dinlemediler”. 24 ŞUBAT 2008 / SAYI 1144 7 UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki İstanbul, son yıllarda büyük bir değişimin eşiğinde. Kentin yeni yüzü, 2010 Avrupa Kültür Başkenti ve dönüşüm projelerinde gizli. Projeleri yürütenler değişimin sosyal ve kültürel açıdan gerekli olduğunu, uzmanlarsa projelerin İstanbul’u kimsizleştirdiğini söylüyor. Değişimin ilk ayağındaki Tarlabaşı ve Sulukule sakinleriyse, evlerinden edilmek istemiyor. Tarlabaşı... Fotoğraflar: Vedat Arık Lagendijk’in Sulukule ziyaretinden. gelirdi, balkonlarda müzik çalardı, ancak Hortum Süleyman burayı bitirdi, polis müşterilere copla saldırdı”. Erdoğan Taşıyan 58 yaşında. Doğup büyüme Sulukuleli olmasına karşın yıkım kararından sonra dört ev değiştirmek zorunda kalmış, çünkü her girdiği evden yıkılacak gerekçesiyle çıkarılmış. “Nereye gitsem yıkıldı” diyor kırık bir sesle, “Bu ev değişimleri yüzünden çocuklarım bu yıl okulu bırakmak zorunda kaldı”. Şu anda oturduğu, yıkım sırası gelen evin kirası 120 YTL, belediye 300 YTL kira yardımı yapacağını vaat etmiş. Oysa kirası 450 YTL’den az bir ev bulamıyor. Belediyenin bir vaadi de 330 YTL taksitle Taşoluk'ta bir daire, ama “Bu parayı ödeyebilecek miyim, onu da bilmiyorum” diyor. Boğaziçi’nde klasik müzik geceleri... Boğaziçi Üniversitesi’ndeki Albert Long Hall salonunda on yıldır her çarşamba klasik müziğin seçkin örnekleri yankılanıyor. Türkiye’nin ve dünyanın tanınmış sanatçıları bu konserlere konuk oluyor. Etkinliğin yaratıcısı, gazetemizin müzik yazarı, Boğaziçi Üniversitesi Klasik Müzik Koordinatörü Evin İlyasoğlu, klasik müzikseverleri bu konserlere bekliyor. Ali Deniz Uslu lbert Long Hall Konserleri, 27 Şubat’ta St. Petersburg’un gelenek sahibi topluluğu Hermitage Oda Orkestrası’nın Barok ve Klasik dönemden yapıtları sunacağı konseri ile açılıyor. Konser programı, Daniel MüllerSchott’ten, Brezilya’nın ünlü vurmalı çalgılar ustası Fernando Paiva da Silva ve piyanist Sabri Tuluğ Tırpan birlikteliğine, Saleem AboudAshkar’ın J. S. BachSchubertBeethoven Bartok gibi her çağın simge bestecilerini örneklemesine kadar pek çok farklı müzikal tecrübeye imkân sunuyor. Ayrıca üstün yetenekli çocukların ve gençlerin ünlü virtüözlere kafa tutacağı konserler de var. Bu konserler14 Mayıs’ta “Güneş Tutulduğunda Ezgiler ve Danslar” başlığı altında İngiliz “Eclipse” Topluluğu, dansları ve şarkılarıyla 17. yüzyıl İspanyasını canlandırmasıyla son bulacak. Biz de İstanbul’u karın esir aldığı bir günde Boğaziçi Üniversitesi’ne gittik ve Evin İlyasoğlu’yla ilkbahar konserlerini konuştuk. Albert Long Hall Konserleri 10. yılını kutluyor. Nasıl geldiniz bu günlere? Üniversiteye 1986 yılında öğretim görevlisi olarak geldiğimde, klasik konserler dizisi yapma hayallerim vardı, çünkü uygulama olmadan, Hasan Yüceturanlı, yıkımlara kızgın. Kızgın, ama söylemeden de edemiyor, bugün hâlâ Sulukule varsa, sebebi dayanışma. “Bu mahallede başka yerde olmayan dayanışma var, herkes birbirine destek çıkar. Burada bildiğiniz anlamda kiracılık yoktur, parası olmayanı idare ederiz, çünkü herkes birbirini doğduğundan beri tanır” diyor. Yoksulluğu Hortum Süleyman lakaplı emniyet amirinin Sulukule’nin kendine has eğlence kültürünü 90’larda yok etmesine bağlıyor. "Eskiden burası, bir eğlence merkeziydi” diye hatırlatıyor, “Turistler A Hermitage Oda Orkestrası, konserlerin açılışını yapıyor. yalnızca derslerle bu işin öğrenciye öğretilmesinin yeterli olmayacağına inanıyordum. Kulüplerin yaptığı küçük dinletileri kurumsallaştırmaya karar verdim. O dönemki rektörümüz Üstün Ergüder bu fikri destekledi. Bina orijinal biçimi korunarak restore edildi. Hatta, 35 yıl boyunca sesi çıkmayan org da tamir edildi. Sonraki rektörümüz Sabih Tansal’ın desteğiyle Yapı Kredi Sigorta sponsor olunca, her çarşamba düzenli olarak konserlere başlandı. Şu anki rektörümüz Ayşe Soysal’ın da klasik müziğe ilgisi var ve bize destek çıkıyor. Şimdi 500 kişilik müthiş bir konser salonumuz, klasik orgumuz ve iki tane de Steinway marka piyanomuz var. 145 yıllık Albert Long Hall da enfes bir akustiğe, ken Kiracı, Erdoğan Taşıyan. dine özgü bir ruha ve etkinliklere bağlı bir dinleyici kitlesine sahip. Son dört yıldır ana sponsorumuz Akbank, ulaşım sponsorumuz ise THY. 10. yılın programı çok geniş. Seçimi neye göre yaptınız? Her dönem önceki dönemden daha iyi programlar hazırlamak amacındayız. Bugüne kadar da çok başarılı yabancı gruplar getirdik. Bu gruplar yüksek ücret talebinde bulunmuyor, çünkü İstanbul’u solumak istiyorlar. Dinleyicilerimizin tek istediği de piyano resitalleri değil, çeşitlilik bekliyorlar. Sahnede, dans ve şarkı sunumları çok dikkatlerini çekiyor. Fakat benim ve bu okulun klasik müzik konserlerindeki ilkesi, gerçek klasik müzik, yani katkısız klasik müzik. Klasik müziği geniş kitlelere yaklaştırmak için pop ve oryantal gibi ezgilerle harmanlanması söz konusu. Bu şekilde talep artışı açısından olumlu belki, ama ya işin diğer boyutu? Bence bu çok da gerekli değil, çünkü asıl gereken yapılan işin nitelikli bir iş olduğunu ve iyi yapıldığını göstermek. Konserleri alışkanlık haline getiren birçok öğrencimiz var. Bu işi onlar açısından alımlı kılmak ise biraz açıklamalı konserler yapmaktan geçiyor. Sanatçı sahnede dilsiz gibidir, yegâne dili müziktir, fakat sanatçının sahnedeki diyalogu, beden dili dinleyiciye çok şey kazandırabilir. Yani ben de sanatçıların makul ölçülerde sahnede konuşmalarını sağlamaya çalışıyorum. Müzik biraz da okunduğu ölçüde anlaşılabilir sanırım. Evet, zaten buna inandığım için bugüne kadar 16 kitap yazdım. Programda piyanist Sabri Tuluğ Tırpan ile vurmalı çalgılar virtüözü Fernando Paiva da Silva'nın “Bach Dünya Müziğinde” konseri beni epey heyecanlandırdı. Tuluğ Tırpan gerçekten farklı bir müzisyen. Ona güvendiğim için belki de popülariteye açılan tek isim olarak onunla “Bach Dünya Müziğinde” yorumunu yaptık. 10. yılın genel teması Bach. Biraz ondan bahsetsek? J. B Bach her dönemin bestecisi, hatta uzaya atılan bir mekikte, insanı insan yapan birtakım örnekler arasında “insanın müziği de buydu” diye onun müziği var. O aslında hayatla bir denge ve kendini bulma. 19 Mart günü gerçekleşecek konserde de çellist Daniel Müller Schott, Bach’ın anıtsal çello süitlerini tek başına seslendirecek. Bu bir ibadet gibi olacak. Elbette program yalnızca Bach değil. Mesela en büyük kemancılardan David Oistrakh’in 100. yılında, öğrencisi Ayla Erduran’ın solistliği ve Cem Mansur’un şefliğinde anılacak. Ünlü kuramcı Edward Said’in kardeşi Saleem Abboud Ashkar’ın da bir piyano resitali var. “Harika Çocuklarımız, Harika Gençlerimiz” konserinde de genç yeteneklere fırsat veriyorsunuz. Biz her dönem harika çocuklara ve gençlere kapılar açtık, çünkü bunun öneminin farkındayız. Mesela Fazıl Say’ın ilk İstanbul konseri bu sahnedeydi. Emre Elivar, Emre Şen, Özgür Aydın, Toros Can, Ayşedeniz Gökçin, Emrecan Yavuz, Metrol Demirelli de öyle. Konserlerle ilgili bilgi için iletişim numaraları: 0212 359 66 48359 67 03 http://www.boun.edu.tr/ Esra Açıkgöz / Deniz Ülkütekin İstanbul’un “miras”ını yiyorlar MEMLEKETİM SULUKULE Sulukule’de neler oluyor? Şükrü Pündük: Belediye, proje hazırladığını söylediğinden beri insanlar merakla bekliyordu. Taşoluk'ta evler yapmışlar, bizi oraya yollamaya çalışıyorlar. Kiracıları yollamak için evlerin çekilişlerini yaptılar. Mahallede kaç kiracı var? Ş. Pündük: Belediyeye göre 437, bize göre 627. Belediye, kiracılardan su, elektrik faturası istiyor, biz yüzyıllardır avlu sisteminde, ortak yaşadığımız için bazıları bunları tebliğ edemediklerinden kiracı sayılmıyor. Buraları yıkacaklarına kesin gözüyle bakıyorum, çünkü güçlü olan onlar. Ya ev sahipleri? Ş. Pündük: Korkan, burada yaşama şansı kalmadığını düşünenler evlerini sattılar. Yetkililere yakın olanlar da el değiştiren mülklerden iyi para kazandılar. Çoğumuzun evi hisselidir. Mesela, babaannemin annesinden kalma bir evimiz var, 30 hissedarız, burayı 200 milyara satsak ne olacak? Siz ne istiyorsunuz? Ş. Pündük: Kentsel dönüşüme karşı değiliz, kentsel dönüşümün bizler için yapılması gerektiğine inanıyoruz. Buradaki kültür ve tarihimizle var olmak istiyoruz. Bizi projeye katmadılar ve Taşoluk’a gideceksiniz diyorlar, siz bizim nerede yaşamak istemediğimize karışamazsınız ki... Üstelik oradakiler de bizi istemiyorlar. Önyargılılar bize karşı, adam, “Kendime dağ başında bir ev aldım, Allah da karşıma Çingeneyi komşu getirdi” diyor. Orada çok sorunlar yaşanacağını düşünüyorum. Yıkımlarda da Çingenelere yönelik önyargıların etkili olduğunu düşünüyor musunuz? Ş. Pündük: Evet, ancak herkes bilsin ki 5366 sayılı yasa sadece Sulukule için değil. Elimizde Osmanlı tapularımız var, burası Sit alanı ve Tarihi Yarımada içinde, eğer böyle bir yerde bunu başarırlarsa, herkesin evini her an kentsel dönüşümle alabilirler. Kaç evi yıktılar? Neşe Ozan: 2007’nin başından beri 35 ev yıkıldı. En son, çoğu bizim korumaya alınması için rapor sunduğumuz 85 evden dokuzunu yıktılar; yangından mal kaçırır gibi... Korhan Gümüş, İstanbul’daki kültürel ve kentsel karmaşanın ortasında yer alan bir isim. 2010 Kültür Başkenti'nin danışmanlarından, ancak projenin başlangıçtaki amacından saptırılıp, farklı bir noktaya getirilmesinden de rahatsız. UNESCO Ön İnceleme Komitesi ve Sulukule Platformu üyesi, İnsan Yerleşimleri Derneği Başkanı da olan Korhan Gümüş anlatıyor... Dört sene önce uluslararası bir ekip İstanbul'un ihtiyaçlarını belirledi ve buna göre bir plan oluşturdu. Ancak şimdiki projelerde kent kültürü günlük hayatın içinde değil. Kültürle bağlantılı projeler, özel alanlara sıkıştı. Kentsel dönüşüm projeleri, insanları yerlerinden etmeden gerçekleştirilmeli. Biz de bu kapsamda Sulukule projesini Avrupa Kültür Başkenti programı içine katmaya çalışıyoruz, çünkü belediye Kültür Başkenti normlarına uymayı taahhüt etti. Sizce yetkililer, İstanbul'un Dünya Mirası Listesi’nden Tehlike Altındaki Dünya Mirası Listesi’ne düşürülmesini ne kadar umursuyor? Pek umursadıkları yok. Ancak İstanbul’da yaşayanlar baskı oluşturursa himayeci ilişkiler yerine gerçekten kentin yararına projeler hayata geçebilir. Her yetkili kurum konuya kendi penceresinden bakıyor ve Tarihi Yarımada derme çatma imar planları ile yönetiliyor. Tescilli binaların kentsel dönüşüm projeleri ile yıkılması, Süleymaniye, Sulukule gibi semtlerde gerçekleştirilecek Osmanlı Konakları, Eminönü’ndeki hanların Sulukule Kentsel Yenileme Projesi Fatih Belediye Başkanlığı ve Başbakanlık Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından yürütülüyor. Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, soruları ve eleştirileri yanıtlıyor: Sulukule projesinin amacı nedir? Dünya mirası ve yaşayan kültürün korunmasını, tarihi dokunun sürdürülebilirliğini sağlayarak fiziksel çöküşü durdurmak, ekonomik, iktisadi ve sosyokültürel gelişimi sürdürmek, kültürel dinamikleri koruyarak kentsel bütünleşmeyi oluşturmak ve yaşam kalitesini arttırmak, katılımı sağlamak... Oysa sivil toplum kuruluşları, Sulukule Platformu, yöre haklı, projeye katılmadıklarını söylüyorlar... En çok eleştirilen noktalardan biri de projeyle, Sulukule’ye has kültür dokusunun yok olması. Bu konuda nasıl hareket etmeyi planlıyorsunuz? Her düşünce ve görüş bizler için değerli. Projenin her aşamasında ilgili meslek odaları, sivil toplum kuruluşları ve üniversitelere çağrı yaptık. Yanıt verenlerin temsilcileriyle, ev sahibi ve kiracılarla projenin bütün ayrıntılarını görüştük. Kayıt altına alınan bu toplantılarda yoğunlaşan istekler üzerine projede 19 kez değişiklik yapıldı. Sizin projenizde nasıl bir Sulukule var? Sulukule, kentin merkezinde olmasına rağmen, mevcut yapı stoku itibarı ile sağlıklı yaşam koşullarından uzak, bakımsız, salaş, barakamsı evlerle elektrik, su, ısınma vb. imkânlarından yoksun. Proje, konutlarda yaşam kalitesini arttırdığı gibi alanda da yaşam kalitesini arttıracak. Dar iç mekânlar yerine, sosyal ve kültürel ilişkiyi sağlayacak geniş ada içi ortak kullanılacak iç avlular oluşturulacak. Sulukule, proje sayesinde kentle kurduğu ilişki ve entegrasyonla önemli bir turizm ve kültür aksını bünyesinde barındıracak. Projenin bütçesi nedir? Kâr amacı gütmeyen bu sosyal projenin maliyeti TOKİ tarafından karşılanıyor ve inşaat TOKİ tarafından yürütülüyor. Projeden sonra Sulukuleliler, yine Sulukule’de yaşantılarını ve kültürlerini koruyabilecekler mi? Unesco yetkililerinin projeyle ilgili, “Kentsel yenilemeler sonrasında insanlar yerlerinden edilemezler” itirazlarını ne ölçüde bağlayıcı ve haklı buluyorsunuz? Bölgede, mevcut kullanıcıların yaşam kalitesini yükseltecek sağlıklı ve konforlu zengin mekânsal kurgunun gerçekleştirilmesi, yaşayan kültürün geliştirilebilmesi ve korunması sağlanacak. Proje alanında mevcut 620 hane var ve 620 konut üretiliyor. Mülkiyet hakkı sahiplerine proje alanından, kiracılara Gaziosmanpaşa Taşoluk’tan konut edinme hakkı sağlandı. Konut edinmeler, ister alanda, ister Taşoluk'ta olsun, hiç peşinatsız ve ödemelere yeni konutlara taşınıldıktan sonra başlanması kaydıyla 180 ayda gerçekleştirilecek. Prof. Dr. NUR AKIN: Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi Türkiye Ulusal Komitesi (ICOMOS) Başkanı UNESCO İstanbul Yürütme Komitesi Üyesi İstanbul 2010 projesi nasıl başladı? 1900’lerin başında dünyadaki yerel yönetimler, kentleri nesne olarak görüyordu. Bu çerçevede hazırlanan kent planları, 80’li hatta 70’li yıllardan itibaren işlemez hale geldi. İstanbul’da da bu sorun vardı. Kültür başkenti programı ise bu sorunlar kapsamında gerekli düzenlemeleri içeriyordu. 2000’de gönüllü bir ekiple, başvuru için hazırlıklara başladık. Başvurunun kabul edilmesinde ana Süleymaniye’nin geçen Kasım’da gerçekleştirilen yıkımlardan önce ve sonrası... neden girişimin sivil inisiyatif tarafından turistikleştirilmesinin amaçlanması sorunun boyutlarını yapılmasıydı. ortaya koyuyor. Tarihi Yarımada’ya toplu konut O halde belediyenin bu görevi, girişimi şirketlerinin mantığı ile müdahale ediliyor. Kimi başlatanlar ve sivil toplum kuruluşlarından oluşan yerlerde, örneğin Sulukule’de, yeni yapılacak bir konseye vermesi gerekmez miydi? konutların altında otoparklar öngörülüyor, oysa Bizans Tabii gerekirdi. Belediye bu işi ihaleye de açabilir, ve Osmanlı dönemlerinde önemli yerleşim alanı olan ama bu noktaya gelene kadar konuyla alakalı herkesin bu semtteki evlerin altında kalıntılar var. Proje görüşüne başvurarak katılımcı bir yol izlemeliydi. sorumlularına sorunca, “Şimdi acelesi yok, inşaat İstanbul 2010 için yapılan ihaleye yalnız Kültür AŞ sırasında bakarız” diyorlar. Kazılarda kalıntılar çıkarsa davet edildi. Böyle bir model himayeci ve kapalı ya yatırımcıların hülyaları sona erecek, ya da tersi ilişkileri gündeme getirecektir. olacak. Daha önce yapıldığı gibi inşaat alanları İşi Kültür AŞ ele aldıktan sonra sizin perdelerle çevrelenip, kalıntılar yok edilecek. hedeflerinizden ne kadar uzaklaşıldı? İSTANBUL RANTLA SIRADANLAŞIYOR Sulukule’de yaşayan herkes gibi Şükrü Pündük de doğma büyüme bu mahalleli. Dört çocuğu ve karısıyla 40 yıldır, dedesinden kalan evde yaşıyor. Müzisyenlik, tekstil derken şimdi kendini 2005’te seslerini duyurmak için kurdukları Sulukule Roman Kültürünü Geliştirme ve Dayanışma Derneği’ne vermiş. Derneğin başkanı olarak Sulukule’deki yıkımları durdurmak için mücadele ediyor. Sivil toplum örgütleri, mimarlar odası, şehir planlamacıları ve mühendislerle Sulukule Platformu’nu oluşturmuşlar. Neşe Ozan ise bu platforma destek veren bir gönüllü. UMURSADIKLARI YOK... KİRACILAR TAŞOLUK’A İstanbul’un Dünya Mirası Listesi’nden Tehlike Altındaki Dünya Mirası Listesi’ne düşebileceği konuşuluyor. Bu tehlikeyi getiren ne? Tarihi Yarımada’daki Süleymaniye, Zeyrek, Sultanahmet Arkeolojik Parkı ve İstanbul Karasurları 1985’ten bu yana listede. Bunlara çevrelerindeki etki alanları da katılınca, Tarihi Yarımada suriçinin bütününü içermiş oluyor. UNESCO bu alanın ciddi bir envanterinin çıkarılmasını ve Alan Yönetim Planı’nın Yapılması planlanan Galataport projesinden. ivedilikle hazırlanmasını bekliyor, ama hâlâ yapılmadı. Oysa bir yerleşme Dünya Miras Listesi’ne alındığında, her şeyden önce bu plan tamamlanmalı. Çünkü alanın denetimi, koruma ve yaşatılması ancak bu plan sayesinde istenilen düzeyde gerçekleştirilebilir. Bu nedenle de, UNESCO’nun en çok vurguladığı konu bu. Bu planı hazırlamayan başka ülke var mı? Çoğunda yapıldı, yapılmayanların devamlı üstüne gidiliyor, bizim kadar üstüne gidilen azdır. Geçen ay Büyükşehir Belediyesi’nce Alan Yönetim Planı için bir sorumlu belirlenmiş, bir de danışma kurulu oluşturulmaya çalışılıyor, ancak bildiğim kadarıyla planın yapımına yönelik bir adım henüz atılmadı. UNESCO ekibi İstanbul’un durumunu incelemek için bu ay gelecekti, ancak Büyükşehir Belediyesi’nin isteğiyle gelişleri mayısa ertelendi. Bunca zamandır yapılmayanların iki ayda nasıl gerçekleştirileceği soru işareti. Restorasyonu bir tarafa bırakalım, tarihi eserlerin yok edilmemesi için gereken denetimi bile sağlayamadık. UNESCO son raporunda hangi alanlara Four Seasons Oteli’nin ek bina çalışmaları tartışma yarattı. dikkat çekiyor? Osmanlı konut mimarisinin en önemli planda tutulmalı. Ancak ne yazık ki tarihi İstanbul rantla örneklerinin verildiği Süleymaniye ve Zeyrek’e. bütünleşerek sıradanlaşıyor. Bence, Tarlabaşı yenileme Anıtsal yapılar Türkiye’deki genel koruma çalışmalarında, bölgenin karakteristik özellikleri yeterince eğilimi içinde yerini bulsa da, sivil mimari incelenmeden ve yeni öneriler, bu bölgeye özgü bir karakter taşıma örnekleri için bu durum daha zor. Üstelik kaygısı gütmeden geliştiriliyor. Oysa, bu bölge 19.yy. sonu İstanbul’u İstanbul’da konutlar büyük sosyal değişimlerle açısından önemli. O alanda hâlâ çok sayıda tarihi yapı var. Dünya önemli ölçüde el değiştiriyor. 1985’ten bu yana Mirası Listesi’nde olmak, kentin siluetini korumayı da gerektiriyor, buralardaki evler ne olacak diye tartışılıyor, Haydarpaşa’daki Dönüşüm Projesi, Galataport, Dubai Towers’ın UNESCO’dan sürekli yardım teklifleri geliyor, Sulukuleliler, mahallelerini bırakmak istemiyorlar, ama... etkileri İstanbul silueti açısından çok iyi etüt edilmeli… Ama ama uluslararası restorasyon ilkeleriyle belediyenin düşündüklerini uzmanlarla “şeffaf” bir biçimde bütünleşen koruma uygulamaları bir türlü tartışmaması, İstanbul gibi bir kent adına geriye dönüşü olmayacak gerçekleştirilmedi. birlikte koruma esası vardır. Ayrıca projede genelde sokak dokusu, sonuçlar getirebilir. O halde Süleymaniye’de, kentsel dönüşüm projesiyle eski yapı adası, parsel ilişkileri umursanmadan, sanki boş bir İstanbul Tehlike Altındaki Miras Listesi’ne düşerse ne olur? Osmanlı Konakları yapılması ironik. Sahip olduklarımızın alanda yeni bir düzen öneriliyor. Bunun herhangi bir yeni Bu bize uluslararası düzeyde büyük bir ayıp getirir. Ancak korunması yerine, yeni bir tarih yaratılacak... yerleşme alanında yapılmasıyla, Sulukule’de yapılması arasında bir kanımca listede kalsın, düşsün diye tartışmak da çok önemli değil, Bu İstanbul adına gerçekten çok üzücü. Süleymaniye’nin fark olmalı. çünkü İstanbul zaten bizim mirasımız, onu korumayı bu düşünceler İstanbul Dünya Mirası Listesi’nde var olma nedeni, oradaki sivil Şimdi sıra Tarlabaşı’nda... Burada da el değiştirmeler üzerinden hesaplamamalıyız. mimarlık örneklerinin günümüze kadar tarihi belge değeri olarak sonucunda elde edilen büyük ranttan bahsediliyor... Listeden düşersek, belki bir silkelenme olur... gelebilmesi. Onları yeniden yaparak Süleymaniye’yi “tarihi Galata’da da böyle oldu. Orası için şimdi o kadar büyük rakamlar Bilmiyorum, belki de tam tersi olur, ellerini bizden çektiler, görünümlü” yeni bir mahalleye dönüştürmenin korumayla konuşuluyor ki… Beyoğlu, Tarlabaşı, Galata, Süleymaniye, Zeyrek istediğimizi yapalım derler. herhangi bir ilgisi olamaz. UNESCO raporunda karasurlarının gibi yerlerde ranttan önce, bu özel bölgelerin tarihi değerleri ön durumu da vurgulanıyor, çünkü çeşitli yükleniciler tarafından onarılan surların çoğu kötü restorasyon uygulamaları sergiliyor. UNESCO bunun durdurulmasını, gözden geçirilip yeniden başlatılmasını istedi, bu noktada iki yıldır atılan tek olumlu adım, geçen yıl karasurlarının korunmasıyla ilgili uluslararası bir sempozyum düzenlenmesiydi. Bir de Sultanahmet’teki Four Seasons Oteli’nin ek bina inşaatı var... İstanbul’un ilk nüvesi olan, bütün tarihi katmanlaşmayı içeren Sultanahmet Arkeolojik Alanı’nda, bilimsel kazı yapılması gerektiği 1930’lardan beri vurgulanıyor. Roma’nın merkezindeki arkeolojik alanlar olduğu gibi korunur, rant açısından en gözde yer olmasına rağmen orada en küçük bir şey yapmayı kimse aklına bile getirmez, Sultanahmet arkeolojik parkı da böyle sergilenmeli. Dünya oteller zincirinin parçası Four Seasons, eski cezaevini onararak çok özel bir alanda yerini aldı, bu bile gerçekten büyük bir imtiyaz, ancak artık orada genişlememeli. Peki, Sulukule? Sulukule Yenileme Projesi’yle geleneksel yapıyı boşaltıp semti bambaşka bir kesimin kullanımına açmak istiyorlar. Oysa dünyada oldukça uzun zamandır fiziksel yapıyı özgün kullanıcılarıyla
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle