17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 3 21/2/08 17:55 Page 1 PAZAR EKİ 3 CMYK 24 ŞUBAT 2008 / SAYI 1144 3 Kuşevlerinin mimarı İstanbul Modern bizi bir bilgeyle buluşturdu, Cihat Burak’la. Cemal Süreya’ya göre “naif”tir, Memet Baydur’a göre “incelik” taşır Burak’ın işleri. “Hayvanları işliyorum, çünkü yapmacık değiller, hepsi oldukları gibi” diyen sanatçının kuşevleri ise izleyeni insanın doğayla bağını kesmediği zamanlara taşıyor. Sakine Çil oğan Kuban’a göre: “Türk resminin Yahya Kemal’i”, İlhan Berk’e göre: “Resmimizin Hoca Nasrettin’i” olarak gösterilen Cihat Burak, bu benzetmelere vakti zamanında karşı çıkmasa da, “Evliya Çelebi, o kadar içinde ki her şeyin, her şeyi o kadar doğru veriyor ki! Ve eleştirel aynı zamanda. Resimlerimde onun hikâyelerini yazarmış gibi oluyorum” diyerek, Evliya Çelebi ile akrabalığını onaylar. Bir renk cümbüşü ve figür zenginliği içinde, keskin mizahı içeren, Evliya Çelebi Seyahatnamesi gibi düş gücüyle gözlemlerin kaynaştığı resimleri bunun kanıtıdır. Talat Kurt, Orhan Tolon, Toğan Düzgören, Fethi Berker, Nejat Devrim, Selim Turan ve Avni Arbaş da bu atölyenin müdavimlerindendir. Halil Dikmen, Cemal Nadir, Şevket Dağ ve Hamit Görele zaman zaman bu atölyeyi ziyaret eden ressamlardır. Lisedeyken ressam olmaya karar verir. Mezun olduğu yaz, Konya’ya ablasının yanına gider, orada resim çalışmalarına devam eder. İstanbul’a döndüğünde, bu resimlerle Güzel Sanatlar Akademisi’nin yolunu tutar. Bir süre Feyhaman Duran atölyesine, misafir öğrenci olarak devam eder. Sonunda, mimarlık bölümünde okuyan arkadaşı Deli Orhan’ın (Tolon) önerisiyle, mimarlık bölümüne kaydını yaptırır, resim bölümünün Cours de Soir (çıplak modelli atölye) derslerine de devam eder. Daha okula girerken resimlerine bakıp “Zor yapar bu resimleri okulda” diyen Nurullah Berk, Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Zeki Faik İzer’e inat, ressam olur. Hem de mimar. Kendine özgü anlatımını, aldığı bir bursla gittiği Paris’te (195355) geliştirir. Oradaki olanaklardan yararlanıp, duvar resmi, ipek baskı ve gravür çalışmaları yapar. D Cihat Burak Retrospektifi, 23 Mart’a kadar açık. Memet Baydur ise “… naif olan hiçbir şey yoktur onun resminde” diye değerlendirir Burak’ın resmini: “Büyük bir inceliğin ve aklın süzgecinden geçmiş, bilgiye dayanan, zor ve şaheser resimlerdir… Yaşamda sürekli var olan gerçeğin ‘üstünü’ büyük bir ustalıkla resmetmiştir yalnızca. İnsanı hem coşturan hem gülümseten hem de akla davet eden resimlerdir bunlar. Bir bilgenin resimleri.” Yoz olan her şeye karşı tavır alan, bu tavrı sanatının çıkış noktası yapan Burak, toplumsal olaylara her zaman duyarlı olmuş, “gerçeğin aslını yani olguyu kavrayan bilgeliği” sayesinde yoluna devam etmiştir. Halk resmine, mimar olduğu için mimarlıkla bütünleşen dekoratif resme ilgi duyan sanatçı, bu etkilerle “özenli etkili istif ustalığını” geliştirir. Lisedeyken fantastik öyküler yazan sanatçının, 1982’de “Cardonlar”, 1992 Yunus Nadi Ödülü kazanan “Yâkutîler” ve “Zenci Kalınız” adlı öykü kitapları basılır. 1973 Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nde başarı Ödülü, 1982 yılında görsel sanatlar dalında Sedat Simavi Vakfı ödülü alan sanatçı seramik alanında da eserler vermiştir. Kille altı yaşında tanışan sanatçının mimar kimliğiyle ele aldığı seramikten şekillendirdiği kuşevleri (güvercinlik, serçesaray), 1980’li yıllarda resim sergilerinde tablolarının yanında yer alır. Burak’ın eserleri serigrafi baskı tekniği ile porselen tabaklar üzerine uygulanır. Can yoldaşı olan kediler giderek tablolarından fırlayıp, seramik tabakların içine kurulur. Burak, bu tabaklarda bize yeni öyküler sunarken, kediler âdetleri üzere hep uyuklamaktadırlar. Resimlerinde hayvanların sıkça yer alması konusunda, “Hayvanları işliyorum, çünkü yapmacıkları yok, hepsi oldukları gibi” diyen Cihat Burak’tan öğreneceğimiz çok şey var. “Cihat Burak Retrospektifi”, 23 Mart’a kadar İstanbul Modern’de. Gitsek, görsek, öğrensek diyorum! [email protected] Genelde iyimser bir yapıya sahip olmasına rağmen, insanlara ve tanık olduğuolmadığı dönemlere, resimleri aracılığıyla eleştirel gözle bakan ve çoğu kez “ince ince alay” etmeyi seven Burak, çeşitli tipleri keskin bir mizah, alaycı bir anlatımla resmederken, resim ile yaşam arasındaki ilişkiyi örnekler. Cihat Burak’ın (19151994) fantastik resim kurgusu, aslında günlük gözlemlerden çıkar. Kimi kez bir gazete fotoğrafı, kimi kez çarşı ve pazarların canlı ve renkli görüntüleri, kimi kez otobüs süsleri, kimi kez ev içi dekorlarının vazgeçilmez elemanları olan biblolar, onun kurduğu resim dünyasının çıkış noktalarıdır. Bunlar giderek sanatçının fantastik, masalsı resimlerinin simgelerine dönüşür. Eski metinlere, belgelere, anılara ve biyografilere olan merakı, tüm zamanları bir arada, bir çırpıda hikâye etmesini kolaylaştırır. Galatasaray Lisesi’nde okurken resme ilgi duyan C. Burak, resim öğretmeni emekli Binbaşı Mehmet Ali Bey’in teşvikiyle ders saatlerinin dışındaki zamanını okuldaki resim atölyesinde geçirir. Nadir Nadi ve kardeşi (1991). Mimar olarak yaşamını kazanırken (Ankara’da Bayındırlık Bakanlığı’nda çalışmaktadır) resimde özgür arayışlar içindedir. Bu arayışlar onu, ikinci kez yine bir burs sayesinde, Paris’e sürükler. Bursun bitiminde orada kalarak (196165) resim çalışmalarını sürdürür, sergiler açar. Musée de l’art Moderne’deki uluslararası sergide Bronz Madalya kazanır. Utrillo Resim Ödülü’nde mansiyon alır. Kendi ifadesiyle on beş bin franklık ödül hakkıyken başkasına verilir. Hakkı yendiğinde hemen resme ya da öyküye başvurur, kendi yöntemince acısını çıkarır. Atatürk Kültür Merkezi’nde mimar olarak çalıştığı dönemde, iç mekân için tasarladığı fresk çalışmalarını, kendisine haber vermeden yok ettiren yapının başmimarına, “Kültür Bekçisi ve Gece Bekçisi” adlı ikili resmiyle cevap verir. Kimi kez naif, kimi kez ise gerçeküstü bir ressam olarak değerlendirilen Burak, aslında hiçbir akıma ya da okula dahil olmayan, kendine özgü bir sanatçıdır. Cemal Süreya’nın deyimiyle: “içtenlik anlamında naif”tir. EDİTÖR’DEN eçen hafta Esra Açıkgöz Gebze yakınlarındaki Yenimahalle’ye gitti ve Tuzla Tersanesi işçilerinden Dursun, karısı Zaide ve oğlu Okan’la konuştu. Niyet, neredeyse her gün birkaç kaza ve ölüm haberinin geldiği tersane çalışanlarının nerede, nasıl yaşadıkları, daha doğrusu ölüm korkusuyla nasıl başa çıktıklarını anlamaktı… Dursun bir günü daha kazasız, belasız atlatabilmenin umuduyla işe giderken Zaide de sokak aralarından yükselecek uğultuya, ağıtlara kulak veriyordu. Başka işleri deneyenler vardı elbette, ama asgari ücretle topyekun bir yenilgiye karşılık, tersanede ölüm atlatıldığı takdirde alınacak elli liraya geri dönmek zorunda kalıyorlardı… Bu ülke, bu iktidarlar, ne kadar insan imha edebiliyorlarsa o kadar süre var olabiliyorlar. Yüzde 47’den oy toplayıp, binde bir için politika üreten şimdiki iktidarın da yaptığı bu. Ancak 18 ölümden sonra önlem almayan tersanelerin kapatılacağını açıkladı! Yazıişleri’ndeki arkadaşlardan Alper İzbul, her konuyu dönüp dolaştırıp 12 Eylül’e ve kadın sorunlarına getirmemle dalga geçer, ama gelin görün ki tersanelerdeki ölümler darbeyle biçimlenen bir G hayatın sonucu. Bir araştırmaya göre 1946’dan bu yana iş kazalarında 55 bin kişi öldü, bunun 30 bini 12 Eylül’den sonra, yani son 25 yıl içinde kayıtlara düştü. Geçen hafta, Şanlıurfa’da “Toprak reformu uygulanıyor” söylentisi üzerine ellerinde dilekçelerle Toprak Reformu Müdürlüğü’ne başvuranları, “Norveç 100 bin işçi alıyor” haberi üzerine konsolosluğun önüne yığılan, tur şirketlerinin kapılarını aşındıran binlerce kişiyi anımsayın. Sizce umutla başlayıp hayal kırıklığıyla biten bu hızlı seferde aşağılanmadılar mı? Daha iyi bir hayat için “aptal” durumuna düşmeyi göze almak da bir mağduriyet değil mi? Esra Açıkgöz, Deniz Ülkütekin’le birlikte bu hafta da İstanbul’un öngörülen yeni halinin kimlere, neye mal olacağına baktı… İşlerinden, evlerinden, düşlerinden kovulanlar, aynı zamanda ülkelerini koşulsuz sevmeleri beklenenler… Gerçeklerin ortasında slogan ne kadar zavallı kalıyor değil mi; Ya sev, ya terk et! Berat Günçıkan ([email protected]) 25 Şubat Pazartesi günü, 09.30’da Hırant Dink’in duruşması için Beşiktaş İskelesi’ndeyiz. Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Güray Öz Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212)343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı/Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Dilşat Özkaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 (554555) Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna/ İstanbul (0212) 454 30 00 *Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle