17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 Trend, ne moda demek ne de eğilim. Ama yine de “yeni hayatlar”a o yön veriyor... 2009’da neler olacak? S ergiler, seminerler, söyleşiler, defileler ve kültürel etkinlikler organize eden Trend Show bu yıl beş yaşına bastı. “Tek kelimeye sığmayan şişman aktivite” mottosuyla yola çıkan Trend Show, katılımcılarını müzik, moda, kişisel gelişim ve sanat konusunda yeni trendlerle buluşturmayı hedefliyor. Tren Show bünyesindeki Trendler Kitabı da 2009 yılının trendlerini bir araya getirdiği iddiasıyla yayımlandı. Sanattan, medyadan, iş dünyasından, modadan, müzikten onlarca ismin katılımıyla hazırlanan kitap 2009 yılı için trend kehanetlerinde bulunuyor. Kitapta yer alan isimlerin tüm fotoğrafları ise Mehmet Turgut tarafından çekildi. Kitabın fikir babası, aynı zamanda kitabın yayın yönetmeni Öykü Onur Tanyel ve Trend Show ekibi. Trend Show, beş yıldır aktif Bir yolculuktan izlenimler... Adnan Binyazar çakta on bin metre yüksekten gördüğünüz tarlalar, dağlar, ovalar, akarsular doğanın bir parçası değildir artık; büyücek bir haritadır. Üstünde uçtuğumuz bulutları ise şöyle bir görür geçeriz. Bir süre sonra bakarız ki bulutun yerinde, bellek tarlalarının imgeleri dolaşıyor. Çocukluğum, tozlu yolları aşan kamyonlarda geçti. Ağaç gölgelerinin altından geçtiğimizde, bir de şoförün yanına oturmuşsam, dünyalar benim olurdu. O günlerin hoş çağrışımlarıyla, yolum uzun değilse otobüs yolculuğunu yeğliyorum. Otobüs deyip geçmeyelim; rahat koltuklarıyla, sıcaklık ayarlamasıyla uçağı aratmıyor. Uçak gibi gürültülü de değil. Tek koltuk da almışsam, beş altı saat, o koca kutunun içinde yalnızlığımın özgürlüğünü yaşarım. 1999. Ekim ayının sonları. Ahmet Taner Kışlalı’nın ölüm törenine katılmak üzere otobüsle İstanbul’dan Ankara’ya gidiyordum. Yol boyunca, aklıma gelen ağıtları birbirine eklemiştim. O gün bugündür otobüsteki yerime oturur oturmaz, belleğimin ağıtsı havaları genzimde iç sızıltılara dönüşüyor. Duyanı olmayan bu sızıltıları mırıldandığımı sanırken gözyaşlarım içime akıyor. Derelerin içine dizilmiş sülün boylu kavak ağaçlarını görmeyeyim, o saklı ağıtların yerini Cahit Külebi’nin “Orda, derenin içinde/İki üç akçakavak./Tekerler döner, başım döner/Kavaklar yeşeriyor dön geri bak.” dizeleri alır. Kışlalı gibi Zile doğumlu olan Külebi, ölümde ölümü görmüşçesine, sanki Kışlalı’nın ağzından konuşmuştur “Tokat’a Doğru” şiirinde: “Çamlıbel’den Tokat’a doğru/Tozlu yolların aktığı ırmak!/Ben seni çoktan unuttum,/Sen de unuttun mu, dön geri bak.” Külebi, tekerleğe “teker” diyen; unutulmamayı, unutmakla dile getiren bir şairdir. Şiirin hazin havası ortalarındadır: “Orda, derenin içinde/İki üç çırılçıplak/Alçacık damı düşündükçe/Gözlerim yaşarıyor, dön geri bak.” Narin bir akçakavak gibi yaşayan Kışlalı’nın ağıtı, bu şiirin hüznünde gizlidir. Şiir, duygu içselliğiyle yazılır; eski ozanların bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm dediği gibi, şaire şiir yazdıran hüzündür, ölümdür, yalnızlıktır... Belleğimde ipileyen kavak yaprakları ölüm kadar dirimi de çağrıştırıyor. Bir otobüs yolculuğunda şair Müslim Çelik’le yan yana oturmuştuk. Gövdesi diri de olsa, gözleri hüzünlüdür; sesinin tınısı garip yalnızlıklar çağrıştırır. Ayrıca, Müslim, gurbet duygusunun garipleştirdiği tek şairdir. Haritayı önüne serip bir bölge seçer. Gözünü kapayıp o bölgede bir yere parmağını koyar. Birinde, parmağı Gemlik Körfezi’ndeki Edincik’i bulmuştur. Otobüsten inip kilometrelerce yürüdükten sonra Edincik’e ulaşır. Orada, yaprakları rüzgârdan efil efil bir kavak ağacına sırtını dayayıp uykuya dalar. Rüyasında doğduğu yerleri, anasını babasını, kardeşlerini görüp sevinçle uyanmıştır. Gözlerini açıp bakar ki, başucunda bir çocuk ona gülümsüyor... Şu dizeleri belki o gülümsemeyi görünce yazmıştır Müslim Çelik; kimbilir?.. “Dağlara akşamın alacası konmuş/Sabahın duruluğu çökmüş göz içlerine/yeryüzüne dünyamız çizilmiş/süzülüp kirpiklerinden sevi/Hançer işler gibi can evime”. [email protected] U Zeynep Tanbay verici’ olması fikri üzerinde durduk, sübjektif olarak yorumlanabilecek tek nokta bu olabilir herhalde” diyor, “Trend, değişim kavramından yola çıkan, ‘olan’ı değil ‘olacak olan’ı simgeleyen bir kavram. Trend belirleyiciler ise öngörenler’ oluyor”. Kitapta yer alan isimler arasında; Ayşenur Yazıcı, Bedri Baykam, Bora Akıncıtürk, Deniz Akkaya, Deniz Kaprol, Derin Sarıyer, Efe Işıldaksoy, Emre Aydın, Ersin Pamuksüzer, Hadi Elazzi, İlyas Başsoy, Nuri Çolakoğlu, Mehmet Turgut, Nevzat Ataray, Nevzat Çalışkan, Okan Bayülgen, Ömer Faruk Sorak, Özlem Süer, Seçkin Pirim, Şafak Ongan, Bedük, Serkan Altuniğne, Ümit Ünal ve Zeynep Tanbay var. Kehanetler arasında kan grubuna göre menüleri olan restoranların ve “fast food”a reaksiyon olarak ortaya çıkan “slow food” akımının tercih edileceği, performans sanatçılarının sahne aldığı gece kulüplerinin ve kabare şovlarının yükselen trendler arasında olacağı, oyuncuların seyircilerle daha interaktif bir ilişki kurdukları tiyatroların artacağı, modada ise birbirine ters düşen, ama çok renkli modanın görüleceği öngörülüyor. Kitapta Okan Bayülgen de televizyon trendleri hakkında yorumlar yapıyor. Ömer Faruk Sorak olarak varlığını sürdürürken halen moda kavramıyla karıştırılan “trend” sözcüğünün ve Türkiye’de de popüler olsun ya da olmasın “trend belirleyici” isimlerin varolduğunun altının çizilmesi gerektiği fikriyle, etkinliğe farklı bir açılım yaratmak gibi düşüncelerle ortaya çıktı ve bir kitap çatısı altında şekillendi. Kitapta yer alan isimlerin seçilmesi aşamasında yoğun bir çalışma yapıldı. Kitabın yayın yönetmeni Öykü Onur Tanyel ve editörü Eren Erdem, “Bu kitabın bir başlangıç olması açısından dikkatli bir çalışma yaptık. Trend analistleri ve gözlemcileri ile bir araya geldik. Konu ve isim seçiminde kitlelerce tanınmanın yanı sıra trend niteliğini de göz önünde bulundurduk, böylelikle hem popüler hem de popüler olmayan isimler bir araya gelebildi. Bu aşamada kitapta yer alan isimlerin ‘ilham Sertan Öksüz 2009 ve Türkiye... Zülal Kalkandelen ç gün sonra yeni bir yıla giriyoruz. Herkes gelecek günlerin daha iyi olmasını diliyor... Olabilecek mi? 2008’de Ergenekon denilen garip davayla korku imparatorluğu kuruldu, hükümete muhalif kesimler sindirildi... Ilımlı İslam destekçileri, doğrudan Atatürk’ü, TSK’yi ve laikliği hedef aldı... Toplumdaki kamplaşma iyice derinleşti... Türkiye, önemli ölçüde muhafazakârlaştı... Dış politikada teslimiyetçi anlayış hâkim oldu... Doğu’da terör hortladı... Kendilerini “liberal” olarak adlandıran takım, yine IMF’nin eteğine yapışıp, bütün umudunu Obama’ya bağladı... AB projesi bir kenara itildi... Ekonomik kriz teğet geçmedi, çarpıp savurdu... İşsizlik tırmandı... Umudu kaybetmemek gerek tabii; ama, Türkiye’nin çok karışık ve kavgalı bir dönemden geçtiğini de düşünmeden edemiyor insan... **** Böyle bir ortamda, 2009 yılı bütçe tasarısı, günlerdir TBMM Genel Kurulu’nda görüşülüyor. Bütçe, hükümetlerin bir yıllık zaman içinde hangi hizmetlere ne kadar kaynak ayırmayı planladığını belirler. Hükümetin izleyeceği ekonomik politikalar kadar, sosyal politikaları da görmemize olanak verir. Bu nedenle çok önemlidir. Öyleyse, şimdi gelin bu gözle bakalım 2009 bütçesine... Bazı bakanlıkların gelecek yıl için öngörülen bütçeleri şöyle: Ü İçişleri Bakanlığı: 1 milyar 893 milyon 861 bin TL, Çevre ve Orman Bakanlığı: 1 milyar 242 milyon 319 bin TL, Ulaştırma Bakanlığı: 1 milyar 155 milyon 636 bin 740 TL, Kültür ve Turizm Bakanlığı: 1 milyar 5 milyon 896 bin TL, Dışişleri Bakanlığı: 816 milyon 935 bin TL, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı: 709 milyon 448 bin TL, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı: 639 milyon 25 bin TL, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı: 467 milyon 411 bin TL. Bütçesi bunların her birinden fazla olan kurum hangisi dersiniz? Tabii ki Diyanet İşleri Başkanlığı... AKP, bu başkanlık için 2 milyar 454 milyon 275 bin TL bütçe ayırarak bir rekora imza attı. Gazete haberlerine göre, son dört yılda Diyanet’in bütçesi yüzde 90 oranında artmış... Bu artışla da, birçok kurumu geride bırakıyor. Örneğin, sosyal devlet anlayışının beş temel kurumuna bütçeden toplam olarak sadece 1.6 milyar TL pay veriliyor. Özürlüler İdaresi Başkanlığı’na 5 milyon 916 bin TL, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’ne 5 milyon 731 bin TL, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’ne 4 milyon 404 bin TL, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü’ne 11 milyon 638 bin TL, SHÇEK Genel Müdürlüğü’ne ise 1 milyar 577 milyon 898 bin TL... Bu rakamlar gerçeği açıkça ortaya seriyor... Din işlerine ayrılan para, özürlüler, yardıma muhtaç insanlar ya da sokak çocuklarına ayrılan toplam ödenekten fazladır. AKP’nin “sosyal devlet” anlayışı işte bu kadar... Seçimler yaklaştığı için oy karşılığında sadaka gibi kömür ve erzak dağıtılıyor, 80 binden fazla caminin olduğu ülkemizde yenileri yapılıyor, durmadan Kuran kursları açılıyor... *** Bu arada TÜBİTAK’a ne kadar bütçe ayrılmış? Türkiye’de müspet bilimlerde araştırmaları geliştirip desteklemekle görevli bu kurumun payı 1 milyar 127 milyon 85 bin TL... Bunu geçmişle kıyaslayıp bir artış olduğunu söyleyebilirler ama yeterli midir? Araştırma ve Geliştirme (ArGe) çalışmalarına GSYİH’den ayırdığımız ödenek, Avrupa’nın çok gerisindedir.... Hükümetin Diyanet’in bütçesini rekor düzeyde arttırmasında bir neden vardır elbette... Kim bilir; belki de herkes gidip bilimin ve sosyal devletin ruhuna Fatiha okuyabilsin diye, her sokağa cami yapma gibi bir projeleri vardır... Laiklik karşıtı odak haline gelmiş bir partiden başka ne beklenir ki? www.zulalkalkandelen.com / [email protected] C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle