Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 14 ARALIK 2008 / SAYI 1186 Makyaj bir sanattır Kurban ve bayramı Ataol Behramoğlu atin şairi Vergilius’un “Aeneis”ini hayranlıkla okurken (T. Uzel çevirisi, Öteki Yayınevi, 1998) aldığım notlardan biri de şöyleydi: “Destanı neredeyse kan revan içinde bırakan kurban sahneleri...” Roma İmparatorluğu’nun kuruluş destanı olarak kabul edilen “Aeneis” (İng. Aeneid) zamanımızdan yaklaşık 2000 yıl önce, M.Ö. 2919 yıllarında yazılmış. Hayranlığımın nedeninin kurban sahneleri olmadığını tahmin edersiniz... “Aeneis” gerçekten ölümsüz, büyük bir yapıt. Hem büyük bir şairin, hem çok usta bir romancının elinden çıkmış bir “şaheser”... Çevirmen Türkân Uzel’in (daha öncelerde de sözünü ettiğim) başarısını da bir kez daha anmalıyım. Fakat bu yazıda bütünüyle “Aeneis”den değil, yapıtın birçok yerine serpiştirilmiş kurban sahnelerinden söz edeceğim. Bunlar için Vergilius’u kuşkusuz ki suçlayamayız. Bu sahneler “Aeneis”in değerini de azaltmaz. Çünkü konu edinilen çağların (efsanelerle de karışmış) gerçeğidir. Kurban olgusunu ise, insanlığın başlangıç dönemlerine kadar götürebileceğimizi sanırım... Bir dileğin gerçekleşmesi için o dileği gerçekleştireceği varsayılan bir erke sunulan bir armağan... Aynı biçimde, gerçekleşen dileğe teşekkür için sunulan armağan, vb... En ilkel ve ilkselinden başlayarak tek tanrılı dinlere ulaşan, oradan da günümüze kadar süregelen köklü bir geleneğin adı... Yani hiçbir dinsel inanışın tekelinde ya da özeli değil... Adak ve kurban, biçimleri değişse de, öyle sanıyorum ki bütün dinlerin bir olgusu... “Aeneis”e gelelim... Destanın gerçekten de “güzeller güzeli” kadın kahramanı (yazgısını bir başka yazımda “Anna Karenina”nın yazgısı ile eşleştirdiğim) Kartaca kraliçesi Dido, yüreğini kasıp kavuran aşk acısının vuslatla dinmesi dileği ile neler yapıyor bakın: “Güzeller güzeli Dido sağ elinde kadehten şarap döküyordu, kurbanlık beyaz bir dananın iki boynuzu arasına; ya da Tanrıların dolanıyor dolanıyor kanlı sunaklarını(…) Deşilmiş karınlarına bakarak hayvanların Seyiren bağırsaklarını yorumluyordu… Burada düşülen bir dipnotta şöyle deniyor: “Rahip, kurban törenini izler, kurbanın seyiren bağırsaklarından girişilen işi Tanrıların destekleyip desteklemediklerini yorumlardı.” (Kraliçe Dido da aynı şeyi yapıyor.) Bir örnek de destan kahramanı Aeneas’dan verelim: “Aeneas babasının şerefine girişilen Onurları bir daha yineler(…) akıtır kanını iki yaşında çift kuzunun bir o kadar domuzun, sırtı kara boğanın...” Çok sayıdaki ikincil kahramanlardan Entellus’a kazandığı bir dövüş karşılığında ödül olarak verilen boğa daha da talihsizdir: “Böyle der, yakında duran, dövüşün ödülü boğanın dikilir karşısına, başı havada, eldivenli sağ yumruğunu atarak geriye, ayarlar, indirir boynuzlarının arasına. Parçalanan kemiklerinden fışkırtır beynini. Yere kapaklanır boğa, cansız, çırpınaraktan...” Sanıyorum bu kadar yeter... Vergilius kendi çağının da yüzyıllarca öncesinden söz ediyor... Günümüze gelelim... Bayramın ilk günü bir TV kanalımızda sabah haberlerini izlerken aşağıdaki haberle irkildim: Kurbanların kesildiği alandaki bir çocuğa “korkmuyor musun” diye soran TV muhabirini “korkuyorum” diye yanıtlayan çocuk ikinci bir soruya yanıtında korkusunun nedenini “hayvanların saldırma tehlikesi...” olarak açıklıyor... Çocuğumuzun korkusu kasap bıçağından, fışkıran kandan, kesilen kelleden, yüzülen deriden, kırılan kemikten, deşilen karından, çırpınan gövdeden, seğiren bağırsaklardan değil... Bunları doğal karşılamaya, hatta belki bu görüntülerden zevk almaya eğitilmiş... Korkusu hayvancıkların saldırma olasılığından... Geçmiş kurban bayramınızı yine de kutlamamı bekliyor musunuz? G Murat Sayın (muratsayin2005@gmail.com) Esra Açıkgöz E L ti Motola, bir makyaj sanatçısı. Makyaj, onun için sadece bir süslenme aracı değil, içindeki duygu ve düşünceleri somut hale getiren bir anlatım, ifade biçimi de. Mesleğinde kendini geliştirmek için resim, sinema, tiyatro, bale, opera, sosyoloji, antropoloji, felsefe ve psikolojiyle de ilgilenmesi biraz da bundan. Önce biraz geriye gidip, onu tanıyalım... Motola, makyajla 1617 yaşındayken tanışıyor. Onu profesyonel makyajla tanıştıran isimse, Gürol Dalaman. Onu izlerken, karar veriyor makyöz olmaya, ancak bunu ailesine kabul ettiremeyince, İtalyan Ortaokulu’nu bitirip, kimya okumak için Kudüs Üniversitesi’ne gidiyor. Bir süre sonra asıl isteğinin güzellik uzmanlığı okumak olduğunu anlayınca, hayalinin peşine düşüyor. Makyaj ve makyaj tasarımıyla ilgili tüm alanlarda çalışıyor Motola; fotoğraf, film, sahne sanatları, kutlamalar, tanıtım organizasyonları... 1982’den beri de fırçası, yerli ve yabancı çok sayıda yönetmen, fotoğraf sanatçısı, sinema ve sahne sanatçısı için kalkıp iniyor. Motola, “Makyaj tasarımını, gündelik yaşamlarında ve kutlamalarında özel ve güzel görünmek, basit teknikleri ve sırlarıyla makyaj uygulamayı hızla öğrenmek isteyen herkese, bir de sinema ve sahne sanatçılarına, yaşam boyu kullanabilecekleri bir formatta sunuyorum. Sanatçıların canlandıracakları karakter açısından içsel ve görsel olarak en önemli yardımcılarından biri makyaj” diyor. Ona göre, iyi bir makyöz olmanın birinci şartı; meslek aşkı. Sonrası? “Güzelçirkin gibi insanı sınırlandıran kavramlara takılmadan kendini yormadan, inanarak eğitmek, geliştirmek, bilgiyle zenginleştirmek”. Şimdi bilgilerini paylaşmak için, makyaj dersleri de veriyor. İstiyor ki, makyaj yapanlar en azından bunu bilinçli Eti Motola, bir makyöz. Onun için makyaj bir ifade biçimi. O yüzden de her yüzün kendine özgü bir rengi olduğunu düşünüyor. Rengini bulmak isteyenlerle bilgisini paylaşmak için makyaj dersleri de veriyor. Önce İngiltere/Nottingham’daki Mary Bolton College Of Beauty Therapy’de sonra da Londra International Therapy Center’da eğitim alıyor. Okul boyunca garsonluk, çocuk bakıcılığı yaparak geçimini sağlıyor. Diplomaları ona Londra’daki Excelsior Oteli spa merkezinin de kapılarını açıyor. Orada bir süre çalışıp İstanbul’a dönüyor. Ancak yolculuk bununla bitmiyor, üç yılda biriktirdiği parayla Paris’te profesyonel makyaj sanatçısı yetiştiren Christian Chauveau Cours Technique Privé de Maquillage Artistique okulunda eğitim alıyor. Başarısından dolayı, okulu staj yapması için onu Louis Lumiere Sinema Okulu’nda çalışmaya yolluyor. “Müthiş deneyimlerdi onlar” diyor, “unutulmaz anılarla dolu günlerdi! Mezun olduktan sonra ilk önce Ulusal Fransız Televizyonu’na başvurdum. Çalışmalarımı çok beğendikleri halde stajyer önceliğinin kendi vatandaşlarına ait olduğunu söyleyip beni geri çevirdiler… Uzun arayışlardan sonra iki kısa metrajda çalıştım, ancak paralar suyunu çekince, mesleğim dışındaki işlerde çalışmak istemediğim için İstanbul’a döndüm”. yapsın, onca para verdikleri malzemelerin karşılığını alsın. Kendisini bu konuda bilinçlendirmek isteyenlerin sayısının giderek arttığını söylüyor. Öğrencileri arasında, sahne veya sinema sanatçıları da var, onların eğitim alma nedeni, canlandıracakları karaktere uyan makyajın tasarımını çalışmak. Motola, boyanma bilgisinin herkeste bulunduğuna inanıyor. Bunun için kanıtları var: Anadolu, Afrika, Pasifik Okyanusu adaları gibi mekânlarda yaşayan halk ve kabilelerdeki “kendisini bir sanat eseri olarak” bezeyen bireylerle ilgili araştırmalar; “tatouage” yani dövmeler... “Onlar ‘gerçek güzelliği’ bizlere bazen çok çarpıcı örneklerle sunuyorlar” diyor, “Bu bilgi bence, uzmanlık alanımız olsun veya olmasın, hepimizde var… Önemli olan ancak aynada görebildiğimiz yansımamızla barışık olmak, sevmek. Makyaj bir araç, iletişim biçimi; boyaları fırça, sünger veya ellerimizi kullanarak uyguladığımız bir teknik”. Onun makyaj anlayışı, her yüz için farklılık gösteriyor, çünkü “moda diye kişiliği silip insanları prototip robotlar haline getirmek” ona anlamsız geliyor. G www.etimotola.com.tr Rifat Mutlu (rifatmutlu@gmail.com) MİZAH MAĞARA ADAMI / Tayyar Özkan (www.tayyarozkan.com) ataolb@cumhuriyet.com.tr C M Y B C MY B