Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
9 KASIM 2008 / SAYI 1181 5 Ergenekon davasından... Ne davalar gördüm, zaten yoktular... MADANOĞLU DAVASI 12 Mart Muhtırası’nın verilmesinden bir yıl sonra Devrim dergisi çevresinde toplananların bir cunta oluşturdukları ve emekli Cemal Madanoğlu Paşa’nın önderliği altında toplandığı öne sürüldü. Bu cuntanın hükümeti yıkıp yerine MarksistLeninist bir düzen kuracağı iddiasıyla da İstanbul 1. No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde dava açıldı. Madanoğlu Davası olarak anılan davada Cemal Madanoğlu, Osman Köksal, Doğan Avcıoğlu, İlhami Sosyal, İlhan Selçuk, Ali Sirmen, Atlan Öymen, Yılmaz Alkılıç, Cengiz Ballıkaya, Hüseyin Onur, Ahmet Güryüz Ketenci’nin de aralarında bulunduğu 32 kişi yargılandı. Askeri savcı Süleyman Takkeci’nin iddianamesindeki savlar, Ziverbey’deki işkenceyle alınmış sorgu tutanakları, teyp bantları ve ajan raporlarına dayanıyordu. Bu davada ilk kez MİT bir ajanını, Mahir Kaynak’ı deşifre etti. 1971’de başlayan tutuklamalardan iki yıl sonra 9 Ocak 1973’de açılan dava Eylül 1974’de sona erdi. Gerekçeli karar, tutanaklara şöyle geçti: “Sanıkların müsnet suçu işlemedikleri hususunda mahkemece yukarıda belirtilen delillerin serbestçe takdir ve münakaşası neticesinde tam bir vicdani ve hukuki kanaate ulaşıldığından beraatlerine…” G Ergenekon, yüzyılın davası olarak tanımlanıyor. 2500 sayfalık iddianame, onlarca sanık, tahliyeler, yeni tutuklamalar… Oysa bir yüzyılın içinde aynı başlıkla, yani “yüzyılın davası” olarak sunulan onlarca dava var. Harp Okulu, Donanma, 49’lar, 67 Eylül, Bomba, Madanoğlu, Titrek Hamsi… Hepsi tarih sayfaları arasına dağılıp gittiler. Miyase İlknur 12 Mart darbecileri, Madanoğlu ve arkadaşlarını darbe planlamakla suçladılar... 1938 DONANMA DAVASI Kısaca “kitap okuma” davası olarak özetlenebilir. Dr. Hikmet Kıvılcımlı ile karısı Fatma Nudiye Yalçı’nın, Cağaloğlu’nda Kıvılcım Kütüphanesi adında bir yayınevi vardı. Bu yayınevine gidip gelen okuma meraklısı genç Abdülkerim Korcan, arkadaşlarıyla “Kitap Sevenler Derneği’ni kurmuştu. Aralarında kitap alışverişi yaparak gençler arasında okuma alışkınlığı yaratmaya çalışıyorlardı. Korcan’ın askerliğini Yavuz zırhlısında yapan ağabeyi Haydar Korcan da dernekten kitap alıp okuyor, aldığı kitapları gemideki erata ve astsubaylara da okutuyordu. Kitaplar arasında sol yayınlar da vardı. 25 Nisan 1938’de önce Hikmet Kıvılcımlı ile karısı Fatma Nudiye Yalçı, ardından da Kerim Korcan gözaltına alındı. Sansaryan Han’da bir aya yakın işkence altına yapılan sorgulamalar sonucunda Yavuz zırhlısına gidip gelen kitaplar konusu da ortaya çıktı. Donanma Komutanlığı’nca başlatılan soruşturmada Hamdi Alevdaş adlı bir astsubay, sanıklardan Hamdi Alev’in evinde 1934 yılında Nâzım Hikmet’le konuştuğunu söyledi, güya Nâzım Hikmet kendisine yoksul olan erleri saptamasını ve adreslerini kendisine bildirmesini istemişti. Hamdi Alevdaş, daha sonra duruşmada, ilk ifadesini reddetti ve kendisine bu görevi Yavuz’un ikinci komutanı Kurmay Yarbay Ruhi Develioğlu’nun verdiğini söyledi. Ancak yine de Nâzım Hikmet bu davadan yakasını kurtaramadı. Duruşmalara 10 Ağustos 1938’de Erkin gemisinde başlandı. Yemekhanesi mahkeme salonuna dönüştürülen Erkin eski bir yolcu gemisiydi, o sürekli yer değiştirirken yargılamalar da sürüyordu. Davada Hikmet Kıvılcımlı, eşi Fatma Nudiye Yalçı, Kerim Korcan, Haydar Korcan, Nâzım Hikmet, iki astsubay ve iki de çavuş vardı. Bu gedikli çavuşlardan biri de Kemal Tahir’di. İddianamede suç unsuru olabilecek bir delil olmadığını söyleyen sanık avukatlarına savcı Şerif Budak “Biz” diye yanıt verdi “bu davada delil arayacak kadar saf değiliz”. Dava 29 Ağustos 1938’de karar bağlandı, Nâzım Hikmet 20, Hikmet Kıvılcımlı, Kemal Tahir, Haydar Korcan 15’er, Nudiye Yalçı, Kerim Korcan 10’ar, denizci subay ve erler de 3 yıl ile 18’er yıl arasında değişen cezalara çarptırıldı. 1938 KARA HARP OKULU DAVASI Cumhuriyetin onuncu yılı nedeniyle İstanbul duvarlarına asılan ilanları Adana, Bursa ve Edirne illerini de kapsayan bir örgütün işi olarak görülerek tahkikat başlatıldı. Nâzım Hikmet hakkında bu örgütün üyesi olduğu gerekçesiyle dava açıldı. 146 ve 147. maddelerden yargılanan Hikmet, 4 Ağustos 1933’te verilen karar sonucunda dört yıl hapis cezası aldı. Ancak Cumhuriyetin onuncu yılı nedeniyle çıkarılan afla cezası bir yıla düştü. Salıverildikten sonra İpek Film’de çalışmaya başlayan Hikmet’i Ömer Deniz adında bir öğrenci ziyaret etmeye başladı. Baştan savma çabaları sonuç vermeyince Emniyet’i aradı, “Şimdi de askeri elbiseyle mi çıkıyorsunuz karşıma” diye sordu “Beni rahat bırakın”. Bir süre sonra da Harp Okulu’nda kitap okumaya meraklı bir avuç gençle Nâzım Hikmet hakkında “askeri isyana teşvik” suçundan dava açıldı. Sanıklar arasında şairi ziyarete gelen Harbiyeli öğrenci Ömer Deniz de vardı. Mahkemede ilk ifadesinin baskı altında alındığını belirten Deniz, “Emniyet’teki ifademde yer alan ‘erata ne anlatalım?” yolundaki soruma Nâzım Hikmet’in, ‘erata önce Cumhuriyeti, sonra komünizmi anlatırsınız’ diye yanıt verdiği doğru değil.’ dedi. Davada 22’si askeri öğrenci, 7’si sivil olmak üzere 27 sanık hakkında karar verildi. Nâzım, 15 yıl hapisle cezalandırıldı. G Nâzım Hikmet. ürkiye Cumhuriyeti’nin adli tarihine baktığımızda kitlesel siyasi davaların çokluğunun yanında büyük iddialarla açılan bu davaların çoğunlukla mahkumiyetsiz sonuçlandığını görüyoruz. Mahkumiyetle sonuçlanan bazı davaların ise günümüzde gülünüp geçilebilecek suç unsurlarına dayandığına tanık oluyoruz. Bu durum da, siyasi davaların açılış nedenlerinin yasalardan çok, o dönem dünya ve Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi konjonktüre dayandığını kanıtlıyor. Bu davaların bir ortak özelliği de sanıktan yola çıkarak, suç yaratma çabasına dayandırılmasıydı. Bir yıldan beri Türkiye’de gündem Ergenekon davasına kilitlenmiş durumda. Uzun yıllar süreceği 2500 sayfayı aşkın iddianameden belli olan dava kimine göre Türkiye’nin kendi gladyosuyla hesaplaşması, kimine göre Soğuk Savaş döneminde diğer NATO ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de gladyoyu oluşturan gücün dün yanında yer alanların, bugün de aynı güce dayanarak, gladyonun geçmişteki mağdurlarını bugün gladyoculukla suçlaması. Bir diğer gruba göre ise iki gladyonun gecikmiş hesaplaşması. İddianame, bombalı eylemler ve suikastler düzenleyerek ülkede kaos yaratmak ve siyasi iktidarı askeri bir darbe ile devirmeye zemin hazırlamak savına dayanıyor. Yakın tarihimizde yüzyılın davası olarak gösterilen ve sanıkları hakkında idam cezaları istenen nice davalar oldu. O günkü siyasal atmosfere göre açılan davalarda, yıllar süren yargılamalar sonucunda iddianameden başka elde bir şey kalmadı. Hatta Ergenekon’la çok benzeşen davalar açıldı. Bugün bu davalar, o konuda kitap yazmak ya da tez çalışması yapmak isteyen araştırmacılar dışında kimsenin aklına gelmiyor. Bu davaları bir anımsatmak istedik: Harp Okulu, Donanma, 49’lar Kürt, 67 Eylül, Bomba, Madanoğlu davaları… Aslında bunlara eklenecek daha nice dava var. DİSK, Barış Derneği, kısmen Yassı Ada, hatta Titrek Hamsi Örgütü davası bu kategoriden. Ergenekon davasının da bu kategoriye girip girmeyeceğini sonuçlanınca göreceğiz. G T 49’LAR DAVASI Tarihte “49’lar Davası” olarak anılan 50 sanıklı dava, 1959 yılında açıldı ve tam sekiz yıl sürdü. Aralarında Musa Anter, Yaşar Kaya, Ziya Şerefhanoğlu, Nurettin Yılmaz, Esat Cemiloğlu, Koço Elbistan, Şerafettin Elçi, Naci Kutlay, Medet Serhat, Sait Kırmızıtoprak ve Yavuz Çamlıbel gibi isimlerin de bulunduğu 50 Kürt aydını hakkında “Yabancı devletlerin müzahareti (koruması) ile Türkiye Cumhuriyeti’ni bölmek” suçundan dava açıldı. Dava Ankara’da açılsa da tutuklananlar Harbiye’deki hücrelerde tutuldu. Sanıklardan Mardinli Hukuk Fakültesi öğrencisi Emin Batu, hücrede mide kanaması geçirip ölünce sanık sayısı 49’a indi. Sanık sayısını 50’de tutmaya kararlı olan Emniyet hemen bir kişi daha tutuklasa da dava tarihe 49’lar olarak geçti. Sanıklara yüklenen suçlar, Musa Anter’in İleri Yurt gazetesinde yayımlanan “Kımıl” adlı şiiri ile CHP Niğde Milletvekili Asım Eren’in Kerkük’te Kürtler ile Türkmenler arasında çıkan bir çatışma Demokratik tepki gösterdikleri için tutuklandılar... üzerine TBMM’de bir önergeyle Başbakan Adnan Menderes’e “Irak’ta Kürtler, Türkmenler’i katlediyor, Türkiye’de Kürtlere karşı mukabelei bilmisil (misillemede bulunmayı) yapacak mısınız?” sormasını protesto etmekti. Sanıkların sivil olmasına karşın dava, İstanbul 28.Tümen Komutanlığı 2 No’lu Askeri Mahkemesi’nde görüldü. 3 Ocak 1961’de başlayan dava hakkında ilk karar, 30 Nisan 1964’te verildi ve sanıkların tümü beraat etti. Karar savcılığın itirazı üzerine Askeri Yargıtay’ca bozuldu. Bu kez de sanıkların “Milli duyguları yok etmeye ve zayıflatmaya matuf bulunan cemiyet kurma ve bunu sevk ve idare etme ve faaliyetlerine katılma” suçuyla yargılanmaları istendi. Bu yargılama 24 Eylül 1965’te verilen kararla son buldu. Karara göre sanıkların bazıları beraat ederken bazıları da çeşitli cezalar aldı. Dava zaman aşımına uğradığı için karar kesinleşemedi. G 67 EYLÜL DAVASI DP iktidarının Londra’daki Kıbrıs görüşmelerinde elini kuvvetlendirmek için tezgâhladığı 67 Eylül olayları, tertipçilerin bile ummadığı ölçüde büyük bir tahribata yol açtı. 6 Eylül akşamı Mithat Perin’in çıkardığı akşam gazetesi Ekspres’te “Selanik’te Atatürk’ün evine bomba atıldı” manşeti üzerine DP iktidarının kurdurduğu Kıbrıs Türktür Derneği Taksim Meydanı’nda bir miting düzenledi. Mitinge şehrin varoşlarından kamyonlarla getirilenler ellerinde aynı tornadan çıkan sopalarla Rum mağaza ve evlerine hatta mezarlıklarına saldırdılar. Önce yağmalamayla başlayan olaylar daha sonra öldürme ve tecavüze kadar uzandı. Aynı gün İstanbul’da toplanan uluslararası bir konferansa katılan yabancı delegasyondan bazılarının olaylar sırasında çektiği resimler başta ParisMatch dergisi olmak üzere yabancı basında yer alınca DP hükümeti güç durumda kaldı. Olayın gerçek failleri bilindiği halde dışarıdan yoğun baskılar gelince vaziyeti kurtarmak isteyen Menderes “hemen elli komünisti tevkif edin” talimatı verdi ve aralarında Aziz Nesin’den Asım Bezirci’ye, Hasan İzzettin Dinamo’dan Nihat Sargın’a, Kemal Tahir’den Hulusi 67 Eylül’ü planlayan Menderes suçu komünistlere yıktı... Dosdoğru’ya, Can ve Müeyyet Boratav’dan Aslan Kaynardağ’a kadar tanınmış birçok aydın tutuklandı. Uzun süre hâkim karşısına çıkmadan Harbiye’deki hücrelerde tutulan komünistlerden Aziz Nesin, Başbakan Adnan Menderes’e gönderdiği mektupta “Bu olayları kimin gerçekleştirdiğini siz daha iyi bilirsiniz” diye yazdı “Bizim bu olaylarla hiçbir ilgimizin olmadığını da. Ama suçun bize yıkılması vatan millet için zorunluysa sorun değil yatarız. Ama hiç olmazsa dışarıdaki ailelerimizin geçimini temin edin”. Sıkıyönetim Komutanı Nurettin Aknoz “Bu komünistleri idam edeceğiz kanıtları buna göre toparlayın” diye talimat verse de askeri savcılar, emniyet ve MİT, idam için gerekli kanıtları toplayamadı. Tutuklulardan büyük bir kısmı hakim karşısına çıkmadan salıverildi. Bazıları ise mahkemede beraat etti. Asıl suçlular, başta dönemin Başbakanı Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüşdü Zorlu, İçişleri Bakanı Namık Gedik ve Selanik’te Atatürk’ün evine bomba atan MİT ajanı Oktay Engin Yassıada duruşmalarında yargılandı. G İ. Çenet’in ifadeleriyle solcu avına çıkıldı. BOMBA DAVASI 6 Mayıs 1972 tarihinde bombalı bir eylem sırasında el ve ayakları kopan İbrahim Çenet adlı bir öğrencinin ifadesiyle başlayan soruşturmaya ordu içindeki grupların da adı karıştırılarak geniş çaplı bir dava açıldı. 12 Mart ve 12 Eylül cuntasının en güvenilir savcısı olan Süleyman Takkeci’nin açtığı davada 52 kişi, önce İstanbul 1.Ordu Komutanı Faik Türün’ün işkence evine çevirdiği Ziverbey Köşkü’nde işkenceden geçirildi. Ardından da sıkıyönetim mahkemesinde yargılandı. Savcının hazırladığı iddianameye göre, MarksistLeninist bir darbe yapmak amacıyla sanıklar, soygun ve bombalı saldırılar düzenlemişti, o tarihte henüz yapımı tamamlanmamış Boğaz Köprüsü’nü havaya uçuracaklardı, sanıklardan Orhan Kabibay gemi batırmak için Bülent Ecevit’ten 4 bin 500 lira almıştı. Yine sanıklardan emekli Tümgeneral Celil Gürkan, darbe için Kent Otel’de toplantılar düzenlemişti. Celil Gürkan, Talat Turhan, Orhan Kabibay, Yüksel Çengel, Memduh Eren’in de yargılandığı dava, delillere dayandırılamadığı için sanıklar beraat etti. Ancak Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler’in cumhurbaşkanlığı önlenerek amacına ulaştı. G C M Y B C MY B