Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
R PAZAR 5 12/7/07 16:12 Page 1 PAZAR EKİ 5 CMYK 5 Avrupa birlik mücadelesine başlayışının 50. yılını kutluyor… 27 üye ülke hem kendisine hem de birlikteki diğer ülkelere biraz da mizahla bakıyor bu kutlamalar sırasında. “Çek, Flaman veya Fransız karikatüristler Polonyalıları, Belçikalıları, İngilizleri nasıl görüyorlar” sorusuna yanıt arayan karikatürlerin arkasında onlarca yıllık korku, kızgınlık ve kargaşa saklı… Alo Meloş, Samoş’tan Haluk’un Hemiltın’a kabul edildiğini öğrendim; hemen arıyorum. Nasıl sevindim, biliyor musun? Ağladım benim oğlan kabul edilmiş gibi.. Nazire, ne akıllılık yapmışız erken aplikeyşın yaparak! Üniversite seçme uzmanı Samahat Hanım bizi de öyle yönlendirmişti: İşin içinden çıkamıyorduk; bize “Bu çocuğu bilgisayar mühendisi yapalım ve en iyisi Hemiltın’da okusun!” dediydi.. Dediğini aynen yaptık.. Allah o kadının tuttuğunu altın etsin.. Valla öyle. Kadın harika: Aldığı dolarlar helal olsun! Kimi nereye sokacağını onun gibi bilen yok valla. Nasıl Haluk mutlu mu? Oooo uçuyor! Ne güzel artık dersler bitti; bundan sonra kurslara da gitmez tabii.. Niye gidip kafa ütüleyecek bu sıcaklarda? Yerinde olsam her gece rok konserine gidip azarım! Öyle deme billa duymasın! Neden? Dersler filan bitmedi! Sonra babası da ben de o kadar mutlu değiliz.. Hoppala! Valla sevinelim mi üzülelim mi bilemiyoruz. Ne oldu kız arkadaşı Zeynep mi sorun? Yok Zeynep değil.. Ya ne? Adını unuttum, neydi? Bir Koreli! Hangi Koreli? Bu sene Amerika’da Virjinya Üniversitesi’nde otuz iki kişiyi öldürüp sonra kendi kafasına kurşun sıkan Koreli öğrenci. Kızım, o Virjinya’daydı. Hemiltın’la ne alakası var? PAZARIN PENCERESİNDEN ABD’de okumak Selçuk Erez AB’nin 50. yılında Berlin Deklarasyonu, Berlin’deki Alman Tarihi Müzesi’nde imzalandı. Avrupalılar Avrupalılara nasıl bakıyor? Çimen Turunç Baturalp “Avrupa Birliği”, meraklısına eğlenceli bir oyuncak… Zekâ oyunu sevenlere çözümü her gün biraz daha zorlaşan karmakarışık bir bulmaca… Öyle güzel idealler ve hayallerle karmaşıklaşıyor ki, çocuksu bir saflıkla ilişkilendirmek, her adımı hafifleştirmek, parçalarına ayırmak, bu önemli insanlık projesine tanık olmak ilginç oluyor. Aslında herkesin istediği ülkesi, insanları, çocukları, karısı, kocası, sevdikleri, arada bir de egosu için iyi bir şeyler yapabilmek. Bu uğurda yüzyıllar boyu Avrupa topraklarını kanla yıkayanlar çoktandır kılıçlarını kınlarına soktular. Avrupalılar, savaşlarını duvarları aynalarla kaplı, herkesin önünü arkasını kollayabileceği, yumuşacık zeminlere çektiler. Artık “birlik” içinde savaşıyorlar. Saymakla bitmez toplantı odalarında, masaların etrafına dizilip “sabırlı”, “nazik”, insanlık adına çok daha yararlı sonuçlar doğurabilecek, yakınlaştırmak, aralarındaki amansız dil engelini aşmanın baska yollarını bulup, birbirlerini tanımalarını sağlamak. Zoraki bir araya getirilen birbirini ilk defa görmüş küçük çocuklara anneleri söyler ya “hadi, ne duruyorsunuz oynasanıza!” AB’liler yılın başından beri, 50. yıl kutlamaları bahanesiyle böyle bir oyun oynuyorlar işte… Örneğin 13 Mart’ta Manchester United, Ronaldhinolu, Gerrardlı bir Avrupa Rüya takımına karşı 72 bin seyirci önünde futbol oynadı. “Sadece Bir Oyun mu?” başlıklı bir sergi 26 Ağustos’a kadar Brüksel’deki bir müze’de futbol meraklılarına ünlü futbolcuların dramlarını anlatmaya devam edecek. Sergide Zidane, Cruyff, Scifo, Puskas gibi futbolcuların öyküleri arasında Nuri Şahin’inki de var. Mart ayından haziran sonuna kadar Brüksel’in en prestijli müzesi olan Güzel Sanatlar Müzesi’nde Magnum Fotoğraf Ajansı’nın sonradan üye olan ülkelerden derlediği kareler sergilendi. Kıbrıs Rum Kesimi’ni görüntülemek için adaya giden İngiliz fotografçının “Kıbrıs’taki İngiliz parmağından duyduğu utanç” yüzünden, sergi için bol bol “Kuzey Kıbrıs” görüntüleri seçmiş olması ilginçti. Fotoğrafların yanına yerleştirilmiş panodaki tek paragraflık anlatımda güney ve kuzey arasında bir fark olmadığından ve “utançtan” söz ediliyordu, ama sergide gösterilen Türk bayrakları, Türk askerleri işgal altında harabe bir “Kıbrıs” anlatmaya çalışıyor gibiydi. 26 Haziran’da Brüksel’deki Çizgi Roman Müzesi’nde “Avrupalılar, Avrupalılar’a Bakıyorlar” isimli bir sergi açıldı. 21 Ekim’e kadar sürecek sergi ilginç bir soruya komik cevaplar arayan karikatürlere yer veriyor. Soru şöyle: Çek, Flaman veya Fransız karikatüristler Polonyalıları, Belçikalıları, İngilizleri nasıl görüyorlar? Fransa’nın harfleri pek de iyi şeyler anlatmıyor! Çizgi Roman Müzesi ve karikatür sergisi afişi... aklınızdan: “Oysa ben, bizi sevmezler sanırdım…” Avrupa’daki Alman korkusu ve antipatisi Türklere duyulduğunu varsaydığımız negatif duygularla karşılaştırılamaz bile. Daha bir kaç hafta önce Avrupa Birliği zirvesinde dönem başkanı Alman Merkel’in yüzüne vuruldu bir kez daha “Alman” olmak durumu. Polonyalılar oylama sistemini beğenmedikleri için 2. Dünya Savaşı’nın bilançosunu gündeme getirdiler. Zirve sırasında “savaşta Almanya’nın yok ettiği 6 milyon insanımız için de oy hakkı istiyoruz, onlar öldürülmeseydi AB içinde çok daha güçlü bir ülke olacaktık” diyebildiler. Romenler Almanya’nın zirve sırasındaki tutumunu Nazilerinkine benzetti... Diplomatik yetenekleri ile bol bol övgü toplayan Merkel dönem başkanlığını Portekiz’e devrederken zılgıtı yemekten kurtulamadı. SARHOŞ TESTİ... Şimdi sıra Portekiz’de... Altı aylık dönem başkanlığına başladığı ilk gün Fransa’ya karşı tavrını ortaya koydu. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’yi, zaten bir çok konuda antlaşmazlıkların yaşandığı AB’de yeni bir tartışma konusu açmasının pek akıllıca olmadığı konusunda uyardı. Sarkozy Avrupa haritasının yeniden tartışmaya açılmasından yana. O zaman karşısına geçip bir tek soru sorabilmek istiyor insan. Bugün “Sevr” antlaşması geçerli olsaydı, Avrupa’nın sınırları nerede bitecekti acaba? Sert yumruklu bir “Avrupa Lideri” olma hevesindeki Fransa Cumhurbaşkanı, G8 zirvesindeki basın toplantısına sarhoş geldiğinde bakışları öylesine yumuşamış, masumlaşmış, komikleşmişti ki… Türkiye’ye Avrupa coğrafyasının dışını gösteren parmağını tutup, “Sayın Fransa Cumhurbaşkanı, önce sarhoş testini başarınız! Hadi bakalım burnunuzu gösteriniz” diyebilmek iyi olurdu… AB bünyesindeki ileri geri konuşmalara, çekiştirmelere, tartışmalara, yapılan saçmalıklara bakınca her söylenenin çok fazla ciddiye alınamayacağı ortaya çıkıyor. Öte yandan “AB Projesi” insanlık tarihinin en barışçı, insan haklarına, doğaya, demokrasiye, eşit haklara, en saygılı projelerinden biri olarak fazlasıyla ciddiye alınmayı hak ediyor. Ekonomik ve siyasi gücü artırma iradesi gösterilebildiği sürece böyle bir projede yer almaya, bu projeye yön veren ülkelerden biri olma kararına kim karşı çıkabilir ki? 50. yıl kutlamaları nedeniyle fotoğraf sergisi de açıldı. günlerce aylarca süren kavgaları tercih ediyorlar. En akıllı, en birikimli, davasını en iyi savunan, en dirayetlilerin ancak bir gıdım fazla kazanabildiği, tavizlerden geçerek ulaşılan uzlaşma alanları yaratıyorlar. Bu ölçülü ama haşin mücadelenin altında yatan, her ülkenin “ekonomik ve siyasi” yapısını güçlendirme azmi. Bütün mesele dengeyi bozup yere kapaklanmamak... “Roma Antlaşmasıyla”, birlik içinde mücadele başlayalı mart ayında tam elli yıl oldu. AB altın yaşına girerken Türkiye partiye davetli değildi, ama 2007 Ocak ayından bu yana, 27 üye ülke ve dünyanın başka yerlerinde düzenlenen etkinliğin binbir çeşidiyle kutlamalar devam ediyor. Resim ve fotoğraf sergileri, konserler, konferanslar, spor müsabakaları, seminerler, gençler arasında yapılan yarışmalar, ülkelerin kendilerini tanıtmak için çadır açtıkları, bir lokma yemeklerinden, bir yudum içkilerinden sundukları küçük festivallerle “AB” halkın gündemine iteleniyor. Böylelikle AB’nin önemli sorunlarından biri olarak dikkat çeken “halktan kopuk” oluşu için de eğlenceli, eğitici, birleştirici çözümler üretilmiş oluyor bir yandan. Amaç bu “kutsal projeyi” anlatabilmek, AB toplumlarını BİZ DEĞİLMİŞİZ TEK SEVİLMEYEN… Türkiye’den batıya doğru bakıldığında Kapıkule’den sonrası ta ABD’ye kadar aynıymış gibi algılanır bazen. Batıdan doğuya bakanların Kapıkule’nin bütün doğusunu aynı kefeye koyup, Türkiye’yi, Ortadoğu coğrafyasına katmasından daha farklı bir bakış değildir bu... “Batı” farklı dilleri, farklı ırkları, farklı kültürleri, farklı dinleri ve mezhepleriyle hiç bir zaman göründüğü kadar homojen bir bütün olmamıştır. Ayrılıkları benzerliklerinden daha tehlikelidir. Toplumlar arası gizli düşmanlıkların, önyargıların acısı yaşamın içinde her an kendini hissettirir. Bir gün “melek yüzlü” bir Alman kadından “Avrupa’da Alman olmak bir günahtır” sözlerini işittiğinizde siz şaşırabilirsiniz, ama herhangi bir Avrupalı ifadesiz bakışlarla sessiz kalmayı yeğler. Referansı çok yakın bir tarihe gömülmüş yüz binlerce ölüdür çünkü. Öyle bir sessizlik anında şu geçebilir Amerika’da hep oluyor. Her sene başka bir yerde. Bu yüzden Haluk’un kabulu geldiğinden beri gözümüze uyku girmiyor.. Allah göstermesin.. Bak ama çaresi varmış. Kocam dedi: Amerika’da başka bir üniversitede beş ay önce böyle bir şey olmuş; çocuğun biri sınıfta kalınca mı yoksa kız arkadaşı başkasına yüz verince mi ne delirmiş, kapmış tüfeği okula gidip sınıfta kim varsa kurşuna dizmiş.. O sırada sınıfta bulunan bir Türk çocuk atmış kendisini yere, ölü taklidi yapmış, hayatını kurtarmış.. E, yani? Yani “kurs yok” değil maalesef! Nasıl? Çocuğa gereğinde iyi ölü numarası yapması için bir hoca tuttuk; gün aşırı ders alıyor.. Tanınmış bir aktörden.. Çocuğa kurşun yiyen nasıl yere düşer, sonra nasıl büzülür kalır, sonra en inandırıcı kadavra pozisyonları filan öğretiyor.. Haluk da bunları ertesi gün çalışıyor.. Ondan Haluk’u tatile filan da yollamıyacaz.. Ay yavrum! Ne üzücü şey bu. Hocası sonuçtan emin.. “Sizinki yetenekli; numaranın her türlüsünü güzel yapar” diyor.. Namussuz geçenlerde Zeyneplere gittiğinde bir şey içmiş sonra yere yatıp öyle bir bir ölü numarası çekmiş ki Zeynep’in ödü patlamış, suni teneffüs yapmaya başlamış.. Hihihi.. Kerataya bak! Babaannesine de yaptı.. Kadın fena oldu.. Babası çok sinirlendi, “Bana bak anama bir şey olursa seni Amerika’ya filan değil Sütçü İmam’a yollarım!” dedi. Hoca bilsen daha neler öğretiyor.. Ne öğretiyor? Bilmem ne savaşında bir asker harp meydanında ölü taklidi yaparken osurunca canlı olduğunu anlamışlar, öldürüvermişler.. Ondan Haluk her sabah fakülteye gitmeden mutlaka barsaklarını boşaltmalıymış.. Meloş, bana o hocanın numarasını versene.. Benimkine de ders aldırtayım bari.. Kocam dün ne dedi biliyor musun? Haydutluk, hırsızlık böyle artmağa devam ederse hepimize gerekecekmiş bu dersler...