14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 4 12/7/07 16:11 Page 1 PAZAR EKİ 4 CMYK 4 Hayaletler gerçeğe çağırıyor! ÇAĞRI MERKEZİ TİPİ ÇALIŞMA.... Anket de yapmışsınız çağrı merkezi çalışanlarıyla. Sonuç nedir? F. T.: Çağrı merkezleri çok bilinmeyen, henüz araştırılmayan, Türkiye’de hizmet sektöründe yeni yeni yer edinmeye başlayan bir alan. Buna rağmen Türkiye’de bu sektörde yaklaşık 100 bin kişinin çalıştığı tahmin ediliyor. Biz de Türkiye’deki çağrı merkezi sektörünün anatomisini çıkaracak uzun vadeli bir çalışma yapıyoruz. Anketler bunun bir parçası. Bu noktada akademisyenlerle ilişki halindeyiz. Özgür Müftüoğlu ile enformasyon sektörüne yönelik bir panel düzenledik. Sağlık sorunlarına yönelik TTB’den işçi sağlığı hekimleriyle görüşme halindeyiz. Sitemize yazı yazarak katkıda bulunuyorlar. Onun dışında TÜSAM’ın (Türkiye Sınıf Araştırmaları Merkezi) düzenlediği “Sınıf Çalışmaları Sempozyumu”nda, “İşçi hareketinden güncel deneyimler” bölümünde, çağrı merkezi çalışanlarını ele alan ve “Genç, Ucuz, Esnek, Örgütsüz: İşçi Sınıfının Yeni ÜyeleriÇağrı Merkezi Çalışanları” başlıklı bir sunuş yapıldı. Bize de, Türkiye’de çağrı merkezi çalışanlarının örgütlenmesi sürecindeki bir deneyim olarak yer verdiler. Hukuka göre Türkiye’de “çağrı merkezi tipi çalışma” tanınmıyor. O yüzden toplu sözleşmesi de yok. Çalışanlar, çalıştıkları yere göre niteleniyor: Bankacı, lojistik çalışanı, vs. gibi. Halbuki biz, “çağrı merkezi tipi çalışma” diye bir şey ve bunun kendine özgü koşulları var diyoruz. Bu çalışma tipinin ayrı olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. O yüzden de burada böyle bir örgütlenmeye giriştik. Dernekleşmek istiyoruz, ve tabii ki sendikalaşmak. En büyük sorun; bunun hukuksal olarak tanınmaması. Böylelikle haklarının da olmadığı bir sektör. Bir de şöyle bir yanılsama var: Özellikle üniversite öğrencisi olan, ya da okuldan yeni mezun olan insanlar, çağrı merkezlerinde çalışmanın çok rahat, çok “klas” bir iş olduğunu düşünüyorlar, ama girdiklerinde hiç de öyle olmadığını görüyorlar. Bizim amaçlarımızdan birisi, bu mistifikasyonu da bozmak; aslında burada gerçekte nasıl bir ortam var, onu göstermek. Genelde şöyle bir yöntem var: Sözleşmeye imzayı atıyorsun, sonra o mekâna giriyorsun. Belki daha önce oraya girsen, o basıklığı, dayanılmaz uğultuyu, o karmaşayı görsen daha farklı olacak. O yüzden “gerçeğe çağrı merkezi” herhalde! Tabii ki. Bu saçmalıkları birilerinin anlatması lazım. En nihayetinde bizi kurtaracak olan da biziz. Yani bütün o “gerçek”lere biz maruz kalıyoruz. Başak Günsever Desen: Zeynep Özatalay Çağrı merkezleri nasıl yerler? Buralarda kimler, nasıl çalışıyor? Telefon "bip"leri, zamanında “login” olunamamanın yarattığı iç ezilmeleri, kredi kartı hesabını gecenin bir vakti öğrenmek isteyenlerin “paragöz” sesleri; akşamları girdikleri ılık ve konforlu mevzilerinde bile kâbusları. F. T. ve D. Y. çağrı merkezlerinde yaşadıkları sorunları ve “www.gercegecagrimerkezi.org” sitesini anlatıyor. U yarılar, şefler, performans değerlendirmeleri, bitmeyen mesailer; üniversitenin yeni bitmişliği, hayallerinden gittikçe uzaklaşmaları, hayatın o hayallerin kıyısına hiç uğramadığını yaşayarak öğrenmenin sancıları arasında gidip gelen yüzler... Hemen hemen aynı yaş grubu, aynı sosyal çevreden gelen bu insanların ucuz işgücü olarak tıkıldıkları odalarda ne yaptıkları değil mevzu bahis. Bunu az çok biliyoruz; “çok ucuza” ve “çok fazla” çalışıyorlar… Fakat bu odalarda birileri bir şeylerin farkına varıyor. Hayatlarını değiştirmenin, kendisi gibi yaşayan binlercesine değmeden mümkün olamayacağını düşünenler “gercegecagrimerkezi.org”da buluşuyor. Şimdilik sanal ortamı sarsan bu insanlar, ileride sendikalaşmak istiyorlar. Kimsiniz, ne istiyorsunuz? Ne zamandır bu faaliyet içersindesiniz? F. T.: Çağrı merkezlerinde çalışan çeşitli yaşlarda insanlarız. Çalıştığımız ortamda neler yapabiliriz, nasıl örgütlenebiliriz diye çıktık yola. Çağrı merkezleri çok kalabalık yerler olmasına rağmen, insanı bireyselleştiren, yalnızlaştıran ortamlar. Mesela benim çalıştığım yerde 300400 kişi var, ama onlarla gün içinde temas etme olanağımız çok az. Çalışma koşulları çok ağır, günde en az 89 saat aralıksız çağrı alıyoruz (Çağrı merkezi çalışanları, gelen telefonlara bakma işine aralarında çağrı almak diyorlar). Arada çok az mola veriyoruz. Ücretler çok düşük. Birbirimizi tanıyan birkaç çağrı merkezi çalışanı bir internet sitesi açmaya karar verdik. Taleplerimizi, koşullarımızı, sıkıntılarımızı birbirimize duyurabileceğimiz ve bundan güç alarak karşı çıkmayı öğ renebileceğimiz bir araç olarak geçen yaz www.gercegecagrimerkezi.org’u kurduk. Sürekli bilgisayar başında olduğumuz için en rahat ve kolay örgütlenme biçimi buydu. Çalışma koşullarınız gerçekten ağır… D. Y.: Saniyelerimizin hesabı tutuluyor, performans değerlendirmesi adı altında tüm konuşma ve hareketlerimiz izleniyor. Çağrı merkezleri, bir kariyer basamağıymış gibi lanse edilip, işgücümüz ucuzlaştırılıyor. HEDEFİMİZ SENDİKAL MÜCADELE Peki, talepleriniz neler? F. T.: Diğer çalışanlarla bir araya gelmek ve ilişki kurmak öncelikli hedefimiz, ama taleplerimizin başında tabii ki çalışma koşullarımızın acilen iyileştirilmesi geliyor. D. Y.: Büroda çalışanların çok fazla sorunları olmaz gibi gözüküyor ama, bel rahatsızlıkları, eklem hastalıkları gibi problemler yaşıyoruz. Daha insani koşullarda çalışmak istiyoruz. Çalıştığımız yerler basık, dar, gürültülü ve havasız. Hukuksal olarak da işveren karşısında daha iyi bir şekilde pozisyon almak istiyoruz. Örneğin iş sözleşmelerinde mağdur olan taraf hep biziz. Toplu sözleşmemiz yok. Her şey işverenin istediği şekilde planlanmış olarak önümüze geliyor. Daha ileriki süreçlerde bir sendikal mücadele de hedefimiz. Herhangi örgüt ya da dernekle işbirliğiniz var mı? D. Y.: Sendikalarla görüşüyoruz. Yaptığımız işten haberdarlar. DİSK’le görüştük. BankSen’le ilişkideyiz. Sosyalİş’e de gitmeyi düşünüyoruz. Çalışanlardan destek alıyor musunuz? D. Y.: Mail yoluyla iletişim kuruyoruz. Sitenin forum kısmına yazı da yazabiliyorlar. Kendi koşullarını anlatıyor, şirketlerindeki uygulamaları haber veriyorlar. Onun dışında garip bir şekilde çağrı merkezlerinde çalışmak isteyenler mail atıyorlar: “Bana çağrı merkezinde iş bulun.” Biz de kibar bir dille “aslında biz kendimizi kurtarmaya çalışıyoruz. Seni nasıl alalım” diye cevaplıyoruz, ki zaten biz işveren değiliz. Kurumların isimleri de yazıyor sitede. Bu başınıza dert açmıyor mu, şirketler önlem almıyor mu? F. T.: Bir ara toplu mail atıyorduk, engellemeler başladı. Siteye girişi engelleyen kurumlar da oldu. “Arama eylemi”niz ilginç… F. T. : “İşçileri dinlendirme eylemi” de diyoruz aramızda! Biraz da kendimiz için konuşalım dedik! Herhangi bir firmanın çağrı merkezini belirleyip, aynı saatte, 78 kişi farklı noktalardan arayıp siteden bahsediyoruz. Aradığımız yerlerde bizden biri varsa, o aktarıyor eylemin başarılı olup olmadığını. Bazen şefler önceden haber alıp “Sizi şöyle bir yerden arayacaklar. Sakın konuşmayın” diye uyarıyorlarmış işçileri. D. Y. : Sigara odaları buluşma yeridir; orada hemen yayılıyor biz ve yapmak istediklerimiz. Başka ne tür eylemleriniz var? F. T.: Şu anda yaptığımız “hayalet kampanyası” var. “Çağrı merkezlerinde bir hayalet dolaşıyor” diye çok yaratıcı sticker’lar hazırladık. Siteyi duyurmak için çağrı merkezlerinin tuvaletlerine, bankamatiklere, banka duvarlarına, üniversite çevrelerine (çağrı merkezlerinde çalışan üniversite öğrencisi çok) yapıştırıyoruz. Ayrıca bize ulaşanlara hukuksal destek veriyoruz. Zamansız dergi Ali Deniz Uslu F assikül tasarımcı, grafiker ve yazılımcıların uzun süren düşsel süreçleri sonunda hayata geçirilmiş bir proje. Fassikül internet üzerinden bilgisayarınıza 7 gün 24 saat boyunca www.fassikül.com’dan indirilebiliyor. İkinci sayısı ise geçen günlerde yayımladı. Fassikül gelecekte tüm mobil cihazlara entegre olmayı hedefliyor. Müslüm Güler ve Haluk Gedik “Zamansız Dergi” Fassikül’ü anlatıyor... Fassikül “Zamansız Dergi” sloganı ile internetten yayımlanıyor. Bu fikir bir ilk de değil, bu projeye nasıl başladınız? Müslüm Güler: Fassikül bildiğiniz ve gördüğünüz tüm medyaları bir arada toplayan ve bunları insanlara ulaştıran bir iletişim platformu. İletişim için gereken görüntü, ses ve yazılı bileşenleri aynı zamanda kullanıyor. Dijital veya elektronik dergi formatından uzakta konvansiyonel dergi ruhunu koruyor. Sayfa mantığı başta olmak üzere bildiğimiz tüm kâğıt dergi platformlarını içinde barındırıyor. Yaklaşık üç aylık zorlu bir dönem den sonra Fassikül’ün son hali kafamızda netleşti. İnsanların alışık olduğu dergi üzerine yoğunlaşırsak ve bu dergiyi de onların istedikleri ortamlara taşıyabilirsek geleceğin bir mecrası olabilir diye düşündük. Haluk Gedik: İnternet kullanıcıları bizim için önemli bir kriter, fakat internette web sitesi, portal ya da herhangi bir şey yapmak çok da cazip değil. Bize çok M. Güler ve H. Gedik. Fotoğraf: Vedat Arık hızlı tüketen kitleye nasıl ulaşacağımız sorusunun yanıtı yol gösterdi, televizyon reklamı alıp alamayacağımız, gazete ya da dergi reklamı alıp hiperaktiflik yaratma olasılığı, ayrıca bunları tüketen kitlenin de ne kadar katılımcı olacağı konusunda yoğunlaştık. Konvansiyonel anlamda dergi ruhunu vermesi için de sanırım güncellemeden uzak durdunuz... H. Gedik: Evet, dergi ruhunu vermek için bu çalışmayı teknik olarak da web’den tamamen uzaklaştırdık. Yani bu bir web sitesi değil! Bu bir dergi. Onu bilgisayarınıza yüklüyorsunuz ancak güncellemesi yok. Güncellik kavramı olmadığına göre derginin içeriğini nasıl belirliyorsunuz? H. Gedik: Bize göre beyin, futbol, din ve siyasetin dışında bir yaşamı daha zamansız görüyor. Siyaset ve futbol gibi konular çok güncel. Bu konulardaki haberlerin değerleri çok kısa. Kültürel olarak bir mesaj verme gibi bir kaygımız yok, ancak yaşamsal olarak biz kendi adımıza algıladıklarımızı aktarıyoruz. Hedef kitlemizin de diğerlerine göre daha hızlı bir şekilde bize ulaşacağı inancındayız, daha hızlı ret edebilir de. Dijital dergiciliğin geleceğini nasıl görüyorsunuz? M. Güler: Yaş grubu 30’un altında olanlar için konvansiyonel medya çalışmıyor. Yaş yükseldikçe de elektronik medya kullanımı aynı durumda. Dijital dergicilik yeni bir pazar ve yeni bir ticaret alanı doğuruyor. Bu değişimleri daha çok 35 yaş altındakiler kullanıyor. Çünkü gençler gelişmeleri yadırgamıyor ve hemen uyum sağlıyor. Yadırgayanlar ise konvansiyonel medyaları destekliyorlar ve öbür medyaları hiçbir işe yaramazmış gibi görüyorlar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle