02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 12 7/6/07 18:40 Page 1 PAZAR EKİ 12 CMYK 12 Tuğçe Tuna ilk kez düzenlenen Dans Festivali’ne “Düşünme fobisi /Phronemophobia” ile katıldı. Fobiyi yaşayanların hayat kalitesini etkileyen bu fobiden ancak düşünerek kurtulunabileceğine inanan Tuna, işe bedeninin sınırlarını zorlayarak başladı. Bedenini dansıyla özgürleştirmeyi denedi... Fotoğraf: Fethi İzhan Bedenimi dinlemeyi seviyorum Esra Başıbüyük stanbul’da ilk kez bir dans festivali yapıldı. Türk ve yabancı toplam 21 topluluk yer aldı. Dans tutkunları Türk ve yabancı 21 topluluğu izlediler. İlginç ve izleyiciyi düşünmeye zorlayan projelerden birisi de danscı, koreograf ve eğitmen Tuğçe Tuna’ya ait “Düşünme fobisi / Phronemophobia”dı. Bedenin gücünü zorlamayı seven Tuna’yla projesi üzerine konuştuk. Düşünme fobisi, yani Phronemophobia nedir? Benim anladığım düşünme fobisi; tanıdık olmayan bir düşünce ile karşılaştığında bilinçaltının kişiyi koruma mekanizması sonucu ortaya çıkardığı inatçı, takıntılı, normal olmayan ve nedensiz düşünme korkusu.... Kişinin kendi düşünceleri ile rahat olamama, bunun sonucu olarak da dış dünyaya odaklanma hali. Bu herkes için geçerli mi? Düşünüyorum, düşündükçe korkuyorum... Bilemiyorum, bunu uzmanlara sormak lazım, ama etrafımda durumları, olayları, düşünceleri, nedenleri İ düşünmekten korkan, realize edemeyen kişiler var, zaman zaman ben de onlardan biriyim. Size göre bu fobinin sonuçları ne? Hayatın kalitesini etkiliyor, örneğin panik atağa, asosyalliğe neden olabiliyor. Bir sıkışıklık hali, bir girdap yaratıyor, uzaklaşamıyor, gittikçe içine giriyorsun. Fiziksel olarak kısa ve hızlı nefes alıp verme, düzensiz kalp atışı, terleme, mide bulantısı, dehşete kapılma hissi gibi belirtileri var. Ben birçoğumuzun bu korkuyu bildiğini düşünüyorum. Sizin korkularınızla aranız nasıl, baş edebiliyor musunuz? Kendi korkularımla aram iyi değil, ayrıca takıntılı bir yapım var. En basiti geleceğimden, çocuklarımızın geleceğinden, gelecekte nerede ve hangi koşullarda olabileceğimizden korkuyorum. Duyguları ve durumları birleştirmek kişinin öğrenmesindeki temel yollardan birisi, ama bazen yanlış bağlantılar kurabiliyoruz. Herkesin kendini ne zaman ve nasıl kötü hissedeceğine dair eşsiz formülleri var. Sanırım “düşünerek” ve “rasyonalize” ederek korkularımızı azaltabiliriz. Peki “Phronemophobia” nereden çıktı? Genelde sınırlarımı yoklamayı seviyorum. Bedenin ve düşüncenin alışkanlıklarıyla oynamak hoşuma gidiyor. Benim için en kuvvetli sınır, kişinin kendi belirlediği sınırlar. Bedenimiz doğal olarak dürtülerimizi takip ediyor. Bedenin kendisini sınırlı bir mekân olarak ele aldığımda da düşünce ve korkularımsansürlerim hemen ön plana çıkıyor, “biz de buradayız” diyorlar. İlginç bir konu, oluşum sürecinde siz nasıl etkilendiniz, acısı bedeninizden mi çıktı? Uzun bir süre kendi sınırlarımızla uğraştık. Sıkıntı hissettik fazlasıyla, sonra bedenimiz imdadımıza yetişti. Üstelik çoğu korkuyu, ona dokunmamak için üretmiş, onu görmezlikten gelmiş ve bunu alışkanlık haline getirmişiz. Bunlarla yüzleştik. Sonra düşünceyi harekete geçirirken yeni bir lisan oluşturmayı tercih ettik. Durmadan, sansürlemeden denedikten sonra da fiziksel tercihler yapmaya başladık. Bu çabanın altındaki duygu nedir? Daha da özgür olabilme ve kendimi tekrarlamama arzusu. Yaratıcılığınızı aktardığınız malzemeniz bedeniniz. Ne görüyorsunuz ona bakınca? Düşünme fobisi ve Tuğçe Tuna... Bedenin gücüne inanırım. Bedenime “dışardan” bakmıyorum, onu bildikçe kendimi daha iyi hissediyorum. Değişkenliğine, tamir etme gücüne, neredeyse her şeyi bilebilmesine, sınırsız takip etmesine hayranım. Bedenimi dinlemeyi seviyorum. Hele kızımı dünyaya taşıyınca benim için daha da derin bir beden oldu. Bedenine sadece şekilsel yaklaşan kişilerden, “miş” gibi olan bedenlerden, uzak durmayı tercih ediyorum bu sıralar. Proje üzerine neler söyleyebilirsiniz? “Phronemophobia” kendi içinde eşzamanlı gelişen iki ayrı bölümden oluşuyor. İlk soloda, düşünme fobisinin bedenle olan ilişkisi üzerinde durdum. Düşünme fobisinin birkaç fiziksel belirtisini geliştirmeye çalıştım. Harekete başlarken vazgeçme, takıntı, tekrardan doğan deformasyon, nefesi düzensiz kullanma... Grup koreografisi olan “F” de ise bedeni sınırlı bir mekân olarak ele alıp, bu sınırlandırılmış alanın içinde var olmak, sıkışmak ve başkalaşmak fikrinden yola çıktım. Omurların birbirini sıkıştırması ve hareketin rahatlamadan başka bir yere itilmesi temel hareket lisanımızı oluşturdu. Bu iki olgu bir süre sonra kendiliğinden birbirinin içine girmeye başladı. Projede yer alan dansçılar çok özel ve rahat kişiler ve projenin “doğru yerdedoğru kişilerle” paylaşıldığını ve geliştirildiğini hissettirdiler bana. Benimle birlikte Aslı Bostancı, Erdinç Anaz, Yoseob Kim, Melis Tuzcuoğlu, Çiğdem Agas yer alıyor. Müzikler Erdem Helvacıoğlu’na, video Vahit Tuna’ya, ışık tasarımı ise Ayşe Ayter’e ait. Yeni projeleriniz neler? Önümüzdeki sezon Garajistanbulpro olarak yeni bir proje sahneleyeceğim, bedenhafıza ilişkisi üzerine giden bir çıkış yolumuz var...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle