Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
R PAZAR 3 3/5/07 13:48 Page 1 PAZAR EKİ 3 CMYK 6 MAYIS 2007 / SAYI 1102 3 KENARA ÇEKİLEMEM... Devrim Erbil, şimdilerde açılan ve açılacak dört sergisiyle uğraşıyor. Son dönem işlerinin olduğu Cey Sanat Galerisi’ndeki sergi, 12 Mayıs’a, Gebze Organize Sanayi Bölgesi Sanat Galerisi’ndeki “Dönemler ve Teknikler” ise 25 Mayıs’a kadar açık. Erbil’in 10 Mayıs’ta da Etap Oteli’nde bir sergisi açılacak. İstanbul Modern Sanat Galerisi’nde 8 Mayıs’ta açılacak “Şampiyon Sanat”ta da Erbil’in Fenerbahçespor ile Devrim Erbil’in Cey Sanat Galerisi’ndeki çalışmalarından biri... ilgili işleri yer alacak. Esra Açıkgöz evrim Erbil’in atölyesi, sanat eğitimi alan çocuklar ve asistanı gençlerle dolu, oldukça hareketli bir yer. Erbil, çok üreten ressamlardan. Enerjisinin sırrı, mümkün olduğunca çok kişiye sanat taşıma isteğinde ve çalışmaktan başka bir hayat tarzı bilmemesinde gizli. Bir de genlerinde. Paylaşmayı seviyor, sanatın da paylaşıldıkça var olduğuna inanıyor. Bu yüzden de herkesin gezdiği yerlerde eserleri olsun istiyor. Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ndeki halı resmi, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndaki seramik pano, Ankara Karadeniz Lokantası’ndaki vitray, İş Bankası Pangaltı Şubesi’ndeki vitray da bu isteğin ürünü. Kendi adına bir de müzesi var Balıkesir’de: Devrim Erbil Çağdaş Sanat Müzesi. Erbil, yerinde duramayanlardan. Öyle ki onunla röportaj yaparken, enerjisinden siz yoruluyorsunuz. Anlattıklarını, resimleriyle bütünlüyor. Bir oturuyor, bir kalkıyor. Kitaplarını getiriyor, tablolarına baktırıyor. İşte kendi deyimiyle 70 yıllık yaşamı: “Bir ömür işte... Aşklar, evlilikler, çocuklar, sanat”... Bundan öncekilerde olduğu gibi, son sergilerinizde de yine İstanbul var. Ne ifade ediyor İstanbul sizin için? İstanbul çok ilginç, sıcak, sevecen bir sevgili bence. Biz İstanbul’un misafirleriyiz. Bu misafirlikte bize biraz işkence de ediyor, ama gün batımında Boğaz’dan geçerken rüzgârını duyuyor, rengini hissediyor ve bir sevgilinin sıcak bir el tutuşu, bakışı, sokulması gibi size bütün olumsuzlukları unutturuyor. Bir sanatçı olarak en çok ilgimi çekense, buradaki yaşamlar, insan ilişkileri... Ben İstanbul’a Anadolu’dan üniversite eğitimi için geldim ve buradaki ilişkiler Anadolu’dan gelen bir insan için çok ilgi çekiciydi. Çok farklı dinden, dilden insanın birlikte yaşadığı başka bir yer yoktur. Ama son süreçte yaşanan bazı olaylar çizdiğiniz bu tabloyu tehdit ediyor… Bazı fanatik durumlar var, Malatya’da olduğu gibi. Bunlara hepimiz üzülüyoruz, ancak gerçekte buradaki insanlar hep kardeşçe yaşadılar. Hitit, Frig, Lidya... Bütün Anadolu uygarlıkları birbirini besledi. Dionysos’un asma ve üzüm motifi bir bakıyorsunuz, Mardin evlerinde, bir bakıyorsunuz Akdamar Kilisesi'nde. Bunlar belki de bu toprakta yaşayan insanların genlerine kadar ulaştı. Akademide hocalık yaparken, müze görmemiş, ama bu kültürün motiflerini çok iyi bilen öyle yetenekli çocuklarla karşılaştım ki... Peki kendi sanatınıza baktığınızda size hangi genlerin işlediğini düşünüyorsunuz? Benim kişilik özelliğim bir yere takılıp kalmayı engelliyor. Pek çok şeyi kucaklamayı seviyorum. Hatta onların etkisinde kalmayı bile seviyorum ve kalıyorum da. Ancak bu onun gibi yapmak demek değil, artık o süzgeçlerim oluştu. Anadolu'da o kadar ilginç şeylere rastladım ki... Samsun’da her gün vitrinine balık resimleri çizip, silen halk ressamları gördüm. Sanatım doğal olarak bundan etkilendi. Baba tarafım Uşaklıdır, evimizde halı dokunurdu. Ben şimdi çağdaş halılar yapıyorum. Biraz sakinle D şeyim, bunları kitap haline getireceğim, ama 70’ime geldim, hala o sükuneti bulamadım. Tekrar İstanbul’a dönersek... İstanbul’u bir sevgiliye benzetiyorsunuz, ancak ona hep uzaktan bakıyorsunuz. Neden? Daha önce bunu düşünmemiştim, ama iki nedeni olabilir. Birincisi İstanbul'u farklı gözle görme isteğim. Daha yukarıdan, daha geniş, uzayı kaplayan bir bakış açısıyla kentin yapısına, dokusuna bakmak istiyorum. İkincisi de minyatür sanatının yığma perspektif anlayışı. Hatta ben biraz daha ileri giderek kendime özgü, bir gül gibi dört yana açılan bir perspektif oluşturdum, ancak bu türdeki eserlerimi önümüzdeki yıl yapacağım. Yıllardır İstanbul’un, Türkiye’nin haritalarını, yukarıdan çekilmiş fotoğraflarını topluyorum. Bu çizimler birden oluşmadı yani. niye de olsa “Yaşamak güzelmiş, İstanbul güzelmiş, renkler ve ışık güzelmiş” desinler istiyorum. Bir mutluluğun habercisi olmak istiyorum, çünkü zaten yaşadığımız çağda insanın mutsuz olması için o kadar çok neden var ki. O yüzden de insanların çok gezdiği yerde resimlerimin olması, özgün baskılarla çoğalabilmek, daha çok yere ulaşabilmek benim için çok önemli. Çoğalma, bir paylaşımdır ve ben paylaşmayı sanatın demokratikleşmesi olarak düşünüyorum. Sonsuza Uçuş (1988)... Niye İstanbul’a bu kadar çok takıldınız? Nedense İstanbul resimlerim öyle bir ilgi çekti. Sanat hayatımın hiçbir döneminde böyle ilgi gördüğümü zannetmiyorum. Resim almak için üç dört ay sıra bekliyorlar. Eğer 25’imde akademiyi bitirdiğimde bunların olabileceğini bilseydim, daha çok resim yapardım. “Bu son İstanbul bir daha yapmayacağım” diyorum, ama inanılmaz bir talep oluyor. Demek ki insanlar da İstanbul’u seviyorlar ya da benim anlatımımla İstanbul'u görmek hoşlarına gidiyor. Resimlerimde lirik bir soyutlama yapıyorum. Şiiri, coşkuyu, sevinci, mutluluğu ve bunların karşılığı acıları da bütünleştirerek veriyorum. İnsanlar resme baktıklarında on sa RESİMLERİMLE BEN BUYUM DİYORUM Büyük ebatlarda çalışmanızın nedenlerinden biri de bu mu? Evet, odalara sığmayacak, büyük yerlere girecek resimler yapıyorum. Şu yaşımda 710 metrelik resimler yapmayı planlıyorum. Çok görünsün diye, büyük panolar yaptım, seramik ve vitraylar yaptım. Resimlerimle “Ben buyum” diyorum ve bunun çok insana ulaşması hoşuma gidiyor. Ritmi çok önemsiyorum. Ritim, nefes almak, gülmek gibi yaşamın temel ilkelerinde de var. Ritmi yakaladığımda benimle eserim bütünleşiyor. Peki, çoğalmaya bu kadar önem vermenizin nedenleri arasında daha çok hatırlanmak da var mı? Olmaz olur mu? İnsanoğlu her zaman dünyayı güzel bulmuş, dünyadan kopup gitmek istememiş, bir iz bırakmak istemiştir. Üstelik gelecekle ilgili bildiğimiz tek şey, bir gün öleceğimizdir. Kendimi Doğu’da gelişen kültürlerin ortaya çıkardığı değerlere daha yakın gördüğüm için de çoğalmayı önemsiyorum. Batı başyapıtlar üretir, ama Doğu çoğalmayı amaçlar. Hiç kıskanıp da kendinize sakladığınız işleriniz yok mu? Var, birkaç tane... Eğer Tanrı ömür verirse ve biraz daha imkânlarım artarsa, hem adımı devam ettirmek, hem de yeteneği olan ama imkânı olmayan çocuklara destek sağlamak için bir vakıf kuracağım. Bu resmilerimi de müzeme ve vakfa bırakacağım. Bu fikrimi çocuklarım da anlayışla karşıladılar. Onlara da birer ev bırakacağım. Yine aynı kıskançlıkla başkalarında olan resimlerinizin peşine düştüğünüz oldu mu hiç? Kıskançlık değil ama şöyle bir şey yaşadım, 1965’te yaptığım bir resmi, bir arkadaşıma hediye etmiştim. O zamanlar resim böyle satılan bir şey değildi. Sonra bunu bir münazara kitabında görünce alsın diye menajerime söyledim. O da aldı. 4.5 milyardan satışa başlamış, 16.5 milyara satılmış. 30 sene sonra kendi resmimi KDV'siyle 20 milyara aldım. ARTIK KENARA ÇEKİL DİYORLAR, AMA... Çok üreten ressamlardan birisiniz. Aynı anda birkaç tane sergi açıyorsunuz. Bir yandan Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nda eğitmenlik yapıyorsunuz, konferanslara katılıyorsunuz, iki üniversitede derslere giriyorsunuz. Bu enerjiyi nereden buluyorsunuz? Sanırım, genlerden geliyor. Babam da öyleydi, bir dakika duramazdı, kız kardeşim de öyle. Bir de alışkanlık tabii. Her işe bulaşmamda yedi aylık doğmamın da etkisi var, herhalde. Bir de, daha çok resim yapmazsam gözüm açık gideceğim. Bana beş sene önce de ismin var, paran da; artık çekil kenara dediler. Nasıl çekileyim? Şu beş sene içinde en güzel resimlerimi yaptım, inanın. Yoruldukça kaçtığınız bir yer var mı? Yoo, kaçacak bir yerim yok ki. 30 senedir hiç tatil yapmadım. Dün gece dörde kadar çalıştım ve ben 70 yaşımdayım, ama elimden başkası gelmiyor. Bir yandan çalışabildiğim kadar çalışmalıyım, diyorum, çünkü yapmak istediğim çok şey var. Daha kitaplar yazacağım. Başkaları da benim hayatımı yazacaklar, aşklarımı yazacaklar. Çok çılgın da bir hayat yaşadım (gülüyor). Bir röportajınızda “Böyle güzel bir sanat yaşamı için zaman zaman bazı bedeller ödedim” demişsiniz. Neydi onlar? Her şeyimi verdim... Ödediğim bedeller, hayatımdan, bedenimden... Babam bana, “Bedenin öbür dünyada senden şikâyetçi olacak” derdi. Hayal kurmayı beceremedim Atölyenizde çok genç çalışıyor. Gençlerle çalışmak size ne kazandırıyor? Genç kalmamı, heyecanlarımın taze kalmasını sağlıyor. Onlarla omuz omuza, yan yana düşünceyi, yaşamı paylaşmak benim sanatımı çok etkiliyor. Üç defa evlendim, ilk eşim sınıf arkadaşım, ikisi öğrencimdi. Aşklara hiç girmiyorum (gülüyor). Çocuklarınız da sanatla uğraşıyor. Büyük kızım Çiğdem Yıldız hem sanatçı hem de öğretim üyesi, onunla bir sergi açmıştık. Bir kızım İngiltere’de yaşıyor, grafikçi ve ressam. Onunla önümüzdeki yıl sergiler yapacağız. Oğlum, iç mimar, ışıklı resimlerimi o projelendiriyor. Yan dairemde yaşıyor, bu benim için büyük mutluluk. Peki sanatın babakız ya da babaoğul ilişkisine kattığı farklılar var mı? Var. İnsanın kendinden bir parça olan çocuğuyla hem yaşamı hem de sanatı paylaşması çok güzel. Kızımla telefonda konuştuğumuzda bile konuşmanın yarısında sanat vardır. O yaptıklarını anlatır, ben yaptıklarımı anlatırım, beraber yapacaklarımızdan bahsederiz. Çocuklarla sanat eğitimi konulu bir seminerde, çocukların hayal güçlerinin engellenmemesi gerektiğini söylemiştiniz. Siz ne kadar hayallerinizin peşinden gidebildiniz? Ben galiba hayal kurmasını beceremedim. Hep ona, bunu vereyim, buna şunu yapayım derken kendimle ilgili bir şey isteyemedim. Belki tek istediğim sevgiydi. O yüzden çok sığınaklar aradım. Çok kadın arkadaşlarım oldu, onlarla paylaşmaya çalıştım. Hayallerimin içinde en büyüğü söylediğim gibi vakıf kurmak.