Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
R PAZAR 12 3/5/07 14:14 Page 1 PAZAR EKİ 12 CMYK 12 6 MAYIS 2007 / SAYI 1102 Arzuyu farklılık yaratır... B unlar erkeğine seslenen bir kadının sözleriydi: “Hiçbir zaman ne senin karşıtın, ne senin simetrin, ne de senin tamamlayıcın olarak hissettim kendimi. Her zaman, kendimi bir bütün olarak yaşadım. Farklılığımdan asla en küçük bir kuşkum olmadı: Farklılığım açık, gözle görünür, algılanabilirdir. Karşı konulamazdır. Var olduğumdan beri biliyorum bunu.. farklılık korku veren bir sözcük. İki cinsin eşitliğinden yana olanların bana bir el bombası gibi geri fırlattıkları anlamı belirsiz bir sözcük.” 1978 yılıydı ve gazeteci, tescilli feminist Mariella Righini, insanın öteki cinse saldırmadan ya da egemenliğine almadan kendisi olabileceğini iddia ediyordu. Otuz yıldır, cinslerarasındaki farklılıklar biyolojik, kültürel, davranışsal üzerindeki tartışma şiddetini yitirmedi. Erkek ya da kadın olarak yapıldık. Sızlanıp durmalı mı yoksa tersine bu başkalığın bize sunduğu oyuna neşeyle dalmalı mı? Erkekler kendilerini kadınsılaştırıyorlar mı? Kadınlar da erkeksileştiriyorlar mı? 1970’li yıllardan bu yana cinslerarası eşitliğin ele geçirilmesi henüz kazanılmadı bu eski işaret noktalarını imha etti, psikolojik olduğu denli toplumsal ve yeni bir rol dağılımı yaptı. Erkekler yin yönünde eğilim gösterdi (oyuncak ayı benzeri âşıklar, anaç babalar, metroseksüeller) ve arkadaşları yang tarafına eğildi (seks amazonları, güçlü kadınlar)... Öyle ki bugün, cinsel aynılık bireyler ve toplum için gerçek bir tehdit haline gelecekti. Bir yanda erkeksiliği ve kadınsılığı anatomik, biyolojik ya da kültürel belirtilere indirgeyenler her iki cinsi dar bir yapıya hapsediyorlar, öte yanda, farklılık savunucuları, özellikle psikanalizciler, başkalığı öğütleyenler için, bu kendini bir yaşam dinamiğine kaydetmek demek. likli bir varlık olmayı sonradan inşa ediyordu birey. Bugün, toplumumuz bu iki cinslilik fantezisini sömürdü, her şeye kadir olabilmek benzeri bir esin veriyordu bu fantezi: ‘Her şey olabilirim!’ Oysa cinslerin farklılığı biyolojik bir gerçekliktir, bunu kabul etmek gerçekliği kabul etmektir. Bu gerçeklik sayesinde, ötekiyle tanışabilir insan ve aşkta, hayranlık farklı bir insanla yüz yüze kalmaktan doğar. Eşcinsel çiftlerde bile.” DEVİNGEN ROLLER “Ötekinde sizi çeken nedir ve özellikle erkeksi ya da kadınsı olarak değerlendirdiğiniz nedir?” İnternette bu soruyu yönelterek yapılan bir sorgulamaya gelen yanıtlar arasında sekiz yıldır bir çift olarak yaşayan Anne’ın yanıtı da var. Uzun bir yazıyla “duyarlı, çok kırılgan ve çok uysal” bir erkeğe arzu duymak istemediğini söylüyor, ona göre, cinsel ilişkiden çok şefkat ister bu erkek... Buna karşı, iki yaşında bir oğlan annesi Coralie, kendisi denli anaç olan erkeğinin kendisine baştan çıkarıcı ve heyecan verici geldiğini söylüyor. “Oğlumuzu büyütmek için evde çalışmayı seçti. Beslenmesinde olduğu denli çocuğun ruhsal gelişiminde de yardımcı. Babalık içini açıyor onun, bir yandan da benim özen gösteren ve ateşli sevgilim olarak kalabiliyor. Ne düş ama!” Tanıklıkların gösterdiği gibi “kadınsı niteliklererkeksi nitelikler” konusunda herkesin dilediğini seçme hakkı var. Yüzyılımız, Freud’dan sonra kadınsı ya da erkeksi kimliğin evrim geçirmekte olduğunu bulguladı. İçinde kadınsı bir yan barındıran bir erkek, karşılaştığı kadınlarla rekabete girişebilir. Erkeksi yanı olan bir kadın da, günümüzde son kertede çekicidir... Bafiala, internet soruşturmasına, şöyle yanıt vermiş: “Onunla olmadan önce kadın bedenim içinde hiç bu denli iyi hissetmemiştim. Biz biraz eski kafayız, her birimizin kesin tanımlanmış görevleri olduğu kanısındayız.” Bu Bafiala’yı rahatsız etmiyor.. Çağımızın temel sorularından biri şu: Erkek ve kadınlar arasındaki farklılıklar aşılmaz mıdır? Bu tartışmanın arka planında: Arzu, buluşma, birbirini sevme olasılığı, kadın ve erkeğin her birine düşen roller var... Psikanalizci Helene Vecchiali için erkeklerin kadınsılaşması, hayıflanacak bir evrimdi, çünkü iki cins arasındaki çekim bundan zarar görüyordu. “Arzu ancak başkalıkla kendini ortaya koyar” diye ısrar ediyordu Vecchiali “Benzerliği ararken, insan kendini arzuya, hazza ve kendini tanımaya kapatır. Çünkü başkalık bizi bilinmeyenle yüz yüze getirir, başkalık bir risktir.” Farklılıkla yüz yüze gelme yoksunluğunu, cinsel farklılık savunucuları bir ana gerilik olarak ilan ediyorlar. Kendi cinsinin ve karşı cinsin özelliklerini ve sınırlarını kabul etmemek ruhbilimci ve cinselbilimci Gerard Bonnet’ye göre çağımızın belirtici hegemonyasının doğurduğu bir çocukluk fantezisi. “Freud insan varlığının temelde biseksüel olduğunu bulgulamıştı, cinsel KİM ERKEKSİ, KİM KADINSI? Kadınsı ve erkeksi olan birbirinin içine geçiyor ve birbiriyle kesişiyor. Her defasında tekil bir arzuyu belirtiyor. “Kaslı gövdesi, erkeksi yanı beni çekiyor... Günlük yaşamda, erkek yanını pek ortaya koymuyor, ama cinsel edim sırasında, üstümde olmasını seviyorum” diyor Estelle. Tanıklıklar uyarınca, belirleyici ya da mutlak olmayan şu sonuç bir kırmızı çizgi olarak çiziliyor: Arzu benzerliklerin aşinalığından beslenir, ama farklılıkların temas etmesinden elektriklenir. Keyif veren bir ilişki katı bir cinsel ayrıM “Ben Tarzan, sen Ceyn” üzerine temellenemez, farklılıklarımızı kabul etmek ve onlarla bir arada yaşamak üzerine kurulur... bu farklılıklar aracılığıyla oyunu daha iyi oynayabilmek için... Psychologies’den çeviren: EMRE ÇAĞATAY