02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 10 3/5/07 14:13 Page 1 PAZAR EKİ 10 CMYK 10 6 MAYIS 2007 / SAYI 1102 Süslü ve frapanız Deniz Yavaşoğulları S uzan Toplusoy, başarılı bir tasarımcı ve iş kadını... Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil Tasarımı mezunu. İş hayatına Zeki Triko’da mayo tasarımcısı olarak başlamış, şimdi Roman Hazır Giyim’in tasarım direktörü. Uzakdoğu, Hindistan, Endonezya gibi ülkelerde tasarım ve üretim çalışmaları yapıyor. Kendi adı altında tasarladığı özel kaftan koleksiyonuyla da dünyaya adını duyuruyor. Toplusoy'la moda ve tasarımcılık hakkında konuştuk... Modaya ilginiz nasıl başladı? Ortaokul yıllarında sanata ilgi duymaya başladım, lisede ise hedefim Güzel Sanatlar Akademisi’ne girmekti. Neticede tekstil tasarımı bölümünü kazandım ve böylelikle modaya olan ilgim pekişti. Çalışma hayatına nasıl atıldınız? Çalışma hayatım akademide okuduğum üçüncü yıl başladı. Okulu bitirene kadar yaz tatillerinde çalıştım, okulu bitirdikten sonra ise yazları çalıştığım Zeki Triko’da tasarımcı olarak işe başladım. Bir kadın olarak iş hayatında zorlandığınız noktalar oldu mu? Tekstil sektörü kadın ağırlıklı bir sektör zaten, bu yüzden pek zorlanmadım açıkçası... Giyim sektöründe tutunabilmek veya isim yapmak için ne gerekiyor? Öncelikle ne istediğini bilmek, sektörde ona göre yer almak gerekiyor. Ayrıca kendinizi sürekli yenilemeniz ve tabii ki çok da çalışmanız lazım. Farklılık yaratan bir tasarımcı olmalısınız... Roman’ın yanı sıra kendi adınıza da bir kaftan koleksiyonunuz var. Koleksiyon 2005 ve 2007 yılında The Train New York Fuarı’nda sergilendi, nasıl tepkiler aldınız? Bu koleksiyon Osmanlı etkilerini taşıyan, fakat modern duruşu olan tasarımlardan oluşuyor. Fuarda olumlu tepkiler aldım. Hedef pazarım butiklerdi ve ben onların bir kısmına bu fuarla ulaştım, beğenilerini kazandım. Şu an Amerika’da 12 noktada koleksiyonumun satışı var. Sizce Türk modacıları dünyaya artık adını duyurabiliyor mu? Aslında bu biraz zor... Dünya çapında tanınan birkaç Türk modacı var, onlar da faaliyetlerini zaten yurtdışında yapan ve orada çıkış yakalayan tasarımcılar. Onların durumu bu yüzden çok farklı. Türkiye’de faaliyetlerini sürdürenler ise ne yazık ki adlarını dünyaya duyuramıyor, zaten tanıtımların zemini uygun değil, bu konuda verilen destek de doğru kullanılmıyor. Ayrıca tekstil ve hazır giyimde bu kadar gelişmiş olan Türkiye’de yeteri kadar tasarımcı da yok... Bir ülke kültürel motif, kumaş gibi kendine özgü malzemeleriyle kendi modasını yaratabilir mi? Tabii ki bu mümkün, mesela Japon modacılar bunu başardı. Yamamoto, Kenzo ve Issey Miyake gibi Japon modacılara bakarsanız çıkış noktaları kendi kültürleridir ve bunu dünyaya böyle sunmuşlardır. Türkiye de bu açıdan son derece zengin bir kültüre sahip, asıl bunu kullanmamak yanlış. Kaldı ki yabancı birçok tasarımcı bizim kültürümüzü senelerdir kullanıyor. Bence Türk tasarımcılar için Osmanlı ortak bir bakış açısı olabilir. Şu an dünyada ne tarz bir moda anlayışı hâkim? Dünyada şu an sokak modası hâkim, an ve an değişen kişilerin kendi yarattıkları bir moda anlayışı var. Artık vitrinleri ve defileleri takip etmek, bire bir adaptasyon değil de, seçimlerle kendi moda anlayışını üretmek daha yaygın. Roman, kadın giyiminde güçlü bir marka. Tasarımlarında son yıllarda Suzan Toplusoy’un imzası var. Kendi adına kaftan koleksiyonu da hazırlayan Toplusoy, yabancı tasarımcıların Türk kültürünü kullandığını, ama Türkiye’de yeterince tasarımcı olmadığını söylüyor... Peki, ya Türkiye’de? Tüm Türkiye'yi ele alırsak tespit yapmak zor, ama metropollere bakarsanız sokak modası anlayışı hâkim diyebiliriz, özellikle gençlerde. Modayı aslında çabuk tüketen bir toplumuz, biraz da süslü ve frapan olmayı seviyoruz. Modadaki yeni trendleri çabuk uygulamaya gayret ediyoruz. Burada önemli olan Türk markaların ve diğer markaların tüketiciye doğru ve yaygın biçimde ulaşabilmesi. Beğendiğiniz yerli yabancı tasarımcılar kimler? Yerli tasarımcılardan, Ümit Ünal’ı beğeniyorum. Yabancı tasarımcılardan ise Nicolas Ghesquiere ve son dönemlerde de Giambattista Valli’nin tasarımlarını beğeniyorum. Tasarımcı olmak isteyenlere ne önerirsiniz? Kadın, erkek, çocuk, spor, abiye, denim, örme, ayakkabı vs. hangi dalda tasarımcı olmak istiyorlarsa o konuda uzmanlaşsınlar, kendilerini sürekli geliştirsinler, farklılık yaratan tasarımlar oluştursunlar, çalışma hızlarını hiç düşürmesinler ve işlerini severek yapsınlar... Suzan Toplusoy. SOFRA Aylin Öney Tan Çok Yeşillikli Çağla Aşı Çağla aşı birçok yöremizde yapılan tam bir bahar yemeği. Bu yemeği bahara ve Hıdrellez’e uygun olarak körpe kuzu etiyle yapmak en doğrusu, ama tercih ederseniz dana eti de kullanabilirsiniz. Geleneksel olarak haspir otuyla renk kazanan bu yeşilbeyaz yemeğe ben fazladan yeşillikler katmayı seviyorum. Son anda eklenen dereotu veya taze tarhun otu yemeğin tadına daha da tazelik katıyor. Birkaç avuç da ayıklanmış taze yeşil nohut içi ve yeşil soğan katarsanız yemeğiniz yeşilden yana nasibini tam almış olacak ve bahara layık olacaktır. 1/2 kg. iri kuşbaşı kuzu eti 23 baş taze sarımsak 1 çay bardağı nohut 1 kg. çağla 1/2 demet taze soğanın sadece yeşil kısımları 1 çay bardağı taze nohut 1 kg. süzme yoğurt, 1 yumurta 1 yemek kaşığı tereyağı, 1 çorba kaşığı haspir otu, 1/2 demet dereotu Tuz, karabiber Nohutu önceden ıslatın. Eti yıkayın ve yaklaşık 8 bardak su ile tencereye koyun. Şişmiş nohutları ve ayıkladığınız sarımsak dişlerini ekleyin, 1.5 tatlı kaşığı kadar tuz ilave edin, arada yüzeyde biriken köpüklerini alarak et ile nohut iyice yumuşayıncaya kadar pişirin. Bu işlemi düdüklü tencerede de yapabilirsiniz. Bu arada çağlaları yıkayın, içlerini ayıklayın ve suda bekletin. Pişen ete ekleyin ve çağlalar pişene kadar yaklaşık 2030 dakika daha orta ateşte tutun. Son 10 dakikada taze nohutları ve ince doğradığınız yeşil soğanları ekleyin. Yoğurdu ayrı bir tencerede yumurta ile iyice karıştırın ve kısık ateşte sürekli aynı yönde karıştırarak ısıtın ama kaynatmayın. Yoğurt ısınınca pişen yemeğin suyundan azar azar katarak yedirin. Sonunda yoğurdu yemeğin üzerine ekleyerek bir iki kere daha karıştırın. Dereotu ya da kullanıyorsanız tarhun otunu ve karabiberi ekleyin ve ateşten alın. Servis yaparken kızdırdığınız tereyağı ile haspir otunu üzerine gezdirin. Zavallı Muvahhid Bey Darülbedayi’nin kıymetli azasından Muvahhid Bey, bir buçuk aydan beri tedavi altında bulunduğu Büyükada’daki hânesinde salı günü akşamı irtihal eylemiştir (vefat etmiştir). Muvahhid Bey, tahsili ve garp sahne hayatına vukufu itibarıyla Türk sahnesinin nadir yetiştirdiği artistlerden birisiydi. Mütevvefa, eskiden beri rahatsız bulunuyordu. Darülbedayi tarafından tedavi için evvelce Dresden'e gönderilmişti. Fakat hastalık esasından tedavi edilmemiş, geçen seneden beri şiddetlenmeye başlamıştı. Buna rağmen kendisi sahneye çıkmakta ısrar ediyordu. Hatta hastalığının en şiddetli bir devresinde, bu Ramazan’ın 24’ünde Tepebaşı’nda Hamlet’in ilk temsilinde bulunmuş ve o gece daha ziyade fenalaşarak yatağa düşmüştü. Şehremaneti, bu kıymetli artiste ve zevcesine (eşine) üç maaş nisbetinde ikramiye vermiş, Darülbedayi mümessilleri de Muvahhid Bey menfaatına bir müsamere tertip ederek 500 lira kadar yardım Muvahhid Bey, eşi Bedia Hanım ile. etmişlerdi. Halen İzmir’de bulunan Darülbedayi heyeti de, temsillere iştirak etmemekle beraber gerek Muvahhid Bey’in, gerek Bedia Hanım’ın hisseleri olan 420 lirayı kendilerine göndermiştir. Muvahhid Bey, hastalığının artması üzerine Büyükada’da tuttuğu hâneye nakletmiş, fakat her gün biraz daha fenalaşmaya başlamıştır. Nihayet evvelki salı günü akşamı irtihal eylemiştir. Merhumun cenazesi bugün öğleden sonra Büyükada’da Dil civarındaki hânesinden kaldırılarak Büyükada Mezarlığı’na defnedilecektir. 19 Mayıs 1927 Perşembe Yeşil beyaz ünlerin en yeşili bugün. 6 Mayıs Hıdrellez günü “Yeşil Adam” yeryüzünü ziyaret ediyor, geçtiği her yeri yeşertiyor. İnanışa göre Hızır Aleyhisselam, namı diğer Hıdır yeşilin ve yeşilliğin babası. Toprağın bereketinin sebebi. Hıdrellez’e adını veren Hıdır, adını Arapça yeşil anlamındaki Hıdr kelimesinden alıyor. Yeşil Adam Hıdır suyu çok seviyor. Zira hayat suyu “Abı Hayat”ı içtiği için ölümsüz olmuş. Su elbette hayat demek. Haliyle yeşilin de, ölümsüzlüğün de kaynağı su kabul ediliyor. Yeşil Adam’ın suyu sevmesi üzerine bir başka inanış da bulunuyor. Hıdır’ın bir kökeni de Artemis kültüne dayanıyor. Suyun ve bereketin tanrıçası Artemis kültünün su kaynağında yer alması nedeniyle su ile bağlantılı anlamında “Hidra” sözcüğünün Hıdır’ın isim akrabası olabileceği düşünülüyor. Önemli olan yeşilin bugüne damgasını vurması. Hayatın borsaya göre değil de iklime göre şekillendiği zamanlara göre aynı zamanda “Yeşil günler” başlıyor. 186 gün süren yeşil günler, yani yaz dönemi 8 Kasım’da bitiyor. Bu bağlamda baharın simgesi gibi görülen Hıdrellez günü aslında yaz mevsiminin açılışını oluşturuyor. Hem baharın simgesi, hem de yazın açılışı olan bugünde yiyecek ile ilgili inançlar ağır basıyor. Bir zamanlar İstanbul’da Hıdrellez gününden önce kuzu kesimine izin verilmezmiş. Ancak Hıdrellez’de kuzu kesilir ve açık alanlarda, kırlarda, çayırlarda çevrilirmiş. Haliyle bu çayda çayırda piknik havasında geçen günün bir nevi kurban bayramı şeklini aldığını söylemek de mümkün. Ancak Hıdrellez yılın ilk kuzu tadımı günü olsa da, bu özel bahar gününü simgeleyen tek yiyecek kuzu değil. Elbette böylesine yeşilliğe adanmış bir günde yeşil yiyecekler öne çıkıyor. Yeşil yiyecekler tazelik, G gençlik, sağlık anlamına geliyor. Yeşillik güç veriyor. Yeşilliklerin yanı sıra bir de beyaz yiyeceklerin sembolik anlamı var. Beyaz yiyecekler ferah ve aydınlık bir gelecek, sorunsuz ve berrak bir yıl vaat ediyor, aynı zamanda saflığın ve duruluğun simgesi oluyor. Duruluğu ve saflığı bünyesinde toplayan aklar akı süt Hıdrellezin en önemli simge yiyeceklerinden. Hıdrellez’de süt içmek, sütlü tatlılar yapmak yaygın bir gelenek. Sütü sabah gün doğmadan toplanan çiğ damlaları ile mayalayarak yoğurt yapmak da sık rastlanan bir âdet. Çiğ damlalarının sütü nasıl mayaladığı bilinmez bir muamma, ama eğer süt gerçekten de yoğurda dönüşürse tutulan dileklerin gerçekleşeceğine inanılıyor. İşte size baharın en güzel yeşillikleriyle yapılmış yeşilbeyaz bir yemek. Yoğurt mayalamak için Hıdır’ın rahmetini beklerseniz yemeği layıkıyla yapmanız tehlikeye girebilir, ama bu yemeği bu bahar denemeden yaza girmeyin. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle