22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 4 24/5/07 16:20 Page 1 PAZAR EKİ 4 CMYK 4 27 MAYIS 2007 / SAYI 1105 Çukurova Yaşar Kemal’dir Çukurova, Yaşar Kemal’in romanlarının başkahramanı. Savrun Suyu, pamuk hasadı, kartalları, kaleleri... Lütfi Özgünaydın, objektifini Yaşar Kemal’in yüzlerce sayfada anlattığı Çukurova’ya çevirdi. Yakaladığı kareler, Yaşar Kemal’in metinleriyle Yapı Kredi’deki “Çukurova Bayramlığın Giyerken” sergisinde... Derleyen: Esra Açıkgöz PAMUK HASADI / KADİRLİ Kavalcılar hep bir ağızdan uzak, bin yıllık türküler çaldılar. İnsanlar gittikçe kendilerinden sıyrılıp başka bir dünyaya giriyorlardı. Kavalcıların ardından sazcılar çıktı ortaya. Görülmedik, duyulmadık bir semah çaldılar. Hiç kimse mümkünatı yok bu semaha ayak uyduramazdı. Bu semahı duyunca Haydar Usta’nın gözleri ışıldadı. Ayağa kalktı, dönmeye başladı. Bir süre tek başına döndü. Bir dağ gibi ateş harmanının üstünde yürüyor, ışığa gelince bütün göğsünü almış sakalı yıldır yıldır ediyordu. Sonra ince, uzun, dal gibi, yanık, iri gözlü, uzun saçlı bir kız çıktı ortaya. Haydar Usta’yla, kendilerinden geçip döndüler. Sazcılara davul da katıldı, sonra kavalcılar da katıldılar. Toydakiler birer birer ayağa kalkıyorlar, semaha giriyorlardı. Bütün toy yediden yetmişe ayağa kalktı. Mengü başladı. Gün kavuştu. Davulcu kalabalığın İNCE MEMED HEYKELİ Çobanları çok eski, belki de Kenan devrinden kalma havaları çalarlar, Urfa’da Hazreti İbrahim, güzel Arap atlar yetiştiricisi, çok oğullu... Çok eski, Orta Asya, Horasan bozkırı, yüzbin yıllık büyük maceralar, sevinçler sesi. Mert. Alçakgönüllü, sevgi dolu, dost, üzgün, kötülük bilmeyen, insanca bir gelenek... Bütün belaların üstesinden gelen bir mutlu dünyanın sesi... İnsan soyunun kendi kendine, sularla, dağlarla, seslerle, ağıtla, sevinçle, ulu yıldızlarla oluşturduğu, doğayı iliklerine kadar bellemiş, kavramış, sevmiş, onu bir parça, dost bilmiş, gelenek olmuş sesi... Türküsü insanın insana davranışının en incesi... (Binboğalar Efsanesi, sayfa 64) ortasında coşkun bir sel gibi ateş harmanının yöresinde dönüyordu. Renkler, ışıklar, orman, ses, sular, koyak, yıldızlar, insanlar hışım gibi bir devinimle dönüyorlardı. (Binboğalar Efsanesi, sayfa 15) Yaşar Kemal... LÜTFİ ÖZGÜNAYDIN: BİR YILDIR BEN DE ÇUKUROVALIYIM çok geçen Savrun ve Sumbas, dağların eteklerinden doğuyor, Ceyhan Irmağı’na karışıncaya kadar toprağa can veriyor… Yaşar Kemal sohbetlerimizde de Savrun üzerine çok şey anlattı, “Savrun son romanım olacak” dedi. Savrun’da Çeltik Suyu’nu tevzi etmiş, yıllarca suyu çalmasınlar diye beklemiş. Yaşar Kemal bütün bir Çukurova’yı anlatsa da Hemite köyüne tutkulu. Hemite köyünü hiç unutmamış. Yengesi Fatma Gökçeli, yeğeni ve aileden en sık beraber olduğu yeğeni Sadık Gökçeli ve diğer yeğeni Fadi Döğer ile Kadirli’de, Yaşar Kemal’in uzun süre yaşadığı evin bahçesinde oturduk. Yaşar Kemal kitaplarını bahçedeki zeytin ağacının altındaki masada yazarmış. Sadık Gökçeli ile Kadirli sokaklarını dolaştık. Onu tanıyanlarla eski günleri konuştuk. Yaşar Kemal’i sevenler de var, sevmeyenler de, ancak İnce Memed’i herkes okumuş. Kimileri o roman kahramanının asıl adını, nereden derlendiğini söyledi. Gerçek İnce Memed öyküleri anlatıldı. Oysa Yaşar Kemal romanın bir kurgu olduğunu yinelemişti, sık sık. Çukurova insanı söze meraklı… Anavarza Kalesi’nin önünde düzlüğe oturdum, önce bir at geçsin diye bekledim... Derviş Bey’in atını bekleyenler gibi ben de bir atı bekledim saatlerce… Muradıma erdim, yalın kırmızı bir tay geçti önümden, deklanşöre bastım… İstemler biter mi, bu kez kartalları aradım gökyüzünde… Özgürce kanat çırpan bir kartal geçse Anavarza kayalığının üstünden fotoğrafımın duygusu öylesine artardı ki… Ancak kartalların nesli tükenmiş, Anavarza garip kalmış... İnce Memed’in bacaklarını kanlar içinde bırakan çakır dikenini aradım. Bulduğum dikenli otları Y. Kemal ve L. Özgünaydın. Fotoğraf: Songül Özgünaydın birer birer gösterdim yöre insanlarına, birçoğu tanıyamadı bile. Birkaçını koparıp getirdim Yaşar Kemal’e, “İşte bu” dedi çekmem gerektiğini söyledi. Hamit Dede’yi hemen. anlattı. Bozdoğan aşiretinden söz etti… Onun Tarlalardaki formlar çok etkileyici… Buğday, rüzgârını, yağmurunu, ışığını anlatmaya çalışmak mısır, fıstık, pamuk ekilirken toprakta şekiller hem çok güçtü, hem de daha soyut bir çalışmanın içine girecektim. Ben çalışmamı o yönde oluşuyor. Bazen yeşil, bazen kahverengi… yapmadım. Daha çok bu romanların yazıldığı Çiftçiler yazı yazıyor sanki Çukurova toprağının üstüne… Fotoğraflarımla, onlarca önemli kitaba mekânları, kendi fotoğraf tarzımda anlatmak ev sahipliği yapan Çukurova’yı anlatmak istedim. istedim. Kendi mantığımda, Çukurova’nın Yaşar Kemal’in tümceleriyle tanıdığım doğasını, değerlerini, insanını fotoğraflamaya çalıştım. Köyünü, kaleleri, insan yaşamını, toprakla Çukurova’yı bu kez objektifimden gördüm… Ben insan ilişkilerini ön planda tuttum. Günümüz yıllardır kentleri, mekânları anlatıyorum. Her mekânda oranın yaşayan bir ferdi oluyorum. Bir Çukurova’sında gördüklerimi yansıttım. yıldan beri de Çukurovalıyım. Çukurova, inanılmaz güzel bir yer… Kitaplarda aşar Kemal’i ziyaret ettiğim anlarda sıkça ellerine baktım, çünkü bu eller binlerce sayfalık kitapları yazdı… Daktilosu ile sadece röportajlarını yazarmış. Romanlarını üçüncü hamur kâğıt üzerine, kurşunkalemle yazıyor. Masasında kurşunkalemleri, bir de silgisi var. Bir de küçük küçük not kâğıtları serpilmiş. Çukurova’ya gitmeden önce Yaşar Kemal, Hemite Muhtarı Döndü’yü arayıp bana yardımcı olmasını istedi. Sonra fotoğraf çekmem gereken yerler konusunda ipuçları verdi… En çok “Düldül Dağı’nı” anlattı. Anazarva Kalesi’ni, Ceyhan Irmağı’nı, Karatepe, Aslantaş, Hitat Sarayı’nı Y
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle