Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
R PAZAR 3 24/5/07 19:04 Page 1 PAZAR EKİ 3 CMYK 27 MAYIS 2007 / SAYI 1105 Bedenimiz, en içten danışmanımız... Arzularımızı ve yorgunluklarımızı, coşkularımızı ve gerilimlerimizi açığa vurmakta bedenimiz bizimle en çok iletişime giren parçamız. Bu yüzden onu dinlemeyi bilmek gerekiyor. Gerçekten dinlemeyi... “Baş dönmelerim var ve doktorun tanısı sürmenaj! Birkaç haftadır, her gün küçük küçük baş dönmelerim oluyor” diyor 37 yaşındaki Pauline, “ama kendimi dinlemek alışkanlığım olmadığı için, hızımı kesmedim ve işkence çekiyorum açıkçası”. İletilerini hesaba katsak da, görmezden gelsek de, bedenimiz bizimle sürekli konuşur, ilk günden itibaren. Birincil fiziksel duyularımızdan başlayıp (açlık, susuzluk, sıcaklık, soğuk, acı...), tüm coşkusal çeşitliliklerden geçerek (sevinç, acı, öfke...), duygusallıklarımızı unutmaksızın (aşk, nefret...) bizi yaşayan, “hisseden” ve düşünen varlıklar yapan her şey bedenimizden geçer. Dahası, beynimizden daha önce, bizi çeken, bizi iten, bizi iyi yapan ya da bize kötü gelen şeyi hisseden ve dile getiren bedenimizdir. Ruhun tersine, beden ivedilikle tarihçesini yazarken yalan söylemez. Yaşamımızda bir şeyler tutarlı ve akışkan değilse, bunu önce bedenimiz açığa vurur. BİZİ ŞİMDİKİ ZAMANA BAĞLAR Batı’da yüzyıllar boyu savsaklanmasına, horgörülmesine ve baskılanmasına karşın beden elimizdeki en değerli araç olarak kaldı. Bize yolladığı tüm iletiler, varlığımızın ve “buraya ve şimdiye” demir atmamızın kanıtıydı. Beden organik, duyusal ve zihinsel yaşamımızın her anında şimdiki zamandan söz ederse de, aynı zamanda geçmişimizi, doyurulmamış yaralanmalarımız gibi duyusal anılarımızın en iyilerini de anlatır. Psikanalistler, psikosomatisyenler, nöropsikiyatrlar ve terapistler bedenin bir zekâya ve kendine özgü bir dile sahip olduğunu bilir ve bunu ciddiye alırlar. Zaman zaman aşırıya kaçar bu, hatta karikatür boyutuna varır: “Eklem sorunlarınız mı var? Bu başkalarıyla ilişkilerinizde katı olduğunuza işaret!” Ne var ki bedenin dilinin şifresinin çözümü, düşlerde olduğu gibi, bazı kolaycı el kitaplarının ve alelacele yorumların bizi inandırmaya çalıştıklarından daha karmaşık ve daha az evrenseldir. 43 yaşındaki hastalık hastası Lionel, bir terapistin kendisine bir vahiy edasıyla söylediklerini anımsıyor “Basit bu, hastalık hastaları ölümden korkarlar!” Lionel terapistini değiştirmeden önce, ona karşı koyarak: “Öyleyse bizler ciddi hastalık hastalığı çeken bir kaç milyar kişiyiz!” diyor. DOST MU, MAKİNE Mİ? Bedenimiz biz ona nasıl davranıyorsak ve dolayısıyla biz bize nasıl davranıyorsak öyle davranır bize. İhmal edilen ya da özen gösterilen, sergilenen ya da örtülen bedenler, kendimize attığımız bakışı dile getirir. Öykümüze, inançlarımıza ya da kültürümüze bakarak, bedenimizi en iyi dostumuz olarak görürüz ve onun gereksinimleri ve arzularına kulak veririz. Ya da onu sırtımızda bir yük, bir makine ya da boyunduruk altına alınacak bir hayvan gibi görür, sözünü dinlemez ama egemenliğimize alırız. Bir beden olmak mı bedene sahip olmak mı? Sorun budur. Hep yararlanabileceğimiz bir beden isteriz, ama onun sınırlarını kabul etmeyiz, ondan zevk almak isteriz ama onu dinlemeyi reddederiz, ta ki can sıkıcı biçimde yetersizlikleri, bitkinlikleri ve acıları, kazaları, hastalıkları, yaşlılıkları bizim hazzımızı bozana kadar. İnsanın en içten danışmanı olarak bedenine hizmet etmesi, onu dikkatle ve iyi niyetle dinlemesi, onunla tartışmak ya da baskı altında tutmaktan iyi değil midir? Kendine karşı bu doğru ve bilinçli ilişki içinde, insan kesinlikle özgürlüklerin en büyüğünü bulur. Psychologies’den çeviren: Emre Çağatay