02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 2 24/5/07 16:19 Page 1 PAZAR EKİ 2 CMYK 2 27 MAYIS 2007 / SAYI 1105 Gençlerin felsefesi Volkan Aran ugün felsefe konusunda bir araya gelseler de ihtimal yolları ayrılacak, istekleri gerçekleşirse, biri akademisyen olacak, diğeri cerrah, üçüncüsü felsefede duracak. Onlar Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı 15. Uluslararası Felsefe Olimpiyatları’nın madalyalıları. Şevket Pamuk’un kızı, Orhan Pamuk’un yeğeni Zeynep Pamuk büyük laflardan hoşlanmıyor, olimpiyata Polonya adına katılarak ikinciliği elde eden Daria Cybulska da. İkinciliği Daria ile paylaşan Sırbistan’dan Stefan Stefanovic ise ülkesinin tanıtımını yapmaktan hoşnut. “Lütfen, Sırbistan’ın olimpiyatlara ilk kez katıldığını da yazın” diyor. Zeynep Pamuk, bu yıl Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı 15. Uluslararası Felsefe Olimpiyatları’nda altın madalya aldı. Polonyalı Daria Cybulska ve Sırbistan’dan Stefan Stefanovic ise ikinciliği paylaştı. Üç gencin felsefelerini üzerlerine kurdukları felsefeciler Spinoza ve Kant’tı… Z. Pamuk: Akademisyen olmak istiyorum. Çok şeyle ilgileniyorum. Felsefe bunlar içinde marjinal bir önemde aslında. D. Cybulska: Sanırım ben felsefe çalışacağım. Aslında felsefe doğru yolu göstermekten çok insana seçenek sunuyor. Bu yüzden sanırım hayatımı daha komplike hale getirmiş olacağım... Edebi metinler yazıyor musunuz? Z. Pamuk: Evet, yazmayı çok seviyorum. Okulun edebiyat dergisinin editörüyüm. Ben kimim, hayatımın anlamı ne, gibi sorular aklınızı kurcalıyor mu? Z. Pamuk: Susan Sontag’ın bir sözü vardır; “En ilginç cevaplar, soruları tahrip edenlerdir”. Bence hayatınızın anlamını bulacak olan sizsiniz. Seçimleriniz, yaptıklarınız sizi bir yere getirecektir. Başlangıçta verilen şartlara uymanız gerekiyorsa da bunları değiştirmeniz mümkün ve farklı seçimlerle farklı olasılıklar yaratabilirsiniz. Hayatın anlamı ne diye sormak yerine, bir şeyler yapmam gerektiğini düşünüyorum, o, hayatımın anlamı olacaktır. S. Stefanovic: Bence bir öncelikler sıralaması var. Mesela benim için aile çok önemlidir, kariyer, unvan, diğer tatmin yolları ondan sonra gelir. Ben hayatımdaki önemli konularla ilgili kararlarımı verdim. Aslında bahsettiğiniz sorular felsefenin başlangıcını oluşturur. Çok basit gözükür, ama çok derindir. B Felsefeyle ilgilenmeye nasıl başladınız? Z. Pamuk: Çok kitap okuyan biriyim; Kafka, Dostoyevski, Joyce, Faulkner... İtiraf etmeliyim ki, olimpiyat fikrinden önce çok fazla felsefe kitabı okumamıştım, ama bu kısa zamanda okuduklarımdan çok zevk aldım. Felsefecilerin yaptıklarına hayranım. Dünyayı anlamaya çalışmak, sorunları ortaya koymak… D. Cybulska: Felsefeyle ilgim 1314 yaşlarında başladı. Okulda öğrendiğim her konu beni ilgilendiriyordu, ama yapmak, öğrenmek istediklerim bunlar değilmiş gibi geliyordu,. En iyi çözümün, tüm bunların altında yatan şeyle, felsefeyle ilgilenmek olduğunu hissettim. İyi bir seçim olduğunu şimdi görüyorum. Benim için ilginç olan felsefenin kültürel tarafı ve bireyle toplum arasındaki ilişki. S. Stefanovic: Benim ilgimi etik kavramı çekiyor. Çünkü cerrah olmayı düşünüyorum. Verdiğiniz kararlar insan yaşamını belirleyebiliyor. Z. Pamuk: Ben, soyut fikirlerden ziyade insanlarla ilgileniyorum. Farklı toplumların nasıl bir araya getirilebildiği, onları neyin ayırdığı, hangi fikirlerin iletişimi artırdığı ya da ondan bir şeyler çaldığı… Meslek seçimiyle ilgili nasıl planlarınız var? D. Cybulska: Günümüzde insanlar o kadar meşgul ve az zamana sahipler ki, bu soruları neredeyse hiç düşünmeden hayatlarının sonuna geliyorlar. Sanırım bugünün sorunu bu. Sınavda hangi soruyu seçtiniz? Z. Pamuk: Spinoza’nın devlet kavramını... D. Cybulska: Ben de. S. Stefanovic: Kant’ın “İki şey, insan aklını hep yeni, hep artan bir hayranlık ve korkunç saygıyla dolduruyor: Üzerimdeki yıldızlı gök ve içimdeki ahlak yasası” sözünü. Neler yazdınız Spinoza’nın devlet kavramı hakkında? Z. Pamuk: Spinoza, devletin rolü kurallara uymaya zorlayarak ya da korku yaratarak insanları yönetmek değil, onları korkudan bağımsız hale getirerek mümkün olan en büyük güvenlik içinde yaşamalarını sağlamaktır, diyor. Ben, yazımda hem yüksek güvenlik hem de özgürlük içinde yaşamanın her zaman bir arada olamadığını vurguladım. Çünkü insanlar başkaları tarafından tehdit edildiğini hissediyorlar ve bu tehdit yüzünden özgürlüklerinin bir kısmından feragat etmeye razılar. Ama devlet bu özgürlüklerin ne kadarını kısıtlayabilir? Plato, Rousseau ve Marx, devletle birey arasındaki sözleşme anlayışını savunuyor. Birtakım ayrıcalıklar elde etmek için özgürlüğünüzün bir kısmından feragat etmelisiniz, diyor... Daha bireysel düşünceyi savunan filozoflar, mesela Locke ise bireysel özgürlüğün temel olduğunu söylüyor. Ben de bunları, sansürü, azınlıkları, çok kültürlülüğü, insanın doğal hakkından mı yoksa evrensel hakkından mı bahsedilebileceği ile ilgili tartışmaları ele aldım. Her toplum bu şartlara eşit şekilde sahip midir, yoksa her topluluk için farklı haklar mümkün olabilir mi? D. Cybulska: Çok ilginç ama ben tamamen farklı bir açıdan ele aldım. İnsan haklarından da bahsettim ama daha çok devletin, Spinoza'nın söylediklerinin ötesinde de rolleri olduğunu belirttim. Yasaları çalışır halde tutmak, suçluları cezalandırmak... Siz bu tartışmaların hangi tarafına daha yakınsınız? Z. Pamuk: Bunlardan birisine katılıyorum, demiyorum, orta yolu bulmalıyız. Sırbistan, Polonya ve Türkiye’densiniz. Üçünüz kendinizi Avrupalı olarak tanımlamakta zorlanıyor olmalısınız. Sizce milliyet, insan kimliğini ne derece belirler? S. Stefanovic: Küreselleşmeye rağmen, bence milliyet hâlâ kimliğin önemli bir parçası. Ancak bu, Tanrı bazı milletlere büyük güç vermiş gibi, kendini beğenmişlikle ilgili bir milliyet tanımı değil. EDİTÖR’DEN ocaman cümlelerle konuşuyoruz, bağıra çağıra. Çünkü vicdanlarımızdan bizi ancak gürültü koruyabiliyor. Çünkü vicdan önüne sürülen görüntülere, yazılara rağmen kuşkuyu elden bırakmıyor, çığlık atıyor; bekle diyor, dinle, gör, izle, bak, bir daha bak, bir daha dinle, anlamaya çabala… Vicdanı en kolay korku susturuyor, işte o zaman daha gerilere doğru kaçıyor, kendi sesinin üzerine basıyor, ağızlar daha kocaman açılıyor, daha daha büyük cümleler kuruluyor… Vicdan karşısındakinin gözüne doğrudan bakamıyor, korkudan çılgına döndüğü zamanlarda. Kendisiyle aynı cümlelerle konuşmayan herkesi, her şeyi düşman belliyor. Böylesi zamanlarda en boşluklu yerlerinde darağaçları kuruyor, mangalar diziyor. Düşmanının ille de bir ismi olsun istiyor ki, kendi yerini sabitleyebilsin. ‘Kahrolsun’lara eklenenlerden bir ikisini belleyip kurduğu darağacının eteğinde bekletiyor. Korkusu daha da arttığında ipini çekmek üzere. Vicdan hangi sınıfa ait olduğunu böyle korkulu zamanlarda kusuyor, kendisini beyazlaştırırken, diğerlerini siyahlaştırıyor. Yoksul kararıyor örneğin, iyi yoksul sessiz yoksul oluyor, iyi eşcinsel görünmeyen eşcinsel oluyor, iyi azınlık çoğunluğun içinde en iyi kaybolan azınlık oluyor! Belki de bu yüzden bazı vicdanlar yaşarken nasıl yaşadıklarını görmedikleri yoksulları bombayla parçalanmış bedenlerinden tanıyor! Vicdan korkunun karşısında birdenbire yaşlanıyor, dahası kuruyup kendi sesini unutuyor, çığlığını boğuyor, dinlemiyor, bakmıyor, anlamıyor… Dün demokrasi isterken, bugün bombanın kendisinin demokrasi olduğuna inanıyor, özgürlükten, eşitlikten, adaletten vazgeçiyor. Korkuyu yaratanların, çoğaltanların tam da bunu hesapladığını unutuveriyor. Aklına geçirdiği güvenlik zırhıyla kendi ölümünü hazırlıyor. Onca şiddetin ortasında insan elinde kalan tek barış aracıyla, vicdanıyla kendini vuruyor… Bu yıl Venedik Bienali’ne Türkiye adına katılacak olan Hüseyin Alptekin Esra Açıkgöz’e çalışmasını anlatırken işte bu vurulmaya da işaret ediyor. Bir iyileştirme önerisi de var Alptekin’in, “aynılıklar”. “Emniyet duygunuzu güçle empoze ederken” diyor “Ortadan kaldırdığınız şeyin katkısını görmüyorsunuz. İşte o yüzden, ötekilikten ve farklılıktan ziyade, aynılık ile uğraşarak, farklı coğrafyalarda, kültürlerde, anlayışlarda ortak olanları gösteriyorum”. Kandan bizi koruyacak olan da bu, demokrasiden, adalet ve eşitlik arzusundan vazgeçmeyen bir vicdan! İyi haftalar... Berat Günçıkan [email protected] K Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Güray Öz Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212)343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı Reklam Müdürü: Dilşat Özkaya Rezervasyon: Mete Çolakoğlu / Mustafa Doğan (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna/ İstanbul (0212) 454 30 00 *Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle