02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 10 26/4/07 14:55 Page 1 PAZAR EKİ 10 CMYK 10 SULUKULE KÜÇÜKÇEŞME SOKAK 23 NUMARA’DA SERGİ VAR 29 NİSAN 2007 / SAYI 1101 İtirazın ve kederin renkleri... Ayşe Sağlam stanbul Sulukule’de görmeye alışık olduğumuzun dışında, bambaşka bir hareketlilik yaşanıyor bugünlerde. Kentsel Dönüşüm Projesi’nin hayata geçişiyle yaşam alanlarından ayrılmak zorunda kalan Sulukulelilere destek 40 gün 40 gece adı verilen şenliğin hareketi bu. Yazarlar, şairler, fotoğraf sanatçıları, müzisyenler ve ressamlar... Sulukule’nin yıkılmaması, halkın yerinden edilmemesi için çabalıyorlar. Ressam Su Yücel de kendi sanatıyla Sulukulelilerin endişe ve kederine tanıklık ediyor hatta ortak oluyor. Daha önceki projelerindeki gibi çocuklara, kadınlara boya ve fırça uzatıp susup konuşamadıkları yerlerde seslerinin daha gür çıkmasını sağlıyor. Çalışmalarda Romen yaşamına dair bütün hikâyeler, tıpkı yaşayış biçimleri gibi olanca açıklık ve samimiyetle kâğıda yansımış. Yaşadıkları dramın gölgesi düşse de renkli ve hareket dolu hayatlarını çizgiye dönüştürmüşler. Su Yücel de onlar kadar heyecanlı çalışmalarını anlatıyor: Önce çalışmanızdan ve nasıl oluştuğundan söz edelim. Kimlerle, hangi amaçla bu sergiyi oluşturdunuz? Romanlar üzerine iki yıldır resim serisi oluşturuyordum, yani bir şekilde hep aralarındaydım. Sulukule’ye gelmek, bir şeyler yapmak istedim. Elbette bunun hızlanmasında Kentsel Dönüşüm Projesi’nin hayata geçmeye başlaması, buradaki evlerin yıkılacak olması da etkili oldu. Ulaşılabilir Yaşam Derneği Haziran 2006’da bana böyle bir projeyle geldi. Ben de çalışmak için Sulukuleli çocik kadınlara ulaştım. Birlikte içlerindekini, duydukları tepki ve yaşadıkları üzüntüyü kâğıda dökmeleri için onlara boya, fırça ve kâğıtla geldim. Çocuklar bu kez müzikten önce resimle tanıştılar... Çalışacakları konularda onları serbest mi bıraktınız yoksa belli konulara odaklanmalarını mı istediniz? Ben onlara Sulukule’de yaşam nasıldır, diye sordum. Onlar da evlerini, günlük hayatlarına giren ne varsa resmetmeye başladılar. Romanlarla ilgili hepimizin hemfikir olduğu o şenlikli, kıpır kıpır hayatlar birer birer kâğıda döküldü. Çamaşır yıkamadan, düğüne; çay saatlerinden, sokak atışmalarına... Mahallesini çizen, hayalini kurduğu hayatı çizen oldu. Hatta resimlerden birinde bir yazı var: “Dargınlık burada, tülbent kuruyana kadar”. Bu resimlerde birbirleriyle nasıl iç içe olduklarını, asla kopmak istemediklerini anlatıyorlar. Evlerini boşaltıp başka yerlere gitmek zorunda kalırlarsa yaşamlarının nasıl değişeceğini kestiremiyorlar. Romanlar günlük yaşamlarında oldukça coşkulu ve bir o kadar rahatlar. Resimde de öyleler mi? Elbette hiçbirini zorlamadık. İstedikleri zaman, diledikleri gibi katılabileceklerini anladılar. İlk başta ben yapamam diyen bile zamanla çözüldü ve keyif alır hale geldi. Mesela işi olan “ben bırakıyorum, sen devam et” diyerek fırçasını arkadaşına bırakıyordu. Zaten kendi yaşamlarını anlatıyor olmanın, sevdikleri insanları, hayallerini çizmenin keyfini duyarak katıldılar. Benim elimden gelen resimdi; onlara bu yolla ulaşabilir ve destek olabilirdim. Onlarınsa zaten çok güçlü bir sanatları var. Geleneği dile dayalı olan; kendini dille, sesle çok güzel ifade edebilen insanlar Romanlar. Resimde de tahminimizin üstünde başarıya ulaştılar. Kentsel Dönüşüm Projesi kadınların ruh hallerini nasıl etkilemişti? Sıkıntılı oldukları işlerinden apaçık okunuyor, ama çalışmalar sırasında bu konuda neler söylediler size? İlk girdiğimizde şöyle tepkiler vardı: “Yıkıma karşı mısınız; değil misiniz?” Çok büyük tereddütleri vardı. Ben bile resim yapmanın anlamı var mı, yok mu diye sordum. Bu kadar ciddi bir sıkıntıyı, gerginlik ve endişeyi yaşayan insanlar nasıl resim yapacak diye düşündüm. Hemen hepsi aynı endişeyi yaşıyordu: Birlikte ve bu denli iç içe kurulmuş bir hayatı nasıl bölecekleri, başka yerlerde yaşamlarını nasıl sürdürecekleri endişesi. Sulukule insanıyla özdeşleşen o neşe, yerini bilinmezlerin gölgesinde bir endişeye bırakmıştı. Resimlerde de bunlar görülüyor. İ Su Yücel ve Sulukule’yi resimle anlatan çocuklar... Ortaya çıkan işlerde bu projenin hayata geçişinin izleri okunuyor... Her şeyden önce buranın kaybolacak olması çok üzücü. Sesler kaybolacak. Benim için her zaman ses çok önemliydi. Sabahları erken saatte çalışmak için buraya geldiğimde duyduğum o seslerin silinecek olması beni gerçekten etkiledi. İnsan sesleri, atların sesleri, ayak sesleri… Ayrıca Sulukule’de bir tarih yatıyor. Bir sürü güzel insanın yaşadığı bir alan. Üstelik pek çok da sanatçı çıkarmış bir yer. Ama asıl önemlisi insan. Kentsel yapıyı korurken bu insanların hikâyeleri, gelenekleri giderek tarihe karışacak. Romanlara bu tepkiyi nasıl götürdünüz? Sokağa girdiğinizde sizi nasıl karşıladılar? Buraya girdiğimde hiçbirini tanımıyordum. Onlar da beni bilmiyorlardı. Daha önceki çalışmalarımda kadın derneklerinin oluşturduğu plan, program vardı ama burada yabancı bir mahalleye, elimde kâğıtlar, boyalarla dolu bir çantayla giriyordum. Önceleri anlayamadılar ne olduğunu, sonra yavaş yavaş ben de kendimi onlarla bıraktım ve su yolunu buldu. Beklemediğim kadar insan geldi; katıldı. Çünkü boyayı bilmeseler de sanatı seviyorlardı. Birbirini hiç tanımayan insanlar olarak iyi de sonuçlar elde ettik. SOFRA Aylin Öney Tan Bir mucidin muvaffakiyeti Şehremaneti Makine ve Sanayi Şubesi müdürü Şefik Bey tarafından icat edilen İmdat yangın itfa (söndürme) aletinin bütün memlekette kullanılması hükümetçe tensip edilmiştir (uygun bulunmuştur). Dahiliye Vekâleti bütün vilayetlere birer tamim (genelge) göndererek bu aletin kullanılmasını tebliğ etmiştir. Tamimde Şefik Bey tarafından imal edilen ve Darülfünun kimyagerlerinden Refet Bey'in tertip eylediği formül ile, bu aletin ateşe tesiri temin olunmaktadır. Tamimde alet hakkında şu izahat verilmektedir; “İmdat aletlerinin, Minimaks, Ekselsiyor gibi Avrupa'dan getirtilen ve kullanılan aletlere nisbetle daha kullanışlı, daha tesirli, daha faik (üstün) olmakla beraber diğer benzeri aletlerden % 30 nisbetinde tenzilatla mal edilmeleri temin edilmiştir. İmdat aletinin çeşitli defalar yapılan tecrübelerde diğerlerine faik ve mükemmel olduğu görülmüştür. Bu alet memlekette imal edilmekte ve İstanbul Şehremaneti'ne bağlı Esnaf Bankası tarafından satış mevkiinde ve siparişleri kabul edilmekte olduğundan vilayetiniz dahilindeki resmi müesseseler için bu aletlerin 5, Mucit Şefik Bey, kimyager Refet Bey 10, 25, 100, 250 liralık nevilerinden lüzumu kadar bankaya siparişi için mümkün kolaylıklar temin edilmiştir. Benzeri itfa aletleri için harice akan paramızın memleketimiz dahilinde kalması ve pek büyük zayiata sebebiyet veren ve ani şekilde çıkan yangınların diğer itfa aletlerinden daha kolaylıkla söndürülmesinin mümkün olması sebebiyle İmdat markalı aletlerden bulundurulması keyfiyeti tebliğ olunur.” Tamimde bu aletlerin vali ve diğer mülkiye konaklarına, özel idareye ait binalara, belediye dairelerine, belediyeye ait müesseselere ve binalara behemehal (kesinlikle) koyulması bildirilmektedir. Bundan başka içinde yangın çıkması muhtemel sinema, fabrika, tiyatro, otel gibi binalarda bu aletten bulundurulması tamim edilecektir. Ankara’da yapılan tecrübeler hakkında Ankara Şehremaneti Heyeti Fenniye umum müdür vekili Halis, Birinci Ordu Müfettişliği’nda erkânı harp binbaşısı Muzaffer, Ticaret Vekâleti Sanayi Şubesi müdürü Kadri beyler tarafından rapor yapılmıştır. Bu raporda tesir sürati, itfa edici köpüğü, sıvının devam müddeti ve emniyet tertibatının sağlamlığı noktai nazarından diğer aletlerden mükemmel olduğu kaydedilmiştir. Türk mucidi Şefik Bey ile arkadaşı Refet Bey’i tebrik etmeyi bir vecibe addederiz. 19 Mayıs 1927 Perşembe Nikâh akdi vlilik bir akit. Nikâh akdi ile çiftler birbirine bağlanmış, kenetlenmiş oluyor. Hayat yoluna el ele devam etmeye karar vermek kolay değil elbette. Kim bilir belki de bu yüzden bu zorlu yola mümkün olduğunca şamatalı, şaşaalı bir kutlama ile çıkılıyor. Düğün dernek kuruluyor, davul dümbelek, orkestra çalgı şamata yapılıyor. Düğün ile bir nevi düğüm atılmış oluyor. Zaten düğün kelimesinin temelinde de düğüm sözcüğü yatıyor. Aynı kök “akit” kelimesi için de geçerli. Arapça “Qd”, düğüm atmak kökünden geliyor. “Aqd” ise kesinleştirilmiş, katileştirilmiş bir anlaşma, bağlanmış bir düğüm, bir sözleşme anlamına geliyor. Akide şekerinin adının sırrı da bu tanımda gizli. Şurubun katılaştığı anda şeker kati sert kıvamını bulmuş oluyor. Üstelik bu şeker geçmişte bir nevi akit timsali olmuş, böylece akide adı da katileşmiş. Şöyle ki Osmanlı sarayında yeniçerilerin üç aylık maaşlarını aldıklarında padişaha bağlılıklarının göstergesi olarak akide şekeri sunmaları gelenek haline gelmiş. Yeniçeriler maaşlarından memnun, kendilerine sunulan yemeklerden hoşnut ise akide tepsileri ortaya çıkarmış. Eğer padişaha sadakatin devamını simgeleyen akide şekeri sunulmaz ise işlerin karışacağı o saat anlaşılırmış. Si E niler ters çevrilir, kazan kaldırılır, kızılca kıyamet koparmış. Şekeri görmek bile bir huzur dalgası estirir, tadı ise damakları tatlandırırmış. Nikâh akdinde de benzer şekilde nikâh şekeri devreye giriyor. Nikâhta şeker dağıtılması kadar düğünlerde pasta kesilmesi de artık yerleşmiş bir gelenek. Batı’dan gelen düğün pastası geleneğinin en köklü örneklerinden biri de Fransa’da görülüyor, “Croquembouche” pastası düğünlere yaraşır görkemde. İçi krema ile dolu üstü çıtır çıtır karamel kaplı yüzlerce hamur topunun göğe yükselen dev bir piramit gibi üst üste yığılmasıyla yapılan bu tatlı ile pasta arasındaki bu dayanılmaz lezzet “ağızda çıtırdayan” anlamına geliyor. Gelin ile damadın boyunu geçen haşmeti ise tüm düğünleri şenlendiriyor. Bu haşmetin arkasındaki ilham perisi ise Osmanlı kültürü. Fransız mutfağını şekillendiren 19. yüzyılın en önemli şeflerinden olan Antonin Carême özellikle şekerden yaptığı sofra süsleri ve heykelleriyle tanınır. Carême sofralarda zaman zaman Türk camilerine, Pers saraylarına yer verir, bu pastayı ise egzotik bir unsur olarak “Türk Fesi” şeklinde yapar. Fes formu zaman içinde giderek sivrilerek yükselen bir huni halini alır. “Croquembouche” düğünlerde badem şekerleri ve şekerden çiçeklerle süslenir. Düğün mevsimi yaklaşıyor. Evlilik denen acılı tatlılı yolculuğa çıkarken genç çiftleri tatların en güzeliyle uğurlamak gerek. Bu sayfanın emekçileri ise siz bu satırları okuduğunuzda derginin görsel yönetmeni Aynur Çolak’ı evermiş olacaklar. Kararlı kişiliğiyle tanınan Aynur her hafta okuduğunuz sayfaları biçimlendiriyor, görsel tadını veriyor. Fotoğraf seçimi ve görsel tasarımıyla olduğu kadar benim yazıları yetiştirmem konusunda yaptığı kararlı mücadeleyle de bu köşeye verdiği emek çok. Ağzının tadı yerinde, akdin sağlam olsun Aynur! Akide şekeri gibi çıtır çıtır şekerli bu pasta ile akdinin tadını çıkar. Croquembouche Bu tarif düğün derneğiniz olmasa bile her kutlamada yapabileceğiniz görkemli bir pasta. Uygulaması zor gibi gözükse de hamuru ve kreması çok kolay ve önceden yapılabiliyor. Profiterol yapımında kullanılan “Şu Hamuru” ve klasik “Pastacı Kreması” ana malzemeleri oluşturuyor. Düğün telaşına yaraşır imece usulü bir yardımlaşmayla konu komşu her evde biriki tepsi hamur önceden yapılabilir. Karamele batırıp kremayla doldurarak kuleleri dikmek ise son gün halledilir. İmalat hatalarını düğün atmosferine uygun bembeyaz bol pudra şekeri serpeleyerek örtmek, taze veya yapma çiçeklerle pastayı süslemek de mümkün. Hamuru: 250 gr. margarin, 1/2 lt. su, 34 fiske tuz, 2 çorba kaşığı şeker, 350 gr. elenmiş un, 8 yumurta. Su, yağ, şeker ve tuzu tencerede kaynama noktasına kadar ısıtın. Ateşten alıp, unun tamamını tek seferde suya katın ve tahta bir kaşıkla hızlıca çevirerek top gibi bir hamur haline getirin. Sürekli karıştırmaya devam ederek yumurtaları teker teker yedirin. Fırın tepsisine yaydığınız yağlı kâğıt üzerine aralıklı olarak kaşıkla veya sıkma şırıngasıyla ceviz büyüklüğünde toplar halinde dizin. 220 dereceye kadar ısıtılmış fırında 20 dakika kadar pişirdikten sonra, ısıyı 180 dereceye düşürüp 10 dakika kadar daha pişirin. Fırını kapatarak kapağını aralayın ve tepsiyi fırından çıkarmadan 1015 dakika daha bekleyin. Böylece toplar iyi pişmiş ve kurumuş olacaklardır. Kreması: 2 lt. süt, 300 gr. şeker, 250 gr. un, 4 yumurta, 8 yumurta sarısı, 3 paket vanilya. Un, şeker ve yumurtaları iyice karıştırın. Vanilya ve sü tü kaynama noktasına getirin. Karışıma azar azar dökerek ve sürekli karıştırarak yedirin. Tencereye alın ve kısık ateşte sürekli karıştırarak krema koyulaşıncaya kadar pişirin. Karamel ve süslemesi: 3 bardak şeker, 1/2 bardak su Şekeri su ile karıştırın. Orta ateşte hiç karıştırmadan eriterek karamelleştirin. Hamur toplarını bir yanından delerek krema şırıngası ya da huni şeklinde büktüğünüz yağlı kağıt yardımıyla krema ile doldurun. Ters çevirdiğiniz plastik saksı veya huni formundaki herhangi bir kalıbı aluminyum folyo ile kaplayın. Elinizi yakmamaya dikkat ederek hamur toplarını karamele banın ve üst üste oluşturduğunuz kalıbın etrafına dizin. Toplar karamel ile birbirine yapışacaktır. Aralara badem şekeri, kişniş şekeri, krema, yapma beyaz çiçek ve kuşlar ile süs yapın. En tepesine gelin ile damat veya iki beyaz kuğu figürü yerleştirin.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle