02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 9 22/3/07 15:27 Page 1 PAZAR EKİ 9 CMYK 25 MART 2007 / SAYI 1096 9 PAZAR SÖYLEŞİLERİ Bir dizede çoğalmak Ataol Behramoğlu Şiire neden ihtiyaç duyarız? Bu sorunun tek bir yanıtı mı vardır, bilmiyorum. Şiirin yaşamdan gitgide dışlandığı bir zamanda, yine de şiire ihtiyaç duyan insanların varlığı, hem sevinç, hem karışık duygular uyandırıyor. Bu gün yazılmakta olan şiir, onların beklentilerini karşılayabiliyor mu gerçekten? İzmirKonak Belediyesi’nin artık gelenekselleşen uluslararası şiir buluşması sonrasında bu sorular geçiyor zihnimden. Şiirle dopdolu dört gün. Bizim şairlerimizin yanı sıra Arnavutluk’tan Sırbistan’a dokuz yabancı ülkeden şairler şiirlerini okudular. Şiir denildiğinde “yabancı” sözü yadırgatıcı oluyor. Şiir bir anda buluşturuyor her ülkeden insanı, bir kardeşlik ortamı oluşuveriyor. Şiirin büyüsü belki de bu, yukarıdaki soruların yanıtı belki de burada. Sözcüklerin büyüsündeki kardeşliğe ihtiyacımız var. İnsan olduğumuzu daha çok anlamak, insan oluşumuzda daha da derinleşmek istiyoruz… Şiir bunu başarabildiği ölçüde şiir adını taşımaya hak kazanıyor. Eşrefpaşa Kültür Merkezi’ndeki salonu dört gün boyunca dolduran şiir severlerden biri, bir okurum, tam otuz yıl önce, 1977’de imzalattığı bir kitabımı bir kez daha imzalattı bana... Seksenli yılların başlarında imzaladığım bir başka kitabımı da… Bu kitabımı o sırada üç yaşındaki kızının adına imzalatmış. O çocuk şimdi bir genç kadın ve yakında anne olmayı bekliyor. Aynı kitabı bu kez, gelecekteki çocuk için imzaladım… Dağlarca’nın ölümsüz dizeleriyle “içimizden dışımızdan/zalim zalimâne” geçen zamandan geriye kalan nedir? Kadınların şiddetle savaşı 20. yılında... Kadınların, ilk defa İstanbul’da 1987’de, kadına yönelik şiddetle mücadele için yaptıkları yürüyüşün üzerinden 20 yıl geçti. Bu sürede, kampanyalar yapıldı, seminerler düzenlendi, sokaklara çıkıldı. Şimdi de kadınlar 20 yılda kazandıkları ve hâlâ kazanmaya çalıştıkları hakkında konuşuyorlar. Diyarbakır Bağcılar Belediyesi’nin “Kadın Konferansı”nda da bunlar konuşuldu. Farklı ülkelerden ve şehirlerden akademisyenler, sivil toplum kuruluşu üyeleri, Diyarbakır’ın kadınları, aile içi şiddetten toplumsal cinsiyete, "namus cinayetleri"ne kadar pek çok konuyu tartıştılar. Esra Açıkgöz Prof. Dr. NÜKHET SİRMAN (BÜ Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi) Namus suçları, toplumsal cinsiyet sorunu, ancak bugüne kadar onu aile içine hapsettik. Namus, daha çok akrabalığa dayanan toplum yapılarında var olan bir şey. Germaine Tillion “Harem ve Kuzenler” kitabında, buna çorba kültürleri diyor. Yani toprağa bağlı, ona el koyma biçimlerini akrabalık kurallarına göre yürüten toplumlardan bahsediyor. Namus, bu toplumlarda kimlik ve statü belirtiyor, ancak zaman içinde namus kadına, şeref erkeğe atfedildi. Bu toplumlarda evlilikler iki kişi değil, iki topluluk arasında yapılıyor. Tillion’a göre, modernleşmek için namus ve akrabalık kavramında değişimler yaşanıyor. Göçten evvel, o toplumun erkekleri iktidarlarından kuşku duymuyorlardı, ancak şehre geldiklerinde kapitalizminle erkekleri erkek yapan yapılar temelinden sarsıldı. İşsizliğin de artmasıyla “erkeklik krizi” ortaya çıktı. Artık erklerini gösterebilecekleri alan kendilerine bağlı kadınlardı. Kadın cinayetlerini geleneksel aşiret yapısının kalıntıları olarak görmek, Batının aşknamus cinayeti ayrımını yeniden üretmek. Şiddet, sadece köylülere, Doğudakilere özgü değil, ayrıca gelenek de değil. Eric J. Hobsbawm, geleneğin icadından; geçmişin, bugünün aktörlerine ve siyasi meselelerine çözüm olsun diye uydurulduğundan bahseder. Namus da modern ataerkillikte değişti, yeniden tanımlandı, yani icat edildi. Milli kültürün parçası haline getirildi. Eski toplumlarda güçlü erkekler “paşa” oluyorlardı. 1926 Medeni Kanunu ile erkek aile reisi yapıldı, böylece her evli erkek paşa oldu. Kadının hâkimiyeti paşa babadan kocaya devredildi. Kanun şimdi değişti, ancak hâlâ bu değişikliğin ne anlama geldiğini bilmiyoruz. Ayrıca modernizmle, kadın kocasına namus yüzünden değil, aşk yüzünden itaat eder, şiddeti aile yapısının parçası olarak kınarken kıskançlık adına kabul eder hale geldi. Havy Kahraman’ın namus cinayetleriyle ilgili çalışması... HAVY KAHRAMAN Konferansta, kadınların sorunlarını anlatan bir sergi yer aldı. Havy Kahraman’ın yaptığı işler kadınlık hallerini dile getirdi. Kadına yönelik şiddeti, namus cinayetlerini, savaşın ortasında kalmış kadınların yaşadıklarını... Kahraman, 1981 Bağdat doğumlu. Baskı ve eğitimin iyi olmaması nedeniyle 11 yaşında ailesiyle İsveç’e göç etmiş. İtalya’da tasarım eğitimi almış, şimdi ABD’de yaşıyor. “Mmodern” toplumlarda bile kadının ikinci sınıf vatandaş olduğunu söylüyor. “Bana dokunan her şeyi resimlerime yansıtarak başkalarına da dokundurmaya çalışıyorum. Beni en çok etkileyen de kadınlık halleri. Birçok insan kadınlarla ilgili neler olup bittiğinin farkında değil. Amacım, bir ilgi oluşmasına, bir tartışma sürecinin başlamasına katkıda bulunmak” diyor. Kahraman'ın namus cinayetleriyle ilgili resmi de bu çabanın ürünü. Bu konuda ilk bilgiyi, annesi Irak’ta çalışmaya başlayınca ondan edinmiş. “Kadınların kendilerini yakarak intihar ettiğini söylediğinde, tüylerim ürperdi” diyor ve ekliyor: “Araştırmaya başladım. İsveç’te de birkaç namus cinayeti olmuştu, onları takip ettim. Aile üyelerinin birbirini, bir babanın kızını öldürmesi bana anlaşılmaz geldi. Eğer Bağdat'ta kalsaydım, ben de belki bu kadınlardan biri olabilirdim. Resmimde, Japonların bonzai ağacına asılmış kadınları resmettim. Hep küçük kalan ve çok bakım gösterilen bonzai ağacını bir metafor olarak kullandım. Toplum ya da erkekler de kadınları sulanan, bakılması gereken, sevimli küçük, makyajlı imgeler olarak görüyorlar”. Prof. Dr. BÜŞRA ERSANLI Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Büşra Ersanlı’ya göre, dünya siyasetinin kadınlara acil ihtiyacı var. Ersanlı, “Kadının bazı vasıfları, deneyimlerinin yarattığı üslup siyasete, karar alma süreçlerine özellikle şiddete karşı diyaloğa da taşınarak, bu sorunlar çözülebilir. Kadın dili; barış, sabır, anlayış, 'siyasal çözüm' denen şiddet dışı metot için olmazsa olmaz. Ne var ki kadının en uzak tutulduğu alan siyasal karar alma süreci ve yönetim kademelerindeki yüksek pozisyonlar” diyor. Kadınların toplumsal anlamda farklılık yaratılarak ötekileştirildiğini söyleyen Ersanlı’ya göre, toplumsal cinsiyet ideolojisi, milliyetçi ve militarist düşünce ile de bağlantılı. “Tohum bahşeden erkeklik hali nüfus stokları yaratan kadınlık halini koruma işlevi yüklenmiştir” diyor “Bunu savaşarak, namusunu yani toprağını ve analık vasfı kazanmış vatanını savunarak yapar. Kadın erkeklerin uygun görüp emrettiği edeple, kalıp davranış biçimleriyle bu kültürü nesilden nesile taşır. Milli romanlarda namusu önemli olmayan hep yabancı veya düşman konumundaki, farklı kültürlerin kadınlarıdır. Birçok edebiyatta analar ve bacılar kutsal ve namus anlamı taşır, yabancılar ise fethedilmesi gereken toprak parçası gibidirler”. Mehmet Başaran. Başarabildiysek eğer, bir kaç dize... Az şey mi? Bir dizede, bütün zamanları aşarak, sonsuzca çoğalabilmek neden mümkün olmasın? Cemal Süreya’nın “bir mısra söylesek sanki her şey düzelecek…” derken içindeki dürtü böyle bir şeydi belki de… Ahmed Arif’in “nasıl da yıllar sürmüş/bir mısra boyu maceram” dizesini söylerken düşündüğü… Eşrefpaşa Kültür Merkezi’nde dinlediğim şiirlerden de, yaşamımı anlamlandıran, derinleştiren dizeler kaldı aklımda. Örneğin, gittikçe büyüyen küçük İskender’in o tok sesiyle okuduğu şiirlerden iki tanesinin son dizeleri: “Senin için ölüyordum/durum buydu…” ve “yine de/yağmura bulanmış/güzel bir yazdı…” Nihat Behram’ın “isyan edin” tekrarlarıyla sonuçlanan, salonun dakikalarca ayakta alkışladığı muhteşem şiirinden unutulamayacak dizeler: “sokakta/sabrın tiryakisi bir kalabalık…” Uluslararası Dünya Şiir Günleri buluşmasının artık en seçkin adresi olmayı hak eden ve 2007 buluşmasını mükemmel bir kitapla da taçlandıran Konak Belediyesi’nin düzenlediği şiir şölenlerinin bu yılki onur ozanı Mehmet Başaran’dı. Duruşunda insanca bir sadelikle anıtsal bir onurluluğu birleştirmeyi başarabilmiş Mehmet Başaran... Nice şiirin, öykünün, romanın şairi, yazarı... Bu kez “kanadı aylı geceler” dizesi çakıldı aklıma… Geride kalan yıllar daha çok kederler mi, sevinçler mi yaşattı, bilinmez... Eninde sonunda sisleniyor, unutuluyor hepsi... Kanayan geceler bile... Dizeler kalıyor... Gönül kırıklıklarımızın, mutluluklarımızın, mutsuzluklarımızın, tüm yaşadıklarımızın tanığı olarak… Daha çok, daha doğru insan olmaya, daha mutlu bir insanlığa özlemimizi çoğaltarak… [email protected] Seçimler yaklaşırken... Aylin Kotil Bazıları bunda kötü bir kadın siyasetçi deneyimi yaşamamızın etkisi olduğunu söyler. Ben buna katılmıyorum. Çünkü kötü erkek siyasetçiler bir aklaşan iki önemli seçim var önümüzde. Son tane değil, sayısızdı ama hâlâ onlara prim vermekte haftalarda bıyıklı kadın resimleriyle Meclis’te ısrarlıyız. Hem o kadın siyasetçimiz hiçbir zaman daha çok kadın milletvekili görmek istendiği vatandaşa “Ananı da al git” demedi. mesajı veriliyor, ancak bu tür girişimler siyasilerimiz Bu bıyık kampanyalarından ve isminin üzerinde tarafından hep yanlış algılandı. Yaptıklarıyla ya da yıldız işareti olan kadınlarla haber olabilme fikirleriyle haber olamayan siyasiler, yanlarında çabalarından sonra hep beraber partilerin ne kadar magazinel kadınlar bulundurarak gazetelerin kadın aday göstereceğini gözlemleyeceğiz. fotoğraf karelerine girmeyi başarı Durumun çok da değişmediğini de sayarlar. Aday gösterilecek kadının göreceğiz. Bizler erkeklerin “yıldız işaretli” bir isim olmasına çoğunlukta olduğu bir siyaset çaba gösterirler. Partiye yıllarca sahnesinde kendimizi daha güvende emek vermiş kendi tabanlarında hissederken erkek siyasilerimizden çalışan kadınların duygularına birinin kronik bir rahatsızlığı için emeklerine saygısızlık ederek. evinde eşinin ot kaynatarak onu Kadınlar, siyaset sahnemizde ve iyileştirmeye çalıştığını okuyacağız tarihimizde hep çok önemli oldu. gazetelerden. Son Cumhurbaşkanlığı seçimi için Son söz ise işadamları ve ise gündeme gelen unsur ise kadının işkadınlarına. Onların bu seçimlerde KADER’in kampanyasından. başörtüsü. Olay türbansız kim gelsin kim gitsin düşüncesine Cumhurbaşkanı eşi aramaya çok takıldıklarını zannetmiyorum. indirgendi. Hepimiz türbansız olsun da nasıl olursa Genelde işimi nasıl büyütebilirim derdindeler. Ülke olsuna razı edildik, ince ve güzel bir taktikle. batabilir ancak ben nasıl daha güçlü olabilir, nasıl Kötünün iyisi, beterin beteri var diye yetiştirilen genişleyebilir, nasıl büyüyebilirim düşüncesindeler. çocuklar olarak, okul yıllarımızdaki gibi sindirildik. Üstelik ülke elden giderken kendilerinin kalacağını Kadını araç olarak görmek alışılagelmiş bir durum bile düşünürler. Yani tehlikenin farkında değiller! oldu. Bir kadının fikirleri olabileceği hele de bir Peki ya siz? Siz tehlikenin farkında mısınız? erkekten daha iyi düşünebileceği hiç akıllara gelmez. [email protected] Y
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle