Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
R PAZAR 4 22/3/07 15:22 Page 1 PAZAR EKİ 4 CMYK 4 PAZARIN PENCERESİNDEN 25 MART 2007 / SAYI 1096 Tırabzan şampiyonluğu Selçuk Erez O kitabın kokusunu hatırlıyor musunuz? H avameydanı’nda iğne atsan yere düşmeyecek. Allahtan iğne atacak kimse yok! Tüm doktor ve hemşireler Sağlık Bakanının Türk tıbbına ettiklerini protesto etmek için eylemdeler. Şimdi Tokyo’dan gelen THY uçağı piste süzüldü, geldi, geldi binanın önünde durdu. Kapı açılıp başta antrönörleri, kız ve erkek Tırabzan Kayma Milli Takımımız oyuncuları merdivenlerden inmeye başlayınca ortalık alkıştan inledi. Takım kaptanı Recai’ye güç yaklaştık: Takım halinde dünya şampiyonu olmak nasıl bir duygu? Uzun süredir çalışıyorduk. Memleketimize hem klasik tırabzanda hem de modern tırabzanda birincilik ve bu kadar altın ve bir gümüş madalya ile dönmek bizi çok mutlu etmiştir.. Klasik tırabzan? Bildiğimiz ahşap tırabzanlara “klasik tırabzan”, teflon kaplanmışlara da “modern tırabzan” deniliyor. Tokyo’ya gitmeden önce Federasyon’un imkânlarının çok kısıtlı olduğunu, oyuncularınızın tırabzandan her gün sadece iki kez kayabildiklerini söylemiştiniz: Pek ümitli değildiniz! O açıklamam duyulduktan sonra özel girişimcilerin bazılarından gelen destekler, eksiğimizi gidermemize yol açtı: BDDK’ya, Genel Merkez’inin ana binasının dört katı boyunca uluslararası standartta kıvrılıp inen tırabzanlarını mesai saatleri içinde bile kullanmamıza olanak sağlayan Hidayet Holding CEO’su Alev Bey’e, sonra şirketinin tüm tırabzanlarını bize açan, hatta bu sırada dekatloncularımızca kazara parçalanan bir tırabzanını onartıp yararlanmamız için iki gün gibi kısa bir sürede hazır eden büyük girişimcimiz Affan Bey’e özellikle teşekkür etmek isterim. Fotoğraflar: Uğur Demir Okumaya sevdalı birinin mutlaka bir kütüphane hikâyesi de vardır, ama anılar okumayan bir toplum olduğumuzun üzerini örtmeye yetmiyor. Başka ülkelerle kıyaslamaya da gerek yok, 43. Kütüphanecilik Haftası’nın arifesinde işte bir rakam: On kişi yılda bir kitap ödünç alıyor… NURSEL DUREL (Yazar) Ali Deniz Uslu TALİP APAYDIN (Yazar) Halkevleri kitaplığından öğrencilik yıllarımda yararlanmaya başladım. Bu kitaplıklara Türkiye’nin her yerinde yayımlanan kitaplar, dergiler gelirdi. Bu benim için inanılmaz bir kaynaktı, çünkü okuyarak anlamak ve anlamlandırmak güzeldi, ama ne yazık ki halkevlerini 1950’lerde köy enstitüleriyle beraber, halkın uyanmasını önlemek için kapattılar, köy kütüphanelerini de dumura uğrattılar. Halk kütüphaneleri bugüne kadar devam etseydi; hem insanlarımız eğitim açısından daha kaliteli olacaktı, hem de demokrasiye daha bir yaklaşmış olacaktık. Kitaptan, kitaplıktan uzaklaştırıldık, çünkü karşılarında düşünen ve sorgulayan bir halk istemediler. Biz üstümüze düşeni yapsak da çirkin bir politikacı bütün yaptıklarımızı sel gibi süpürdü, götürdü. Türkiye'nin bu durumuna derinden üzülüyorum. Okumadan, öğrenmeden tartışamazsınız ve de harekete geçemezsiniz. Bu çok açık! H Gece el ayak çekildikten sonra bizleri arka kapıdan meclise alıp tırabzanlarından yararlanmamızı sağlayan hemşerim Hacı ya da buradan sevgilerimi yollarım! Mikrofonu Trabzan Kayma Federasyonu Başkanı Haluk Kaymaz’a yönelttik: Tırabzanlardan kayarken pantolonları habire yırtılan oyuncularımıza günde ikişer eşofman sağlayan All Sports Spor mağazasına, Mac Mara İçgiyim dükkânlarına ve İntim Deodorantları’na da teşekür etmeliyiz. Bu sırada oyuncular şampiyonada yırtılmış bir düzine eşofmanı imzalayıp hayranlarına dağıtıyorlardı. Kız takımı kaptanı Yeşim Deyan, Tırabzanda Bobsleigh (Bobsleigh on Banister ya da Amerikalıların tabiriyle Banister Bobsledge) dalında bize ilk kez dünya şampiyonluğu getiren dörtlü timin başıydı. Nasıl şampiyon oldunuz Yeşim? Norveçliler çok iddialıydılar. Biz orijinal karınüstü kayma stilimizle onları geride bırakınca çok sinirlendiler. Göbekleri böyle kaymaları için elverişsizdi. Çıldırdılar! Danimarkalı hakem de bize her an güçlük çıkardı. Ona rağmen şampiyon oldunuz! Tabii, “İlkokuldayken kaymayıp ders çalışasın diye evin trabzanını söktürmüştük... Bu yaşa geldin hâlâ kayıyorsun.Utan Utan!” diyen Babaanneme rağmen devam etmişim. Hakemden mi ürkecektim? Şimdi ne yapacaksınız? Takım Halinde Ankara’ya gidiyoruz.. Doğru Federasyon’a. Orada 89 derece dik tırabzanda basın için gösteri yaparak kutlayacağız şampiyonluğumuzu. Başbakanımız da gelecekmiş. İnşallah bir zamanlar ata bindiği gibi sizin tırabzana da binmeğe kalkmaz! Sanmam. Tırabzan dediğin politikaya benzemez: Bilmediğin halde yapmağa kalkanı katiyen affetmez! Kütüphane ile ilk defa Kütahya’da, ilkokul dördüncü sınıfta tanıştım. Birkaç arkadaşımla gittiğimiz Vahit Paşa Kitaplığı Kütahya Ulu Camii’nin yanında, son Germiyanoğlu Yakup Bey zamanından kalma bir yerdi. İçeriye adım attığımı dün gibi hatırlıyorum, büyülenmiştim. Girişte hoş bir kubbe, kubbenin altında şadırvan ve iç içe geçmiş odalarla çevrili küçük girintiler beni çok etkilemişti. Işığın raflardan ve kitaplardan yansıması, oradaki derin sessizlik beni ilk çarpan şeyler oldu ve inanın sırtımda bir ürperme hissettim. Kütüphaneyle ilgilenen kişi yaşlı ve sevilen bir kişiydi. Sanırım emekli bir öğretmendi. Hepimizi uyarmak adına, çok nazik bir şekilde gürültü yapmamamız ve kitaplara iyi davranmamız yönünde açıklamalarda bulundu. Fakat kitapların nasıl kullanılacağı, sayfaların nasıl çevrileceği gibi açıklamalar yapması onuruma dokundu. Ben de o günkü bıçkın çocukluğumla “Ben kitapları severim, kitaplara iyi davranırım ve kitapları nasıl tutacağımı çok iyi bilirim” dedim. Bunlar nasıl çıktı ağzımdan bilmiyorum, ama sonra derin bir utanç duydum, çünkü o bana kötü hiçbir şey söylememişti. Bu söylediklerime karşı da beni utandıracak hiçbir şey yapmadı. Hayatım boyunca kurduğum o cümlenin çiğliğini hissettim ve ne zaman yeni bir kütüphaneye adım atsam bu duyguyu hissederim. Kütüphaneler bana sonsuzluk ve o sonsuzluk karşısındaki “yetersizlik” duygusunu da veriyor. Yani “Kitaplar insanları birbirlerine gönderir” der Umberto Echo, “Bu sonsuz bir zincirdir, uzar gider”. Ne kadar uçsuz bucaksız bir dünyanın içinde olduğunuzu hissedersiniz. alk kütüphaneleri din, dil, yaş, ırk, inanç, zihniyet, zengin, yoksul ayrımı göz etmeden bulunduğu çevrenin eğitim, kültür, bilgi, sosyal ve tarihsel açıdan gelişmesini sağlamak gibi evrensel amaçlarla çalışan kurumlar. Ya da pek çoğumuzun algıladığı gibi öğrencilerin gidip ödev yaptığı yerler. Türkiye’de şu an 81 ilde yaklaşık 1400 halk kütüphanesi var. 2006 yılı verilerine göre halk kütüphanelerine kayıtlı üye sayısı yaklaşık 427 bin. Toplam okuyucu sayısı ise 20 milyon 706 bin 526. Halk kütüphanelerinden ödünç verilen materyal sayısı yaklaşık dört milyon 500 bin. Bu çok haneli rakamlar yanıltıcı olmasın, çünkü bunlar AB ve dünya ortalamalarının çok altında. Türkiye’de halk kütüphanesi az olduğundan 50 bin kişiye bir halk kütüphanesi düşüyor. Bu rakam Almanya’da yedi bin, İngiltere’de 13 bin, Finlandiya’da ise dört bin. AB ortalaması ise 7 bin 558. AB’de kişi başına ödünç alınan kitap sayısı 4.9 iken Türkiye’de 10 kişi yılda bir kitap ödünç alıyor. Bu rakamlar da okumadığımızı doğruluyor. Biz de 43. Kütüphaneler Haftası’nı bahane bilip,İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Bilgi ve Belge Yönetim Bölümü öğretim görevlisi Prof. Dr. Hasan Keseroğlu, Orhan Kemal İl Halk Kütüphanesi Müdürü Ayten Şan, yazar Talip Apaydın ve Nursel Durel ile kütüphaneler ve okuma alışkanlığımız üzerine konuştuk. AYTEN ŞAN (Orhan Kemal İl Halk Kütüphanesi Müdürü) Kütüphanecilik ülkemizde gelişip kurumsallaşamıyor, çünkü bir şeye ne kadar talep olursa o kadar gelişir. Zaten okuma alışkanlığımızdan bahsetmek mümkün değil. Bunun asıl nedeni ezbere izleyebileceğiniz, hoşça vakit geçirip ruhunuzu besleyeceğiniz bir mabettir. Biz böyle sevdik kütüphaneleri, ama bu zevki tatmayan birine bunu anlatmak pek de kolay olmuyor. Ben, kalıcı bilgi edinmemin yolunun hâlâ kitapların arasından geçtiğini düşünüyorum. Bazı kuzey ülkelerinde insanlar kütüphanelere poşet poşet ödünç aldığı kitaplarla gidiyor ve bir o kadarını da götürüyor. Günlük okumalarını yapıp, okuyamadıklarını yanlarına alıyorlar. Kütüphanelerin kokusunda çalışmak ve kütüphanelerde okumak istiyorlar. Zaten kütüphanelerde amaç, yalnızca bilgi edinmek değil, güncel olayları tartışmak, sohbet etmek, sanatı yaratmak ve yaşamı paylaşmak. Sanatı buraya sokmazsanız, insanlara yalnızca okumak çok yavan gelebilir. Biz de kültür kurumlarında bunu yakalamak istiyoruz. Kütüphaneyi tarih olarak değil, güncel ve şimdi olarak düşünmeliyiz. dayanan ve sorgulamayan, düşünceden yoksun eğitim sistemi. Artık insanlar kütüphanelerle organik bir bağ kuramıyor. Sadece araştırma veya okuma olarak tanımlamak da kütüphaneyi sınırlandırıyor. O, günceli Prof. Dr. HASAN KESEROĞLU (İÜ Edb. Fak. Bilgi ve Belge Yönetim Böl. Öğr. Görevlisi) Ben ilkokulda hep kitaplık kolu başkanı olurdum. Aldığım harçlıkları mutlaka kitaba yatırırdım. “Küçük bir çocuk tüm parasını nasıl kitaba yatırır, parası olsa da olmasa da neden kütüphanenin yolunu tutar” diye sorarsanız cevabını veremem, ama işte bir aşktı bizi bağlayan. Çünkü ben kitaplarla büyümeyi seçtim. Hâlâ kitapsız dışarı adım atmam. Her gittiğim yerde de bir kütüphane ile buluşmaya çalışırım. Kütüphane yalnızca okumak değildir, o sadık bir dosttur. Halk kütüphaneleri de bulundukları çevrenin toplumsal merkezidir, yerel arşivleridir. Bulunduğu çevrenin soy kütüğünü tutarken, sözlü tarihine de sahip çıkar. Sivil toplum örgütlerinin özel kütüphanesi olmayı amaçlar. Her türlü yerel dergiye de imkân tanıması gerekir. Halkevleri yerel bilgilerin paylaşımı, çözümlenmesi, bulunduğu çevrenin sosyal amaçlarına hizmet etmesi gibi katkılarıyla pek çok ilki barındırır. İnternet’in kütüphanelerin sosyal gücünü etkilediğini söyleyebiliriz, ama bu geçmişte de, televizyon hayatımıza girdiğinde öne çıkarılmıştı. Bilgisayar yaygınlaşınca da kütüphaneciler, “Biz artık çiçek mi sulayacağız?” diye endişelerini dile getirmişti, ama Google 20 milyon kitabı İnternet üzerinden açacağını söylediğinde Kanadalı bir kütüphaneci, “Yaşasın! Şimdi ne çok işimiz olacak” dedi. Yani bazı şeyleri birbirine karıştıramazsınız.