22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 5 22/3/07 15:24 Page 1 PAZAR EKİ 5 CMYK 25 MART 2007 / SAYI 1096 5 İki perde arası TİYATRO aha küçük yaşlarda okulun korkulu, karanlık ve ötesi gelecek düşü kurmaya olanak vermeyen asık yüzlü kapısı yerine, tiyatroların bir başka yaşamı imleyen, şarkılarla, danslarla, kahkahalarla, gözyaşlarıyla ve en önemlisi belleğime kazıdığım aktörlerin, aktrislerin fotoğraflarının asılı olduğu kapılarına koşardım. Sinemanın egemen olduğu bir dönemin çocuğu için, aykırı ve belki de eskiye doğru bir meraktı. Kitleleri peşine takan Devekuşu Kabare oyunlarına herkes gibi biz de giderdik ailece. “İnsanlığın Lüzumu Yok” adlı oyunu Kızıltoprak’ta bir sinemada izlemiştim. Siyah pantolon, etek ve gömlek giymiş oyuncular sırayla yer almıştı sahnede. Piyanonun güzel, melodik tınısı eşlik ediyordu onlara. İşte kabare buydu… D Efsanevi Ankara Sanat Tiyatrosu’yla başarılı bir turnede tanıştım. “Ay Carmela” her zamanki çizgilerinin ürünü bir oyundu. Altan Erkekli ve Aslı Öngören savaş sırasında çırpınan iki oyuncunun hüzünlü hallerini gösteriyorlardı bize. Ama AST’ın hali de içler acısıydı. Rutkay Aziz Ankara’yı terk etmiş, tiyatroyu İstanbul’dan yönetmeye çabalıyordu. Eşitlik, adalet, ekmek isteyen izleyici çekilmişti salondan. Sinema, televizyon derken eğlenceli olan almış başını yürümüştü. 12 Eylül elimizden pek çok şey gibi tiyatrolarımızı da çalmıştı. Ali Poyrazoğlu’nun güncel ve abartılı güldürüleri beni içine alamazdı. Dormen Tiyatrosu’nun adı değişen, içi aynı Ray Cooney’leri, belki türün iyi örnekleri olarak sahneleniyorsa da, aslen darbe sonrası içtenlikten uzak, siyasi olana bulaşmayan bu lığını, sanata, aydına düşmanlığını hissettiriyordu. Kafa tutmuştu bu kentli palyaço, meddah, düşünür, kuramcı karışımı adam. Salon ortadan ikiye bölünmüştü. Ferhan Şensoy’un metnine kimileri alkış tutuyor, sloganlarla eşlik ediyor, doyasıya gülüyordu. Kimileri asık yüzleriyle gözdağı vermeye çalışıyor, sindirmek için uğraşıyorlardı. Dokunulmazlarla oynuyordu Şensoy. Âdem’le Havva’dan alıyordu işi, günümüze kadar getiriyordu. Takunyalı takımı, çarşaflı, cüppeli ahalisi bozuktu duruma. Sonra o gün geldi… Bir elektrik kontağını bahane ederek defterini dürdüler Şan Tiyatrosu’nun… Büyük kayıplar verilmişti. Müzisyenlerin çalgılarından tutun, dekor, kostüm, can kaybı vardı… Kimin yaktığı belli bir “faili meçhul”e kurban gitti koca tiyatro. Bir tiyatronun canına kıyılarak siyasi cinayet işlendi! Ferhangi Şeyler Vişne Bahçesi Şehir Tiyatroları’nda “Vişne Bahçesi”ni unutamam. İsmet Ay’ın müthiş yorumunu Rus yönetmene mi bağlamak gerekliydi, yoksa bu yaşlı kurt oyuncunun deneyimine mi? O yıl pek çok oyun gördüm. “Katherina Blum’un Çiğnenen Onuru”nda Aliye Uzunatağan ne güzel oynamıştı. “Bir Delinin Hatıra Defteri”ni soluk soluğa izlemiştim Genco Erkal’dan. O sahnede deliydi, biz koltuklarda. Nefes darlığı çekiyordu bütün salon. Sonraları “Birtakım Azizlikler”, Nâzım Hikmet uyarlamaları, Can Yücel’in anısına bir oyun derken, Dostlar Tiyatrosu’nun tek kişilik bir “Dost” tiyatrosuna dönüşünü fark ettim hüzünle. Onlarca insanın bir arada olduğu “Rosenbergler Ölmemeli” diyen, Vasıf Öngören’in oyunlarını oynayan, işçiyle, emekçiyle, üniversiteliyle kol kola giren, Brecht’in heyecanlarını, kışkırtıcılığına taşıyan Dostlar Tiyatrosu yoktu. Katherina Blum’un Çiğnenen Onuru vodviller, sadece eğlencelik olmaktan öte geçemiyordu. Küçük Sahne’nin tarihi dar koridorlarında gezinirken, duvarlara bakıp, İstanbul’un belki de en çok açılan tiyatro kapılarından geçerken, bir çeşit oyuncu, kahraman gibi hissediyordum kendimi. Ferhan Şensoy bu küçücük salona sığdırdığı özü, sözü büyük yapımlarla kendinden öncekilere selam çakıyordu her akşam. “İçinden Tramvay Geçen Şarkı” bambaşka bir şarkıydı gerçekten. Karl Valentin yazmış, Ferhan Şensoy bozup, düzeltip yeniden yazmış; diri, çılgın, coşkulu, tepkili bir grup oyuncu da sahneye taşımıştı bu kabaremsi oyunu… Her şeyle gırgır geçiyordu oyun; 12 Eylül’e, Özal’a, dinciliğe, cehalete, despotluğa “nah” yapıyordu. Sonra sıra “Muzır Müzikal”e geldi. Muzır Yasaları yapılıyor, iktidar giderek bozgunculuğunu, saldırgan Bir Delinin Hatıra Defteri “İtirazcı Oyunlar”, “Ferhangi Şeyler”… Ardı ardına türlü oyunlar sahneledi Ortaoyuncular. Dünyanın en güzel salonlarından birini, Ses Tiyatrosu’nu onararak, İstanbul’a kazandırdı Şensoy. Kimseye yalakalık etmeden, bileğinin hakkıyla yarattı o salonu. Fakat devir iyice değişti. Oyunlara ilgi azaldı. Ferhan’ın kafası attı. Boktan televizyon dizileri, uyduruk uyduruk açılan kanallar, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, Erbakan, Ecevit hükümetleri falan derken geldi sıra Tayyip Erdoğan’a. “Fernâme”de seslendi Erdoğan’a, Fethullah Gülen’in karıştırdığı haltları anlattı. Şensoy, hayatta en önemsediği şeyin tiyatro olduğunu açık açık söylüyor sahneden. “Ama artık canım ne sahneye çıkmak istiyor, ne tiyatro” diyor. Canı sıkkın. İntihar ediyor sanki. Söyleşi yapmıyor, insan içine çıkmıyor, sanki kimseyi sevmiyor! Yaşı kırka merdiven dayayanlar için bu yazı, bir de sıkı tiyatro izleyicileri için… Şehir Tiyatroları, Dostlar Tiyatrosu, Ankara Sanat Tiyatrosu, Ali Poyrazoğlu, Haldun Dormen, Ferhan Şensoy… 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’ne iki gün kala, bir tiyatrocu, ENVER AYSEVER kendi tiyatrolarını anlatıyor…
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle