02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

PAZAR EKİ 4 CMYK 4 PAZARIN PENCERESİNDEN 18 MART 2007 / SAYI 1095 Gripin kendi adını verdiği ikinci stüdyo albümünü yayımladı. Grup bu albümünde de yaşanmışlıklarını ve kendilerini yoran gerçekleri anlatıyor. Albümün çıkış parçası “Böyle Kahpedir Dünya” da hayatla çarpışan herkesin ağzından en az bir kez çıkmış bir isyanın yansıması. Ali Deniz Uslu Karaboğdan Voyvodası Selçuk Erez “(Enderun’daki) sazendelere gelince, onların nasıl göründükleri önemli değildi. Onlar çalarken güzelleşiyorlardı. Siz hiç alelade bakışlara sahip bir sazende gördünüz mü? Onlar başka bir dünyanın içinde yaşar, sıradan insanların dünyasına zaman zaman inerlerdi. Onları dinlerken içimdeki fesattan arınır, adeta yıkanırdım. Sonra Boğdan Sarayı’na döner, Yanu’nun dedikodularıyla tekrar fesat içine gömülürdüm”. Zeynep Sözen, nefis romanı “Tekboynuz”da Kara Boğdan Voyvodası Dimitri Kantemir’i böyle konuşturuyor. Dimitri Kantemir, henüz babası Boğdan’da voyvodayken kurallar gereği rehine olarak tutulduğu İstanbul’da, hem babasının Saray ile Polonya ve Avusturya arasında, hem de kendi yerini kapmak için türlü ihanete, tuzağa, hatta cinayete başvuran rakipleriyle sürdürdüğü tehlikeli denge oyunlarını izlemekte, hem de Türk müziğini özel bir notalama şekli geliştirecek kadar iyi öğrenmekteydi . Sözen, bunları çok güzel aktarmaktadır. Baba Kantemir’in denge oyunları, her an kellesini yitirmesine yol açabilecek tehlikeler içeriyordu. Bunu Dimitri şöyle anlatır: “Osmanlı ve Tatar kuvvetleri saldıralım mı, saldırmayalım mı diye düşünedursunlar, babam Osmanlıların arkasından seğirtti. Babamın Lehlere verdiği sözler, Osmanlılara ise sadakat yemini vardı. Oğlu rehine olan.. bu yaşlı komutan ne yapabilirdi?.. Var gücüyle iki tarafı da oyalayacak tedbirler düşünüyordu.” Böyle Kahpedir Dünya! ripin yeni albümünü Haluk Kurosman prodüktörlüğünde dokuz aylık bir stüdyo çalışması ile hazırladı. Bu albüm, grubun müzikal değişiminin sinyallerini veriyor, elektronik tınılar tam tadında… Albümde pek çok da konuk sanatçı var. Emre Aydın, Ferman Akgül, Pamela... Birol Namoğlu, Murat Başdoğan, İlker Baliç, Arda İnceoğlu Gripin’i anlatıyorlar… Gripin yeni albümünde bir başkalaşım geçirmiş. Artık müziği daha güçlü. Elektronik altyapılarla zenginleşen bir Gripin var karşımızda. Bu değişimi getiren nedir? Arda: İlk albüm aynı tempoda giden şarkılardan oluşuyordu. Biz, sözler ve vokal melodileri olarak inandıklarımızı kaybetmeden, altyapıyı dinamikleştirmek istiyorduk. Elektronik öğeler buna imkân verdi. İlker: İlk albümde zamanımız kısıtlıydı. Aceleye de gelmedi, ama sorunlar yaşadık. Bu albümde ise kayıt süremiz uzundu. Bu da bize rahat bir hareket alanı sağladı. Murat: Müziğimiz elektronik altyapılarla zenginleşti, ama anlayışımızdan taviz vermedik. Zaten şirket politikamız sayesinde istediğimiz tarz müziği yapma gibi bir lüksümüz var. Birol: Elektronik desteği tam kıvamında kullanmak için çalışmamız gerekti. Melodiyi güçlendireceğini düşündüğümüz yerlerde bir elektronik ses istiyorduk. Çünkü çok sevdiğimiz ve inandığımız müzik değerlerini kaybetmek istemiyorduk. G Gripin müziği kadar şarkı sözleri ile de kendini var eden bir grup. İlk albüm “Hikâyeler Anlatıldı”da hayata dair melankolik bir söylem vardı. Bu albümde de hikâyeler devam ediyor... Birol: Yaşadığımız, bizi yoran gerçekleri anlatmaya devam ediyoruz. Diyaloglarımız bizim harmanlarımız. Yani darbelerden ilham alan Gripin durumu devam ediyor. Çünkü mutluyken yazamıyoruz ya da yazmak aklımıza gelmiyor. Hüzün veya dert lazım belki de bize. İlker: Evet, sözlerimiz de karamsarlık hâkim, ama müziğimiz pozitif. Biz bu tezatı çok seviyoruz. Bu albümde de bunu daha iyi yakaladık diye düşünüyoruz. HAYATLA ÇARPIŞIYORUZ... Albümün çıkış parçası “Böyle Kahpedir Dünya!”... Neden bu kadar umutsuzsunuz? Birol: İnsanlar gerçek hayata geçip, vites değiştirdikleri zaman bir kapana kısılabiliyor. Hayaller, istekler, kaybedilenler, yenilgiler, geride bırakılanlar, yalnızlıklar ve çıkmazlarla yüzleşmek zorunda kalıyoruz. İşte pek çoğumuz o an da “Kahpe dünya!” deyip dışa vuruyoruz bunu. Bu şarkı hayatlarımızla çarpışmamızı, nevrozlu bir geçişi anlatıyor. Hayata karşı bir başkaldırı var içinde... Manga’nın solisti Ferman Akgül “Baba Mesleği” parçasında size eşlik ediyor. Bu şarkı Gripin’in politik duruşunu ve muhalif tavrını gösterdiği ilk parça. “Mermiler düşerken biri var uzakta tetiği çeken. Katil doğmuş, baba mesleği” sözlerinin hedefi çok açık... Birol: Evet, o hedefi gösteriyor, ama şarkıyı bir bütün olarak anlamak gerekli. “Gelme, basma toprağıma lan!” derken Amerika’ya, Bush’a bir gönderme var, ama Bush bir sembol, tabii ki tüm bu olanlar yalnızca birkaç adamın işi değil. “Sana ne bundan?” parçasında hastalıklı, bir aşk var. İnsan tek bir kadına mı âşık olur, diğerlerinde de ondan bir şeyler mi arar? Birol: Bana göre bir kadına değil, içimizdeki birine âşık oluruz. Kadınlar için de böyle olmalı. İçimizdeki o yaraya kabuklar koyarız. Bir gün o yarayı örtecek doğru kişiyi bulabilme umudu ile yaşarız. Belki de o kişi yok, onu da biz şekillendiriyoruz. Aradığımızı bulduğumuzu sanıyoruz, yaşayınca da “o bu değil ki” diyoruz. Şarkıda da bunun getirdiği çaresizlikle umursamaz gibi görünüp kendini kanatan ve derinlerinde onu yaşayan biri var. Bu parça “Herkesin bir yedeği var mıdır?” diyor. Var mı? Birol: Dostların ve ailenin yedeği yok. Diğerleri de asıl değil. Arda: O yüzden de yedeklerine ihtiyaç yok. Baba Kantemir, dostu, Süleyman Paşa’ya Polonyalılara saldırmak yerine karargâhı takviye etmenin daha akıllıca olacağını söyler.. ve o arada da Polonyalı Sobieski’ye casusunu yollayıp alınan kararları, karargâhların yerini, Turla civarındaki karargâhlardan ciddi saldırıların gelmeyeceğini bildirir. O tarihte Osmanlı, işte böyle yanıltılmalarla erimektedir. Dışişleri, baş tercüman Mavrokordato’nun elindedir. Mavrokordato da Osmanlı’dan başka her unsurun çıkarını kollayarak bu yok olmaya gidişe anlamlı katkıda bulunur. Yönetim, bu ihanetleri geç fark eder, farkettiği zaman da tutar kendisine başka yollardan ihanet edecekleri getirir işlerin başına. Neden? Çünkü dış âlemle ilişkileri izleyecek kadar yabancı dil bilen, yabancıların kültür ve yaşamlarına vâkıf olan ve aynı zamanda Osmanlı ile içten özdeşleşmiş insanı yoktur da ondan.. Devlete ve Padişaha sadıklar için bir halk söylencesi geçerlidir: “Kim bilirki Farisi gider dinin yarisi..” Osmanlı işte böyle erimiş ve tarihe karışmıştır. Şimdi Cumhuriyet Türkiyesi’nin Tanrıya şüküriyi yabancı dil bilen dışişleri elemanları vardır. Bunlar, ilişkide bulunduğumuz ülkelerde olup bitenlerin, diplomatlarının söylediklerinin inceliklerini derinden kavrayacak ve yansıtacak kültüre sahiptirler. Öyleyse... Karar verecek durumda olanlarımız, Hoşyer Zebari kadar yabancı dil bilmeseler bile yabancı siyaset adamlarının söylediklerini yetkin uzmanların çevirilerinden dinleyebilir ve Osmanlı’nın akıbetine uğramamız bahis konusu olmaz: Öyle mi? Burası pek kesin değil! Çünkü bir sözün Türkçeye doğru aktarılması, ilettiği anlamın çözümlenmesi, kavranmasına yetmeyebilir. Söylenenin doğru kavranması, eksiksiz çözümlenmesi için çağdaş bir eğitim görmüş olmak ve o içeriğin doğru tahlil edilmesini sağlayacak bir dünya görüşüne, engin kültüre ve görgüye sahip olunması da gerekir. Bunun yokluğunda akıbet yine vahimdir. Cazın genç şövalyesi... Zekeriya S. Şen B atı Afrika’nın ufak bir bölgesini kaplayan Benin’de, 1973’te doğan Lionel Loueke, genç caz akımında en heyecan verici gitarist ve perküsyoncuların başında yer alıyor. Kendi yöresel kültürüyle birebir kaynaşan bestelere imza atması ile bilinen sanatçı, özellikle enstrümanları üzerindeki hâkimiyeti ve organik melodileriyle caz dünyasında farklılıklar yaratıyor. Ruhsal ve kozmik beste oluşumlarıyla uluslararası bir dinleyici kitlesine ulaşan sanatçı, cazın yanı sıra dünya müziği sınırlarına da sokuluyor. Çaldığı bestelerdeki sesleri gitarından çıkarttığına inanması çok zor olan bu genç yetenek en sonunda tamamıyla kendi adı altında çıkan ikinci solo albümü “Virgin Forest” ile karşımızda. Müzikte kendine kariyer yapmayı genç yaşlarda aklına koyan sanatçı 1998 tarihinde Paris’teki “Amerikan Modern Müzik” okulundan üstün başarı ile mezun olur olmaz dünyanın bir numaralı müzik okulu olan Boston’daki “Berklee College of Music” için burs kazandı. Daha sonra Herbie Hancock, Terence Blanchard ve Wayne Shorter gibi caz ustalarının bulunduğu bir jürinin beğenisiyle iki yıllık “Thelonious Monk” caz enstitüsüne kabul edildi. Kenny Barron, Dave Holland, John Scofield, John Damiam, Russell Ferante, Wayne Shorter, Steve Turre ve Terence Blanchard gibi ustalardan ders aldı. Trompetçi ve film müziği bestecisi Terence Blanchard’ın iki albümünde kendini gösterdi. Bu albümlerden ikincisi Blue Note’dan piyasaya çıkan “Bouce” idi ve oldukça beğeni topladı. Mezun olduktan sonra kendi müzik serüvenini yaşamak için New York’a giden sanatçı belli başlı önemli mekânlarda ve gruplarla birlikte hünerlerini sergiledi. 2005’te, Herbie Hancock bu genç yeteneği Headhunters ’05 ekibine dahil etti. Gitarıyla cazdan blues’a, rock’tan swing’e her türlü müziğe yetkin olan Lionel Loueke böylece kısa bir zaman zarfında aranılan sanatçılar listesinin başında yer aldı. Herbie Hancock ile ayrıca özel bir bağ kuran Loueke, sanatçının en son albümü “Possibilities”de yanındaydı. Daha sonra Massimo Biolcati ve Ferenc Nemeth ile birlikte Gilfema adlı dinamik bir üçlü kurdu ve “Gilfema” albümünü çıkarttı. İlk solo albümü “In a Trance”i kaydetti. Bu albümde Lionel Loueke gitar ve perküsyonun haricinde bildiğimiz saz ile harikalar yarattı. MÜZİĞİN EVRENSELLİĞİNİN İSPATI Geçen ekimde Avrupa’da piyasaya çıkan “Virgin Forest” adlı son çalışması Amerika’dan önce ülkemizde Equinox Müzik tarafından piyasaya sürüldü. Albümü dinlemeden önce ilk dikkatinizi çeken efsanevi piyanist Herbie Hancock, armonika üstadı Grégoire Maret, basçı Massimo Biolcati, solist Gretchen Batılı müzisyenlerin belirlediği kuralları çiğneyip geçiyor. Yerel dilde şarkı söylüyor, cazın ünlü isimleriyle birlikte müzik yapıyor. Lionel Loueke’nin yeni albümünün adı “Virgin Forest”... Parlato ve perküsyonlarda Cyro Baptista, Ferenc Nemeth gibi sanatçıların destekte bulunmuş olması. 18 parçadan oluşan albüm Benin’in dünya müziği normlarına uygun, kaybolan melodilerin caza işlendiği sakin bir şölen. Herhangi belirleyici bir standart ile sınırlandırılmayan albümde yer alan bestelerin çoğunluğu Lionel Loueke’ye ait, sadece birkaçı Herbie Hancock ile doğaçlama ürünleri. Robert Sadin (Grover Washington, Kathleen Battle, Wynton Marsalis ve Andre Previn) tarafından yönetilen albüm Batı Afrikalı vurmalı çalgılar grubu Raimi and Tessi Brothers’ın 4 parçada katkısı ile gitarın haricinde vurmalı çalgıları ön plana çıkartıyor. “Virgin Forest” iyi müzik dinleyen herkes tarafından kolayca algılanabilecek bir yapıda. Yerel Fon (Benin) ve Mina (Togo) dillerinde şarkı söyleyen sanatçı yaptığı müziğin evrenselliğini kanıtlıyor. Batılı sanatçıların belirlediği klişe kuralları hiçe sayan Afrikalı bu genç yetenek, kendi müziğini kendi kuralları ile geliştirirken, caz dünyasında yeni bir şerit açıp gelecek için çok şey vaat ediyor. Yakından izlenmesi gereken bir cevher… [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle