22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 9 25/1/07 17:49 Page 1 PAZAR EKİ 9 CMYK 28 OCAK 2007 / SAYI 1088 Fellini hasta olunca o da eve döndü... Nilgün Erdal Ongan’ın hayatında iki dönem var, TRT öncesi ve sonrası... İtalya’da hem opera hem de tiyatroda sahne dekoru ve kostümleri çizdi. John Huston ve Roger Vadim’le çalıştı, Fellini ile sözleşme imzaladı... Ancak yönetmen hastalanıp da film ileri bir tarihe ertelenince ailesi “bizimle kal” dedi. O da rotasını Ankara’ya çevirdi. O şimdi Ongan, ailesiyle Uşak’ta (sağda). dünyanın en başarılı 2000 kişisi arasında, ama... Emriye Taşpınar stanbul, Harbiye’de doğdu, Nilgün Erdal Ongan. Üç yaşına kadar İstanbul’da yaşadı, sonra Türkiye Şeker Fabrikaları’nda muhaberat şefi olan babasıyla birlikte Uşak’a gitti. İlkokul üçüncü sınıfa kadar Uşak’ta yaşadı. Fabrika ve lojmanlar şehre uzak, tarlaların içindeydi. Bir memur çocuğu gezgin olurdu, o da ilkokul üç ve dördüncü sınıfı İstanbul’da, beşinci sınıfı Alpullu’da okudu. Aile bir karar aldı, çocuklar İstanbul’da okuyacaktı. Uzun yıllar babasıyla sadece bayramlarda ve yaz tatillerinde birlikte olabildi. Altı, yedinci sınıfı Işık Lisesi’nde, sekizinci sınıfı Nişantaşı Kız Lisesiorta bölümünde bitirdi. Avusturya St. George Lisesi’nden sonra Güzel Sanatlar Akademisi, İçmimarlık yüksek bölümüne girdi. Başarılı bir öğrenciydi, ikinci sınıfta; ailesine yardımcı olmak için çalışmaya başladı. Akademi bittiğinde, öğrenciliği bitmesin diye, bir yıl seramik bölümüne devam etti. Cağaloğlu’nda bir atölyede çalışıyor, bir yandan da İtalyanca kurslarına katılıyordu. Aklında yurtdışına çıkmak vardı, babası “Benden buraya kadar” dedi, “Bundan sonra kendi yolunuzda yürüyebilirsiniz”. Berlin ve Roma üniversitelerine başvurdu, yanıt gelmedi, öğrenci dövizi dönemin iktidarına takılmıştı! Bu arada boş durmadı, Doğan Kardeş yayınları Almanya’dan bir ofset makinesi getirtmişti, yeni yıl kartları basacaklardı. Yarışmaya katıldı ve kazandı. İ Kostüm kumaşları özel dokunan, en küçük ayrıntının bile dikkate alındığı bu filmde çekimler bitene kadar çalıştı. Film yıllar sonra Türkiye’de “Peygamberler Tarihi” adıyla gösterilecekti. Huston’dan başka pek çok yönetmen ve oyuncuyla çalıştı, Ava Gardner, Peter O’Toole, Richard Harris, George C. Scott… Roger Vadim’in yönettiği, Jane Fonda, John Phillip Law’ın başrollerini paylaştığı, Fransaİtalya ortak yapımı, ilk bilimkurgu filmi “Barbarella”da da onun çizimleri vardı. Susuz Yaz filmiyle Berlin’de Altın Ayı ödülünü alan Metin Erksan Türkiye’ye dönerken Roma’ya uğradı. Konsolosluk onuruna bir kokteyl verdi. Kokteyle Ongan da katıldı. Tanıştılar. Erksan’a “Türkiye’de iş bulabilir miyim” diye sordu. “Bizde böyle şeyler yok” diye yanıtladı Erksan, “Biz bunları yapamayız”. FELLİNİ’NİN TEKLİFİ İki teklifi aynı anda aldı. Tekliflerden biri Roger Vadim’den geldi, İstanbul’da Bizans tarihini çekmeyi planlıyordu, acaba birlikte çalışırlar mıydı? İkincisine tam bir teklif denilemezdi belki, ama daha ilk görüşmede anlaştılar. Federico Fellini’nin bir bölümü İtalya’da, bir bölümü İstanbul ve İzmir’de çekilecek filminde kostüm ve dekorları Ongan hazırlayacaktı. Ön çalışmaları tamamlayıp ailesiyle görüşmek üzere Türkiye’ye geldi. Üç hafta bekledi, ne gelen vardı, ne giden. Fellini’nin hastalandığını, çalışmaların bir süre ertelendiğini öğrendi. Süre uzayınca dönmeye karar verdi, ama ailesi “Gitme” dedi “Kendine burada bir iş bul”. Onları kırmak istemiyordu, ama kaldığı süre içinde İstanbul’daki koşulların tıpkı Erksan’ın anlattığı gibi olduğunu ve bu koşullarda çalışamayacağını görmüştü, bir an önce geri dönmeliydi. Dönemedi. Vize için gittiği Ankara’da, pasaportuna bakan büyükelçi, Türkiye’de televizyonun kuruluş aşamasında olduğu Gogol’un “Palto” oyunundan... nu söyledi, kartının arkasına bir şeyler karalayıp arkadaşı olan müdüre gönderdi. Kartı aldı, ama ne yazdığına bakmadı bile. O nasıl olsa Roma’ya dönecekti. Ailesinin gönlünü de almak için ertesi gün, cumartesi olduğunu bile bile Mithat Paşa 43 numaradaki TRT1 binasına gitti. “Nasıl olsa müdür çıkmıştır” diye düşündü, ama kapıda müdürle, yani Mahmut Tali Öngören’le karşılaştı. Konuştular… İstanbul’a döndüğünde ailesine “Burada iş bulamadım, dönüyorum” dedi. Hazırlıklarını bitirmişti ki telefon çaldı, Öngören, annesine “Nilgün neden işbaşı yapmadı? Gitti mi?” diye sordu. Hemen arkasından gönderilen göreve çağıran evrak komşuda bulunacak, Ongan’ın Roma için hazırladığı valizlerin yönü Ankara’ya çevrilecekti. 1968 yılının Mayıs ayıydı, “Artistlik Hizmetleri Bölüm Şefi” olarak işe başladı. Sonraki yıllarda TRT 2’nin kuruluş aşamasında İstanbul’a gelecekti… Başlarda zorlandı, eski alışkanlıklarını aradı, düzeni, teknolojiyi, koşulları… Zamanla yaptığı ne varsa ilk ve tek olmasının keyfine vardı, çok sayıda klasik oyunu, operayı sahneye koydu, binlerce eğlence programına sahne yaptı. TRT Gogol’ün “Palto” oyununu sahneye koyacaktı, oyun ve çekim başladı. Ongan reji odasında oyunu seyrediyordu, sahneye saçı başı birbirine geçmiş, üstü başı dökük biri girdi, “Ağabey, Allah rızası için bir lira” dedi. Oyuncular, şaşkın birbirlerine bakıyorlardı… Ongan’a “Sen böyle bir sahne çizdin mi” diye sordu reji odasındakiler. Hayır, çizmemişti. Yönetmene, oyunculara, herkese soruldu, kimse bir şey bilmiyordu. Sonunda adama soruldu: “Kimsin sen, nereden geldin?” Adam, “Açım” diye yanıtladı, “Allah rızası için para istiyorum”... Oyun da çekimler de durduruldu. Bütün sahneler tekrar yapıldı, oyun ertesi gün yeniden başladı… Sayısız yetersizlik, olanaksızlıklar içinde 1992’ye kadar çalıştı TRT’de. 1992’de emekli oldu, bir süre Star, HBB ve Kanal D’de çalıştı, İstanbul Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Radyo Televizyon bölümü, sahne sanatlarında dört yıl öğretim üyeliği yaptı. 1981’de evlendiği müzisyen Emin Ongan’ı, 1994’te yitirdi. Artık yorulmuştu. Özel çizimler yaptı, kazandığı parayla dünyanın görmediği ülkelerine gitti. Ansiklopedilere girdi, 2004’te, dünyanın başarılı 2000 kişisi arasında yer aldı. Tek isteği vardı, “Keşke”dememek... Demedi. Ongan’ın kartpostal çalışmalarından. Nilgün Erdal Ongan 1980’de, Berlin’de. 1960 ihtilali şansını döndürdü, burs dosyaları tersyüz edilince onun başvurusu üste çıktı. 100 dolar öğrenci dövizi haberiyle İtalya’ya gittiğinde kayıt için son gündü. Sahne Sanatları Realizasyonu bölümüne kaydoldu, sınavdan geçti ve iki yıl okula devam hakkı kazandı. Bu iki yıl boyunca, akşamları üniversitenin “Kurdearsu”lar, yani çıplak model kısmına devam etti. Taş çatlasın 60 bin liret eden 100 doların masraflarını karşılaması olanaksızdı... Doğan Kardeş’e yaptığı çizimlerden kazandığı 2500 lira imdadına yetişti. Üstelik kartlar çok satılıyor, ondan sürekli yeni çizimler isteniyordu. MARIA CALLAS, FRANCO ZEFFIRELLİ... Roma Devlet Operası’nın bir yarışma açtığını duyduğunda, onu yüreklendiren hocası Prof. Piccola oldu. Tek kişilik kadroydu, ünlü isimlerle birlikte katıldı yarışmaya ve kazandı. Ongan şaşkın, İtalyanlar ondan şaşkındı. Sözleşmeli olarak bir sezonluğuna alındığı işte yedi yıl çalıştı, sahne dekorunu ve kostümleri çizdi. Sadece Roma Devlet Operası’yla sınırlı kalmadı, Roma Devlet Tiyatrosu’nun, Napoli Operası’nın, Tiyatro Dellopera’nın, Elizeo Tiyatrosu’nun eli ayağı olmuştu. Pek çok ünlü ismin sahne dekorunda, ünlü oyunun kostümlerinde onun da imzası vardı, Maria Callas, Franco Zeffirelli, Fallstaff, Hamlet… Teklifi yapan, dayısının iş yaptığı bir Almandı. Dortmont ci varında tarihi bir şato almıştı ve bu şatoyu bir otele dönüştürecek, içinde de eski stil bir Türk kahvesi kuracaktı. Alman Kültür Bakanlığı’nın da desteklediği bu proje için yaptığı çizimler beğenilince Ongan soluğu Almanya’da aldı. Şato, her türlü ihtiyacını kendi içinde gideren, hastanesi, kilisesi, değirmeni, atölyesi, ormanı, ekili alanları ve 900 haneli köyüyle bir kampustu. Görenler, “Bu daha çocuk” diyorlardı “Bu işi yapamaz”. Yanıldıklarını anlamakta gecikmediler, o ve 11 yardımcısı, gece gündüz çalıştılar. Perde, örtü, oyma mermerler için Türkiye’ye elli bin dolarlık sipariş verildi. Son işi kolonların mermer giydirmesini yaparken, adını, ülkesini bir kâğıda yazıp kolonun içine gömdüler. Bu bir Alman geleneğiydi, bina siciliydi, yıllar sonra yıkıldığında, açıldığında çalışanların adını göreceklerdi. Okulundan aldığı üç aylık izin bitmiş, o da kahveyi tam zamanında tamamlamıştı. Açılışa katıldı, övgülerle gururlandı… Film, Metro GoldwinDino De Laurentiiss ortak yapımıydı, dünyanın, bilinen en pahalı filmiydi. Adı “La Bibbia/İncil”, yönetmeni ise John Huston’dı. Senaryoya göre kostüm, kamera açıları, ışık, yansıma, sahne, özel efektlerinin çizimleri için yarışma düzenlendi. Şansının az olduğunu düşünse de katıldı. Wallantino Film Stüdyosu’nda başmimar Mario Chiari ile görüştü. Senaryoyu aldı ve kamera açılarına göre, birkaç sahne ve efektlerini çizdi. Ertesi gün yeniden çağrıldı. Bu kez John Huston’la görüştü, yönetmen, “Deneme için iki aylığına sizi işe alıyoruz” dedi. İki ay dolunca bir kez daha görüşmeye çağrıldı. Ongan, atölye arkadaşlarıyla vedalaştı, anlaşılan gitme zamanı gelmişti. Oysa Huston onu “Ekip sizden çok memnun, maaşınıza da zam yaptık. Bizimle çalışmaya devam etmenizi rica ediyoruz” demek Ongan, bir sahnenin dekorunu hazırlıyor. için çağırmıştı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle