Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
R PAZAR 6 25/1/07 17:44 Page 1 PAZAR EKİ 6 CMYK 6 28 OCAK 2007 / SAYI 1088 Deli YürekBumerang Cehennemi MalkoçoğluKara Korsan Kurtlar Vadisi Irak Bu kahramanlar kimin için? Feride Çetin 1. sayfanın devamı “Bu ülkenin ekmeğini yiyip bu ülkeye ihanet edenler, bu ülkenin ekmeğini yedikleri yerden kurşunu da yerler”. 2001 yılında “Deli YürekBumerang Cehennemi” filminin galasında, bu replik duyulduğunda salondan büyük bir alkış koptu. Yönetmen Osman Sınav, izleyicinin Kore ve Kıbrıs filmlerinden onlarca yıl sonra aynı yerden aklını tutmuştu! İzleyici, hamasi bir kahramanlıkla kendinden geçti. Kendini adamış bir asker olan Miroğlu, güneydoğuya huzur getirme, “vatan hainleri”ne gereken dersi verme çabasındaydı. “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” derken huzurun kurşunlarda gizli olduğunu savunuyordu. Maskeli Beşler Irak du onlarca bıçaklama olayıyla gündeme gelen İstanbul Habibler Lisesi öğrencilerinden Can. Gözcübaba Lisesi’nden Ali ise, "Benim idolüm Polat Alemdar. Tam beni anlatıyor. Daha önce Miroğlu vardı, ama Polat başka” diyordu. Konyalı Muhammet’in gözü daha karaydı, “Daha önce hiç Kalaşnikof kullanmadım, ama Polat Alemdar kullanırken gördüm, ben de kullanabilirim”... Sadullah Şentürk ile Serdar Akar’ın yönettikleri “Kurtlar Vadisi Irak”ta ise sınırların ötesine geçilirken “Polat Abi” daha da büyütüldü. Bu kez Ortadoğu’nun koruyuculuğuna soyunmakla kalmıyor, “çuval olayı”nın intikamını da alıyordu! Heyecanı artan seyirci, bu “sanal kahraman”ın etrafında örülen pazara hiç düşünmeden atıldı, Polat Alemdar’lı aksesuvarları, kravat, çakı, telefon ve silahı kısa sürede tüketti. Yurtdışından ödülle dönen Türk filmleri bir yana, yabancı basında hakkında en çok yazı çıkan film de adına operasyon düzenletildi. Zeki ve çevik olmanın çok uzağında duran bu Türk işi rambolar, Murat Aslan’ın yönettiği “Maskeli Beşler Irak”ta sakar ve komik olmadıkları zamanlarda milliyetçi repliklere başvurdular. Halen gösterimde olan bir başka filmin, “Emret Komutanım: Şah Mat”ın karakterleri bir günlük askerlik maceralarında bile kahramanlık sevdasına kaptırıldı. “Son OsmanlıYandım Ali”de ise işgal altındaki İstanbul’da yaşayan azınlıkların “vatan haini” olduğu vurgulandı… Osman Sınav ise mart ayında gösterime girecek “ParsKiraz Operasyonu”nda bu furyadan kolay kolay vazgeçmeyeceğini gösteriyor. Bu filmin konusu ise uyuşturucu ve karanlık, kirli işlerin etkisinde kalan gençlerin akıbeti… İhtimal aynı karakterler, aynı replikler yinelenecek. Serdar Akar ve Onur Tan’ın yönettiği televizyon dizisi “Sağır Oda”da da yakın tarihin karanlık olayları milliyetçi bir çerçevede su Milenyuma yeni kahramanlarla girdi Türk sineması. Bu kahramanların simgelediği “Türk” sokakta “Ya sev ya terk et” diyen karakterlerin prototipiydi. Yalnızdı, bütün dünya ona düşmandı! “Kötü”lere karşı Irak’ın sınırlarını bile aştı ve zaferini gişede kanıtladı! Seyirciyi tam da on ikiden vurduğunu gören Sınav ikinci filminde, şöhreti Miroğlu’nu kat kat geçen bir başka karakter yarattı, “Polat Alemdar”. Sınav’ın başlattığı, Serdar Akar’ın tamamladığı “Kurtlar Vadisi” uzun soluklu bir dizi olmakla kalmadı, kanal kanal gezdi, kezlerce tekrarlandı. Özellikle varoş gençleri arasında bir fenomene dönüşen Polat Alemdar, koyduğu kurallarla her Türk gencine izlemesi gereken yolu öğütleyerek, dostları düşmanları tayin etmek için Türkiye’nin “derin” sırlarına dair tüyolar veriyordu. Başlangıçta bir televizyon yıldızı olarak fazla ciddiye alınmıyordu, ama seyirci dizinin öldürülen bir karakteri için cenaze törenleri düzenlemeye, ona öykünen gençler suç örgütleri kurmaya kalkışınca, dizi üzerine araştırmalar yapılmaya başlandı. “Adam, süper arabaya biniyor. Giyimi, silahları çok güzel. Hem zeki, gazete ilanlarındaki şifreleri çözüyor" diyorbu oldu. TBMM Okullarda Şiddeti Araştırma Komisyonu tarafından şiddet karşıtı kampanyalarda kullanılmak üzere, ironik bir şekilde Polat karakteri seçildi. Polat, şubat ayından itibaren hayatımıza geri dönecek. “Kurtlar Vadisi Terör” yine Serdar Akar’ın yönetmenliğinde, bu kez Güneydoğu sorununa el atacak ve Türkiye tarihini bu karakter üzerinden, "resmi" bir dille okumaya devam edecek. nuluyor, “Miroğlu” ya da “Polat Alemdar” gibi kahramanlar yaratılıyor… Sonuç? Yönetmen Çağan Irmak SİYAD’ın geleneksel ödül töreninde yaptığı konuşmada bu yanıtı şöyle verdi: “Son yıllarda örneklerini sıkça görür olduğumuz, şiddeti eleştiriyormuş gibi yapıp şiddeti kendi çıkarları için kullanan filmler ve dizi filmler, içi boşaltılmış ve ucuzlaştırılmış bir milliyetçiliği koz olarak kullanan, bilerek ya da bilmeyen militarist söylemi öven yapımlar kısa vadede yapımcılarına para kazandıracaktır elbette. Ama çok uzun olmayan vadede Türkiye'nin kalbine doğrultulmuş birer silah olacaktır. Kitlelere yönelik bu filmlerle kitleleri kazanmaya çalışan yapımcılara hatırlatmaya çalışırım ki kitlelerin vicdanı yoktur… Dileğim odur ki Türkiye sineması Türkiye’ye yönelik bir silah olmasın. Bu yüzden tüm Türkiyeli yapımcıları film yaparken bir kez ve bir kez daha düşünmeye davet ediyorum.” Emret Komutanım: Şah Mat MASKELİ BEŞLER IRAK’TA, NEDEN? Film yapımcıları, bu tür filmlerin reklam paydasındaki hâkimiyetini keşfederek klonlamaya kalkıştı. Irak’ın seyirci üzerindeki ekonomik değerini görerek bu yıl bölgeye başka kahramanlar da gönderildi. Banka soyamayacak kadar beceriksiz hırsızlar olarak tanınan “Maskeli Beşler” çetesine Kuzey Irak petrollerinde Türkiye’nin hakkını aramak ParsKiraz Operasyonu DERYA ALABORA (Oyuncu) Ya şeytansın, ya melek... Sizce bir filmin ya da dizinin, milliyetçilik duygularını yeniden üretmesi ve alevlendirmesi olası mı? Sinema, çok güçlü bir silah ve kitlelere hitap ediyor. Bir şeyin duyulmasının ve görülmesinin sağladığı etkileşimler farklı. Mesela, Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra, Ruanda Katliamı ile ilgili bir film izledim, inanılmaz öfkelendim. O yüzden Kurtlar Vadisi gibi yapımların insanları çok etkilediğini düşünüyorum. Tabii ki, bu yükselen milliyetçilikte sadece sinemanın etkisi yok. Toplum iyi bir yerde de Kurtlar Vadisi gibi diziler insanları yoldan çıkarıyor, demiyorum, ama milliyetçiliğin bu kadar köklendiği bir dönemde, insanlar bunlardan etkileniyorlar. Günümüzde güç, katillikle özdeşleşti. Ne kadar silahın varsa, başkası üzerinde ne kadar çok egemenlik kurduysan, o kadar güçlüsün, kahramansın ve insanlar da kahraman olmak istiyor. Bu, çizgi filmlerde bile böyle. Hep kahramanlık hikâyeleriyle besleniyoruz, ama gerçek hayat böyle değil, acılarımız, zayıflıklarımız var... Kahraman yaratma ve gücü bu kadar öven söylemlerin yükselmesinin nedeni ne sizce? Reyting denilen şeyi hiç anlamadım, ama şu gerçek, insanlar şiddeti görmekten hoşlanıyorlar. Bizim bir şeytan ve melek kavramımız var, o yüzden de her “kötü”yü şeytan ve yok edilmesi gereken olarak görüyoruz. Çizgi filmden, diziden sinema filmine kadar kötüler yok ediliyor ve geriye iyiler kalıyor. Ancak bunlar görece kavramlar. Bize göre Hitler kötüydü, Hitler'in yandaşlarına göre, biz... O yüzden uç noktalardaki fikirler empoze edilmemeli. “Vatan, Millet Sakarya” edebiyatına çok yatkınız. Bunlar aynı zamanda hükümet politikaları. Bize bir yandan insan öldürmenin kötü olduğu öğretilirken, diğer yandan Kurtlar Vadisi gibi dizilerdeki “devleti için öldüren” adam portresiyle cinayet kutsanıyor... Evet, bu çok korkunç. Toplumumuz hep kanunlardan ürker, suçla vatandaş arasında bir çizgi vardır. Bu kadar ürktüğümüz bir mekanizmanın bize “Vatanınız için öldürebilirseniz” demesi büyük bir tehlike. Genelde devlet ve millet kavramları karıştırılıyor. Devletlerin politikaları bazen doğru, bazen yanlıştır, hatta bazen katliamlara neden olabilirler. Gözeteceğimiz şey, insani değerler olmalı. Bir insanın iyi ya da kötülüğü milliyetine göre değil, kişiliğine, yaptıklarına göre değerlendirilir. Yoksa ari ırk yetiştirmeyi amaçlayan Hitler’den farkımız kalmaz. Yine de bir oyuncu için bu tür yapımlarda oynamak, var olmayı, tutunmayı daha da kolaylaştırıyor, şüphesiz. Evet, ama bu benim için kabul edilemez, bir trilyon verseler bile... Ahlakıma ve dünyaya bakışıma aykırı. Birilerinin hedef alınmasını sağlayacak karakterler yaratmaya kimsenin hakkı yok. Bu filmlerde oynayanlar başka programlarda bile dizideki karaktermiş gibi davranıyorlar. Bu bir hastalık. Bu kahramanlık destanları oyunculuğun anlamını da yitirtti. Bu, seyirciyi de hastalıklı bir boyuta taşıyor, seyircinin de algısıyla oynuyor... Ticari sinemada bazı durumlar vardır, kahramanı oynadığında başka rollerde oynatmazlar seni. Bunu seyirci de kolay kolay kabul etmiyor. Mesela, Amerika'da işletme okuyan birinin; silahlı bir kahramanı oynayan oyuncunun, başka bir dizide bir yardımcıyı oynamasını kabullenemediğini söylemesi beni şoke etmişti. Sizce oyuncuların bu filmlerin varlığını engelleme gücü var mı? Sonuçta bu filmlerde oynamayan oyuncu sayısı çok az... Az, çünkü büyük prim yapıyorlar. Belki tamamen durduramayız, ama itiraz etmeliyiz. Bu filmler yapımcılar için de iyi bir pazar... Sistemini sadece para kazanmak üzerine kurduysan, bu filmlere yönelmen kaçınılmaz. Ticari filmlerde bombanın sadece patladığı gösteriliyor, o zaman bir “kötülük” temizlendi diyorsun, ama bunun bedelini görmüyorsun. Her şey kavram olarak görülüyor. Oysa bütün bunların altında insan kavramı var, bunu atlıyoruz, en büyük tehlike de bu.