22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 8 25/1/07 17:46 Page 1 PAZAR EKİ 8 CMYK 8 PAZAR SÖYLEŞİLERİ Nesin Vakfı hepimizin Ataol Behramoğlu eçen haftaki “Pazar Söyleşileri”nden biri utanmak üzerineydi. Konu F tipi cezaevleri ve ölümün sınırındaki Behiç Aşçı’ya karşı devletin vurdumduymazlığıydı. Bu yazıda da yine utanmazlıktan söz edeceğim ama, konu bu kez Nesin Vakfı’yla ilgili. Daha doğrusu “bir kısım medya”nın yüz kızartıcı bir utanmazlıkla Nesin Vakfı’na atmak istediği çamurla. Bu çamur çok kısa sürede gerisin geri asıl sahiplerine, çıktığı yere döndü ama, yalan haberin yayımcılarında (daha doğrusu uydurucularında) herhangi bir utanma belirtisi görülmedi. Bu arada gözaltına alınan çocuklara işkence yapıldı, Aziz Nesin’in bu kez de manevi kimliği, anısı incitildi. Aziz Nesin’in bu vakfı nasıl emeklerle, özverilerle kurduğuna en yakından tanıklık etmiş olanlardanım. İçinden çıktığı halkına yararlı olmak duygusu onun kişiliğinin başlıca bir özelliğiydi. Ben Aziz Nesin kadar kendi halkını eleştiren, ama bir o kadar da bu halka yürekten bağlı bir başka kişi tanımadım. Sevgiyle dolu, ama sert bir baba gibiydi. En büyük zaafı ise vakıftaki çocuklarıydı. Onların arasında onlardan biri, çoğu kimsesiz o çocukların çok sevdikleri Aziz Dedesi, sanki bir masal kahramanıydı. Aziz Nesin’i yitirdik, ama Ali Nesin çıkıp geldi. Yazar Aziz Nesin’in matematikçi kopyası. Babasının erdemlerinin hepsine sahip: Açık sözlü, açık yürekli, çalışkan, dürüst, özverili, cesur… Zamanında Aziz Nesin’e nice çamurlar atmış olanlar şimdi oğluyla uğraşıyorlar. Daha doğrusu uğraşmak istiyorlar ama, beceremiyorlar. G ‘Bağımsız ve tarafsız’ sanat mekânı... Garajistanbul yepyeni bir çağdaş sanat merkezi, tarafsız ve bağımsız... Sergi, dans, tiyatro ve müzik etkinliklerinin yanı sıra atölye çalışmalarının, seminerlerin de yapılacağı bir mekân. Beyoğlu’nda gerçek bir otomobil garajında kurulan mekân bir ilk değil, ama öncü. Deniz Yavaşoğulları Projenin kurucuları ÖvülMustafa Avkıran... Fotoğraf: Vedat Arık G arajistanbul, yeni ve özgün bir sanat merkezi, bütün sanatlara açık. Tiyatro, dans, müzik, sergi… Mekân, gerçek bir otomobil garajına kurulu. Tıpkı yıllar önce Antalya’da kurulan “5. Sokak Tiyatrosu” gibi. Zaten projenin kurucusu Mustafa ve Övül Avkıran’ın çıkış noktası da 5. Sokak Tiyatrosu. Ekip ısrarla sponsor istemediğini vurguluyor. Finansmana katkı, koltuk satışı ile gerçekleşiyor. “Bizim” diyor Avkıran, “Destekten anladığımız bir yol arkadaşlığı, biz Garajistanbul’a bugün destek olanların hep bizimle birlikte olmasını, onlarla aynı yolda yürümeyi istiyoruz”. Garajistanbul ekibinden Mustafa Avkıran ile bu yeni mekânı konuştuk… Garajistanbul’u bize anlatır mısınız? Garajistanbul, performatif olarak tanımlayabileceğimiz etkinlikler ve birçok sanat etkinliğinin yer alacağı bir mekân. Garajistabul’un inşaatı yedi ay sürdü. Mekân, havalandırması, ısıtmasısoğutması, ışığı, sesi, barı, kulisi, yangın merdiveni ve her şeyi ile dünya standartlarında. Mekân her türlü etkinliğe uygun olacak şekilde tasarlandı. Tiyatro ve dans için 200250 kişilik kapasitemiz var. Cumartesileri müzik etkinliği yapacağız, pazartesi ve salı dans etkinlikleri. Altı aylık program şimdiden belli, programa biletix.com’dan bakabilirsiniz. Böyle bir mekân açma fikri nereden çıktı? Garajistanbul aslında, 1980’lerde başlayan ama bir türlü hakiki mekânını bulamayan çağdaş gösteri sanatlarının birikmiş enerjisini açığa çıkarma projesi. Bizim kuşağımız hep baskı altında, madden ve manen yetersizlikler içinde işlerini yapmaya çalıştı, bu yüzden çok kaybı oldu. Son 10 yılda bağımsız dans ve tiyatro toplulukları Türkiye’den çok yurtdışında iş yapmaya başladılar. Buradan oraya, oradan da buraya birçok şey taşındı. Özellikle 2000’lerin başında, “5. Sokak Tiyatrosu” olarak yaptığımız yurtdışındaki işler sayesinde birçok insanla, grupla ve tiyatro mekânıyla tanıştık. Bu bizi çok geliştirdi. Önceleri “5. Sokak Tiyatrosu”nun 10. yılı kutlaması adında bir proje düşünüyorduk, fakat bu mekânı bulup kiraladıktan sonra bunun egoistçe olacağını düşündük, fikrimizi değiştirdik ve birçok sanat etkinliğine yer vermeye karar verdik. 5. Sokak Tiyatrosu da bir garajda kurulmuştu, değil mi? Evet, yıllar öncesinde Antalya’da bir garajda kurulmuştu. Garajdan garaja bir proje oldu aslında... Peki atölyeler ya da workshop’lar düzenlenecek mi? Evet, ancak sonra. Haziranda, İstanbul’a gelecek dans dünyasından yaklaşık 200 kişi ile beraber Garajistanbul’da bir hafta sürecek bir etkinliğimiz var, bu etkinlikte workshoplar da yer alacak. YOL ARKADAŞLIĞI... Neden sponsor istemiyorsunuz? Sponsorluk ilişkisi kazan kazan üzerine kuruludur, parayı verirsiniz, unutursunuz. Bizim destekten anladığımız bir yol arkadaşlığı, biz Garajistanbul’a bugün destek olanların, hep bizimle birlikte olmasını, onlarla aynı yolda yürümeyi istiyoruz. Her türlü desteğe açığız, çünkü ihtiyacımız var. Biz aslında formel ilişkiye karşıyız. Yani finansmanınızı koltuk satışı ile sağlayacaksınız. Bu uygulamayı biraz açıklar mısınız? Tiyatroda, özellikle Avrupa’da koltuk satmak diye bir Aziz Nesin, çocuklarla... Ellerine yüzlerine bulaşıyor. Çünkü Ali Nesin, tıpkı babası gibi, açık sözlüğüyle, dürüstlüğüyle, cesaretiyle, çirkefi bir anda göğüsleyip püskürtmeyi başarıyor. Vakfın aleyhinde iftira kampanyası başlatmak isteyen bir medyayı, kendisiyle yapılan bir söyleşide bakın nasıl tanımlıyor Ali Nesin: “Bu olaylar patlak verdikten sonra internette benzer haberleri buldum ve gözlerime inanamadım. Belli ki, çocukları korumak bahanesiyle, çocuklara asıl tacizi medya yapıyor. Her şeyden önce henüz sonuçlanmamış davaları konu yapıyorlar ve sanıkları ‘işte sapık!’ nidalarıyla lanse ediyorlar. Haberin yanında yer alan görsel malzeme ise başlı başına bir makale ve sosyopsikolojik analiz konusu.” Bilim insanı soğukkanlılığıyla yapılan bu “medya” tanımlamasını, kendisiyle yapılan bir başka söyleşide, ortak değerimiz çocuklara ilişkin, akıl ya da ruh sağlığını yitirmemiş herkesin ortak düşüncesi olan değerlendirmeleri izliyor: “Sağcı ya da solcu, dinci ya da laik, hangi düşüncede olursa olsun, bir toplumun bireylerinin ortak bazı değerleri vardır. Bu değerlerin en doğalı da en zayıfları korumaktır. Bir toplumda çocuklar bile korunamıyorsa, çocukları koruyanlara düşman gözüyle bakılıyorsa, o toplumun ayağının altındaki toprak kayar, zemin yok olur.” Ali Nesin Aziz Nesin’in sadece oğlu değil, onun gözbebeği, tıpkı Nesin Vakfı gibi hepimize emanetidir. Toplam 46 çocuk için 20’den fazla maaşlı çalışanı, 10’dan fazla gönüllüsü olan Nesin Vakfı’nın aylık giderinin 4060 milyar lira arasında olduğu bildiriliyor. Ali Nesin de Nesin Vakfı da, Aziz Nesin’in bütün ömrünce savunduğu değerlere düşman olanların karşısında yalnız değildir. Ali Nesin bu değerlerin yeni bir enerji ile günümüzdeki savunucusu ve sürdürümcüsü, Nesin Vakfı hepimizindir. ataolb@cumhuriyet.com.tr şey vardır. Satın aldığınızda tiyatroda arkasında adınızın yazdığı bir koltuğunuz olur ve o koltuk artık hep sizindir. Müşfik Kenter, Yıldız Kenter ve Şükran Güngör de Kenter Tiyatrosu’nu kurarken bu uygulamayı yaptı. Her koltuk için bir meblağ belirlediler ve bu koltukları destek olmak isteyenler aldı. Sanata destek olunması için bulunmuş bir formül bu. Bizimki de buna bir gönderme. Beş bin YTL karşılığında koltuk satıyoruz, satın alanlar da bireysel destekçimiz oluyor. Mekân sürekli değiştiği için, isimleri koltuklara değil de, oluşturduğumuz bireysel destekçiler duvarına yazıyoruz. Peki bireysel destekçi olmak insanlara ne sağlayacak? En önemlisi aidiyet duygusu kazanıyorlar. Biraz kulüp üyeliği gibi, onları galalardan haberdar ediyoruz, özel etkinliklere davet ediyoruz… Bu uygulama ne kadar ilgi gördü? Daha şimdiden bireysel ve kurumsal birçok destekçimiz var. Yılmaz Erdoğan, Birol Güven, Ali Saydam ve Selahattin Beyazıt gibi sanatçılardan işadamlarına, birçok bireysel ve Ütopya, Vitra, Zarakol, Lafarge ve Metro Group gibi kurumsal destekçilerimiz var. İstanbul’da, Garajistanbul ile karşılaştırabileceğimiz bir mekân var mı? Yok sanırım. Burada devletin, yerel yönetimlerin ve özel sektörün sanatçılarla bir araya geldiği ve sanatçıların da bağımsızlığından taviz vermediği bir durum var. Bunun yanı sıra, çağdaş bir mimariye sahip, tarafsız bir mekân. Tarafsızlık durumu bence mekânı güçlendiriyor. Yani bir ilk mi?.. Hayır. Bizden sonra gelenler için bir öncü olabiliriz, ama ilk değiliz. Türkiye’de eklemlene eklemlene gelen bir düşüncenin devamıyız. Bu cinayet de çabuk unutulabilir... Aylin Kotil öl, parçala ve yönet... Emperyalizmin bu politikasını artık hepimiz ezberledik. Peki milli duyguları mı, ümmetçi duyguları mı kuvvetli olan bir ülkeyi manipüle etmek daha kolaydır? Tabii ki ümmetçi olan bir ülkeyi. Bu kısa girişten sonra tarih bilgilerimizi tazeleyelim: Bildiğimiz gibi Mustafa Kemal, Musul ve Kerkük’ü Kurtuluş Savaşı’nda alamadı. Hedefi buraları Lozan’da almaktı. Hatta Musul, Kerkük, Osmaniye ve Hakkâri Türkiye’ye bırakılacak kararı Cemiyeti Akvam’da (bugünkü adıyla BM) çıkmıştır. Ancak tam bu sıralarda Şeyh Sait isyanı çıkar. İsyanın sebebi Mustafa Kemal’i bulunan coğrafyaya razı etmektir. Musul’dan vazgeçmezsen ben senin başına böyle bir bela sararım dilidir aslında Şeyh Sait isyanı. Bu isyanda 7 bin Türk askeri ölür ve o dönemde Türkiye Cumhuriyeti’nin gelirinin üçte biri bu isyanı bastırmak için harcanır. Neticede bu topraklardan o zaman için vazgeçilir. Sadece Hakkâri alınır. Bu bağlamda gelelim Hrant Dink suikastına: Dünyada bu tür olaylarda artık bir taşla bir tek kuş vurulmuyor. B Hrant Dink’in cenaze töreninden... Bir taş atınca en az 45 konsept nemalandırılıyor. Peki, Hrant Dink olayında hangi konseptler nemalandırılmıştır? 1 Cumhurbaşkanlığı seçimi 2 Ermeni diasporası konsepti 3 Kerkük’e Türk askerinin girmesinin önlenmesi 4 Tam seçim öncesi palazlanmaya başlayan ulusalcılık bilincinin baltalanması. Seçimlerde ulusalcı bir sonuç çıkmaması için, insanları umutsuzlandırıp AKP’ye tekrar yönlendirmek. Tabii bu arada parentez içinde ABD’nin AKP’den vazgeçmediğini anlıyoruz. Ve neden Trabzon? Sebebi olmasa da bir gerekçesi şu: 1990’dan itibaren Gürcistan sınır kapısının açılması ile Trabzon zenginleşti, ancak 1995’te sınırların kapatılması ile Ermenistan ve Gürcistan ile ticaret bitti. Bunun neticesinde işsiz kalan insanların içinde de mafya kılıklı birtakım insanlar türedi. Bilinen istihbarat teşkilatlarının altında kim var peki? Yunan istihbarat teşkilatı. 78’den beri PKK’nin oralardaki solcuları kullanarak Trabzon bölgesindeki halkın Pontus ruhunu geliştirme çabaları oldu. Bu suikasttan sonra da neden Trabzon sorusu sordurularak Trabzon halkını kendi kimliklerinden nefret ettirmeye çalışıyorlar. Yunan istihbaratı da burada çalıştığı için işler kolaylaşıyor. 95’ten beri ekonominin zayıflamasıyla ortaya çıkan bu kişiler de onlar tarafından iyice tespit edilebiliyor. Türkiye’de yaşayan halkların, ortak bir aklıselim bulacaklarına ben inanıyorum. Bütün bu olanları çabuk unutabilen bir yanı da var Türk halkının. Bu cinayet de çabuk unutulabilir. Negatif olan bu durum, aklıselimle birleşirse avantaja dönüşebilir. Ve ben hâlâ Türkiye’nin AKP’den kurtulabileceğine inanıyorum, inanmak istiyorum. aylin@kotilsarigul.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle