22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 2 25/1/07 17:40 Page 1 PAZAR EKİ 2 CMYK 2 Kötü kızların tutkuları... Esra Açıkgöz C ihtiras, güçlü istek ve eğilimin yöneldiği amaç diye tanımlıyor. Ayrıca hırs, sevda, aşk, gem vurulamayan duygu olarak da tanımlanıyor tutku; arzu ise dilek, talep ve şiddetli istek kelimeleriyle. Aralarında nüanslar var, ancak hepsi kızgınlık, amille Claudel, yetenekli bir genç kadındı, arzuları kıskançlık gibi erk yani güç yükleyen duygular. Yapabilirlik vardı. Ancak insanlar, özellikle de annesi gücü veriyor, irade yüklüyorlar, güç kontrol edildiklerinden, geleneksel kadın modeline uymasını engelleyen bu korkulan duygular olabiliyorlar. Diğerleri gibi bu duyguların tutkularına karşı çıkıyordu. Tek destekçisi, babası da yaşanmasında kadın ve erkeğe verilen izinler farklı. ve ağabeyiydi. Heykeldeki yeteneği onu Rodin’in atölyesine Ne gibi farklılıklar var? taşıdı, sanatçıyla aralarında 15 yıl süren tutkulu bir ilişki En başta toplumun gösterdiği tolerans farklı. Bir erkek başladı. Bir süre sonra Claudel, “ileri atılmak isteyince” kendi tutkularının peşinden koştuğunda ailesini geride bıraksa bileatölyesini kurdu, durmaksızın çalıştı, sayısız heykel yaptı, toplum onu destekliyor, eşine anlayışlı olması uyarısında ancak maddi problemler, çevrenin ilgisizliği, yalnızlığı onu bulunuyor. Oysa tutkularının peşindeki bir kadın, “çok hırslı” giderek yıprattı. Sonunda kendi heykellerini parçalayacak olarak algılanıyor. Bu hırsta yergi ve yargılama var, bencillik kadar keder ve öfke duydu. Babasının ölümünden sonra olarak vurgulanıyor, budanmalıymış gibi sunuluyor. Çünkü annesi ve kardeşi tarafından tımarhaneye kapatıldı. Bu 30 kadının arzu ve tutkusu erkekte kaygı ve korku yaratıyor. yıllık yalnızlığın başlangıcıydı… Erkek onu kontrol edemeyebilir, iktidarını kaybedebilir; “Claudel’in hayatı tutkulu kadınların ödedikleri bedeli kadının arzusu cinsel boyuttaysa ereksiyon gösteren en iyi örnek” diyor uzman psikolog olamayabilir, yetersizlik yaşayabilir... Kadının Leyla Navaro. Uzun yıllardır kadınlar ve tutkusunu kontrol etmek için erkekler, kadın tutkuları üzerine çalışıyor. Geçen hafta da fedakârlığının kurumsallaştırılmasını kullanıyor. Nirengi’de “Kötü kızların tutkuları” adlı bir Bu kurumsallaştırılma sadece evde değil, seminer verdi. Amaç, “tutku ve arzu işyerinde ve günlük hayatta da devam ediyor. kavramlarını sorgulamak, bu duyguların hayata Evet, kadın her yerde fedakarlığı ve özverisiyle geçirilmesindeki iç ve dış engelleri anlamak ve kabul görüyor. Basında tutkularının peşinden bunların yeniden yapılandırılmasına yönelik koşan ve kahramanlaştırılan tek bir kadın var, yöntemleri araştırmak”tı. Biz de Leyla Navaro Rahibe Teresa. Çünkü onun tutkusu, kendisini ile kötü kızları ve yaşadıklarını konuştuk... Leyla Navaro... gerçekleştirmek için değil, başkalarını Neden seminer başlığı için “kötü kızlar” iyileştirmek içindi. Bize biçilen toplumsal rol, lafını seçtiniz? Kimler bu kötü kızlar? ihtiyaçlarımızdan vazgeçip başkalarının ihtiyaç ve arzularına Tutkularının peşinden koşan, bunun için gerekirse toplum odaklanmak. Yani kadın olarak vekâleten yaşıyoruz. Kadınlar kurallarına uymayan kadınlar. Aslında iyi ve kötü, kadınlar “Ya tutkun ya ben!” sorunsalıyla karşılaştıklarında, ilişki için bulunmuş kavramlar. Bir kadın eğer iyi olmak içinde büyüdükleri ve ilişki için büyütüldüklerinden ilişkiyi istemiyorsa kötüdür, başka şansı yoktur ve bu ikili bölünme, seçiyorlar. Seçimi içselleştirip, “Bunu yaparsam ailem kadınlar için yaratılmış bir durdurucudur. Kadının iyi mi, kötü mahvolur” gibi kaygılarla kendilerini durduruyorlar. mü olduğuna da toplum karar En kolay içselleştirilen de, çocuklarla ilgili bahaneler... verir. Toplumdaki hâkim Bize anneliğin kendi arzu ve ihtiyacından arınmışlık istediği, anlayış, kötü öğretildi. Bir süre sonra bu öyle bir hal alıyor ki, kadın kadınların herkese anne oluyor; eşine, annebabasına, arkadaşlarına... tutkulu olduğu Bunu önleminin yolu, verili yapı taşlarını oynatıp, onları kendi yönünde, ben seçimimizle tekrar yapılandırmak. Aslında kendilerini de bu yüzden o vazgeçilmez hisseden, anneliğinden gurur alan annelerin tanımı seçtim. çocukları, annenin elinden bunu almamak için hep çocuk Tutkulu kalıyorlar. "Var olamama duygusu" yaşayan kadınlar bedeli kadınları kötü yine kız çocuklarına ödetiyorlar.Kızları da, kendini var yapan ne? etmekten kaçınıyor veya korkuyor, annesini üzmemek için Tutkulu erkek dendiğinde, irade, erk, delikanlılık akla geliyor. Tutkulu kadın ise genelde akıllara cinsel çağrışımlar Tutkular cinselliğe taşındığında, kabullenilmesi de cegetiriyor. Türk Dil zası da daha ağır oluyor... Kurumu tutkuyu; Cinsel arzu ve tutkuda da erkek iktidarı var. Bu haz almairade ve yargıları da da kendini gösteriyor. Bir kadının cinsellikten zevk almaaşan bir coşku, sı için o ilişkiye alışkanlığı olmalı, aşk, evlilik, sevgi gibi koşullanmalar gerekiyor. Bunlar olmadan zevk alan kadının cinsel arzusu, meşum, fahişe, hafif meşrep gibi tanımlamalarda karşılığını buluyor. Bunların oluşturduğu baskının sonucu ise özünden feragat, depresyon, edilgenlik, pasiflik, teslimiyet, Tutku, arzu, ihtiras, güçlü istek... Eğer kadınsanız, bu duyguları yaşamanız yasak, çünkü erk ve irade veren güçlü duygular ve bu yüzden de erkeklere aitler! Tutku erkekte güç ve iradeyi gösterirken, kadında bencillik olarak algılanıyor ya da sadece cinsellikle sınırlandırılıyor. Her şeye rağmen tutkusunun peşinden giden kadınların cezası ise yalnızlık. Bir de kötü kadın, “hafif meşrep” hatta “fahişe” damgası... var olmamayı seçiyor. Önemli bir yanlışımız da, evlilik adına hayatı boşamak. Oysa evlilik sadece hayatın bir parçası. Peki, tutkusunun peşinden giden kadınların ödedikleri bedel ne? “Mother; madonna; whore” yani kadın ya annedir ya azizedir ya da orospudur. Arzu ve tutkunun erkek tanımında irade, aksiyon, eyleme geçme, meşrulaştırılmış saldırganlık var. Mesela Gauguin beş çocukla karısını bıraktı, büyük ressam oldu. Oysa Camille Claudel, Rodin’in gölgesi olmaktan çıktığında, bütün toplum özellikle de annesi tarafından cezalandırıldı. Tutkulu erkekler kahramanlık mertebesine yüceltiliyorlar, kadınlar ise yeriliyorlar Yani tutkulu kadınlar, diğer kadınlar tarafından da tehlike olarak mı görülüyorlar? Dışarıdan gelen pek çok çifte standardı olduğu gibi, bunu da içselleştiriyoruz. Başarılı erkeklerin etrafı hem kadınlarla hem erkeklerle dolu, başarılı kadınlar ise yalnızdır, erkekler onu güçlerini sorguladığı için sevmezken kadınlar da grup dışı bırakarak cezalandırır. Yalnız kadın toplumda zavallı olarak görülür, sanki başarasızmış gibi. Kadınlar da yalnız kalmamak adına özbenliklerinden vazgeçmeyi göze alıyorlar. Oysa, aslında hepimiz yalnızız. O yüzden de ilişki adına çok ödün vermektense onu dengelemeliyiz. Bu da, kendimle olan ilişkimde iyi olmak istiyorum dediğimizde mümkün olur. Cinsel tutku da tehlikeli cinsel iradeden vazgeçiş ve cinsel arzuyu söndürme gayretleri. Bu toplumsal baskı ve yasak en çok Doğu Afrika ülkelerinde kadın sünneti denilen, kadının sadece zevk vermeye yarayan tek organı klitorisin kesilmesiyle kendini gösteriyor. Bu, bizdeki namus cinayetleriyle aynı, ataerkil sistemin kadın hazzına ve hayattan zevk almasına yönelik bariyerleri. Yani kadın zevki yaşamakla değil, yaşatmakla görevli bir nesne sadece... Evet, kadın arzusunun öznesi olmaktan, onun peşinden koşmaktansa, arzunun nesnesi olmayı seçmek zorunda bırakılıyor. Günümüzde kadınlar arzu nesnesi olarak kendilerini var edebilmek için diyetler yapıyor, güzellik ve zayıflama merkezlerine gidiyorlar. Bunlar zamanla kadının yaşam ateşini emerek onu nesne dahi olamayacak hale getiriyor. Bu çöküşün, nesne bile olamamaya geçme halinin aşamaları neler? Özgüven eksikliği, benlik kaybı, engellenmişlik duygusu, depresyon ve yeme bozuklukları... Mesela kadın kendi arzusunu gerçekleştiremediği için kontrol edebileceği yemeğe yöneliyor. Zira yemek kişinin özeli ve özel denetimi altında. Anoreksia ihtiyaç ve arzunun reddedilişi, kendini kültürel beden idealine indirgeme ve nesneleştirmedir. Bulimia ise başaramamış bir anoreksiadır, bazen ihtiyaç ve arzusuna kaptırıp, çok yer, bundan utanç duyar ve yediklerini çıkarır. Camille Claudel’in çalışması... Bir kıza bakan ilk erkek... B abakız ilişkisi çok değişti belki de. Toplumsal gerçeklik önemli ölçüde evrildi. Babalar artık o denli güçlü değiller, otoritelerini anneyle bölüşüyorlar, çocuklarla daha içli dışlılar. Yine de fantezi olarak, otoritenin en başında baba oturuyor. O, yüksek sestir, yasaklardır. Genellikle genç kızlar seçimlerini tartmak için onun onayına gereksinim duyarlar, özellikle aşk konusunda. Çünkü eğer kesin bir otorite altındaysalar, onu gücendirmek istemezler. Kadınlar, babalarının deyimin asıl anlamıyla bakışını kafalarında canlı tutarlar. Sanki bu bakış, sırasıyla sevgi ya da düş kırıklığına, hayranlığa ya da kınamaya bürünür ve ilişkilerinin barometresidir. Sanki bu bakışın niteliği ile aşk yaşamları ya da cinsellikleri arasında bir bağ var gibidir. Baba bir taş blokun karşısındaki heykelci davranışıyla küçük kızın bir kadın olmasını önceden belirler ve kadının ortaya çıkmasına yardım eder. Babanın bakışı, az ya da çok değer vererek, kadınlığını tamamlamasına yardımcı olur ya da tam tersine bunu engeller. Bu alanda annenin de onun kadar sorumluluğu vardır. Anne ilk zamanlarda, küçük kıza büyümek için gerek duyduğu temel güvenliği sağlar, bir erkeğin yanında nasıl kadın olunacağını öğreten de annedir. Ne var ki, kızın imgelemindeki ideal erkek babadır ve gelecek aşklarında arayacağı, kendisine yönelen bu ilk bakıştır. Partneri babaya benzeyecek ya da tam tersi gerçekleşecektir... Bir kız için babası tarafından sadece sevilmek yeterli değildir, aynı zamanda doğru bir bakışla sevilmelidir. Baba için karmaşık olan da budur, kızının baştan çıkarma yeteneği için gerek duyduğu güveni ve düşünen özne olarak yapılandırmasını sağlayacak, ama hayatını yaşamasını, başkalarını sevmesini engellemeyecek bir sevgi sunmak... Bu “doğru bakış”, bir evlat sevgisi bakışıdır, hem doğmakta olan kadınlığı üzerine söylem içeren hem de ensesti dışlamakta güvence verecek bir bakış. Bu ilk bakış, sözcüklerle ya da sözsüz olarak “Güzelsin, zekisin, bir gün seçtiğin birine haz vereceksin, bir erkek tarafından sevileceksin ve bu ben olmayacağım” der. Bu bakıştan yoksun olunduğunda neler olabilir? Çoğu kez, genç kız doyurulmamış bir sevgi gereksinimiyle geçmişe özlem duyar. Kendi açısından, Oedipal arzularla ve onun hoşuna gitmek isteğiyle, babasının bazı bakışlarını baştan çıkarma girişimleri olarak görebilir. Eğer baba kızına çeki düzen veremezse, kız gelecekte bir arkadaş bulabilmek için kendini babadan koparmakta büyük güçlükler çeker. Kadınlar, sevdikleri ilk erkeğin ideal imgesinin peşindeler: Babalarının... Babakız arasındaki bağ benzersiz, ama karmaşık. Bu, genç kızın yetişkin olma yolundaki seçimini de, aşkta neşe duymasını da derinden etkiliyor... Erkeklerden korkan ya da arzu uyandırmayı seven kadınlar da bu bağın sonucu. Babasız kızlar başı bozuk aşklar mı yaşarlar? Karmaşık olan, babanın özellikle kız küçükken ölmesi halinde, kızın ergenlik döneminde onu kafasından silmesinin güçlüğüdür. Kadın olduğunda da babasının öldüğü yaştaki bir partneri seçecektir ve bu, kızın baba imgesine belli ölçüde bağlı kaldığının simgesidir. Babaları tarafından terk edilen kızlar ise çoğu kez onunla yeniden bir araya gelemeyecekleri ve hiçbir erkeğin onları asla sevemeyeceği, çünkü onların gözünde sevilebilir olmadıkları düşüncesiyle büyürler. Kızların aşk parkurlarında gerekli bir evre de babanın idealleştirilmekten çıkarılmasıdır. Aslında hep aradıkları bu ideal erkek yoktur, olsa olsa babanın bir yanının kurgulanması yoluyla beden bulacak biridir o: Bıyığı, caz sevgisi... İdealleştirme birçok kadının yalnızlığının da açıklaması mı? Bunun tek bir yanıtı yok. Kesin olan, artık kadınların maddesel yaşamlarını sürdürebilmek için bir erkeğe gereksinim duymadıkları. Bağımsızlıklarından haz duydukları sürece buna diyecek söz yok. İdeal erkeklerinden kopmaktaki yetersizlikleri yüzünden yarını olmayan öykülere yöneldiklerinde ise, başlarını duvara çarptıkları an gelip çatıyor. Örneğin, özgür olmayan erkeklerle bir oluyorlar. Bu Oedipyen üçgeni çağrıştıran bir görünüş. “Yasal eşin” ardından gelen bu gölgedeki kadınlar, kızların çoğu gibi babalarına ancak anneleri aracılığıyla ulaşabildikleri dönemde kalmışlardır. Rakiplerini saf dışı edemezler ve erkekleriyle kendileri arasına bir kadın koymaya devam ederler. Babayı tahtından hiçbir erkeğin indirmesine izin vermeyen diğer stratejiler: Aşk ilişkilerini parlak bir kariyere kurban etmek, eşiyle bir çocuk yapmayı başaramamak... Birisi erkeklerden korkar, diğeri arzu uyandırmak için ona dans eder, bir diğeri gölgedeki kadın olmaktan mutludur... Babakız bağı hep karmaşık ve kendine özgüdür. Bu bağ genç kızın yetişkin olma yolundaki seçimini derinden etkiler... Psychologies’den çeviren: EMRE ÇAĞATAY
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle