Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 PAZAR SÖYLEŞİLERİ 16 TEMMUZ 2006 / SAYI 1060 Argiştioğlu Sarduri Ataol Behramoğlu entin dışında, yoksul bir bölgesinde, avlularına tezek yığılı harap köy evlerinin çoğunlukta olduğu bir mahalledeki Kars Müzesi’ni gezip otele döndüğümde; Müze’de bir duvara iliştirilmiş tabeladaki “Urartu Yazıtı”nı defterime not etmediğime pişmanlık duydum... Bir otomobille geçtiğimiz yollardan, kenti daha çok ve yakından yaşamak için, bu kez yürüyerek gerisin geri döndüm Müze’ye... Doğruca sözünü ettiğim tabelanın önüne gittim ve Arpaçay İlçesi Taş Köprü Köyü’nde bir kayanın üzerinde bulunan Urartu yazıtının çevirisini defterime yazdım: “Tanrı Haldi’nin büyüklüğüyle Argiştioğlu Sarduri der ki terkedilmiş Uhime ülkesini ele geçirdiğim zaman o seferin geri dönüşünde Magaltu şehrini de ele geçirdim, erkek ve kadınları Bianili ülkesine sürgün ettim. Urartu Kralı II. Sarduri (M.Ö. 764735)” Kapı önlerindeki ninelerle ve tavuklarla köpeklerin sokak arkadaşı çocuklarla söyleşerek Müze çevresindeki mahalleden bir kez daha geçip çarşıya doğru yürürken aklımda Urartu Yazıtı’ndaki sözcükler dönüp durmaktaydı: Tanrı Haldi, Argiştioğlu Sarduri, Uhime ülkesi, Magaltu şehri, Bianili ülkesi... Kimdi bu M.Ö 8. yüzyılda yaşayıp hükmetmiş, Tanrı Haldi’nin büyüklüğüne inanan, Uhime ülkesi ve Magaltu şehrinin fatihi, erkek ve kadınları Bianili ülkesine sürgün eden Urartu hükümdarı... Kimdi, nasıl biriydi? Urartu Yazıtı’ndaki sözlerden ve vurgudan, mağrur, kudretinden emin bir hükümdar izlenimi uyandırıyor... Tanrı Haldi’den yetkiyi almış, ülkeler ele geçiriyor, erkekleri ve kadınları sürgün ediyor... Merhametli biri olduğu bile düşünülebilir... Magaltu şehrinin sakinleri öldürülmemiş, ya da hiç değilse bir bölümü öldürülmemiş, sürgüne gönderilmiş... güzelin çevrelediği bir yeniyetme, internet aracılığıyla telefon etmektedir. Babası odaya girmeye ve oğluna söz geçirmeye yeltenir. Yirmi beş yaşlarında var yoktur, oğluna nasihat etmeye çabalarken, kendinden geçer. Oğlunun yerinde olmaya can atmaktadır belki de: Üç güzel tarafından kuşatılmış olarak. Reklam baba figürünü bu noktaya değin yozlaştırıyorsa, bu reklamcılarla babaların kural konusunda rekabet içinde olmalarından. Zevk almaya yönelik doğru nesneleri kim tasarlayacak? Geleneksel olarak bu kuralcı işlev babaya ait bir haktı. Oysa, bu babalık modeli bunalımda, reklamcılık ise kârda! Bugünün babası artık uzaktan kumandanın tekeline sahip değil... BABAANNELER İşte olduğu kadar, fırınının başında da güven vericidir. Bir düzine çocuk için kahvaltı hazırlar, sürer, sürüştürür, spor arabasıyla ve tayyörlü yönetim kuruluna vaktinde yetişmek için yola çıkar. Bu süperkadın tipi “babaannedir”. Reklamlarda, gerçekten harika bir tiptir bu kadın. Çoğu kez maddi otoritenin mutemetidir. Kimin ne zaman ve ne yiyeceğine o karar verir. Öte yandan, babaya göre daha az saldırıya uğrar... Belki doğurgan olduğu içindir. Peki bu denli güç sahibi olmakla babanın otoritesini kendi eline almış mıdır? Her zaman değil. Zincirin zayıf halkası gibidir. Özellikle kir çözücü reklamlarında. Çoğu kez, kir pas içindeki mutfağı düzene sokan süper güçlü ürünün kendisidir! Hokus pokusla. Ne var ki, günlük yaşamda onu satın alıp kullanacak olan annedir. K on Televizy rında, reklamla ş de büyümü r la k u c ço aların üş, bab lm ü ç ü k ok, i ar tık y otorites üç onsuz g s r le e n an r rninele le e d e d sahibi, şlar ı arkada ğ a t r o suç ile yle bir a gibi. Bö in ı gerçeğ f a r ğ o t fo a? uzağınd çok mu DÜNYA DIŞI ERGENLER Posta idaresinin bir ürününün reklamında bir delikanlı, kameranın gözü karşısında uzaydan gelmiş de tuhaf bir çevreye bakar gibidir. Havayı yumruklayarak dişlerini fırçalar. Küçük parmağını kaldırarak müzik dinler. Grubun diğer üyelerinin şaşkın bakışları altında durup durup duyulmayan bir çığlık koyverir. Bu reklam birçok okumaya açıktır. İlk bakışta bu gencin hiçbir isteğinin olmadığı izlenimini alırız! Ama hızla, delikanlıdaki bu arzu yokluğunun onun aleyhine çalışmadığı görülür. Onun “eksikliği”, suskunluğu olumsuz değildir artık. Ürün, onu bu marjinal konumdan çıkaracaktır. Ailesi onu olduğu gibi kabul edecektir... Eğer o hiçbir şey istemiyorsa, bu ona hiçbir şey önerilmemiş olmasındandır. Öyleyse reklam ve ürün bu boşluğu dolduracaktır! Burada ürün bizim “yoksun yanımızı”, hepimizin özellikle ergenlikte hissettiği, o boşluk ya da arzu yitikliği duygusunu doyurmaya gelmiştir. Bir banka reklamında da hızlı yaşlanma hapı almaya kalkışan genci hatırlayın, böylece bankacısının gözünde güvenilir olacaktır! Reklamlardaki aile fotoğrafı... E ski reklamları anımsayın, ideal aile ağaçların altında bir araya gelmiş, neşe ve sevinç içinde kahvaltı etmektedirler. Güzel çağ dönüşüme uğradı şimdi. Reklamların cenneti yitti: Güzel aile fotoğrafı sarardı. Şimdiye dek değişmez olan klasik model sıfırı tüketti. Bir reklamda buyurgan çocuk tuvalet kâğıdı rulosunu çekiyor, çekiyor, çekiyor... Ta ki rulodaki tüm kâğıdı ve anne babasını tüketene değin. Bugünün reklamları ailelelerimiz hakkında ne söylüyor? Çok şey: Kralçocuk kültü, baba otoritesinin bunalımı, tüm cephelerdeki anne, “gizemli” ergen, rollerin karmaşası... Reklamcıların yakaladığı şeyler uzmanların aile terapilerinde tanık olduklarının tıpkısı. Reklamcılar aile ilişkilerini yeniden biçimlendirip sahneye koyuyor ve çocuğu da piramidin en tepesine yerleştiriyorlar... SIKI DOST DEDELERNİNELER Bugün, büyük ebeveyn figürü suç ortağı göz kırpmalar, koruyucu gülümsemeler devam etse dedaha az “tatlı”, daha az “ideal” ama yaşanan gerçekliğe daha sadık. Büyük babalar suça kışkırtmıyor. Torunlara özel bir şey yansıtmıyor. Ama “birlikte mutlu” görünüyorlar! Sıkı dost ve suç ortağı olarak bugünün dedeleri, reklamlarda çete değerlerini yansıtıyorlar. Birçok tüketici araştırması aile yemekleri sahnelerinin, çekirdek aileden daha etkili olduğunu gösteriyor. Dostlar, komşular sofrada bir arada. Oysa bu iyimser vizyon reklamlarda acımasızlıkla yok edildi. Orada aile hep çekirdeksel: Bir baba, bir anne, bir oğlan, bir kız çocuk! Bu aile modelinde de ilişkiler hep ikili tarzda, bireyden bireye. Hep “özsever yarar” açısı içinde. Anne ve kızı bir yoğurt kabının başında kendilerini keşfediyorlar. Kısaca, sıcak bir topluluk, yaşayan bir varlık, dayanışma kaynağı olarak aile pek az temsil ediliyor. Reklam dünyası “geniş aileyi” bir gün yeniden kahraman yapmak zorunda... Psychologies’den çeviren: EMRE ÇAĞATAY Urartu yazıtı. O sürgün yolunu hayal etmeye çalıştım... Erkekleri ve kadınları... Çocukları... Magaltu şehrinin çocuklarını... Kundaktakiler, anne kucağındakiler, biraz daha büyükler... Magaltu şehrinin yaşlıları... Kim bilir bütün bu insanlardan kaç tanesi yollarda telef oldu... Bianili ülkesine ulaşmayı başaranlar orada nasıl bir yaşam kurabildiler... Argiştioğlu Sarduri neden yaptı bunu? O erkeklerin, kadınların, çocukların suçu neydi? Şu ara elimin altında bulunan kitaplardan birinde, (Prof. E. Memiş’in “Eskiçağda Türkler”inde) bir kez daha karşılaştım Urartu hükümdarı Argiştioğlu II. Sarduri adıyla... Daha önce beylikler ve oymaklara dağılmış olarak yaşayan kadim Anadolu halklarından Urartu’lar M.Ö. 9. yüzyılda I.Sarduri’nin önderliğinde devlet olmayı başarmışlar... Başkentleri Tuşpa’yı (günümüzdeki Van) kuran da I. Sarduri imiş... Urartu tahtına daha sonra sırası ile İşpuiniş, Menua, Argişti adlı krallar çıkmış... Yazıttaki II. Sarduri, işte bu (sonradan I. denecek) Argişti’nin oğlu ve aynı zamanda da Urartu devletinin kurucusu, adaşı I. Sarduri’nin üçüncü göbekten torunu oluyor... Urartu devleti M.Ö. 609’da( yani Argiştioğlu Sarduri’nin bugünkü Arpaçay Köprü Köyü’ndeki yazıtı yazdırışından çok değil 100150 yıl sonra) İskitler tarafından ortadan kaldırılmış... Günümüzden baktığımızda, sadece Argiştioğlu ve benzerleri değil, büyüklüklerine inandıkları Tanrıları Haldi’ler ve benzerleri de birer masal kahramanından; Urartu yazıtında adı geçen ülkeler, kentler ve benzerleri ise masal mekânlarından başka nedir... Fakat ya Bianili ülkesine sürgüne gönderilen erkekler ve kadınlar? Onların acıları? Ya çocuklar? Magaltu bir masal kenti gibi görünse de insanlarının acıları bugün yaşanıyormuşçasına gerçek... Çocuk ağlayışları kulaklarımızın hemen dibinde... ataolb@cumhuriyet.com.tr EBEVEYN ÇOCUKLAR Hepimiz fark etmişizdir. Reklamlarda çocuklar çoğu kez yetişkinler gibi konuşuyorlar. Her şeyi biliyorlar. Şişe sütünden tutun şoklayarak dondurmaya değin, anne babalarıyla açıkça dalga geçiyorlar, altı yaşında Harvard mezunları gibiler. Bir paketlenmiş turta reklamında, siyah bir anne, kendinden geçmiş olarak, oğlunun küçüklük anılarını anlatmaktadır. Büyük bir futbol yıldızı olmadan önce, küçük oğlan evde her şeyini paylaşırmış. Reklamda turtaları dörde bölüp dağıtan çocuk, ailesine yemeklerini veren aile babasıdır sanki. Bu tarz ebeveyn çocuk tipi bir klima reklamında doruğuna çıkıyor. Genç bir baba kollarında bir bebek tutmaktadır. Konforlu bir evdir, ama pek iyi ısıtılmadığı bellidir. Bebek bir tenor sesiyle babasına, evin ısıtılması konusunu yeniden düşünmesini son kertede doğallıkla önermektedir! Sahne küçük çocukların ev ekonomisindeki yeni konumlarını enine boyuna dile getiriyor. Anne babalar çocuklarına olan sevgilerini kanıtlamak için, onların erken gelişmelerini, tekilliklerini, özerkliklerini yüreklendiriyorlar. Rollerin ve söz hakkının tersine dönmesi pahasına. Çocukların sözü kutsal oldu. Kısaca yasayı onlar yapıyorlar. Öyle ki çoğu kez ekrandan ebeveyni silip atıyorlar. ERGEN BABALAR Birçok televizyon reklamında babaların otoritesinin bittiği ve olması gereken yerde ya da zamanda olamadığı görülüyor. Bir telekom reklamında, suç ortağı baba figürüyle gırgır geçiliyor. Üç tane egzotik Haydi erkekler eğitime! Aylin Kotil B ilindiği üzere “Hadi kızlar okula” kampanyası tüm yurtta yaygınlık ve işlerlik kazanmış durumda. Bu kampanyaya gerek maddi destek, gerekse katılım oldukça yüksek. Dolayısıyla okula giden kızlarımızda göreceli bir artış söz konusu. Bir diğer “7 yaş çok geç” kampanyası ise, diğerine göre daha silik gibi görünse de sesini duyurmaya devam ediyor. Ancak bana bütün bu kampanyaların bir tarafı eksik gibi görünüyor. Kızlarımız okusa da, yedi yaşından önce okula başlasa da, erkek egemen bir toplumda sorunlar sürmeğe devam edecek. Erkeklerin zihniyetleri değişmedikçe, görünürde değişen fazla bir durum söz konusu olmayacak. Daha geçen hafta okuduk yazılı basında; Hani yedi aylık hamile kız kardeşini “Babası kim?” diye sorgulayıp, sonra da öldüren erkek kardeşi. Bu ilkel zihniyet değişmedikçe, değişen sadece töreye kurban giden kızların niteliği olacaktır. Okumamış değil de, bu defa okumuş öldürülecektir. Son zamanlarda yapılan yasa düzenlemeleri de erkek egemen toplumun engellerini aşamadı, kenarı köşesi kırpılıp, yetersiz, etkisiz hale getirildi. Ayrıca öldüren kişi hapishanede olsun, kendi çevresinde olsun, “katil” değil, neredeyse kahraman muamelesi görmekte. Bu dehşetin ve bu vahşetin kurbanları ise okumuş da olsa, okumamış da olsa kızlarımız, kadınlarımız. Birtakım adamlar belli ki, henüz bir canlının ne kadar değerli olduğunun farkında değiller. Onlar, kişiye, toplumlara, yer ve zamana göre değişen namus kavramının peşindeler. Hatta erkekliklerini bu biçimde ispatladıklarını sanıyorlar. Sözünü ettiğim kampanyalar sırasında neden kızlar diye sorulduğunda çok güzel bir cevap gelmişti: “Çünkü çocukları anneler eğitiyor, dolayısıyla o annenin eğittiği çocuk daha eğitimli olacaktır” denmişti. Evet, işin bir tarafından başlamak gerek. Bu erkeklere insan canının kıymeti ve yüceltilecek, uğrunda uğraş verilecek çok daha başka insani değerlerin var olduğu anlatılmalı. Boşa kürek çekmek gibi görünse de, şimdiden başlanırsa, bir kuşak daha bu acıyı görür ve çeker ama bir sonraki kuşaklar düzelir belki. Tabii bu geçen zaman sürecinde çok daha ağır yasal düzenlemeler ve yaptırımların çıkması şartıyla. Devlet düzeni çağdaşlaşmak ve bu kızlarımızın canını korumak zorundadır. Yoksa değişen sadece ölen kızlarımızın niteliği olacaktır. Okumuş, ya da okumamış. aylin@kotilsarigul.com CUMHURİYET 10 CMYK