22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 HAZİRAN 2006 / SAYI 1054 9 AIDS, SARS, kuş gribi, Alzheimer, uyku ve yeme bozuklukları, diyabet, Çölyak/Gluten duyarlığı, kalp hastalıkları, depresyon ve tabii ki kanser... Bunlar, yüzyılın en korkutan hastalıkları. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) “Dünyanız Ne Kadar Sağlıklı?” raporu da bunu gösteriyor. Peki bu hastalıklara ne sebep oluyor? Artan toksitler, kirlenen çevre, yoğun iş temposu, hareketsizlik, kimyasal silahlar, stres, fast food, yüceltilen güzellik değerleri, değişen zaman kullanımı, metropol yaşamı... Uzmanlar, insan ömrünün uzaması için çalışadursun bu çağ, hastalıklarıyla diğer çağlara fark atıyor. Bunun sorumlusu kimine göre bilinçli yaratılmış virüsler, kimine göre bir yok oluş senaryosunun parçası. Kesin olan, insanlığın bunlarla daha çok uğraşacağı. İşte uzmanların anlattıkları... Çölyak, sindirim sisteminde hasarlar oluşturarak, besinlerin emilmesini engelleyen ve bağışıklık sistemi kaynaklı olduğu düşünülen, kalıtsal bir sağlık sorunu. Bu kişiler gluten içeren yiyecekler yediklerinde, bağışıklık sistemleri bu uyaranı ince bağırsaklara zarar vererek yanıtlıyor. Bu zarar sonucunda vücut için gerekli vitamin, mineraller ve diğer besleyici maddelerin çoğu emiliyor. Beslenme bozukluğu veya eksikliği organlara gerekli hayatsal malzemenin gidememesine, bu da yaşamı zora, hatta tehlikeye sokabilecek başka sorunlara yol açabiliyor. Bu, özellikle çocuklarda, büyüme ve gelişmeleri Reflü, röfle kadar moda Reflünün kelime anlamı geriye kaçış. Bilimsel tarifi ise, mide içeriğinin bir zorlama olmaksızın yemek borusuna geçmesi ve yakınmalara, yemek borusu alt ucunda hasara (ülser vs) yol açması. Adı yeni duyulmaya başlasa da, reflü bu yüzyılın önemli hastalıklarından biri. Sorularımızı Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Kliniği Öğretim Üyesi ve Ege Reflü Çalışma Grubu Koordinatörü Prof. Dr. Serhat Bor yanıtlıyor. Reflüye ne yol açıyor? Hastalığın genetikten diyete, yemek borusunu döşeyen hücrelerdeki bozukluklardan mide fıtığına uzanan bir neden listesi var. Genetik yükü olan bir şahısta, zararlı dış faktörlerin katkısıyla (alkol, sigara, kolalı içecekler, aşırı sıcak yiyecek ve içecekler, bazı ilaçlar vs) yemek borusu hücrelerindeki bozulma ile başlıyor. Bazı hastalarda asidin yukarı doğru kaçışı gırtlak, boğaz ve ses tellerini etkileyerek boğaz sorunlarını oluşturuyor. Ya belirtileri... Bunları, klasik bulgular ve yemek borusu dışında yarattığı sorunlar olarak ayırabiliriz. Doğrudan göğüs kemiği arkasında veya mideden göğüse yayılan bir yanma hissi, ağza acıekşi su, yemeklerin gelmesi klasik belirtiler. Bir de yemek borusu dışında yarattığı sorunlar var. Sürekli boğaz temizleme, ses kısılması ve kaybı, farenjit veya larenjit... Sürekli öksüren üç hastanın ikisinde esas neden, reflü. Astım ile reflü arasında yumurtatavuk benzeri bir ilişki var. Yaşadığımız çağın bu hastalıkla bağlantısı nedir? Mesela, reflü genel olarak iş dünyasının hastalığı olarak biliniyor. Son 50 yılda arttı. Bunun nedenleri arasında midedeki helikobakter mikrobunun kaybolması, şişmanlığın dünya çapında bir hastalık halini alması, alkol ve sigara alışkanlığı yer alabilir. Ülkemizde üçbeş yıl öncesine kadar hiç duyulmayan bir hastalıkken, aniden “röfle” kadar moda olmasında medyanın ve ilaç firmalarının da rolü var. Görülme sıklığı ne? İzmir’deki çalışmada yüzde 20, ülke çapında yaptığımız çalışmada ise yüzde 22.8 olarak saptandı. Daha çok hangi yaş grubunda görülüyor? Bebeklikten yaşlılığa her yaşta görülebiliyor. Tedavide gelinen nokta ne? Önemli aşamalar sağlandı. Antiasit yılları sona erdi, mide asidinin salgılanmasını engelleyen ilaçlar geldi. Yine de bu ilaçlar, hastalığı yok edemiyor. Bu nedenle müzmin bir hastalık grubuna giriyor. Glutensiz yaşamak... Canan Onural Glutensiz Yaşam Gönüllüsü açısından daha da büyük önem taşıyor. En etkili tedavi, ömür boyu süren Glutensiz diyet, çünkü henüz bilinen bir ilaç veya yöntem ile yok edilemiyor. Simit, ekmek, pide, tost, pasta, pizza, kek, baklava, börek, aşure, tarhana, makarna, irmik, bulgur gibi her gün bolca kullandığımız unlu ve nişastalı mamuller ve bira, malt gibi içecekler listede kesinlikle “yasak” olanlar. Bu yüzden, ambalajlarda kullanılan malzemelerin, tam ve doğru yazılmış olması önemli. Bazen zarfların yapıştırıcıları gibi hiç akla gelmeyecek bir yerde glutenle karşılaşmak da mümkün. Bu yüzyıla kadar, nadir görülen bir çocuk hastalığı kabul edilen “Çölyak”, artık yetişkinler için de ciddi bir sorun. ABD’deki, her 133 kişiden biri bu sorunu yaşıyor. Bu sayı on yıl önce her 10001500 kişide bir şeklindeydi. Türkiye’de şu anki internet ve makale araştırmaları, her 200 kişide bir olduğunu gösteriyor. Esra Açıkgöz çağ atladı! Uyku deyip geçmeyin... İnsan ömrünün üçte biri uykuda geçiyor. Bu süre uzun gözükse de, uyku sadece dinlenmek için değil, beynin kendini yenileyebilmesi için de gerekli. O yüzden de uyku bozukluğu, bu yüzyılın son yıllarından beri önemli bir tıp alanı, ancak Türkiye’de henüz böyle bir ihtisas yok. Tam teşekküllü uyku bozuklukları merkezleri de bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az, ancak iş hasta sayısına gelince durum değişiyor. Amerikan Hastanesi Uyku Bozuklukları Klinik Şefi Dr. Sabri Derman’a göre, önümüzdeki yıllarda uyku sağlığı her hastanede bulunan bir alan haline gelecek, “1976’dan beri, 18 bine yakın hastayla uğraştım. Uyku problemi olan tek bir mutlu insan görmedim” diyor. Peki nedir uyku bozukluğu? “Birkaç günden daha çok süren, uyku süresi ya da kalitesi ile ilgili problemler ya da ne kadar uyunursa uyunsun sabah uyanamamak, yorgun, uykulu olmakla ilgili problemler”. Nedeni ise, bazen psikolojik, bazen biyolojik, çünkü 120’den fazla uyku bozukluğu sorunu var. Uyku sorunu çeken insanlar, kendini iyi hissetmeme, keyifsizlik, isteksizlik, yorgunluk, bıkkınlık, huysuzluk, sinirlilik, basit gereksiz hatalar yapma, unutkanlık, konsantrasyon ve motivasyon bozukluğu, doğru karar verme becerilerinde bozukluk ve daha pek çok sorun yaşıyorlar. “Bunlar son derece ölümcül sonuçlara varan hatalara neden olabilir” diyor Derman, “Türkiye’deki trafik kazalarının yüzde 50’sinin nedeni uykusuzluk”. Türkiye’de kaç kişinin bu sorunu çektiği bilinmiyor. Yine de Derman’a göre, uyku ilaçlarının tüketimi düşünülürse, bu rakam hiç de az değil, “Anketler, Türkiye’deki yetişkinlerin yüzde 40’ının en az bir kere uyku sıkıntısı çektiğini gösteriyor. Bunların da yüzde 12’sinin problemi ciddi, aylarca hatta yıllarca süren problemler” diyor. Derman’a göre, hızlı yaşam şartlarına ayak uydurmak için uykudan kısmak diye bir durum söz konusu değil, çünkü her insanın genetik olarak belirlenmiş, sonra da alışkanlıklarla pekiştirilmiş bir uyku süresi var, “Uyku düzeninin bozulması, savaşlar ve büyük felaketler dışında tamamen endüstri devriminden sonra ortaya çıktı. Artık gece ile gündüz arasında bir fark yok. Bu durum içimizdeki biyolojik saati kaydırdı. Elektronik ticaret, 24 saat açık mağazalar, internet dolayısıyla artık 24/7 tempoda yaşıyoruz. Amerika’da büyük iş yerleri, çalışanları için iş yerinde uyuyacakları mekânlar hazırlıyorlar”. En önemli ruhsal tehlike, depresyon Devamlı mutsuzluk, yorgunluk, çok uyuma ya da uyuyamama, iştahsızlık ya da çok yeme, açıklanamayan ağlama nöbetleri, çabuk sinirlenme... En az iki haftadır ve günün çoğu saatlerinde bu durumları yaşıyorsanız bilin ki depresyondasınız. İşte Ankara Tabipler Odası Yönetim Kurulu Üyesi Vahide Bilir’in anlattıkları... Depresyon, kişide kalıtımsal, çevresel ya da hormonal bozukluklar sonrasında gelişen çökkünlük halidir. Bu rahatsızlıkta erken tanı ve tedavi önemli. Major depresyonun erkekler için hayat boyu görülme olasılığı yüzde iki ile 12, kadınlar içinse yüzde beş ile 26 arasında değişiyor. Araştırmalara göre her yıl major depresyon hastalarına yüz bin kişide 247598 kadın; 82201 erkek yeni vaka ekleniyor. ABD’de yapılan bir çalışmaya göre; depresyonun toplam maliyeti 2000’de 83.1 milyar dolar. Bunun sadece yüzde 12.5’lik kısmı, yani 10.4 milyar doları ilaç maliyeti. Tanı ve tedavi maliyeti yüzde 31, dolaylı maliyeti ise yüzde 69. Diğer bir araştırmada ise, son beş yıl içinde en az altı ay işsiz kalan kişilerde üç kat fazla major depresyona rastlanmış. Küreselleşen, başkalaşan bir üretim, iletişim ve yaşama biçimleri ile karşı karşıyayız. Kimliklerimiz bölünüp parçalanıyor. Bizi bir yere ait kılan güven içinde olmamızı sağlayan değerler kendi “rızamızla” aşınıyor. Dayanışmanın sosyal desteğin getirdiği yakınlık, güven duygusunun yerini kıyasıya rekabet, bencil, fırsatçı bir tutum alıyor. DSÖ’nün son istatistiklerine göre, bütün hastalıklar arasında ruhsal hastalıklar yüzde 12. Major depresyon ise bütün hastalıklar arasında dördüncü sırada. Tahminler doğru çıkarsa 2020’de ikinci sıraya oturacak. Depresyon, intihar riskini normale göre 30 kat artırıyor. İntiharların yüzde 70’inde neden, depresyon. Uygun tedavi alamayan depresyon hastalarının yüzde 15’i intihar sonucu hayatlarını kaybediyor. Sağlık ocakları, poliklinikler, ana çocuk sağlığı merkezleri ve dispanserlerde çalışan doktorlar, depresyonlu hastalarla en sık karşılaşanlar. Onların depresyonun tanı ve tedavisindeki yetkinliklerinin artmasıyla depresyona bağlı intihar oranları belirgin şekilde azalır. Oysa Türkiye’de görev yapan bin 500 psikiyatristin yüzde 50’si üç büyük ilde. Korku, bütün hayatımızı zehir eden kötü bir duygu durumudur, çok çeşitli görünümlerde ortaya çıkar. “Sağlıklı” insanda başkalarının kendi hakkında ne düşünebileceği korkusu, konuşma korkusu, amirlerden, rakiplerden, üniformalılardan ve kurumlardan duyulan korku, cinsel ilişki öncesinde ve sonrasında beliren korku, başarısızlık ya da hastalık korkusu, gelecek korkusu... Bunlar kapitalizmin malı. Yalnızca onun ürünü olarak değil, aynı zamanda onsuz her şeyin çökeceği bir yapıtaşı olarak da bu sisteme ait. Kapitalizm hâlâ, hem de daha fazla ve yaşamın en küçük ayrıntılarına kadar korku üreterek egemenliğini sürdürüyor. Korkuyu kabul etmemek korkmamak anlamına gelmiyor. Yaşamın her alanına sinen, hayatımızı zehir eden, toplumu bütün olarak hastalığın kucağına atan bu korkular yumağından kurtulmanın ilk adımı onu kabul etmek ve kaynaklarını saptamak. Korku zihinlere hâkim hale gelirse dünyadaki sorunlar ve zorluklar abartılmaya ve olası çözüm yolları gözardı edilmeye başlanır. Korku kültürü insanları birbirine yabancılaştırıyor. Bu kültür insanların toplumun karışı karşıya olduğu sorunlarla mücadele etmelerini engelleyen bir şüphe ortamı yaratıyor. Korku kültürünün en olumsuz sonuçlarından biri herhangi bir yeni sorun ve zorluğu bir ölüm kalım meselesine dönüştürmesi. CUMHURİYET 09 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle