22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

25 HAZİRAN 2006 / SAYI 1057 5 65 gün gözaltında... N ecmi Demir 68 kuşağından ve THKPC, yani Türkiye Halk Kurtuluş Partisi kurucularından. Demir, yaşadığı işkenceyi şöyle anlatıyor: 27 Mayıs 1971’de gözaltına alındım. Sirkeci’deki İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün Sansaryan Han’daki merkezine götürüldüm. 17 gün orada kaldım. Ardından Merkez Komutanlığı Harbiye hücrelerine götürüldüm; 18 gün de orada kaldım. İşkence izleri ortadan kalkmadığı için 30 gün de Haydarpaşa Askeri Hastanesi’nin mahkum koğuşunda kaldım. Sonuç olarak 65 gün gözaltında kalmış oldum! İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne getirildikten kısa bir süre sonra birinci şubeden (siyasi şube) ikinci şubeye (cinayet masasına) götürüldüm. Yüksek tavanlı geniş bir odada falakaya yatırıldım. Odada 78 kişi vardı. Onlar arasında Ahmet Ateşli’yi çok iyi hatırlıyorum. Ayaktaki sopa darbelerini, vücuda ve kafaya ayakla vurulan tekmeler izliyordu. Üstüme dökülen kanlardan ayak tabanlarımın patladığını anladım. Bir an “Kurtuldum galiba” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Ama bunun bir başlangıç olduğunu sonradan anladım. Uzun bir falaka sürecinden geçirildim. İşkencecilerin üstleri dahil, her taraf kan içinde kalmıştı. Bunun 67 saat sürdüğünü sanıyorum, ama yanılabilirim. Zaman ve mekân kavramları içinde bulunulan durumda karışabiliyor çünkü. Sonunda beni koridora çıkarttılar, bir banka oturttular, ayaklarımı su dolu bir kaba soktular; orada oturamadım, düştüm, koridor kanlı suyla yıkandı. Sebep olduğum kirlilikten dolayı da dayak yedim. Ama artık hiçbir şeyi hissedecek durumda değildim. İşkence nedeniyle epey sıkıntı yaşadığım söylenebilir. Bir süre yürüme zorluğu çekmem yanında, belki de sinirlerdeki tahribat nedeniyle ayaklarım hep soğuk kaldı. O zamandan beri ısının azaldığını önce ayaklarım hisseder. Biri dışında bütün ayak tırnaklarım döküldü. Sol başparmağım tırnak dibine kadar yarılmıştı. Uzun süre (uzun yıllar da diyebiliriz) ani bir gürültüde, bir kapı çarpmasında, vb., refleks olarak ayaklarımdan başlayıp bir anda beynimi saran küt bir ağrı hissettim. Bunları telafi için bir şey yaptığım söylenemez. Zaten bunun koşulları da pek yoktu. Herhalde ilacımız hapishanenin dingin ortamı ve insanlığın geleceğine duyduğumuz inanç oldu. Cezaevine girdiğim gün çıktım, tam sekiz yıl sonra. İşkenceyi önleyebiliriz Türkiye işkence konusunda sabıkalı ülkelerden. İHD İstanbul Şubesi Başkanı Hürriyet Şener 12 Eylül’den bu yana 1.5 milyon kişinin işkence gördüğünü söylüyor. Peki, işkence sürüyor mu? Fotoğraf: UĞUR DEMİR Berat Günçıkan lı uygulandığı iddia edilse de işkenceyle toplumu susturmak, sindirmek ve korkutmak da hedefleniyor. İşkence dün olduğu gibi bugün de “münferit olay” olarak tanımlanamayacak denli, sistemle direkt bağlantılı ve evrensel bir suç. AB süreci Türkiye’de işkence uygulanmasına ilişkin nasıl değişiklikler getirdi? İHD İstanbul Şubesi’ne 2005 yılı içerinde yapılan işkence başvuruları sayısında azalma, yıl içinde de 2005’e göre sayısal düşüklük gözleniyor. Yine, gözaltı süresinin (özel durumlar dışında) 24 saate indirilmesi, avukat görüşlerinin mümkün mertebe yapılabilmesi işkence konusunda son 1.5 yıl için sayabileceğimiz yetersiz, ama olumlu gelişmeler. Bu gelişmelerde AB sürecinin olduğu kadar, başta İHD ve TİHV olmak üzere, demokrasi güçlerinin yıllardır türlü zorluklara göğüs gererek, kararlılıkla verdikleri mücadele de etkili oldu. Oldukça olumlu bir tablo çiziyorsunuz... Hayır, hükümet bu nispi olumlu yasal değişikliklerden özellikle Terörle Mücadele Yasası’yla birlikte vazgeçti. AB’nin talepleri doğrultusunda yapılan yasal değişiklikler, hiçbir zaman sistemin temeline yönelik olmadı, olması da mümkün değildi. İşkencenin devletin elinin altında hazır olarak tutulduğunu, “ihtiyaç” halinde nasıl pervasızca kullanılabileceğini 2006 Mart ayı sonundaki olaylarda Diyarbakır’da ve bölgede yaşanan yüzlerce işkence vakasında gördük. İşkence yöntemleri, içinde bulunulan döneme göre nasıl değişimler gösteriyor? Bundan çok değil, 12 yıl öncesine kadar da yoğun olarak kullanılan askı, elektrik, falaka, tazyikli soğuk su gibi “klasik” yöntemler yerini kaba dayağa, usulsüz gaz bombası/sprey kullanılmasına bıraktı. Toplu gözaltılarda polis arabalarına bindirilen kişilere aracın camları kapatılarak, gaz maskeli polisler tarafından biber gazı sıkma, gözaltına alınırken ya da araçta kaba dayak bugün için en sık uygulanan işkence yöntemleri. Bir de gayri resmi gözaltılar (kaçırılmalar) söz konusu. Mağdur, sivil kişiler tarafından, sivil bir otoya bindiriliyor, bilinmeyen bir açık arazide ya da araç içinde tehdit, aşağılama, sözlü ve/veya cinsel taciz, tecavüz, sigara söndürme, göz bağı ve kaba dayak gibi işkence yöntemlerinin hepsine ya da bir kısmına maruz bırakılıyor. Y İlkayNecmi Demir.... arın, yani 26 Haziran, İşkence Görenlerle Dayanışma Günü. Türkiye, işkence konusunda sabıkalı ülkelerden biri. İnsan Hakları Derneği (İHD) ile Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV)’nın kayıtları 12 Eylül’den bu yana yaklaşık bir buçuk milyon insanın işkence gördüğünü belgeliyor. THİV bugün işkenceye karşı mücadeleyi ve işkence görenlerle dayanışmayı görünür kılmak için Boğaz’da pankart açacak. 12.00’de Salacak Su Ürünleri Kooperatifi önünden tekneyle hareket edilecek, Ortaköy İskelesi’ne yanaşılıp oradan Boğaz’a devam edilecek. Peki, AB’ye uyum sürecinde, Türkiye, sabıka kaydını yeniledi mi, işkencesiz bir sorgulama yöntemine geçti mi? Bu soruların yanıtını İHD İstanbul Şubesi Başkanı Hürriyet Şener veriyor: İşkence daha düne kadar ya gözaltı ya olağanüstü hal ya da savaş koşullarının “fiziksel” baskı ürünü olarak görülüyordu. Bugün bu tanıma neler eklendi? Bugünle “daha dün” arasındaki fark, uygulanan yöntemlerde değişiklik göstermesi. Her ne kadar sorgu sırasında kişiden bilgi almak amaç CUMHURİYET 05 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle