02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 9 NİSAN 2006 / SAYI 1046 OPERADAKİ HAYALET Bugünlerde sinemalarda bir müzikal izleyebilirsiniz: Operadaki Hayalet. 1911’de, Gaston Joel Schumacher... Filmin hem senaristi hem de yapımcısı olan Lloyd Webber, Think of Me ve Masquerade şarkılarının görsel karşılıkları üzerinde titizlikle durmuş. Yapımcı Austin müzikale sadık kaldıklarını vurguluyor: “Öyküde birkaç değişiklik yaptık. Müzikalde avizenin düşüşüyle birlikte birinci perde biter, filmde ise bunun bir anlamı olmazdı. Böylece avizeyi filmin sonunda düşürdük. Sinema dili bize müzikalin karakterlerini daha iyi işlememizi sağladı.” MELEĞE İNANABİLMEK... 19. yüzyılın sonlarında Paris’te altın sesli genç soprano Christine Daaé (Emmy Rossum) çocukluğundan beri gizemli Müzik Meleği’nden şarkı dersleri almaktadır. Yalnızca Madame Giry (Miranda Richardson) bu Müzik Meleği’nin (Gerard Butler) sırrını, yani Operanın Hayaleti olduğunu biliyordur. Tiyatronun divası La Carlotta (Minnie Driver) kostüm provaları sırasında gösteriyi bırakınca yöneticiler rolü Christine’e verirler. Açılış gecesinde genç sopranonun büyüleyici yorumu hem izleyicileri hem de operanın hayaletini çok etkiler. Bu yeni yıldızı salt hayalet korumasına almamıştır, operanın sahibi Vikont Raoul de Chagny’nin (Patrick Wilson) gözü de Christine’dedir. İngiltere’de Pinewood Stüdyoları’nda olağanüstü güzellikteki dekorlarda çekilen 85 milyon dolarlık Amerikanİngiliz ortak yapımı filmde yönetmen genç oyuncularla çalışmak istemiş: “Christine daha yaşlı olsaydı, aşırı saflığından ötürü izleyiciye aptalmış gibi görünebilirdi. Otuz beş yaşındaysanız bir meleğin sizinle konuştuğuna inanmazsınız. Andrew gençlerle çalışabilirsin, ama şarkı da söyleyebilmeliler, dedi. Oyuncularımın hem güzel, hem yetenekli hem de iyi şarkıcı olmaları gerekiyordu. Neyse ki çok şanslıydım.” Hayalet’i oynayan Butler, gençken bir rock grubunun solistiymiş, Wilson’sa Broadway’de The Full Monty müzikalinin başrolünde oynamış, 18 yaşındaki Rossum ise yedi yaşından beri lirik korolarda şarkı söylüyormuş, ayrıca film için bir yıl öncesinden sesini eğitmeye başlamış. “Operadaki Hayalet benim 19. filmim” diyor Schumacher, “Umarım iyi bir yönetmen olmayı öğrenebildim”. Leroux tarafından kaleme alınan romanın bu yedinci versiyonu. Filmin senaristi ve yapımcısı müzikallerin sihirbazı Andrew Lloyd Webber. Yönetmen ise Joel Schumacher... ats, Evita, Jesus Christ Superstar, Aspects of Love, Sunset Boulevard, Starlight Express gibi efsaneleşen müzikallerin mucidi Andrew Lloyd Webber’in Operadaki Hayalet’i New York’un Broadway ve Londra’nın West End tiyatrolarında otuz yıldır sahneleniyor. Gaston Leroux’nun 1911 tarihli romanından Webber’in 1986’da uyarladığı müzikal tam yedi kez sinemaya aktarıldı: Rupert Julian’ın 1925, 1930 tarihli siyahbeyaz versiyonlarında hayaleti dönemin ünlü aktörü Lon Chaney canlandırdı. Arthur Lubin’in Nelson Eddy’li 1943 versiyonu en iyi renkli görüntü ve sanat yönetimi Oscar’larını kazandı. 1962 ve 1989 çev C rimlerinin ardından 1974’te Brian de Palma, Phantom of the Paradise (Cennetteki Hayalet) adlı rockkorkukomedi karışımı bir film yaptı, ardından İtalyan korku sinemasının ustası Dario Argento’nun yorumu geldi. Müzikal ilk kez 1986’da Londra Kraliyet Tiyatrosu’nda 80 milyon izleyici ile buluştu. Dünyada toplam 18 ülkede 65 bin gösterim yaptı, 50 önemli ödül kazandı. Güney Afrikalı ve Çinli izleyiciye de ulaştı. Operadaki Hayalet’in ilk Broadway prodüksiyonu New York’taki Majestic Tiyatrosu’nda 1988’de gerçekleştirildi. O günden bugüne Broadway’deki en uzun soluklu müzikallerin ikinci sırasında yerini korudu, ilk sırada yine Weber’in Cats’i vardı. Aslı Selçuk Bu olağanüstü başarıların ardından müzikali sekizinci kez beyazperdeye uyarlamak neredeyse kaçınılmazdı. Yapımcı Shawn Austin, Chicago’nun onlara yol açtığını belirtip “Bize Chicago kapı açtı, ama Chicago başarılı olmasaydı da bu projeye zaten girişecektik” diyor. Ardından beklenen müzikali kim çekecek, kim oynayacak soruları geldi, Spielberg mi, Shekar Kapur mu, Antonio Banderas mı, Hugh Jackman mı? Sonunda İngiliz besteci Lloyd Webber, 15 yıllık dostu Joel Schumacher’i yönetmenliğe seçti. Webber vampir gerilimi The Lost Boys’undan çok etkilendiği Schumacher için şöyle diyor: “Onunla çalışmanın en güzel yanı muhteşem duyarlı bir kulağının olması ve müzi ğin filmde nasıl kullanılacağına yönelik inanılmaz bilgisi. Öyküyü müzikle anlatmayı çok iyi biliyor.” The Sleepers, Batman Forever, Tigerland, Telefon Kulübesi’nin yönetmeni Joel Schumacher ise müzikal yapmanın hem çok kolay hem de çok zor olduğunu vurguluyor: “Örneğin konuşmaları çekeceksem önce bu sahnenin ritmini bulup kurguyu da hesaplayarak ona göre düzenlemeliyim. Bir şarkıya girilecekse ritm zaten tanımlanmış oluyor. Sahnenin bir dakika kırk saniye süreceğini önceden biliyorsunuz. En büyük zorluksa öyküyü görsel açıdan aktarmak ve şarkıların peş peşe sıralanmasından çok öykünün içine yedirilmesini sağlamak.” Hollywood’dan Bollywood’a müzikaller ünya sinemasında müzikallerin tarihi gelişimine bakarsak 1929’da ilk müzikalin tanıtımı All talking! All singing! All dancing! (Herkes Konuşuyor, Herkes Şarkı Söylüyor, Herkes Dans Ediyor) olarak yapıldı. Müzikallerin Altın Çağı 193050 yılları arasında Hollywood’da yaşandı ve doğrudan Broadway’deki oyunlardan etkilendi. Otuzlarda iki eğilim vardı: Warner şirketi ünlü Busby Berkeley’in koreografilerini yaptığı parlak dekorların önünde kızlar taburunu dans ettirdi ya da RKO, ara sıra diyaloglara yer verdiği Fred AstaireGinger Rogers ikilisini stilize, göz kamaştırıcı dekorlar önünde sundu. Otuzlardan kırklara dek uzanan dönemin en ünlü müzikalleri arasında The Love Parade (1929), The Broadway Melody (1929), 42nd Street (1933), Gold Diggers of 1933 (1933), Flying Down to Rio (1933), Top Hat (1935), The Wizard of Oz (1939), Meet Me in St. Louis (1944), Summer Holiday (1948), On the Town (1949) sayılabilir. Amerikan müzikallerinden en çok etkilenen ülkeler Mısır ve Hindistan oldu. Hindistan’da, içinde 12 şarkının olduğu Alam Ara’nın (1931) ardından Bombay Stüdyoları’nda günümüze dek şarkılı, danslı filmler eksilmedi. Bunların içinde en ünlüsü ülkemizde de gösterilen Raj Kapoor’un Avare (1951) filmi. Fransa’da Paris Damları Altında (1930), Milyon (1931), Özgürlük Bizimdir (1931) örnekleri yer aldı. 1940’ta MGM’ye yetenekli yapımcı Arthur Fre D Singin‘in the Rain ed’in katılımıyla müzikallerde en iyi şarkı sözü yazarları, besteciler, dansçılar, set tasarımcıları, yönetmenler, şarkıcılar çalışmaya başladı. Broadway’in en önemli isimleri Gene Kelly ve Stanley Donen Hollywood’a taşındılar. An American in Paris (1951), Singin’in the Rain (1952), The Band Wagon (1953), Seven Brides for Seven Brothers (1954), Brigadoon (1954), Funny Face (1956), Silk Stockings (1956), Swing Time (1956), Gigi (1958) gibi unutulmaz müzikaller çevrildi. Savaş sonrasında müzikaller Gene Kelly, Cyd Charisse, Judy Garland gibi yıldızların yeteneklerinde yükseldi. 1960’larda West Side Story (Batı Yakasının Hikâyesi/1961) müzikal türüne yeni bir soluk ve bakış getirdi, bu filmi My Fair Lady (1964), Les Parapluies de Cherbourg (Cherbourg Şemsiyeleri/1964), Mary Poppins (1964), A Hard Day’s Night (1964), The Sound of Music (Neşeli Günler/1965), Les Demoiselles de Rochefort (Rochefort’lu Gençkızlar/1967), Dr. Dolittle (1967), Star! (1968), Oliver! (1968), Funny Girl (1968), Chitty Chitty Bang Bang (1968), Paint Your Wagon (1969), Hello Dolly (1969), Sweet Charity (1969) izledi. 70 ve 80’lerin önemli örnekleri arasında Woodstock (1970), The Boy Friend (1971), Fiddler on the Roof (Damdaki Kemancı/1971), Cabaret (1972), Nashville (1975), Tommy (1975), Bugsy Malone (1976), New York New York (1977), Saturday Night Fever (1977), Pennies from Heaven (1978), Hair (1979), All That Jazz (1979), Great Rock’ n’ Roll Moulin Rouge Swindle (1979), The Rose (1979), Grease (1980), Fame (1980), Le Bal (1982), The Wall (1984), The Cotton Club (1984), A Chorus Line (1985) sayılabilir. 90’lar ve 2000’lere bakarsak Evita (1996), Romeo ve Jülyet (1996), Everyone Says I Love You (1996), On connait la chanson (1997), Moulin Rouge (2001), Chicago (2002), Pas sur la bouche (2003) göze çarpıyor. Türk sinemasında ise müzikal komedilerin ilk örneklerini Muhsin Ertuğrul yaptı: Leblebici Horhor (1923), Karım Beni Aldatırsa (1933), Cici Berber (1933), Milyon Avcıları (1934), Aynaroz Kadısı (1938), Bir Kavuk Devrildi (1939), Akasya Palas (1940)... 1950’lerde sevilen dans ve ses yıldızlarının oynadığı filmler moda oldu: İstanbul Geceleri (1950), İstanbul Çiçekleri (1951), Vur Patlasın Çal Oynasın (1952), Çalsın Sazlar Oynasın Kızlar (1954), Şehir Yıldızları (1956)... Lütfi Akad, Cemal ve Ekrem Reşit Rey in Lüküs Hayat operetini perdeye uyarladı (1950). Bir Çiçek Üç Böcek (1962, S. Doğan), Beş Şeker Kız (1964, O. Seden) filmlerinde Amerikan müzikallerinin etkileri açıkça görülüyordu. Atıf Yılmaz, Haldun Taner’in Keşanlı Ali Destanı’nı (1964) çekti. Beş Fındıkçı Gelin (1966, H. Saner) Amerikan müzikali Yedi Kardeşe Yedi Gelin’in (1954) yerel uyarlamasıydı. Damdaki Kemancı (1972, H. Saner), Renkli Dünya (1980, O. Aksoy), Asiye Nasıl Kurtulur (1987, A. Yılmaz), Ateş Üstünde Yürümek (1991, Y. Özkan), Neredesin Firuze (2004, E. Akay) Türk sinemasında dikkat çeken öteki müzikal çalışmalar arasında yer aldı. Evita Cherbourg Şemsiyeleri Neredesin Firuze CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle