Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 9 NİSAN 2006 / SAYI 1046 Kadın kalkmış, atına atlamış ve... Ayşen Zamanpur, Silk&Cashmere’ın kurucusu, iş kadını, anne, eş... Silk&Cashmere, Moğolistan’da kurulmuş, dünyanın dört bir yanında bayilikleri olan bir firma. Yine de Zamanpur, kişisel başarılara inanmıyor. Onun için “başarının” sırrı, ekip çalışmasında yatıyor. Bir de tutku ve cesarette. Esra Açıkgöz yşen Zamanpur, Silk&Cashmere markasının kurucusu, iş kadını, anne, eş... Onun da her iş kadını gibi üstüne düşen pek çok rol var. O en çok takım arkadaşı olmayı seviyor. Çünkü ona göre bireysel mutluluk da, başarı da yok. “Her şey takım işi” diyor, “Her ne kadar Sinderalla masalı gibi sunulan, özel insan hikâyeleri seviliyor olsa da... Kadın sabahleyin kalkmış, atına binmiş Moğolistan’a gitmiş... Ben, sadece tutku ve cesareti olan herkesin yapabileceği bir şey yaptım”. Silk&Cashmere’ın öyküsünü yazıyor. Bu hikâyede ne mi var? Yolculuk, serüven, mücadele... İşte Ayşen Zamanpur’un hikâyesinin bir parçası, hayata ve başarıya dair anlattıkları... Bize biraz kendinizi anlatır mısınız? Robert Koleji ve Boğaziçi Üniversitesi mezunuyum. Evliyim, 19 ve 15 yaşlarında iki çocuğum var. Okuldan sonra Şişecam Genel Müdürlüğü’nde planlama uzmanı olarak çalıştım. 5 yıl sonra Benetton bayiliği açtım. 7 Benetton bayiliğim vardı. Orada güzel bir hazırlık dönemi yaşadım. Sonrasında Silk&Cashmere’ın hikâyesi başlıyor. Kendim hakkında başka ne söyleyebilirim ki... Caz sanatçısı olmak istiyormuşsunuz mesela... (Gülüyor) Evet, bunu çok isterdim. Ancak yeteneğim olduğundan değil, caz’ı sevdiğimden. Kurulu bir işiniz varken, neden bunları bırakıp her şeye sıfırdan başlamayı seçtiniz? “Rahat mı battı?” diyorsunuz... Benim için hiçbir zaman rahatlık hedef olmadı. İçinde tutku, meydan okuma, başarma şansı, hatta risk olmayan, yaratıcılık olmayan hiçbir alan benim ilgimi çekmiyor. Hayatta herhangi bir risk almamanın tek yolu hiçbir şey yapmamaktır, ama o zaman başarı da elde edemezsiniz. Bir yerde bir fırsat varsa, yanı başında da tehlike vardır. Zaten girişimcilik de bunları görebilmektir. Hayata daha dikkatli bakmak, boşlukları görmek gerekiyor. Bu, doğru zamanda, doğru şeyleri yakalayabilmenin yolu. Hala Silk&Cashmere’ın A önümüzdeki beş yıl içindeki stratejilerini saptarken çok büyük bir heyecan duyuyorum ve düşler kuruyorum. Zaten her şey düşle başladı. Bu nasıl bir düştü? Kaşmir, çok pahalı aristokrat mağazalarda satılıyordu, öyle ki vitrinlerine bakmaya korkar, uzaklaşırdım. Bir de içine azıcık kaşmir konulan ucuz kaşmirler vardı. Oysa makul fiyatla sunulursa kaşmiri ekonomik durumu bizim gibi olanlar alabilirdi. Bu insanlara kaşmir üretebilmek için yola çıktım. Peki bu düşü gerçekleştirmek için neler yaptınız? Ben bir doktor kızıyım, sadece okuma şansı elde etmiş, kentli eğitimli bir kadınım. Karıkoca 10 yıl üst düzey yöneticilik yaptık; yata kata değil, yatırıma yöneldik. Silk&Cashmere, 1992’de İç Moğolistan’da uzun araştırmalardan sonra kuruldu. Bütün birikimim Çin’de, çünkü kaşmir keçisi orada. O dönemde oralardaki, yuvarlak gözlü ilk kadın bendim. Kimi zaman somon rengi bin tane kaşmir ekstra large kazak üretme cahilliğine düşerek; deneye, yanıla bugüne geldik. BAŞARI DİYE BİR NOKTA YOK... Sizin için başarı ne? Başarı lafını sevmiyorum, içinde böbürlenme ve rehavet olabiliyor. Zaten öyle bir nokta da yok, tıpkı mutluluk diye bir nokta olmadığı gibi. Bir kargaşanın içinde gidiyoruz. Benim de kendimi iyi hissettiğim zamanlar oldu, başarısız hissettiğim zamanlar da, hatta bunlar çoğunlukta. Hâlâ giremediğimiz pazarlar, gidilecek yerler var mesela. Bir röportajınızda “Markam olsun, bedeli neyse öderim” demişsiniz. Nedir o bedel? Marka olmak başlı başına uzun soluklu bir şey. Bütün kısa vadeli çıkarları elinizin tersiyle itmeniz gerek. Daha çok para kazanabilme, daha çabuk büyüme, daha çok tanınma fırsatlarını bile. Bu insani olarak o kadar da kolay değildir. İş dünyasında kadın olmanın zorlukları neler? Türkiye’de iş kadını olmak hem zor, hem de daha kolay. Kadınlar ilerleme yolunda daha çok güçlük çekiyor, ancak bence kentli ve eğitimli kadının bir sorunu yok. Yanlış anlaşılma olmasını istemem, Türkiye’de çok ciddi bir kadın sorunu olduğunu, kadının sadece anne ve ev kadını kimliği ile kabul edildiğini, çok büyük bir kesimde aile içi şiddet, töreler, din baskısı altında olduğunu biliyorum. Yine de kentli eğitimli kadının bir sorunu olduğunu düşünmüyorum. Hatta iş hayatında başarılarımız daha çok dikkat çekebiliyor. Açıkçası o kadar çok rekabetle uğraşıyoruz ki, kadın olmak durumu sorunlar listesinde altta kalıyor. Bir doktor kızıyım, dediniz. Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? Çok sorunlu ve heyecanlı bir çocukluğum vardı. Babam çok okuyan, enAyşen Zamanpur: Kadınlar mutlaka politikaya girmeli... teresan biriydi. Koyu sosyalist oldu ğundan sürekli sürülürdü. Biz de peşinden dolanırdık. İlkokulu beş ayrı kentte okudum. Devamlı misafirlerin olduğu, kapısı açık evlerdendi. Tabii, kavga da dövüş de vardı. Bana çok güven duyuldu. Moğolistan’da 18 saat trenlerde tek başıma yolculuk yaparken, o güven hissini kullandım. Peki siz nasıl bir ebeveyn oldunuz? Çocuklarınızın size karşı yakınmaları var mı? Bir insanın içinde yaratma enerjisi, hayatın içinde olma isteği varsa, kendini sadece anne ve eş olarak kısıtladığında, iyi bir anne olamayacağına inanıyorum. Böyle anneler, acıtmak istiyorlar. Bu öfkeyi yaşamıyorum, keyifliyim, onlara da bu keyfi yansıtıyorum. Ambalajlarınızın dizaynını oğlunuz yapmış. Sanırım sizin yolunuzda ilerliyorlar. Aslında pek benim yolumda değiller. Oğlum sadece tasarım işini seviyor, iyi biliyor. Belki bize de yardımcı olur. Kızımın modayla ilgili yeteneği var. Onun bize katkısı olacağını düşünüyorum. Yine de yolunu kendisi çizecektir. Sırf bizim işimiz diye, mutsuz olacakları bir ortamda kalmalarını istemem. Hayatta en büyük beceri, başarı, insanın kendiyle barışık, keyifli anlarının daha çok olması. Bir de paylaşımcı olması. Egosantrik şeyleri sevmem. KAGİDER’in ve KADER’in kurucularındansınız. Nedir sizin için buralarda yapılan çalışmaların anlamı? Aslında çok iyi bir üye değilim. Fedakârca çalışanlar var. Ben sadece yapabileceğim noktalarda destek olmaya çalışıyorum. Hayatta belli bir yere gelmiş kadınlar, diğer kadınların elini tutmalı ve kadınlık gerçeği dışlanmamalı. Ben yapamam, ama kadınlar muhakkak politikaya girmeli. Politikada en büyük eksiklik, kadınların azlığı. CUMHURİYET 02 CMYK