Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
5 MART 2006 / SAYI 1041 9 KaragözHacivat’ın düşündürdüğü... “Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?” filminden sonra, Karagöz’ü Haluk Bilginer’in sesi olmadan ya da okuduğumuz metinleri o görüntülerden ayrı hayal edemeyeceğiz. Çünkü görüntünün gücü, yazıdan üstün. Ancak Türkiye’de söz, yazı ve fotoğraftan baskın. Filmle başlayan iki tartışmanın konuları da bunlar; görüntünün gücü ve fotoğrafın söze üstün gelip gelemeyeceği... Volkan Aran Hakan Şükür ? ? Katoliklerin bu dayanışmasına karşı çıkmak için de Protestanlar Rangers takımını kurdu. Böylece iki takımın rekabeti git gide futboldan çok Katolik ve Protestan mezheplerinin çatışması haline geldi. Rangers’da 1980 yılına kadar Katolik hiçbir futbolcu yer almadı. MaviBeyazlılar tarihlerinde ilk defa bu yıl Katolik Mo Johnston’ı kadrolarına kattılar, ancak taraftar bu transfere büyük tepki gösterdi. Hatta bir maçta Johnston’ın attığı golü saymayıp kendi aralarında skoru berabere ilan ettiler! H YUGOSLAV İÇ SAVAŞI Futbolu siyasetle bölünen bir diğer ülke ise SırbistanKaradağ. Eski adıyla Yugoslavya, Tito döneminde bölünmeyi önce futbolla yaşamıştı. Boşnakların Mostar’ı, Sırplar’ın Kızılyıldız’ı, Komünist partinin Partizan’ı, Hırvatlar’ın Dinamo Zagreb’i hiçbir zaman birbiriyle dost olamadı. Belgrad’ın iki takımı Kızılyıldız ve Partizan siyasal çarpışmalar içindeler. Gelenekçilerin takımı sayılan ve muhafazakâr bir görüşe sahip olan Kızılyıldız ile Partizan arasındaki bu görüş ayrılığı başkenti de ikiye böldü... acivat Karagöz Neden Öldürüldü?, filmi, tarihi bir film olma iddiası gütmese de XIV. yüzyıl Anadolusu’na dair varsayımlarıyla ve eski bir ortaoyunu geleneğini beyazperdeye taşıması ile iki ayrı tartışmayı gündeme getirdi. İlki, arka planda tarihi kullanan tüm filmlerin yol açtığı bir tartışma. Tarih kitaplarının ulaşabildiğinden çok daha büyük kitleleri hedefleyen sinema, yeni bir tarih yaratıyor ve gerçekler ne olursa olsun akılda kalan beyazperdedeki oluyor. Çünkü görüntünün gücü, yazıdan üstün. Belki sinemayı bu yüzyılın sanatı yapan şey de bu. İkinci tartışma da tam bu noktada başladı. Uzun yıllar, ülke sineması tiyatro geleneğinden kurtulamamış ve söz oyunları, fotoğrafın önüne geçmişken, bir tiyatro oyunu olmaya namzet Hacivat ve Karagöz, geniş bütçeli bir filmin aktörleri haline dönüşüyor ve eski bir eleştiriyi gündeme getiriyor: Türk sineması Karagöz ve ortaoyunu geleneğinden sahiden kurtulabildi mi? Fotoğraf söze üstün geldi mi? BOCA’NIN KİRLİ SOKAKLARI Dünyanın bir diğer ucunda, Arjantin’de de yeşil sahaları sosyal sınıf farkı ikiye bölüyor. Zenginlerin ve orta sınıfların takımı River Plate’le düşük gelirli işçi sınıfının takımı Boca Juniors’un rekabeti görülmeye değer. River Plate, “Los Millonarios”, yani “milyonerler” olarak tanınıyor. İşçi kesiminin ve yoksulların takımı olarak anılan Boca Juniors 20 yenildikleri bir River maçı sonrası öfkelerini şöyle dillendiriyorlar: Bu maç 22 berabere bitti, çünkü bizim taraftarlarımız, iki River sempatizanını öldürdü! Filmin anlatıcısı Ezop yani yönetmen Ezel Akay, masalla gerçeği buluşturmayı amaçlıyor. Karagöz’ü Haluk Bilginer, Hacivat’ı ise Beyazıt Öztürk beyazperdeye yansıtıyor... “Belki başka sanat alanlarında, örneğin tiyatroda, resimde yeni yaratılara kaynak olabilecek bir gelenek sayılabilir. Ama karagöz ve onun akrabası bütün öbür gelenekler (ortaoyunu, tuluat, meddahlık, mukallitlik...) sinemamıza günümüze dek destek değil, köstek olmuşlardır. Karagöz’ün derinliksiz, yüzeyde kalan gölgelerini, kalıp tiplerini alabildiğine laf kalabalığına, konuşmalara boğan; perdenin ardından değil de önünden yansıtılan bir ‘karagöz sinemasına’ yol açmışlardır.” Peki, sözlere ve diyaloğa dayalı filmleri doğuran bu gelenek Nijat Özön’ün bunları söylediği 70’li yıllardan sonra da sürdü mü? Karagöz geleneği ile sinema tarihi arasındaki bağlantıları inceleyen Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Savaş Arslan, “Eski istanbul’da ilk sinema filmi 1897’de bir Karagöz perdesinde gösterilmişti. Tarihi böyle başlayan bir sinemanın Karagöz geleneğinden etkilenmemesi düşünülemezdi. Ama bu, etkilenmenin kötü bir şey olduğu söylenemez. Sinema deyince Batı sinemasını, görselliğe dayalı sinemayı anlarsak bu doğrudur, ama Türkiye’de sinema başka türlü olacaktı.” Savaş Arslan, 80’lerin sonunda ortaya çıkan yeni Türk sinemasının sanat filmi yapısına döndüğünü ve diyaloğun etkisinin artık o denli fazla olmadığını söylüyor. “Artık daha çok Hollywood ve televizyonun etkisinden bahsedilebilir”. Yine de bugün yerli sinemanın en büyük ve en çok seyirci çeken yapımlarında modern meddahlık yapan ve “anlatıcılıktan” sinemaya geçmiş senarist ve yönetmenlerin ağırlığı büyük. Türk sinemasının en pahalı ve en çok izlenen yapımları Cem Yılmaz’ın senaryosunu yazdığı G.O.R.A. ve Yılmaz Erdoğan’ın yazıp yönettiği Vizontele ve Vizontele Tuuba. Ezel Akay da kendisini, yönetmenden çok bir anlatıcı olarak tanımlıyor ve “Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?”nün en can alıcı noktalarından birinin de filmde kullanılan dil olduğunu söylüyor. Karagöz tiplemesini Turist Ömer’lerle seksenlere kadar sürdüren Türk sineması, bugün de anlatım geleneğiyle bağlarını koparmadığını gösteriyor. Öte yandan Karagöz’den alacağı şeylerin de artık gittikçe azaldığını... Belki de Ezel Akay’ın anlattığı hikâye beyazperdeye değil de tiyatro sahnelerine taşınsaydı, tarihi dekoru, masalsı havası ve güçlü müziğiyle “Karagöz tiyatroymuş” dedirtebilir; o zaman sinemanın beyaz perdesinde Karagöz’le Hacivat’ın hemen her atışmasında kahkahaya boğulan genç Osmanlı ahalisi yerine geçecek tiyatro izleyicisi, hikâyenin eksik “resmini” tamamlayabilirdi. Nasıl dirilteleceği çokça tartışılmış olan Hacivat ve Karagöz de belki böylece ölümsüzleşmiş olurdu... TÜRKİYE’DE DURUM Türkiye’de takımlar arası mücadelede böyle keskin siyasi görüş ayrılıkları yok denilecek kadar az, ancak bu, futbola siyasetin hiç bulaşmadığı anlamına gelmiyor. Statlarda zaman zaman siyasi mesaj veren pankartlar açılıyor, siyasi eğilimi sergileyen işaret ve selamlarla eller havaya kalkıyor. Güven Sazak’ın başkanlığı döneminde Fenerbahçe'de faaliyet gösteren ülkücü gruplar, daha sonra diğer büyük takımların da bulunduğu tribünlere girmek istediler. Beşiktaş'ta Çarşı, yıllardır sosyal demokrat tavrı ile ilgi çekerken bu grubun içindeki “sosyalist” taraftarlar, zaman zaman Che posterleri açtı. Galatasaray ise, genelde sistemin takımı. Bir dönem ülkücü gruplar baş gösterdi, ardından Galatasaraylılığı nedeniyle Mesut Yılmaz adı ön plana çıktı. Başbakanlığı döneminde Fenerbahçe tribünlerinde şöyle bir pankart açıldı: “Sandıkta görüşürüz Mesut Bey”. Geçen bir maçta taraftarlardan oluşan Ultraaslan grubunun hacca giden bir lideri aracılığı ile açılan “Bu canlar sana feda ya Hz. Muhammed” pankartı ile beraberindeki tekbir sesleri camiada yadırgandı. Takımın kaptanı Hakan Şükür’ün Fethullah Gülen sempatizanlığı, aynı takımdaki Emre Belözoğlu, Okan Buruk, Hakan Ünsal, Arif Erdem gibi isimlerin Hakan’la birlikte hareket etmesi de Galatasaray’ın sistemin içinde nerelerde ve nasıl durduğunu gösteriyor. Trabzon seyircisinin, tuttuğu takım SarıLacivertliler’i kolladığını düşündüğü için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a tepkisini de unutmamalı. Başbakan’ın partisi AKP bu tepki sonrasındaki yerel seçimde Trabzon Belediye Başkanlığı'nı kaybetti. İslami sermayenin etkili olduğu Yozgatspor bir ara Yimpaş adı ile legalleşmeye çalıştı. Konya’da Konya Ladiksporlu futbolcular kazandıkları bir maç sonrası saha ortasında “şükür” namazı kıldılar. Konya Kompen ve Konya Kombassanspor takımlarının maçlarında da dönem dönem yeşil bayrak açıldığı görüldü. Siirt Jetpaspor da bir dönem tarikat bağlantısının olduğu ve futbolcuların antrenman yerine şeyhlerin türbelerine ziyarete gittiği öne sürüldü. Görülüyor ki, birçok ülkede futbol sadece futboldan ibaret değil. Tartışmanın ilk kısmı bilindik bir hikâye. Tarih arka plan olarak kullanıldı ve Ezel Akay “Bu bir tarih filmi değil” diye duyursa da arka planda art niyet arandı ve bulundu. Osmanlının ilk döneminde İslamiyetin yeri ve sosyal düzenin yansıtılış şekli kabul edilegelen inanışlardan farklı. Filmde Osmanlıların 1320’li ve 30’lu yılları canlandırılıyor, tam bir İslami toplum hayatı yerine, kozmpololit bir sosyal yapı beyazperdeye yansıyor. Karagöz bir Şamanist, Orhan Gazi “dünyevi zevkleri” önemseyen, “ağırbaşlı” denemeyecek bir sultan olarak karşımıza çıkıyor. Eleştirilere rağmen tarihçiler için bu resim çok da inanılmaz değil: “İlk Osmanlıların bazı inançları İslamın farz olunan esaslarıyla çelişmiş olabilir, ama ilk Osmanlılar da dahil olmak üzere sınır toplumlarının kendi ‘şamanistik’ inanışlarını korudukları ya da daha ziyade birleştirici bir İslam anlayışı içinde yeniden tanımladıkları gerçeğini değiştiremeyiz”. Harvard Üniversitesi Türkoloji Kürsüsü Başkanı Prof. Cemal Kafadar, 14. yüzyılın ilk yarısında İslamın bugünkü anlayışla yaşanmadığını söylüyor. Sonuçta tarihçilerin de üzerinde hemfikir olmadığı bir süreç, masalsı bir anlatımla perdeye geldiğinde bile tepki çekti. “Farklı toplumsal kesimlerin kendilerine özgü tarih teorileri aracılığıyla birbirleriyle kapışageldiklerini ve bunun Türkiye’nin fikir hayatının çok önemli bir parçası olduğu”nu söyleyen tarihçi Halil Berktay’ın sözleri bir kez daha doğrulandı. Sinema bugünkü gücüyle tarihi farklı kabul ettirebilir ve öyle hatırlatabilir. Bunu fotoğrafın gücüyle yapması hiç de zor değil, ama tarihi konu edinen bir filmin, belgesel film olmadığı müddetçe, tarihi kendine göre yorumlamaması mümkün mü? Sinema tarihçisi Giovanni Scognamillo’ya sinemanın bu nedenle eleştirilmesini nasıl yorumladığını sorduk: “Tarihi kullanan sinema ya da roman bunun bir kurmaca olarak tanıttığı müddetçe bu eleştirilerin yapılmasını doğru bulmuyorum. Sinema bir sanattır. Kendi yorumunu katacaktır. Aksi takdirde sinemadan yalnızca akademik tarihi tezler beklememiz gerekir. O zaman da sinema sinema olmaz. Stalin dönemi sinemasına döner.” Belki sinemanın tarihi yeniden yazmasının sorumluluğunu birer kurmaca olduklarını ilan eden filmlerde değil, görüntünün kelimelerin çok ötesindeki gücünde aramalı. KARAGÖZ’ÜN DÜNÜ, BUGÜNÜ Hacivat ve Karagöz’ün beyazperdede vücuda gelişinin ardından tartışmaya açılan diğer konu Karagöz ve ortaoyunu geleneğinin sinemaya etkisi oldu. Türk tiyatrosunun kurucusu Muhsin Ertuğrul’un ilk sesli filmi yönettiği Türkiye’de, tiyatro geleneğinin sinemayla iç içe olması kaçınılmazdı. Ezel Akay film çalışmasından Metin Erksan’a bahsettiğinde, kendisinin “Karagöz, sinemadır” dediğini anlatıyor. “Bu benim kafamı çok açtı. HacivatKaragöz oyununda gölge değil, renkli görüntü vardır; sinema gibi. Sinema gibi insanları toplar, günceldir”. Ama sinema ve ortaoyunu ya da tiyatro birbirine bu kadar yakın mı? “Tiyatro sinema için sahte bir dosttur; yanıltıcı benzerlikleri sinemayı çıkmaz yola saptırıyor, çeşitli kolaycılıklara yöneltiyor” diye yazmıştı ünlü Fransız sinema tarihçisi Andre Bazin. Türk sineması uzun yıllar bu çıkmazlara düştü ve halk tiyatrosu geleneğiyle kendisini tekrarlanan karakterlerle oluşan bir anlatım sanatına dönüştürdü. CUMHURİYET 09 CMYK