22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

5 MART 2006 / SAYI 1041 3 Biraz da cinselliği konuşalım Esin Düzel ve Nilgün Bayraktar, on ilde kadınlarla cinsellik atölyeleri kurdular. Namusu, bedeni, eşcinselliği, hazzı, tacizi konuştular. Atölyelerin sonucunda, “Cinsellik Atölyesi Kolaylaştırıcı El Kitabı”nı hazırladılar. Cinsel haklar için eylem yapma zamanının geldiğini söylüyorlar... Özgür Erbaş Esin Düzel.... (Fotoğraf: UĞUR DEMİR) zi bulamıyorduk. Eve Ensler’in Vajina Monologları kitabının üniversitelerde yarattığı havadan da esinlenerek iki hocamızla bir araya gelip kadın hikâyeleri toplamaya başladık. Amacımız, cinselliği kadının bütün hikâyesiyle birlikte ele almaktı. Sonrasında bu çalışma geldi. Atölyelere kimler katıldı? Toplumsal cinsiyeti sorgulamaya başlamış, aktif olarak kadın örgütünde çalışan ya da çevresinde yer alan kadınlar. Peki ortak yönler ve farklılıklar nelerdi? Cinselliğin evlilik üzerinden konuşulması en belirgin ortaklıktı. Hatırlanabildiği ve konuşulabildiği kadarıyla, çocukluktaki taciz hikâyeleri vardı. Yani ya çocukluk ya da evlilik sonrası konuşuldu ve genç kadınlar açısından karanlık bir ara dönem vardı. Yine namus çok temel ortaklıklardan biriydi. Namus veya bu ad altındaki tüm sınırlandırmalar, kadını ikincil konuma itmeye ve orada tutmaya yarıyor. Bu konum öyle içimize işlemiş ki, bunun yerine bir şey koyamazsak dışına çıkamayacakmışız gibi bir durum oluşuyor. Kendi kıstırılmışlığımızla, çok uzaklarda yaşanan efsanevi özgürlükler arasında sıkışıp kalmışız sanki. Kaynak bulamadık “Projemizi yaparken en çok zorlandığımız konulardan biri Türkiye’de cinsellik üzerine kadın bakış açısına sahip ve feminist duyarlılıktan beslenen araştırmaların eksikliği oldu. Bu zorluğu aşmak için toplumsal cinsiyet, cinsellik, genel olarak kadına yönelik şiddet ve atölye çalışması tekniği üzerine uluslararası kadın örgütleri tarafından gerçekleştirilmiş çalışmalardan yararlandık. Projemizi Türkiye’nin farklı şehirlerindeki kadın örgütleriyle ortaklaşa geliştirmemiz ve gerçekleştirmemiz projenin hem en önemli zenginliği hem de en büyük zorluklarından biriydi. Her kadın örgütünün bulunduğu bölgeden ve o örgütteki kadınların üzerine gittiği belirli meselelerden kaynaklanan kendine özgü bir ajandası, dinamiği ve iç işleyişi var. Atölyelerimizin daha verimli geçmesi için atölye geliştirme sürecinde ve sonrasında her kadın örgütüyle sürekli iletişimde olmaya ve o örgütteki kadınları ve yaptıkları çalışmaları tanımaya özen gösterdik” NİLGÜN BAYRAKTAR CİNSELLİĞİ YAŞAMAMA HAKKI... Kadınların bedenleriyle ilişkisi, hazza dair söylemleri nelerdi? Cinselliği görece rahat yaşayanlar da baskı altında olanlar da cinsellikle ilgili genel olarak olumsuz anılar anlattılar. Yaşadıklarımız ve söylediklerimiz arasındaki fark burada da ortaya çıktı. Kadınların fıkralara ve türkülere dökülmüş hazza dair kaçamakları oluyor, ama sahiplenilmiş bir bilgi yok. ABD’de özellikle AIDS ve kürtaj korkusunun arkasından başlayan cinsellikten kendini mahrum bırakma (abstinence) hakkı tartışmaları bizim atölyelere de yansıdı. Cinselliğin bizim ayrılmaz bir parçamız olduğunu söylerken, cinselliğimi yaşamak istemiyorum ifadesinin anlamı üzerine konuştuk. En çok zorlandığınız yerler neresiydi? Namusu konuşmak zordu. Kadın hareketinin içinde belirli tartışmaların içinden gelen kadınlarla çalışmamıza karşın, şiddeti ve tacizi daha rahat konuştuk belki, ama cinsel haklar konusunda konuşmakta zorlandık. Bir de ensesti hiç konuşamadık ve eşcinsellik konusunda da zorlandık. Atölyelerde bunu irdelemeye çalışsak da kadınlar için bu çok yeni bir konuydu. Rol oyunları verdik insellik, üzerine en çok yazılıp çizilen konulardan biri. Ancak, neyin nasıl yazıldığı, daha doğrusu konunun nasıl ele alındığı bakış açısıyla ilgili. Türkiye’de kadın hareketi, yıllardır verdiği mücadeleyi daha çok aile içi şiddet karşıtlığı üzerine kurdu. Bu nedenle cinsellik, konu olarak geride kaldı. Sabancı Üniversitesi öğrencisi iki kadın, Esin Düzel ve Nilgün Bayraktar da bu “sessizliğin” farkına vararak, Toplumsal Duyarlılık Projeleri içinde “Bizim Bedenlerimiz, Bizim Cinselliklerimiz” başlıklı çalışma yaptılar. Proje kapsamında Van, Diyarbakır, Batman, İzmir ve Antal C ya’nın da aralarında bulunduğu 10 ilde toplam 15 atölye çalışması yaparak, “Cinsellik Atölyesi Kolaylaştırıcı El Kitabı”nı hazırladılar. Biz de Düzel’le çalışmalarını konuştuk. NAMUSU KONUŞMAK DA ZOR... Bu konuda çalışmaya nasıl karar verdiniz? Kültürel Çalışmalar Bölümü’nde okurken, aldığımız dersler ve okuduklarımızla yaşadıklarımızı karşılaştırıyorduk. Özellikle Türkiye üzerine yazılanlarda kendimi ve örneğin bir arkadaşlarının ya da çocuklarının lezbiyen olduğunu öğrendiklerinde ne yapacaklarını canlandırmalarını istedik. Bu oyunlarla bazı kadınlar ciddi yüzleşmeler yaşadıklarını, bu konu hakkından hiç düşünmediklerini söylediler. Ya da eşcinsel deyince akıllarına sadece erkek eşcinselliğinin geldiğini fark ettiler. Bu çalışma sonunda kendinizi nasıl hissettiniz? Gözünüz mü korktu yoksa güçlendiniz mi? Kendi adıma çok güçlendim. Daha özgürleştirici bir noktada buluştuk. Kendimizi cinsel haklar için sokağa çıkacak güçte hissettik. EDİTÖR’DEN Bugün Bursa’da olmak vardı! Kadın işçilerle birlikte yürümek, daha somut, daha doğrudan hak talep etmek... Feminizm kurumsallaştıkça sokaktan el ayak çekmenin, nahif bir özlemi bu. Kentli, çoğunlukla beyaz yakalı ya da kalem erbabı, en kalabalığı renkli giysilerini bir üniforma gibi taşıyan kadınlarla on yılı aşkın bir omuzdaşlıktan bezginlik de değil, dert edilen. Şu kısacık zaman diliminde alınan yolu küçümsemek ise haddini bilmemektir, en hafif tanımla... sevinilen, kimi zaman ah vah edilen ihracat rakamlarının arkasında unutulup giden kadın işçiler birer kimlik kazanacaklar. Uzun zamandır eğer kendisi pazara denk gelmiyorsa, 8 Mart’lar, bir önceki hafta sonu mitinglerle kutlanıyor. Bu pazar da bu değişmedi, İstanbul’da bugün 12’de Kadıköy Meydanı’nda buluşacak kadın örgütleri. Diğer kentlerde de hemen hemen aynı saatlerde kısa mesafe yürüyüş, meydanda buluşma, konuşmalar ve müzikle kutlamalarla sonlandırılacak... Meydanlar kadınlar için hiç olmazsa 8 Mart’larda “hak edilmiş” alanlar, elden geldiğince, bazı grupların tepkilerine rağmen kortejler erkeklere kapanıyor. Kadınlar kadınlarla yürümek, slogan atmak, konuşmak, dans etmek istiyor... Elbette “hak edilmeyenler” de var ve bu da öfkesiyle baş edemeyen, öfkesinden sakınması gerektiği öğretilen kadının kendine çizilen sınırı zorladığı cümlenin de yatağı: Ama ben bunu hak etmedim. Özgür Erbaş ve Özlem Altunok, değişik yaşlarda ve mesleklerde kadınlara, hayatlarının hangi noktasında, kime, ne için bu cümleyi kurduklarını sordular. Yanıtlar birbirine yakın, hayatta kendilerine biraz yer açmak için yaptıkları her hamle bir haksızlıkla durdurulmuş... Birbirine yakın yanıtlardan biri ise biraz yürek burkucu, kadınlar kadınları itham ediyor, onların önünü kesen, onları sınırlandıran, engel olan erkekler değil, kadınlar... Oysa bu da bir iktidar repliği, ancak rekabetle varlığını sürdürebilen sistem burada cinsiyetler üstü çalışıyor, dayanışma gibi en gerekli ruhu iki cinsten de söküp alıyor... Kadın kadının kurdudur, lafı da iktidarın devamı için kurulmuş, bir erkeğin fantezi malzemesi, o kadar... 8 Mart Kadınlar Gününüz kutlu olsun. İyi haftalar... Berat Günçıkan bguncikan@yahoo.com Ancak bugün Bursa farklı... Başta ÖDP olmak üzere pek çok siyasi oluşum, kadın hareketi, üyelerinin rotasını, uyarına gelenler için Bursa’ya doğru çizdi. Çünkü bu yılın 8 Mart’ı, fazla mesaide yanarak ölen beş işçi kadına, Sadife Düdüş’e, Ayşe Denizdalan’a, Gülden Çiçek’e, Necla Özveren’e ve Sevgi Sesli’ye adandı. Beş kadın da bir yatak fabrikasında işçiydi, yaşları 1532 arasında değişiyordu ve biri üç aylık hamileydi. İkisinin, Ayşe ile Sadife’nin sigortaları yoktu. 28 Aralık 2005 gecesi, dört saatlik fazla mesainin karşılığı olarak maaşlarına ek dokuzar lira daha alacaklardı, ama olmadı... Bu yüzden, bugün Bursa’da olmak önemli, kadın işçilerin çalışma koşullarına, ücret eşitsizliğine, kreş gibi sosyal haklardan yararlanamamalarına ilişkin yüz küsur yıllık sloganlar doğrudan muhatabını bulacak bugün... Üstelik nicedir görmezden gelinen, tekstilin kimi zaman Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Yazı İşleri Müdürleri: Mehmet Sucu, Güray Öz (Sorumlu) Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna / İstanbul İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Cumhuriyet Reklam (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 *Cumhuriyet Gazetesi’nin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergi@cumhuriyet. com.tr CUMHURİYET 03 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle