22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 5 MART 2006 / SAYI 1041 ADI İNCİLAY’DI Anlatılan 17 yaşındaki bir kadının, İncilay’ın hikâyesi. 17 yıla ne mi sığar? Yanıtı, acı. Üvey babası tarafından tacize uğramış, dayısının evine sığınmış, sığamamış; kendisini isteyen ilk kişi ile evlenmeyi kabul etmiş, resmi nikâh yapmamışlar, eşinden dayak yemiş, bebeğini düşürmüş ve... Bu öykünün anlatıcısı bir kadın doğum uzmanı, Aytekin Altıntaş... Doktor bu küçücük, incecik vücutlu ve ince ruhlu kızın yaşadıklarını düşündü. Ne kadar kırıldığını, ne kadar incindiğini anlamaya çalıştı. Gözleri doldu. Yine empatiyle sempatiyi birbirine karıştırmaya başladığını fark etti, kendini toparladı. Olağan gebe muayenesini yaptı. Çocuğunu ilk defa gören anne adayının hayret ve sevgi dolu çığlıklarını paylaşmayı severdi. Ama İncilay’ın yüzünde en ufak bir heyecan veya sevgi belirtisi yoktu. Sanki orada değildi. Karnındaki o küçücük canlı sanki kendisinin değildi. Cinsiyetini bile sormadı. Sağlıklı mı diye fısıldadı sadece. Hiç iyi bir işaret değil diye düşündü doktor, hiç iyi bir işaret değil... Bu küçük kadın bu çocuğu istemiyor, umarım yanlış bir şeyler yapmaz diye düşündü. Olma olasılığı olduğunu düşündüğü şeylerden korktu. Bir ay sonra yine doktorun karşısındaydı İncilay. Daha mutlu görünüyordu.. İlk geldiğinde çok korktuğunu, çok incitilen ve kırılan bir kız olduğunu, eğer doktor da hoyrat davransaydı kaldıramayacağını tekrarladı. Hızlı hızlı konuşarak, ama gözlerini kaçırarak, kocasının da gelmek istediğini, ama işlerinin yoğun olması nedeniyle gelemediğini söyledi. Kocasıyla ilişkisini sordu doktor. İyi diye yanıtladı, iyi, bana iyi davranıyor, iyi bakıyor. Evlilikte iyiliğin ölçüsü iyi davranma mı olmalı diye düşündü doktor, 17 yaşındaki çocuk gebeye bakarak, sevgi neresinde, aşk neresinde bu iyiliğin, dostluk, arkadaşlık, paylaşım, anlama neresinde? Resmi nikâhı sordu, zaman bulamadıkları yanıtını aldı. Üstelemedi, muayene etti, ultrasondaki bebek görüntüsüne olan kayıtsızlığa bir kez daha şaşırdı, gerekli önerilerde bulundu. Adana’da olmaktan mutlu olduğunu, Adana’yı sevdiğini ve buradan hiç ayrılmak istemediğini söyleyen ama bebeği hakkında hiçbir soru sormayan İncilay’ın duygularını paylaştı. Onu dinledi. Yaşamın çok uzun bir süreç olduğunu, kendisinin ise daha çok genç olduğunu ve yaşamın kendisine çok daha güzel şeyler sunacağını, insan yaşamının insanlığa sunulmuş en büyük armağan olduğunu hiç aklından çıkarmamasını söyledi. İncilay’ın yüzündeki gülümseme dondu. Yaşam süresinin bakış noktasına göre bazen çok kısa olabileceğini söyledi. Birden ayağa kalktı, teşekkür etti. İncecik bir hayal kapıdan kayboldu. Bakış noktasına göre çok kısa olabilen yaşam süresi. Doktor ürperdiğini hissetti. Yoksa? ÖLDÜ, SEZARYENLE ALDILAR... İki ay sonra İncilay yine doktorun karşısındaydı. Yüzünde, özellikle gözlerinin etrafında yoğunlaşan ağır makyaj dikkat çekiciydi. Durgundu, hüzünlüydü. Çok konuşmadı. Doktor ultrason masasında vücudundaki kaybolmak üzere olan mor izleri gördü. Yüzüne dikkatli bakınca ağır makyajın nedenini anladı. Şaşırmadı. Ama doktorun gözünün altındaki morluğu gördüğünü anlayan İncilay’ın gözlerinden yağmur gibi yaşlar boşalmaya başladı. Doktor ne olduğunu sormadı bile. Olma olasılığından korktuğu olaylar başlamıştı. Gebe çocuğa karnındaki çocuğunu çok sağlıklı bulduğunu, bundan sonra bir anne olarak sorumluluklarının bulunduğunu, anne olmanın çok güzel bir duygu olduğunu ve tüm yaşamını değiştireceğini söyledi. İncilay dinler gibi yaptı. Bir daha gelmedi İncilay. Doktor endişelendi, evini aradı. Telefonu açan kocası İncilay’ın kendisini terk edip annesinin yanına, İzmit’e gittiğini söyledi. Boşayacağını eklemeyi unutmadı! Doktorun içini garip bir hüzün kapladı. İncilay’ın telefon numarasını istedi. Bu işe karışmaması gerektiği yanıtını aldı. Çaresizliğine üzüldü. Sonra günlük işlerine devam etti. Arada bir İncilay aklına gelir gibi oldu. Sonra unuttu. İki ay sonra telefonla aradı İncilay. Sesi çok mutlu olduğu izlenimini veriyordu. Çok iyi olduğunu söyledi. Doktor olma olasılığından korktuğu olayın olmamasından dolayı çok mutlu oldu. Bebek nasıl diye sordu. İncilay hiç değişmeyen ses tonuyla “İzmit’e geldikten yedi gün sonra karnımda öldü, dedi, sezaryenle aldılar” dedi. Sanki sırtımdaki et benini aldırdım der gibiydi, “karnımda öldü, sezaryen”... Doktor iyi olduğunu duyduğuna sevindiğini söyledi, mutluluklar diledi, telefonu kapadı. Koltuğunda öylece kalakaldı. Desen: SEMRA CAN SERGİ A Kadın karikatürleri adın karikatüristler bu yıl 8 Mart’ı ortak bir sergiyle kutluyorlar. 8 Mart’ta İstanbul Büyükşehir Belediyesi Karikatür ve Mizah Müzesi’nde açılacak olan sergi 28 Mart’a kadar açık tutulacak. “Kadın Çizerler” başlıklı sergiye, Semiramis Aydınlık, Gülay Batur, Neşe Binark, Semra Can, Nuray Çiftçi, Selma Emiroğlu, Ramize Erer, Feyhan Güver, Piyale Madra, Meral Onat ve Sema Ündeğer toplam 50 karikatürle katılacak. Koordinatörlüğünü Yasemin Masaracı’nın yaptığı serginin düzenlendiği müzenin adresi şöyle: Atatürk Bulvarı, Kovacılar Sokak. SaraçhaneFatih/ İstanbul TelFaks: (0212) 521 12 64 dı İncilay’dı. Uzun kirpikleri, kara gözleri, uzun boynu, incecik kolları, öne doğru hafifçe bombeleşmiş karnı ve ürkek bakışları garip bir uyum gösteriyordu. Hızla konuşmaya başladı. Doktor amca dedi, ben çok kırıldım, çok incindim. Doktorlardan, insanlardan çok korkarım. 5 aylık gebeyim, korkumdan daha hiç doktora gitmedim. Ne olur incitme beni, ben şimdiye kadar çok incindim... Doktor kendine amca denmesinden, sen diye söze başlanmasından hiç hoşlanmazdı. Ama beni incitme, ben çok kırıldım diyen, gözlerini gözlerinden hiç ayırmadan ve devamlı kırpıştırarak konuşan bu çocuk gebeyi daha fazla ürkütmek istemedi. Sen ne yaşadın ki çok incinip kırılasın, diyemedi. İncilay daha 17 yaşındaydı. Doktor, gebe kadınların, yanında kocası olmadan gebelik kontrolüne gelmesinden de hoşlanmazdı. Erkeklerin çocuk olayına alışabilmelerinde ultrasonda çocuğu görmenin önemli rolü olduğuna inanıyordu. Kadın karnında taşıyordu, varlığını hissediyor, hareketlerini duyuyor ve anneliğe daha kolay uyum sağlayabiliyordu, ama erkek... Eğer bir erkek baba ve koca olmanın sorumluluğunu üzerine alacaksa doktora gelen karısına eşlik etmeli, diye düşünürdü. Bazı duygular birlikte üretilmeli, heyecanlar paylaşılmalıydı. Kaç yıllık evlisiniz diye sordu, evli olmadığını duyacağından korkarak. 6 aylık evliyim, dedi İncilay, ama resmi nikâhımız yok. Biraz acele ettik. Sonra niye acele ettiğini anlattı, gözleri nemlenerek. İzmit’te yaşıyorlarmış. Babası ölmüş, annesi yeniden evlenmiş. Başlangıçta her şey güzelmiş, ama yavaş yavaş üvey babasının bakışlarını üstünde yakalamaya başlamış. Her fırsatta kızım benim diyerek sarılması ve ellerini değişik yerlere koymaya çalışması rahatsız eder olmuş. Annesine söylemeye çalışmış, inandıramamış. Bir gün tacizde bulununca evden kaçmış, Adana’da dayısının yanına sığınmış. “Küçücük bir evde 3 çocuğuyla yaşayan dayımın 4. kızı oldum, ama sığamadım eve doktor amca, yük oldum. Komşulardan biri oğluna istedi beni, ben de evet dedim. Dini nikâh yapıldı. İlk aydan gebe kaldım.” K SİGARAMIN DUMANI Prof. Dr. Coşkun Özdemir Y “Zaten sağlığa zararlı bir şey üretiyoruz, bir de içine bunu koymayalım” diyordu bu emektar. Onu hemen kapı dışarı ettiler, bununla kalmayıp hakkında düzmece iftiralar itmişli yılların başlarında Amerika’da Kalp ve yarattılar. Bu olay Köstebek filmine konu oldu. Başrolde Damar Hastalıkları Tıp Derneği sigaraya karşı Al Pacino vardı. Efendim, sigaranın insan sağlığı için nasıl eşsiz bir bir kampanya başlattı. Haber ve TV tahrip gücüne sahip olduğu tartışılamaz. İçinde 4 bin çeşit kanallarını bu amaçla çok iyi kullandılar. toksik madde taşıyan bu esrarengiz zehir yalnız kanser ve Benim Boston’da bulunduğum yıllarda tanık olduğum damar sertliğinde değil biriki istisnası ile tüm çok etkileyici programlar gerçekleştirdiler. Sigara hastalıklarda önemli rol oynuyor. Büyük işgücü kaybına şirketlerinin gücüne inananlar bir sonuç beklemiyordu yol açıyor, ortalama yaş süresini aşağı çekiyor. Pasif ama doktorlar başarılı oldular. Sigara reklamları içicilerde de önemli sağlık sorunları yaratıyor. Sağlık yasaklandı ve paketler üzerine “Sağlığınıza zararlıdır” harcamalarını arttırıyor. Daha fazla saymayalım isterseniz. yazılması zorunlu kılındı. Amerikan halkı üzerinde Ama tiryakilik diye bir olay var, bu da bir realite. İşin beklenenin çok üstünde bir etki yaptı bu önlemler. şakaya gelir tarafı yok. Çok güçlü bir Sanırım özellikle doktorlar, sigara karşıtı tiryakiliktir söz konusu olan. Vazgeçmesi çok kampanyaya güçlü bir destek verdiler. Tıp zor, ağrılı ve acılı bir süreç. Bırakanların kongrelerinde çok az sayıda delegenin sigara Sigaranın zararlı birçoğu bir baskı altında yeniden başlıyor. kullandığına tanık oluyorduk. Aynı yıllarda olduğunda Bunun şöyle bir açıklaması var: Vücudumuz Türk hükümeti Washington’da Kanuni bizim için bazı yararlı maddeler salgılıyor. Sultan Süleyman Sergisi açmak hazırlığı herkes hemfikir. Endorfin bunların içinde en önemlisi. içinde bulunuyordu. Ama parasal desteğe, Bunu bile bile Endorfin, bize rahatlık ve mutluluk veren, sponsora ihtiyacı vardı. Amerikan yönetimi, ağrılarımızı gideren bir salgı. Akupunkturun Philip Morris Türkiye’ye ithal edilirse 20 içmeye devam ağrılı durumlardaki yararı da endorfin milyon dolar yardım yapılacağını bildirdi ve edenlere salgılamasıyla açıklanıyor. Sigara Philip Morris SA olarak bu ithalat tiryakilerinde bu maddenin salgılanması gerçekleşti. Yine o yıllarda bir olay daha beni diyecek bir şey nikotine bağımlı hale geliyor. Bu nedenle çok etkileşmişti. Sigara firmalarından bazıları yok. Bu yazı sigarayı bırakanlar endorfinden yoksun sigara içine bağımlılığı arttırıcı bir madde kalıyor. Bu yoksunluk insandan insana koymaya başladılar. Bu madde aynı zamanda umutsuzlukla değişen huzursuzluğu gerginliğe yol açıyor. kanserojendi. Yıllardır sigara fabrikalarında sigaraya sarılan Bu, organizma yeni dengelerini kuruncaya çalışan bir düzgün Amerikalı kimyager gençlere... kadar devam ediyor. Sigaradan vazgeçebilmek terbiyeli tavırlarla buna karşı koymaya çalıştı. için bütün bunlara göğüs germek gerekir. Alternatifi, bu tiryakiliğin türlü, çeşitli zararlarını göze almaktır. Bütün bunları bilerek sigarayı içmeyi sürdürenlere helal olsun demekten başka bir şey yapamayız elbette. Yine de özellikle umutsuzluk ve güvensizlik duyguları içinde sigaraya başvuran gençlerimiz için, ciddi bir çözüm arayanlar için çalışmak var üretmek var, spor, sanat, şiir, dans ve müzik var. Sevgi var, aşk var, daha güzel bir dünya için çabalamak var, derim. Canı sıkılan, umudu kırılan gençliğe sigara yerine bunları sunmaya ne dersiniz? coskunoz@superonline.com CUMHURİYET 10 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle