22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

26 MART 2006 / SAYI 1044 9 Bu bir “Gökbakarlar” filmidir “Gen”, Türk korku filmlerinin en yenisi. Filmin genç yönetmeni Togan Gökbakar, ilk filmini korkugerilim gibi Türk sinemasında zor kabullenilen bir tarzda çekmiş. İddialı, ama başarının seyircinin beğenisiyle sınırlı olduğunun farkında. Filmi gündeme taşıyan ise yönetmenin komedi oyuncusu Şahan Gökbakar’ın kardeşi olması. Şahan filmde bir tecrit hastasını canlandırıyor... Ali Deniz Uslu en filminin genç yönetmeni Togan Gökbakar filmini, Türk korku sinemasında önyargıları yıkacak bir film olarak tanımlıyor. Senaryoda, Gökbakar ile birlikte Alper Mestçi, Güray Ölgü, Şahan ve Murat Toktamışoğlu’nun da parmağı var. Televizyondaki komedileriyle tanıdığımız Şahan ise filmdeki farklı rolü için çok çalışmış, izleyenleri şaşırtacağını söylüyor. Kardeşinin filmdeki otoritesini ise ilk baştan kabul etmiş. Film, çekimleri ve teknik altyapısı birçok ilki barındırıyor. Ayrıca Doğa Rutkay ve Yurdaer Okur ilk kez bir sinema filminde yer alıyorlar. Filmin müzikleri Taner Onat ve Serkan Sönmezocak imzası taşıyor. Tanınmış İsveçli müzisyen Jay Jay Johanson klasik şarkıları “So Tell Girls” ve “Sudden Death” ile de filme katkıda bulunmuş. Ayrıca “110” grubunun “Gölge” parçası da jenerikte. Filmin gösterim tarihi ise 7 Nisan. Filmin yönetmeni Togan Gökbakar, Şahan, Doğa Rutkay ve Yurdaer Okur ile “Gen” filmini konuştuk. Filminiz çıkmadan eleştiriler başladı. Genç olmanız da eleştirilerin dozunu arttırıyor. Bu önyargılara nasıl cevap veriyorsunuz? Togan: Önyargıları yıkacak bir film yaptık. “Gen” gençlerin izleyip de, “bu ne saçmalık, biz bu işi yapamıyoruz” dediğimiz filmlerden biri olmayacak. İzleyici bir değişim ve gelişim olduğunun farkına varabilecek. Zaten ben de genç kuşaktan biri olarak farklı bir bakış açısıyla bu filmi hayata geçirdim. Özellikle ezberlenen korku filmi klişelerini barındırmayan bir film yaptığımızı, rahatlıkla söyleyebilirim. Genç bir yönetmen olarak filme ve oyunculara hâkim olmak konusunda sıkıntılar yaşadınız mı? Togan: Profesyoneller ile çalışınca yaşınız ve dış görünüşünüzün önemi kalmıyor. Bence 70 yaşında bir yönetmenin on yaşında bir çocuğu oynatması ile 20 yaşında bir yönetmenin 50 yaşında birini oynatması birbirinden farklı değil. Bu filmde de herkes amaca kilitlendiği için kimse otoritemi sorgulamadı ve kapris yapmadı, her şey yolunda gitti. Şahan’ın filmde olmasının ilgiyi arttıracağı kesin, ama bu biraz da riskli değil mi? Çünkü herkes onu canlandırdığı komik tiplemelerle tanıyor. Togan: Şahan bir oyuncu ve şu sıralarda komedi oyunculuğu yapıyor. Onun rolü gerçekten çok zor. Filmde hiç konuşmuyor ve tamamen vücut dilini kullanıyor. Onu görünce ne derece başarılı olduğunu anlayacaksınız. Belki filmde onu ilk gördüklerinde seyircide bir tebessüm olacak, ama zaman ilerledikçe insanların suratları düşecek. İnsanların kafasındaki sempatik Şahan karakteri filmde varlığından rahatsız olunan, aynı zamanda çok acınan bir karaktere dönüşecek. Artık tiyatro ve sinema arasındaki farkı biliyorum... B G landım. Çünkü benim karakterim filme baştan sona hizmet eden, ama konuşamayan bir tecrit hastası. Sergileyeceğim oyunculuğun tüm tiplemelerimden uzak olmasına dikkat ettim. Vücut dilimin komedi unsuru taşımaması için de çok çalıştım ve kendimi Togan’a emanet ettim. O da çok doğru noktalarda benim karakterime nefes aldırdı. Ağabeykardeş, aynı filmde bulunmak nasıldı? Togan: Aynı frekansta olduğumuz için iletişimimiz ve aktarım hızımız çok yüksekti. Bu da bize çok zaman kazandırdı. Şahan: Hayatın birçok yerinde akıl verdiğin küçük bir kardeşin var, sonra o kameranın arkasına geçip ahkâmlar kesiyor. İlk önce sinirimi bozuyordu, sonra baktım ki herkesi çok profesyonel şekilde yönetiyor. Ben de egolarımı bir kenara koyup kendimi tamamen onun ellerine teslim ettim. “Gen” filmi bir akıl hastanesinde geçiyor. Hastanede işlenen bir cinayet sonrası olayı araştırmaya gelen polislerin hava şartları nedeniyle orada mahsur kalmasıyla korku başlıyor. Filmin baş rollerinde ise sinemaya ilk kez adımlarını atan Yurdaer Okur ve Doğa Rutkay var. KAÇAMAZSANIZ KORKU ARTAR... Filmde dağlık bir bölgede bulunan akıl hastanesinde bir cinayet işleniyor. Sonrasında fırtınadan yollar kapanıyor ve telefon hatları kesiliyor. Yani medeniyetten kopuş ve ardından korku başlıyor. Aslında bildik bir tema değil mi bu? Togan: Korktuğun şeyden kaçarsın, kaçamazsan daha çok korkarsın. Senin kaçamadığını gören biri senin o korkudan kaçamamandan dolayı korkmaya başlar. Bu korku filmlerinin kendisidir. Bizde de böyle bir gelişim var. Günlük güneşlik bir günde, her şeyin yolunda olduğu bir zamanda hastane korkutucu değildir, ama bir cinayet işlenip, hava karardığı zaman bir de yağmur da başlayıp yollar kapanırsa orası korkuyu çağrıştırır. İnsanlar hemen medeniyete, ışıklara ve şehre koşmak ister. Biz bunu kendi söylemlerimiz içinde işlemeye çalıştık. Yakın geçmişe baktığımızda birçok yerli korku filmi yapıldı. Artık Türk korku sinemasından bahsetmek mümkün mü? Togan: Bu kadar az film ile bundan bahsetmek mümkün değil elbette. Zaten şu anki korku adına yapılan filmler, var olan klişeleri keşfetmek ile meşgul. Dünya standartlarında bir örnek verildiği ya da Türk korku filmleri kendi aralarında gönderme yapmaya başladıkları an bundan söz etmek mümkün olabilir. u benim ilk sinema filmim. Bu yüzden çok keyifli bir tecrübe yaşadım diyebilirim. Daha önceleri bana “sinema mı tiyatro mu?” diye sorarlardı, cevap veremezdim, ama burada şunu anladım ki sinema çok farklı. Tiyatro gibi değil. Yönetmen burada senin tanrın oluyor. Seni nasıl görmek isterse sen o oluyorsun. Bir şekilde ona hizmet ediyorsun. Tiyatro değişimlere açık. Bu yapımın şansı ise Togan oldu. Çok samimi olarak bu işe giriştik ve çok profesyonel bir iş çıkardık. Bir de bu filmde oynadığım klişe rollerin dışına çıktım. Komediye yatkın, ailenin sevilen kızı gibi sabit bir oyunculuk sergilemedim. Arkama dönüp baktığımda çok emek verdiğim ve kolay unutamayacağım bir oyunculuk çıkardığımı görüyorum. Film ile ilgili ortalığı karıştıran söylemlere gelirsek, ben söylediklerimin bu kadar ilgiye layık olduğunu düşünmemiştim. Birçok büyük köşe yazarı bunu yazdı. Bazıları “Yok, tecavüz şekerlidir bilmem biberlidir” gibi saçma söylemlerde bulundu. Bir gazetecinin “dublör kullanır mısınız” sorusuna “Niye kullanayım ben de oynarım” dememin ardında gelen bir cevaptı bu, ama çok farklı yerlere gitti. “Filmde bir tecavüz sahnesi varsa şayet, bendeki karşılığı neyse öyle olmalıdır” dedim. Ama onlar bunu diledikleri gibi yorumladılar. DOĞA RUTKAY ToganŞahan Gökbakar kardeşler... GEN’DE FARKLI BİR KURGU VAR Filme nasıl bir ilgi bekliyorsunuz? Togan: Bizim iddiamız kendini bilen bir iddia. İnsanların zevkle izleyip “hakikaten oluyormuş” diyebilecekleri bir film yaptığımızı düşünüyoruz. İsteğim ise bu filmin gençler arasında kült olmasının yanında her sinema meraklısının evindeki koleksiyonunda ona bir yer ayırması. Şahan: Bu film “Türkiye’yi sarsacak, yer yerinden oynayacak, kalpler duracak, insanlar sokakta yalnız yürüyemeyecek” söylemiyle çıkmıyor. Sonuç olarak Doğa ve Yurdaer’in ne kadar iyi oyuncular olduklarını herkes görecek. Yanlış koşullandırılarak maddi çıkarlar için farklı rollere atanan kişilerin, yelpazelerinde neler barındıklarını, 21 yaşında genç bir yönetmenin eline bir şans verildiğinde bu şansı ne kadar iyi değerlendirebildiğini göreceğiz. Ayrıca filmde Türkiye’de pek alışık olmadığımız bir kurgu var. “Gen” bir milyon dolarlık bir bütçe ile çekildi, ama filmde bu paranın geri dönüşünü garantileyecek oyunlar kullanılmadı. “Gen” hepimizin izlemek istediği bir filmdi, ortak bir düştü KOMEDİDEN KORKUYA Peki “Şahan” kendini role nasıl adapte etti? Şahan: Öncelikle filmin benzediği iddia edilen tüm filmleri izlemiştim. Sylvester Stallone’nun yoğun duygu içeren psikolojik dramaları, “The ExocistŞeytan”, Elm Sokağında Kâbus... Birçok filmi izledik ve alıntılar yaptık. Bir helikopter sahnesi var, onu da “Organize İşler”den çaldık. İşte ben bunlarla filme hazırlandım. (Gülüşmeler) Şaka bir yana, bana rol teklifi geldiğinde çok heyecan T eklif Şahan’dan geldi. Togan’ın kısa filmlerini izledim ve çok etkilendim. O an “bu işte olmalıyım” dedim, daha senaryoyu bile okumamıştım. Sonra film için hazırlıklara başladım. Psikiyatristlerle görüşüp tıp ve ruhsal hastalıklar hakkında makaleleri okudum. Gözlemler yaparak doktor görünümünü ve söylemini verebilmek için çalıştım. Hepimizin izlemek istediği bir film bu, ortak bir düş daha doğrusu. “Bana yukardan bakarsanız bir aptal, aşağıdan bakarsanız tanrınızı, karşıdan bakarsanız kendinizi görürsünüz” demiş biri. Biz de buradan yola çıktık, her şey göründüğü gibi değil, mesajını verdik. Bu filmin karşılığını bulacağına inanıyorum. YURDAER OKUR CUMHURİYET 09 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle