02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

26 MART 2006 / SAYI 1044 3 Kadınlar zaten iş hayatında... eyla Alaton Alarko Şirketler Topluluğu Yönetim Kurulu üyesi. İshak Alaton’un kızı. Mehmet Günyeli’nin eşi. İki çocuk annesi. Leyla Alaton’a göre bunlar, hayatın evreleri... O bunların üstesinden, önceliklerini iyi belirleyerek çıkmış. Şimdiki önceliği iş ve annelik olsa da sivil toplum kuruluşlarında da faaliyet göstermeye devam ediyor. “Ben” diyor, “işi olan kadın değilim, iş kadınıyım”. İşte Alaton’un iş kadını olmaya ve hayata dair anlattıkları... İş hayatında sadece İshak Alaton’un kızı olarak da yer alabilirdiniz, ama siz bunu seçmediniz. Babanızın firmasında çalışma lüksünüz varken, buradan ayrılıp, tek başınıza bir halkla ilişkiler şirketi kurdunuz. Ne itti sizi buna? Çocuklar insanı nerede patlayacak, diye zorlarlar ya, işte ben de kendimi öyle zorlamayı, limitlerimi test etmeyi seviyorum. Bu şirketle, kendime iş dünyamdaki limitlerimi keşfetmek için imkân yarattım. “İş dünyasında sadece Alarko olarak mı varım, Alarko dışında pazardaki fiyatım ne kadar?” diye düşünüyordum. Bunların yanıtlarını aldım. Yapmasaydım, içimde hep ukde olarak kalacaktı. Bu, gerçekten zor oldu. Yine de başardım. Bu benim kendime ikinci kez güvenmemi sağlayan işti. İlki neydi? Amerika’da üniversitede okurken kemer satmam. Uzun lafın kısası, Alarko’nun böyle bir zevki tatmama izin vermemesine razı olmadım. Sadece bir patron kızı değil, Leyla olarak bir iş kadını olduğumu gördüm ve gösterdim. Ishak Alaton’un kızı olduğunuz için kendinizi kısıtladığınız durumlar oldu mu? Elbette olmuştur, çünkü gördüğüm aile ve şirket terbiyesi, saygınlığı ön planda tutan bir terbiye. O isim bizim için çok önemli. Dolayısıyla onun verdiği bir kısıtlama var, ama bu benim de mutabık olduğum bir kısıtlama, o isimle barışığım. Yoksa ben bir çılgındım da, istediklerimi yapamadım gibi bir durum yok. Siz TÜSİAD’da ve KAGİDER’de de çok faal çalıştınız. Ta ki, evlenip çocuklarınız olana kadar... Evet, ciddi bir aktif dönem geçirdim, bunu hakkıyla yaptım. O zamanlar önceliklerim farklıydı, sivil toplum örgütlerinde önemli roller aldım; özellikle de kadın hakları, kadının L iş hayatına katılımı konusunda. İş hayatında da öncü projelere imza attım. Ben işi olan kadın değilim, kariyer kadınıyım, iş kadınıyım. Bunu kanımda da, ruhumda da hissediyorum, ancak insanın hayatında farklı evreler var. Şimdiki evrede önceliğim, aile ve iş. Önceliklerinizi bilmezseniz hayat zor olur. Yine sivil toplum örgütlerindeyim, ama onlara eskisi kadar vakit ayıramıyorum. Anneniz Çekoslovakya doğumlu, ama İsveç’te büyümüş bir aristokratmış. Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? Evet, beş parasız olsa da, annem kelimenin tam anlamıyla aristokrattı. Bu damarlarındaki kandan kaynaklanıyor. Anne ve babam savaş görmüş bir çocukluğun verdiği terbiyeye sahipler. Annem, bize paranın önemli olmadığı, başka değerlerin olduğunu öğretti. İkisi de hayatlarını sıfırdan kurmuşlar. Maddi olanakların kısıtlı olduğu, ama eğitimin en ön planda tutulduğu bir çocukluk yaşadım. Gerekli şeylerden geri kalmadım, ancak görmemiş bir şekilde bolluğun, savurganlığın içinde olmadım. Esra Açıkgöz SÜPER KADIN SENDROMU... Ya sizin çocuklarınız nasıl yaşıyorlar? Yani siz dışarılarda oynama şansına sahipmişsiniz. Oysa şimdi herkes güvenlik telaşında, siteler içinde, izole ortamlarda. Bu herkes için geçerli. Her yerde insanlar güvenliği sorguluyor. Biz de bundan herkes kadar nasibini alıyoruz, daha fazlasını değil. Tabii ki İstanbul, eski İstanbul değil. Her şeyin değiştiği hepimiz için geçerli. Onlarınki farklı bir çocukluk, ama bunu olduğundan daha plastik yapmamak annebabalara kalmış bir şey. Siz nasıl bir annesiniz? Bence, fena bir anne değilim. Benim için annelik, tek yönlü. Ben de kendimi vermek üstüne programladım; sevgiyi de, ilgiyi de vermeye doyamıyorum. Annebabama verdiğim ilgiyi düşününce, ben de çocuklarımdan fazlasını beklemeyeceğim. Zaten bu hep annebabadan çocuklara giden bir şey. Yargılarımız bizi çok sınırlıyor ve hayatımızı zor kılıyor, o yüzden onlara önyargılar aşılamıyorum. Yargılamayan, fantezilerin, değişik dünyaların olduğu bir eğitim vermeye çalışıyorum. Çevremdeki pek çok anneden daha az iddialıyım. Jenerasyonumun annesi değilim, bir üst jenerasyondakilerin, 1971’li annelerle beraberim. O jenerasyon çok iddialı. Ev hayatınız nasıldır? Yemek yapar mısınız? Tabii, süper kadınım ya her şeyi ben yaparım (gülüyor). Hayır, yemekleri yardımcımız yapar, ancak ben yemeye bayılırım. Tekrar, çalışma hayatınıza dönersek. İş kadını olmanın zorlukları neler? Erkekler işle meşgul olmak için programlaşmış, kadınlar ise LEYLA ALATON, Alarko’nun Şirketler Topluluğu Yönetim Kurulu üyesi. O, sadece İshak Alaton’un kızı olarak iş dünyasında değil, kendi şirketini kurup bağımsız işler de yapmış. TÜSİAD’da önemli görevlerde yer almış. Bunlara bir de eş ve anne rolleri eklenmiş, ama şikâyet etmiyor, "Bunlar hayatın evreleri. Önemli olan önceliğini iyi seçmek" diyor. pek çok şeyle ilgilenmeye. Oradaki eşitsizliğin getirdiği bir zorluk var, bence onun dışında bir yükü yok. Bir de kadın olmanın verdiği bir kompleks var; her yere yetişebilmek, süper kadın olmak çabasındayız. Kadınlar çok iddialı; iyi çalışan, ideal eş, iyi anne, güzel ve bakımlı kadın olmak istiyoruz. Kendimize karşı acımasızız. Bunda toplumsal baskının etkisi yok mu? Yani kadından, iyi çalışan, iyi eş, iyi anne olması beklenmiyor mu? Evet, ama bence erkekleri eğiten yine kadınlar. Ben bir erkek çocuk annesiyim ve ona çalışan kadın modelini göstermeye çalışıyorum. Bence insanlar artık evin dışında çalışmayan kadını yadırgamaya başlayacak. Yani sizce kadınlar iş hayatında fazlalaştı... Kadınlar zaten iş hayatında. Benim isyan ettiğim, “Evlilik mi, kariyer mi?” diye bir sorgulamaya girilmesi. Erkeğin ekonomisi altına giren bir kadın beni üzüyor. Kocanızla birlikte yaptığınız bir Küba gezisi vardı. Bu geziden sizde neler kaldı? Küba, Castro vefat etmeden görülmesi gereken bir ülke. Bu gezi sonucunda eşim bir fotoğraf kitabı çıkardı. Küba Mehmet’in de kitabın önsözünde yazdığı gibi, “gururlu ve onurlu insanların memleketi”. Dışarıdan yokluklar içinde gözükse de, insanlar çok daha sahici, gıpta edici yaşıyorlar. Bizi sarhoş eden tüketim çılgınlığının dışındalar. Sanatları, müzikleri, güzel havaları, hepsinin yatacak yeri, yiyecek yemeği var. Dünyada güzel bir numune. Biz, Türkiye’de bugün sadece sarhoş tüketicileriz. CUMHURİYET 03 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle