Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 İSTEĞİN ÇEKİCİLİĞİ Gilda, Sevgili ya da 9.5 Hafta... Sinema tarihindeki her erotik film, cinsel özgürlüğün tarihçesiyle de bağlantılı. Bu türe ait son örneklerden “Temel İçgüdü”, bu hafta bir devam filmiyle gösterime giriyor. Arzu, beden, cinsellik üzerine bir kez daha düşünmek isteyenler için... Temel İçgüdü 2: Risk Bağımlılığı Ve Tanrı Kadını Yarattı... Renklendirme: Gülay Tunç Gözleri Tamamen Kapalı Aslı Selçuk eçen on yıla damgasını vuran, dünya gişe getirisi 350 milyon dolara ulaşan Temel İçgüdü (1992) filminin devamı Temel İçgüdü 2: Risk Bağımlılığı (2005) cuma günü Türkiye’de ve dünyada aynı anda gösterime giriyor. İlk film, çift kişilikli, seksi polisiye yazar Catherine Tramell rolüyle Sharon Stone’u dünyanın tanıdığı bir yıldıza dönüştürmüştü. Stone belleklerde hep bu filmdeki rolüyle kaldı... Şimdi geçmişin bu erotik görüntülerine yenileri eklenecek... İlk filmin yönetmeni Hollandalı Paul Verhoeven’di. Devamı İskoç MichaelCaton Jones’tan geldi. Jones’a göre filmdeki erotik öğeler özenle ele alınmalı, çünkü erotizm kavramı kişiye göre değişiyor: “Erotizm, etin çıplaklığını teşhir etmekle ilgili bir şey değil. Çıplaklık, etin dışarlıklığı birinin başkasına bakışında şekillenir. Şehveti en çok uyandıran anlar bir okşamadan, bir dokunuştan, bir bakıştan da oluşabilir. Bu durumu organik bir aşamaya dönüştürerek arzuyu oluşturursunuz. Temel İçgüdü 2’de cinselliğe, isteğe diğer duygular gibi yaklaşmam gerektiğini düşündüm. Dramatik bir amacı yoksa filmde yer almamalıydı. Tersini yeğlerseniz sonuçta bir porno da çekebilirsiniz.” Ellisine merdiven dayayan Stone’nun da bu konuda söyleyecekleri var elbette: “İlki gerilimli bir erotik polisiye idi, bu ise zihinsel bir güdümleme, gerçek bir kedifare oyunu. Sorgulama sahnesinde önceki filmdeki sahneyi yineleseydik bayağılığın içine düşerdik. Bu sahne sinema tarihinden çok popüler kültüre girdi artık. Çünkü erkeklerin sözde güçlülük söylemlerinin dengesini sarstı, zayıf noktalarını, bağımlılıklarını ortaya çıkardı. İlkindeki gibi bunda da açılış sahnesini kaçırmayın.” Jones haklı, herkesin, elbette yönetmenlerin de erotizme ilişkin bir tanımı, bir algılaması var. Sinema tarihinde bunun sayısız örnekleri var, bazen bu örneklere, sansür de eşlik ediyor... Lumière Kardeşler’in Sinematograf’ı bulmalarından (1895) önce 1894’te Edison’un Carmencita’nın dansını yansıtan görüntüsü, İspanyol dansözün eteğinin altından ayak bileği gözükünce sansürün hışmına uğramıştı. Betty Blue 2. Dünya Savaşı’nın öncesinde Avrupa dar çapta da olsa biçimsel bir özgürlüğe kavuşmuştur: Arletty, Gün Doğuyor’da (1939/ M. Carné) soyunur. 1940’ların Hollywood’unda yönetmenler ima, metafor, dokundurma yoluyla erotizmi yansıtırlar: Howard Hughes, “The Outlaw”da (1940) Jane Russell’ın iri göğüslerini sergiler, film ancak 1950’de gösterime girer. Rita Hayworth Gilda’da (1946) tek eldivenini çıkardığı kısa bir striptiz yapar. 1956’da iki film erotizm olgusunu etkiler: Roger Vadim, “Ve Tanrı Kadını Yarattı”da yeni bir seks sembolü Brigitte Bardot’yu ortaya çıkarır. Bardot’nun masa üstünde yaptığı dans olağanüstü erotiktir. Elia Kazan’ın “Baby Doll”ünü Kardinal Spellmann günaha çağrı olarak niteler. Louis Malle “Les Amants”da (1958) ilk aşk gecesini, Ingmar Bergman “Sessizlik”te (1963) ilk cinsel birleşmeyi, Michelangelo Antonioni “Blow Up”ta (Cinayeti Gördüm/1968) kadının kasık bölgesini gösterir. Viridiana (L. Bunuel), Kumların Kadını (H. Teshigahara), Evli Bir Kadın (J. L. Godard), Gündüz Güzeli (L. Bunuel), Teorem (P. P. Pasolini) 60’laGilda rın erotik bölümleri de olan en önemli filmleridir. Sevgili G Erotizm burjuva, pornografi proletarya... Patrice Chéreau (Mahremiyet): Aşkın özel havası sayısız provadan ve tekrarlardan kaynaklanıyor, doğaçlama çekilmedi. Oyuncularım her an kameranın yerini biliyordu. Wong Kar Wai (Aşk Zamanı, 2046): Beni en etkileyen erotik sahne Alfred Hitchcock’un Vertigo’sunda (Ölüm Korkusu/1958) Kim Novak’ın kameraya yaklaşan yüzüdür, çok baştan çıkarıcıydı, cinsel bir durum yaşanacağını sezinliyordunuz. Aynı şey Psycho’da (Sapık/1960) var. Anthony Perkins’in Janet Leigh’i dikiz deliğinden gözetlemesi öznelliğinden ötürü hem çok erotik hem de tedirgin edici. Nagisa Oshima (Duyular İmparatorluğu): Erotizm bence bir burjuva değerlendirmesidir, pornografiyse proleter bir kavram. Klasik Japon yaklaşımında çıplaklık seksi diye algılanmaz. Eti giysilerle örtmek daha davet edicidir, örneğin kimonodan taşan çıplak bir kol daha uyarıcıdır. Temel İçgüdü 1 SEVİŞMEDİK, UYDURDUK... 1970’ler dünyada ve sinemada cinsel özgürlüğün altın yıllarıdır: Derin Gırtlak, Devil in Miss Jones, Behind the Green Door, Otomatik Portakal, Paris’te Son Tango, Emmanuelle, O’nun Hikayesi, Son Kadın, Duyular İmparatorluğu, Caligula, Salo ya da Sodom’un 120 Günü gibi sıra dışı yapımlar gerçekleştirilir. Paris’te Son Tango’da Marlon Brando erotik sahnelerle ilgili ilginç açıklamalar yapar: “Tereyağı sürerek arkadan iş tuttuğumuz sahne dahil birçok sahneyi taklit ederek oynadık, yani sevişmelerin hepsi uydurmaydı...” 80’ler ve 90’ların en çarpıcı örnekleri arasında Postacı Kapıyı İki Kere Çalar, Querelle, 9.5 Hafta, Vahşi Orkide, Jade, Öldüren Cazibe, Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği, Henry ve June, Betty Blue, Vahşi Geceler, Sevgili, Lunes de fiel, Crash, Eyes Wide Shut (Gözleri Tamamen Ka HAYS KURALI, ÖPÜŞMEYİN... Sinemada erotizmin tarihçesiyle cinsel özgürlüğün tarihçesi birbirlerinden kopmaksızın gelişir. Erotik tür, korku, bilimkurgu gibi marjinal, bağımsız yapımlarla karşımıza çıkar. Ahlaki kuralları kontrol etme zorunluluğu duyan, püritenliğin öncüsü ABD’de sansür hızla örgütlenir. 1895’te Chicago’daki dünya sergisinde gösterilen “Fatima’nın Yılan Dansı” bir tutucunun saldırısına uğrar. 1896’da Edison Üretim Şirketi’nin son filmi Dul Jones’ta May Irwin’le John Rice’ın kamera önünde istekli biçimde öpüşmesi skandal yaratır. “Bu hayvani görüntü hiçbir şeyle karşılaştırılamaz. Dizginlenemeyen, üstelik üç kez yinelenen bu hayâsız öpücükler iğrenç, tiksindirici” benzeri ağır eleştiriler alır. Fortfaiture’de (1915) Fanny Ward’ın çıplak omzu, A Daughter of the Gods’da (1916) Annette Kellerman’ın, Hula’da (1927) ise Clara Bow’ un çıplaklığı, erotizm suçlamasıyla lanetlenir. 1930’da ABD’de Amerikan Sinema Yapımları ve Dağıtıcıları Birliği’nin yöneticisi, Cumhuriyetçi Komite’nin başkanı Will H. Hays’ın “Hays Kuralı” bir filmde neyin gösterilip gösterilemeyeceğini saptamaya başlar. Altın Çağ (L. Bunuel/1930) ve Mavi Melek (J. Von Sternberg/1930) bu kurallardan etkilenirler. İspanyol yönetmen Bigas Luna, Altın Çağ’daki Lya Lys’in yontunun ayak parmağını emdiği sahneyi unutamadığını söylüyor: En iyi erotik sahneler her zaman en az belirginleşenlerdir. Bu noktada önemli olansa oyuncu, yönetmen ve izleyici arasındaki suç ortaklığıdır... “Hays Kuralı”nın etkisi 1966’ya dek uzanır. Hatta, 1935’te Amerikan Hükümeti Hedy Lamarr’ın çırılçıplak gözüktüğü Çek filmi Extase’ ın (G. Machaty) bir kopyasını sembolik olarak yakar. palı) yer alır. Ucuz erotizmden kaçınan Jean Jacques Annaud, Sevgili’nin erotik sahnelerini küçük bir ekiple iki yılda çeker. 2000’li yıllarda Intimacy (Mahremiyet), Dreamers (Düşler, Tutkular, Suçlar), Mullholland Drive (Mullholland Çıkmazı), The Brown Bunny, Monster’s Ball (Kesişen Yollar) filmlerindeki erotizm dikkat çekicidir. Şimdi Temel İçgüdü 2/Risk Bağımlılığı’nda bir kez daha erotizm üzerine düşüneceğiz... Şimdi durup, kendinize bir sorun, erotizm nedir? Gündüz Güzeli Fosforlu’dan Mum Kokulu Kadınlar’a... ürk sineması da erotizmden uzak durmadı elbette. 1940’ta Cahide Sonku Şehvet Kurbanı (M. Ertuğrul) filminin tren sahnesinde baştan çıkarıcı vamp kadın görüntüsüyle izleyicinin karşısındadır. Ölüm Perdesi’nde (1960/A. Yılmaz) Leyla Sayar yavaşça soyunur, ardından tabancanın namlusunu ağzına alır. Neriman Köksal Fosforlu Cevriye’ de (1959/A. Arakon), Leyla Sayar Şehrazat’ta (H. Refiğ/1964) dar giysileriyle, siyah kombinezonlarıyla erkekleri hedeflerler. Şehrazat’ta Sayar siyah maskesini çıkarmadan sevişir, Suçlular Aramızda’da ise (M. Erksan/1964) sadomazoşist fanteziler sergiler. Ben Bir Sokak Kadınıyım’da (E. Mum Kokulu Eğilmez/1966) Fatma Girik Kadınlar merdivenlerden inerken vücudunu okşar. Ver Elini İstanbul (1962/A. Arakon), İki Gemi T Yan Yana (1963/A. Yılmaz), Haremde Dört Kadın’da(1965/H. Refiğ) ise erotik görüntüler kadın eşcinsellere aittir. Mine, İffet, Güneşin Tutulduğu Gün, Gizli Duygular, Aile Kadını, Firar, Fahriye Abla, Bir Yudum Sevgi, Dağınık Yatak, Dul Bir Kadın, Kupa Kızı, Kadının Adı Yok, Sarı Tebessüm, Düş Gezginleri, Bir Sonbahar Hikâyesi, Amerikalı, Yumuşak Ten, Mum Kokulu Kadınlar, Bir Kadının Anatomisi, Berlin in Berlin, Nihavend Mucize gibi filmler de erotizm ya da erotik bölümler içerirler. Tüm bu sıralanan durumlar ve filmler erotizmin sansürle arasındaki kılpayı olan oynak sınırıyla izleyiciler için daima çekiciliğini ve ilgisini koruyacağını gösteriyor. 9.5 Hafta CUMHURİYET 08 CMYK