22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 2 7/12/06 16:21 Page 1 PAZAR EKİ 2 CMYK 2 10 ARALIK 2006 / SAYI 1081 Merhabarev yani selam... Merhabarev, Ermeni ve Türkiyeli on fotoğrafçının önyargıları yıkmak için iki toplum arasında fotoğraflarla kurdukları bir köprü. Sergi, 23 Aralık’a kadar Karşı Sanat’ta. Sırada dünya turu var. Özcan Yurdalan’ın objektifinden ressam Martiros Badalian... Esra Açıkgöz Merhabarev sergisinin ekibi... Önde duranlar Özcan Yurdalan (solda) ve Ruben Mangasaryan... Fotoğraf: Vedat Arık ya, Fransa, İtalya, Almanya, Hollanda, İran, KKTC gibi ülkelere gidecek olan serginin iki fotoğrafçısı, Özcan Yurdalan ve Ruben Mangasaryan ile konuştuk. Proje nasıl gelişti? Özcan Yurdalan: Çalışmanın temelleri, Henrich Böll Stiftung Derneği'nin çağrısıyla, Kafkas ülkeleri, Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan, kültürsanat insanlarının bir araya gelmesiyle atıldı. İlk tespitimiz Kafkas toplumları olarak birbirimizi hiç tanımadığımızdı. En kolay dil tutturabilen insanların fotoğrafçılar olduğu gerçeğinden yola çıkarak, birbirimizin kentinin fotoğraflarını çektik. Bu, birbirimizi tanımak için atılmış minik bir adım. İlk adımın İstanbul ve Erivan arasında atılmasının özel bir sebebi var mı? Ö. Yurdalan: Bu çalışmalar, diğer ülkelerle de sürecek, ancak Erivan’da belgesel fotoğraf konusunda çalışanlar olduğu için çalışmaya en çabuk onlarla başlayabildik. Böylece siz ilk defa Erivan’ı, Mangasaryan da İstanbul’u gördü. Peki önyargılarınız var mıydı? Ruben Mangasaryan: Daha önceden çok büyük bir ülke olduğunu düşünüyordum. Türkiye ile ilgili siyasi haberler yayımlansa da, nelerle karşılaşacağımı tahmin etmek çok zordu. Kafamda bazı soru işaretleri vardı... Türkiye’de kimler yaşıyor? Hangi kültürler var? Nelerle bizden ayrılıyorlar ve bize benziyorlar? Bunları bilmediğimizden Türkiye’deki hayatı, insanları algılayamıyoruz. Ö. Yurdalan: Kültürlerin hiyerarşisine, sınırların kalıcılığına ve bir toplumun diğerinden daha olumsuz kültürel değerler taşıdığına inanmam. O yüzden önyargılarım yoktu, ama gelenekselliğini hâlâ sürdürebiliyor mu yoksa küreselleşme sürecinin parçası oldu mu, çarkın içine girdi mi, tüketim toplumu olma süreci içinde mi, diye merak ediyordum. Yanıtlarınızı alabildiniz mi? Ö. Yurdalan: Erivan tüketim toplumu kalıpları içine girmiş, ancak insanlar geleneklerini özellikle günlük hayatta sürdürüyorlar. En çarpıcı nokta, çocuklara ve gençlere gösterdikleri önem ve verdikleri değer. Bir de Erivan’da çok fazla Türk marka satılıyor. M erhabarev... Selam anlamına gelen Ermenice Barev ile Merhaba kelimelerinin birleştirilmesinden oluşan bu kelime, Beyoğlu’ndaki Karşı Sanat Çalışmaları’ndaki bir serginin adı. Aslında bu isim bile, 23 Aralık’a kadar sürecek olan serginin amacını anlatmaya yetiyor: Türkiye’de ve Ermenistan’daki önyargıları yıkabilmek ve diyalog eksikliğini az da olsa giderebilmek. O yüzden de İstanbul’u Ermeni, Erivan’ı ise Türkiyeli fotoğrafçılar anlatıyor. Henrich Böll Stiftung Derneği, Anadolu Kültür, Caucasus Media Istutute, Chrest Foundation ve Karşı Sanat Çalışmaları tarafından desteklenen projede yer alan fotoğrafçılar ise, Özcan Yurdalan, Serra Akcan, Mehmet Kaçmaz, Kerem Uzel, Tolga Sezgin, Ruben Mangasaryan, Karen Mirzoyan, Anahit Hayrapetyan, Nelli Şişmanyan, German Avagyan. Rus İstiklal Caddesi’nde bir adam gül satıyor. (Ruben Mangasaryan) R. Mangasaryan: En önemli farkınız, değişik kültürlerin, dinlerin bir arada yaşadığı bir ülke olmanız. Ermenistan’da yaşayanların yüzde 99’u Ermeni’dir. Benzerliklere gelince, kahve, ayran, baklava... Yine de ben sergiyi dolanırken iki şehir arasında çok fazla ayrılık göremedim. Sizin için bir haftalık çekim süreci nasıldı? R. Mangasaryan: Erivan’daki şehir kültürü ve insanların yürüme, yaşantı tarzları İstanbul’a benzeşiyor. İstanbul’da insanlar bize çok iyi davrandılar. Bir Ermeni ile bir Türk’ün konuşunca birbirleriyle anlaşabileceğini gördüm. Kapalı sınırların aksine, iki tarafın da çok güçlü komşuluk sevgisi var. Ö. Yurdalan: Çok benzer olmamız da gerekmiyor. Biz farklıyız ve bu önemli. Farklılıklarımızla bir arada yaşamayı başarırsak, zenginleşiriz. Erivan’da insanlar son derece sıcak, misafirperver, sevecen... Bütün Doğu toplumları gibi. Tesadüfen pek çok eve girip çıktık, çay, kahve içtik... Her yerde olduğu gibi Erivan’da da olumsuz düşünenler var, ancak denk gelmedik. Ummadığım kadar fazla Türkçe konuşan insan var. Erivan’da sergi İstanbul’dan önce açıldı. Orada nasıl tepkiler aldınız? R. Mangasaryan: Sergimiz çok ilgi çekti. İlgi çeken, sadece fotoğraflar değildi, iki ülkeyi birbiriyle kıyaslama fırsatı bulmaları insanlara cazip geldi. Ö. Yurdalan: 18 bin kareden 130’u sergileniyor. Güzel fotoğrafın değil, anlatan, bir hikâyesi olan, haber ve bilgi değeri taşıyan fotoğrafın peşindeyiz. Sizce amacınıza ne kadar ulaştınız? R. Mangasaryan: Komünizmden başlayarak bugünkü döneme kadar, 80 yıldır, birbirimizden koptuk. Ülkelerimizin çok büyük sorunları var. Bunlar bize geçmişten gelen sorunlar. Ülkelerimiz arasında şu anda sessizlik var. O yüzden asıl sorun, devletlerden önce iki ülkenin insanlarını birbiriyle tanıştırmak. İki ülke insanı arasında bir köprü görevi yaptığımıza inanıyorum. Nasıl ki, ben buraya gelene kadar hiçbir şey bilmiyordum, onlar da bu fotoğraflar sayesinde anlayacaklar. Ö. Yurdalan: Projenin iki toplum arasındaki önyargıları küçük de olsa kırmakta etkisi var. Elbette ki bu sadece fotoğrafla mümkün değil, medyanın, kültür insanlarının bu konudaki destekleri amacımıza hız verecek. Yoksa fotoğraf tek başına neyi değiştirebilir ki?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle