02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

PAZAR EKİ 9 CMYK 26 KASIM 2006 / SAYI 1079 9 PAZAR SÖYLEŞİLERİ Çingeneler Ataol Behramoğlu Y azıya başlarken konuyla ilgili ne kadar az bilgi sahibi olduğumu görüyorum... Örneğin, Osman Cemal Kaygılı’nın “Çingeneler” adlı ünlü yapıtını bile okumuş değilim henüz. Bildiğim kadarıyla, bizim edebiyatımızda bu ilginç soy hakkında yazılmış tek ya da hiç değilse en ünlü kitaptır bu. Buna karşılık, P. Mérimé’nin “Karmen”ini okumamış olmak mümkün değil. Fransız yazarına 1845 tarihli bu yapıtı esinleyen Rus yazarı Puşkin’in (1824 tarihinde yazılıp 1827’de yayımlanmış) “Çingeneler” poemasını ise aslından ve birçok kez okumuş olma ayrıcalığına sahibim… Gorki’yi, onun eşsiz güzellikteki “Makar Çudra”sını da bu listeye eklememek haksızlık olur. Kaygılı’nın yaklaşımını bilmiyorum. Fakat adını andığım öteki üç yazarın her birinin yapıtında da, ateşli, gururlu, ele avuca sığmaz bir Çingene kızı vardır. Bu kızlar, her üç yapıtta da tutkularını ve gururlarını yaşamlarıyla öderler... Çingene soyuna yakıştırılan bu ve başkaca özellikler efsane mi, yoksa az ya da çok gerçek midirler? Hangisi doğru olursa olsun, bu soyun özgür bir ruha sahip olduğu her zaman, her koşulda görülebiliyor... Fakat özgür bir ruha sahip olmanın bir bedeli vardır ve Puşkin’in yapıtında poemanın kahramanı kentli Aleko’ya yaşlı Çingenenin söylediği gibi “rahatlığı öğrenmiş olan için/ her zaman sevimli değildir özgürlük...” Yazıya başlarken aklımda ne Kaygılı ne de öteki yazarlar ve yapıtları vardı... Asıl yazmak istediklerime ise şimdi gelebilirim… “Çingene Kültür Dernekleri Federasyonu Kurucular Kurulu Geçici Başkanı” Sayın Mustafa Aksu’dan ve onun “Türkiye’de Çingene Olmak” adlı kitabından söz etmek istiyorum... Sayın Aksu romancı ya da şair değil. Fakat Çingene halkını, onların içinden biri olarak Burada sigara içmenin cezası... Alper Turgut igara içmek yasaktır... Bu uyarı, on yıldır hayatlarımızda. Kapalı alanlarda sigara içilmesini engellemek için çıkarılan 4207 sayılı yasa, geçen günlerde 10. yılını doldurdu. On yılı kapalı her alanda asılı uyarı yazılarıyla geçirdik. İşte sigara yasağının hikâyesi... Aslında sigara yasağının tarihi neredeyse sigaranın tarihi kadar eski. Tütün ve ondan doğma sigara yeni kıta Amerika’nın dünyaya hediyesi… Ünlü denizci Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfetmesiyle (1492), eski dünya da Kızılderililer’in barış çubuğu mamulü tütünle tanıştı. Avrupa dönüşünde Kolomb’un mürettebatından Rodrigo Jerez tütün içerken görüldü ve şeytan tarafından ele geçirildiği iddia edilerek hapis cezasına çarptırıldı. O, sigaranın ilk kur S riyor.Yani sigara gerçekten sağlığa zararlı. Buna rağmen sağlık cephesinde durum hepten trajikomik… Doktorların da yüzde 40’ı sigara içiyor (Bu oran Avustralya’da yüzde 2). Sağlık Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de her yıl yaklaşık 100 bin kişi sigara nedeniyle ölüyor. Bu, günde 300, saatte 12 kişi demek. BÜROKRATİK BİR HİCİV Tütün ve Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun, 22 Kasım 1996 günü resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. Ancak yasadaki boşluk uygulamayı neredeyse imkânsız hale getiriyordu, para cezasının tahsili bürokrasinin başrolünü üstlendiği bir hiciv gibiydi... Kapalı alanda sigara içen kişi önce uyarılacak, yine içmeye devam ederse, o yeri terk etmesi gerektiği belirti “Kanunun uygulanması konusunda gizli bir dirençle karşılaştık. Bürokratlarımızın yüzde 60’ından fazlası sigara içiyor. Bunların oluşturduğu bir direnç halkası var. Her zaman bir perdeleme oluyor, böylece ‘ne olacak önemsiz bir yasa’ düşüncesi ortaya çıkıyor. Bir kaymakamın, emniyet müdürünün, polisin görevi öncelikle kanunlara uymaktır. Bir valinin kanuna uymadığı düşünülebilir mi? Bu kanunu belki de valilerin yüzde 60’ı her gün çiğnedi.” Kendisini “haysiyetli bir sigara tiryakisi” olarak tanımlayan AKP Çorum Milletvekili Agâh Kafkas’ın yaptıkları Korbey’in haklılığını gösterir nitelikteydi. “Arkadaşlarımla, İstanbul Atatürk Havalimanı’nda ‘Sigara içmek yasaktır’ tabelası altında sigara içeceğime dair iddiaya girdim ve kazandım” diyordu Kafkas, “Arkadaşlarım beni şikâyet etiler, ama gelen görevliler bile işin içinden çıkamadı”. Zonguldak’ta internet kafeleri denetleyen polisler, sigara içen On yıl önce kamuya açık, açıkkapalı bütün alanların duvarına asıldı: Sigara içmek yasaktır! Çiğnemeye kalkışanlar oldu, ama yasak tuttu… Nedenini para cezası sanıyorsanız, yanılıyorsunuz, çünkü 10 yılda sadece 49 kişiye ceza kesildi. Yakın bir zamana kadar ceza miktarı asgari ücretin iki katı kadardı, bugün düşürüldü... Yasağın alanı genişliyor, ama artık suçun kanunu da değişti, yeni ad: Kabahat… banıydı. Sigara sonraki yıllarda tüm dünyaya yayıldı. 1600’lerde Japonya tütüne yasak koydu. Amerikan kolonilerinde tütün ekimi, köleliği de beraberinde getirdi. 1800'lü yılların başlarında dünyada pipo ve tütün çiğneme hastalığı başladı. Birinci ve ikinci dünya savaşları, neredeyse tüm yetişkinleri tiryaki haline getirdi. Bugün 300 milyonu Çin’de olmak üzere bir milyar 250 milyon insan sigara bağımlısı… Dünyada yılda beş milyon kişi sigara yüzünden hayatını kaybediyor. 2030 yılında bu sayının 10 milyona ulaşacağı ifade ediliyor. Peki ya Türkiye? Türkiye’de de son 20 yılda sigara tüketimi yüzde 80 oranında arttı. Özellikle de kadınlar arasında... Sigaraya başlama yaşı ise, artık 10. Erkeklerin yüzde 60’ı, kadınların yüzde 20’si ve tüm toplumun yüzde 40’ı sigara içiyor. Yani 22 milyon tiryaki var. Bu, aynı zamanda 7,5 milyar paket hacmine ulaşan bir piyasa demek. Sigara dumanı katran, karbon monoksit, nikotin, amonyak, arsenik, hidrojen siyanür, formaldehid ve metan gibi son derece zehirli dört binden fazla kimyasal madde içelecek. Hem terk etmez hem de içmeye devam ederse mi? Genel zabıtaya gidilecek ve zabıta yardımıyla sigara içen uzaklaştırılacak. O yerin en büyük mülki amiri, ihtara rağmen aynı yerde sigara içene para cezası uygulayacak. Para cezasını mahallin en büyük mal memuru tahsil edecek. Yasağa uymayan tiryakiler için belirlenen ilk para cezası 10 milyon liraydı. Ceza miktarı her yıl düzenli olarak arttı. 80, 189, 594 derken en nihayetinde 662 milyon liraya ulaştı. Yani neredeyse asgari ücretin iki katı. Peki 10 yılda kaç kişi bu cezaya çaptırıldı? Sadece 49. 19972002 dönemini kapsayan altı yılda, sigara içme yasağına uymayanlara 5426 YTL para cezası kesilebilse de, sadece 2066 YTL tahsil edilebildi. Yasanın uygulanması için mücadele edenler büyük zorluklarla karşılaştılar. Astım hastası defterdarlık görevlisi Şenol Satıcı da bu kişilerden biriydi. Sigara içmemesi için uyardığı kişi şube müdürü çıkınca önce sürgün edildi, sonra kadrosu düşürüldü. Sigarayla Savaşanlar Vakfı Başkanı Ubeyd Korbey de yasanın uygulanamamasına tepki gösterenlerdendi: meslektaşlarına 54 YTL para cezası kesti. Sonra da izin gününü kafede geçiren polis memuru F. Ç.’nin cezasını, baskını yapan biri komiser dört meslektaşı ödedi. Bugün, kapalı alanda sigara içmenin cezası 50 YTL’ye düşürüldü. Sigara izmaritini ve paketini yere atmanın cezası ise 20 YTL. Avrupa Birliği orijinli “Kabahatler Kanunu”nun devreye girmesi ise, tiryakiler için yeni bir darbe oldu, sigara karşıtlarının mücadelesiyle 4207 sayılı yasada da bazı değişiklikler yapıldı. Bir yanda uygulanamayan yasalar, diğer yanda sigara tiryakileri için giderek daralan bir çember var. Vapurların açık alanlarında dahi sigara içilmesin deniliyor, taksilerde, eğlence yerlerinde, alışveriş merkezlerinde tamamen yasaklanması isteniyor. Evde de sigara yasaklansın önerisi ise, çoğu sigara tiryakisi milletvekillerinin tepkisi üzerine geri çekildi. Kahvehane ve birahaneler mi? Henüz milletvekilleri dâhil hiç kimse böyle bir yasağı göze alamadı. Sözün kısası, sigara içenler ve içmeyenler arasındaki savaş daha uzun yıllar sürecek gibi… ? tanıyor ve Türkiye’nin bu kesimden olan halkının sorunlarını gerçekçilikle dile getiriyor. Sayın Aksu önce “Çingeneler, İnsan ve Aydın Olma” başlıklı bir yazısıyla dikkatimi çekmişti (Cumhuriyet,18 Kasım 2003). Bu yazıdan, Çingene halkı için, “inançları zayıftır, nikâha itibar etmezler, kavgacı, hırsız, dolandırıcıdırlar” gibi suçlamaların yapıldığı “Türkiye Çingeneleri” adlı bir kitaba karşı dava açıldığını öğrenmiştim. (Bu davanın sonucunu merak ediyorum.) Mustafa Aksu ve yöneticisi olduğu kuruluş, Türkiye İslam Ansiklopedisi ve sözlüklerde de gerekli düzeltmelerin yapılmasını sağlamışlar... Aksu yazısında, aydınları duyarlı olmaya çağırıyordu… Türkiye Çingene halkını, bu çağrı doğrultusunda, daha yakından tanımamız, sorunlarını anlamamız, çözümlerine katkıda bulunmamız gerekiyor… Sayın Mustafa Aksu’nun çağrısına gecikmiş bir dost yanıtı olan bu pazar yazısını Nevzat Çelik’in “Sevgililer Günü” başlıklı, ilki iki dizelik, çok sevdiğim iki küçük şiiriyle bitirmek istiyorum: “bir elinden satın aldığım çiçeği verdim öteki eline çingene kızının *** sana çiçek alırken iskelede elime değen eli kaldı aklımda soğuktu şubatın ortası nasıl tutar çingene kızının eli bir rakı kadehinin beyazlığını birahaneler boyu rıhtım caddesi’ni topal bir değnek gibi yürüdüm sanırım o gece kadehe her uzanışında esmer kontürler içine aldım kar beyazı ellerini” ? [email protected] Aşkın gücü Aylin Kotil ürekli sıkılıyoruz. Yağmur yağsa ne kötü hava, içim kararıyor, güneş olsa çok sıcak bunaldım diyoruz. Oturuyoruz sıkılıyoruz, kalkıyoruz sıkılıyoruz. Hatta iş yaparken sıkılıyoruz. Öyle çok sıkılıyoruz ki, birbirimizi idare etmeyi bile düşünmüyoruz. Sıkıntıdan kurtulmak için birbirimizle dalaşıyoruz. Her şey eskilerde kaldı artık: Arabada giderken yol vermeler, komşularımıza günaydın demeler, dostumuzu arayıp hatır sormalar, süprizler yapmalar, sevdiğini idare etmeler, iş arkadaşlarımızı rakip değil de iş arkadaşı olarak görmeler eskilerde kaldı… Gittikçe daha yalnız yaşanan hayatlara kendimizi adar olduk. Yalnız, tek başımıza… Eskaza bir sevdiğimiz varsa ya da yakınımız, onu da kırarım, üzerim diye korkmadan yaşıyoruz. Bu tür kaygılarımızı yitiriyoruz tek tek. Tek bir kaygımız kalıyor geriye; para kazanmak, çok para kazanmak! O gerçekleşirse mutluluk gelecek sanıyoruz. S Paralı ama tek başına kalmayı kendi kendimize seçiyoruz. Bu uğurda hatır, gönül, şefkat ne varsa silip atabiliyoruz. Eskiler bir tek aşk her şeyi affettirir, bütün kusurları örter derdi. Şimdilerde bu işi para beceriyor. Giderek daha çok insan gücünü parasından alıyor, kişiliğinden değil. Çünkü kişilik duruma, zamana ve ortama göre değişebiliyor. Aynı kişi menfaati için farklı kişilikler sergileyebiliyor. Ve düşünün ki böyle bir ortamda çocuk dünyaya getirip onu iyi bir insan olarak yetiştirmeye çalışanlar var. İyi insan olmanın çoğu zaman salaklıkla eş anlamlı olduğunu söyleyen ve hisseden topluluğun içinde inatla iyi insan yetiştirme çabasında olanlar var. Ufak bir ihtimal de olsa o çocuklar iyi insan olarak yetişebilirse kim bilir nasıl zorlanacaklar kendi yeni dünya düzenlerinde? Çünkü dağ gibi bir başka grup olacak karşılarında, farklı yetiştirilen. Burası Bizans sakın kimseye sırtını çevirme, telkinleriyle büyüyen… Ve dahası neden sıkıldıklarını bilmeden sürekli etrafa sataşıp duran bir yığın insanla baş etmeye çalışacaklar. Peki bu gücü nerden bulacak bu çocuklar? Sanırım yağan yağmurdan, açan güneşten dahası öbürlerinin hiç tadamadığı aşktan alacaklar güçlerini… İyi pazarlar... ? [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle