22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

PAZAR EKİ 3 CMYK 26 KASIM 2006 / SAYI 1079 3 Erkek olmak demek... N Cinsel şiddet kadın için ceza İ stanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Ufuk Sezgin, 16 yıldır kadına yönelik şiddet üzerine çalışıyor. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Kliniği Psikososyal Travma Programı’nın da yürütücülerinden. Sezgin’e göre, 16 yılda şiddet konusunda değişiklikler yaşansa da, yavaş ilerleniyor. Biz de Doç. Dr. Ufuk Sezgin ile kadına yönelik şiddet içinde önemli bir yer tutan cinsel şiddet hakkında konuştuk. Cinsel şiddeti nasıl tanımlamalıyız? Dokunma, öpme, sıkıştırma, zorlama... En uç noktası, tecavüz, ancak söz atmaktan gözleriyle soymaya kadar gidiyor. Cinsellik sırasında aşağılama da cinsel şiddettir. Günümüzdeki teknoloji düşünülürse, maille, mesajlarla yapılan tacizler de cinsel şiddet içinde değerlendirilebilir. Burada kilit nokta, rıza dışında olması. Ya erkeklerin cinselliği eşlerinin bir ödevi olarak görmesi. Bunun da cinsel şiddet olduğunun ne kadar farkındayız? ico Van Oosten, Hollanda’da cinsel şiddete karşı beş sivil toplum kuruluşunun oluşturduğu TransAct’ın danışmanlarından ve dokuz yıldır aile içi şiddet konusuyla ilgileniyor. Oosten, aile içi şiddetin, iç içe geçmiş üç noktası olduğunu düşünüyor: Kültürel anlamda erilliğin ele alınması, ilişkide iletişim ve dinamiklerin yakalanması ve iktidar ile iktidarlar dengesinin aile içinde belirlenmesi. Oosten, aile içi şiddetle ilgili şunları anlatıyor: Erkeklerin çoğu zihinlerinde failin yaptığı şiddeti destekleyen duygu ve düşünceler barındırıyorlar. Çünkü biz de fail olabiliriz, diye düşünüyorlar. Kadınların kendilerine boyun eğmesi gerektiğine inandıklarından şiddetin nedenini kurbanda arıyorlar. Hollanda’da yapılan bir araştırmaya göre, erkekler, kadınlar karşısındaki entelektüel ve sözel başarısızlıklarını kapatmak için şiddet uyguluyorlar. Bunda erkeklere öğretilen toplumsal değerlerin de rolü var. Erkek olmak için erkek doğmak mı, erkek olduğunu ispatlamak mı gerekiyor? Öncelikle buna karar verilmeli. Erkeklere, aile şerefini korumanın, aileyi geçindirmenin görevleri olduğu öğretiliyor. Bu, Batı kültüründe de geçerli bir yargı. Oysa erkeklere de güçsüz olabilme izni verilmeli. Yani erillik yeniden tanımlanarak şiddetin dönüşümü engellenmeli. TransAct'ın en önemli çalışmaları, Eksik Halka ve Âşık Kalın. Eksik Halka Hollanda'ya göç eden erkeklere yönelik. Göçmenleri seçmemizin nedeni, yeni bir ülkenin kültürüne girmeleri nedeniyle daha fazla baskı altında olmaları. Aslında Hollanda’nın yerli halkında şiddetin görülme oranı yüzde 45. Bu göçmenler arasında yüzde 24'e iniyor, ancak bunun nedeni, Nico Van Oosten... şiddeti konuşmanın göçmenler için bir tabu olması. Âşık Kalın projemiz ise, 16 yaş üzerindeki gençleri hedef alıyor. Amaç, sağlıklı ilişkileri korumayı ve şiddet içeren ilişkilerin sınırını çizebilmeyi öğretmek. Sınır 16, çünkü bu ciddi ilişkilere ve cinsel birlikteliğe başlanılan yaş. Bu ilişkilerdeki sorunlarını çözme yolları şiddet konusunda çok önemli bir yer tutuyor. Onlara özel hayatlarını korumayı bu yaşta öğretebiliriz. Böylece ilişkilerinde kendilerine baskı oluşturulmasına izin vermeden, sınırları çizebilirler. Kesin bir veri yok, ancak fiziksel şiddetten sonra ikinci sırada cinsel şiddetin yer aldığını düşünüyoruz. Psikolojik şiddet de bunu takip ediyor. Şiddet korku yaratıyor. Zamanla bu korku öyle dayanılmaz hale geliyor ki, şiddet gören kadınlar bundan kurtulmak için, şiddet uygulayacağını bildikleri kişiyi kışkırtarak, bir an önce bu korkudan kurtulmayı istiyorlar. Kendilerini korkudan korumaya çalışıyorlar. Hollanda’da her yıl 20 kadından biri şiddete maruz kalıyor. Sadece bir kez şiddete maruz kalanlar da eklenince rakam ülke nüfusunun yarısına ulaşıyor. Hollanda'da polisin araştırmalarına göre şiddet uygulayanların yüzde 80’i erkek. Ancak buradan kadınların yüzde 20’sinin erkeklere şiddet uyguladığı anlaşılmamalı. Çünkü bu rakamlar, toplum içinde yaygınlaşan lezbiyen ve homoseksüel ilişkileri dikkate almıyor. Ufuk Sezgin’e göre, mesajlarla, maille yapılan tacizler de cinsel şiddet. Üstelik bu, şiddetin en çok ihmal edilen türü. Özellikle de çiftler arasında yaşandığında... Bu konu ihmal ediliyor, görmezden geliniyor. Biz bile araştırmalarımızda, yıllarca bunu ihmal ettik. Erkeklerin çoğu “Madem karımsın, ne zaman istersem, benimle birlikte olmak görevin” diyorlar. Aslında bu da tecavüz. İşin acı yanı, kadınların çoğu bunu cinsel şiddet ya da tecavüz olarak tanımlamıyor. Son araştırmalarımızda, evlilik içi cinsel ilişkilerdeki şiddetle ilgili sorularımıza kadınlar, “İlişkiye girmek istemiyordum, ağlayarak, o istiyor diye izin verdim” diyorlar, ancak bunu tecavüze uğramış gibi değil de, istemeden yerine getirdikleri bir görevden, ödevden bahseder gibi anlatıyorlar. Toplum da ona bunu söylüyor. Mesela bazı kocalar, cinsel ilişkiye girmeyen kadını, ailesine şikâyet ettiğinde, kadının kardeşleri, ağabeyleri, “Kocandır istediği zaman, istediği şekilde ilişkiye gireceksin” diyorlar. Yine de kadınlar bunun kendilerine yapılan bir şiddet olduğunu anlamaya başladılar. Şu anda yasalarda da çiftler arasında rızasız ilişkinin suç olduğu yer alıyor. Erkeklerin cinsel ilişkiyi istemeyen eşleriyle paylaşımı kesmesi, gereksiz kavgalar çıkarması, küsmesi de cinsel şiddet olarak tanımlanabilir mi? Evet, mesela kadın birinci “hizmeti” cinselliği yerine getirmediğinde, erkek evin nafakasını kesiyor. “Sen bana hizmet etmiyorsun, ben sana niye para vereyim?” diyor. Benimle yatmayıp başkalarıyla yatıyorsun, diye sokağa çıkmasını engelliyor. Hiçbir şey yapmasa bile "Sen de kadın mısın be?" diye aşağılıyor, küsüp konuşmuyor. Cinsel şiddetle ilgili istatistikler var mı? Türkiye’de bu konuda yeterli araştırma yok maalesef. Ancak dünya çapında her dört kız çocuğundan ve her yedi erkek çocuğundan birinin cinsel şiddete maruz kaldığı düşünülüyor. Peki cinsel şiddet uygulayan kişiler için bir profil çizebilir miyiz? Bir tipleme yok. Serseriydi, alkolikti, işsizdi diye bir şey söyleyemeyiz. Çok efendi, işine düşkün, ahlaklı, hiç umulmayan kişiler de cinsel şiddet uygulayabiliyorlar. Ya risk grubunda olanlar?.. Genç ve güzel kadınlar deniliyor genellikle, ama bu bir mit ve gerçeği yansıtmıyor. En büyük tehlike parayla cinsel ilişkiye girenler. Erkek, para verdim, ne istersem yapacaktır, diye düşündüğünden, kadın istemediği şeyleri yapmak zorunda kalıyor. Yakın bir zamana kadar para ile cinsel ilişkide bulunan kadınlara yapılan tecavüz suç bile sayılmıyordu. Diğer bir risk grubu ise çocuklar, özellikle 711 yaş arasındaki kız çocukları. Saflar, kolay kandırılabiliyorlar ve biz onlara kendilerini korumayı öğretemiyoruz. Hamilelik gibi açıklanmak zorunda kalınan bir durum yoksa, bunlar hasır altı yapılıyor. Özellikle de ensest . 1990’dan beri kadına yönelik şiddet üzerine çalışıyorsunuz. 16 yılda neler değişti? 90’da televizyonda ensest hakkında konuştuğumda, “Ne arsız kadın, neler anlatıyor” diyorlardı. Bugün bunlar konuşulabiliyor, ancak küçük adımlarla ilerliyoruz. Şiddetin mazur görüldüğü her fıkra, espri bile şiddettir. Sadece birkaç kurumla sorun çözülemez, toplumca şiddetin önüne geçecek faaliyetler için çalışmalıyız. Bu sorunun üstünü örtmek işimize geliyor, mazeretler yaratıyoruz. Mesela, kadın biraz açık giyinse, hak ediyor deniyor. Sanki örtününce bu tür olaylar yaşanmıyormuş gibi… Kadınlar cinsel şiddetle cezalandırılıyor. Cinsellik intikam aracı, silah olarak kullanılıyor. ? ? “Norveç verilerine bakınca sanki Türkiye’yi geride bırakacak düzeyde şiddet varmış gibi görülüyor. Ancak bu yanıltıcı, çünkü orada olaylar titiz şekilde istatistiklere geçiyor. Türkiye ise bu yönde fazla bir mesafe kat edemedi. Yine de son yıllarda şiddetin bu kadar göz önüne gelmesi büyük gelişme. Eskiden aile meselesi diye gündeme getirilmiyordu. Artık konu bir devlet meselesi olarak kabul edildi.” KADINI KORUYUCU MEKANİZMALAR ARTMALI Ertürk, görevi gereği diğer ülkeleri de gezerek, araştırmaları inceliyor. Gittiği ülkelerle Türkiye arasında kadına yönelik şiddet konusundaki farklılıklar mı? “Türkiye’ye özgü olmasa da, Türkiye denince en çok gündeme gelen şiddet, namus cinayetleri. Bir de Türkiye’de kadını koruyucu mekanizmalar çok zayıf. 70 milyon nüfusa karşı 25 sığınma evi var”. Prof. Dr. Yakın Ertürk, kadına yönelik şiddetin bir kurbanlık ya da merhamet meselesi olarak görülmesinden rahatsız. Niye mi? Çünkü bu, problemi ötekileştiriyor. Oysa şiddetten muaf bir yaşam, kadının hakkı. Ertürk, Türkiye'de kadına yönelik şiddeti körükleyen etkenlerin başında, aile mahremiyeti kavramını, töre söylemlerini, erkeklik anlayışını ve kadını hor görmeyi sayıyor. “Dayak bir eğitim aracı olarak evde, okullarda kullanılıyor, cennetten çıkmadır, diye yüceltiliyor. Eğitim düzeyi, ekonomik bağımsızlığı arttıkça kadın şiddet görmez, diye bir durum da söz konusu değil” diyor. Çözüm mü? “Önleyici yöntemlere hız verilmeli. Hükümettekilerin verecekleri her mesaj ya ataerkil yapıyı güçlendirir ya da onu sorgulatır. Birinin başkasına şiddet uygulaması ne dinle, ne töreyle, ne aile kutsallığıyla meşrulaştırılamaz. Sadece yasa çıkarmakla olmaz, toplumsal dönüşüm projeleriyle insan hakları değerleri öne çıkarılmalı. Kültürü sadece eziyet etmeye indirgemeyen bir dönüşüm de gerekli. Bu zaman alıcı, ancak sanıldığı kadar zor değil. Halk ilerici bir zihniyete o kadar da direnmiyor. En acil çözüm ise, hayatı tehlikede olan kadınlara güvenli seçenekler sunabilmek. Bunlar için tabii ki, devlet destekli bir bütçeye ihtiyaç var”. Ertürk’ün özellikle vurguladığı nokta, kadına yönelik şiddetin bir kurbanlık ya da merhamet meseli olarak görülmekten vazgeçilmesi. “Çünkü” diyor, “öyle görülerek problem hep ötekileştiriliyor. Kadının şiddetten muaf olarak yaşamasının bir hak olduğu anlaşılmalı”. ?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle