02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

PAZAR EKİ 4 CMYK 4 26 KASIM 2006 / SAYI 1079 Küresel ısınmayı durdurun Küresel ısınma günümüzde yüz binlerce yıldır olmadığı bir seviyeye ulaştı. Bilim insanları buna fosil yakıtlarla beslenen 20. yüzyıl sanayisinin neden olduğunu söylüyor. Fırtınalar, yağmurlar, seller... Binlerce ölü, binlerce evsiz ve göçmenler... Gerçek kurbanlar yoksullar. “Küresel ısınma ciddi bir adalet çelişkisine sahip” diyor bilim insanları. Cevap bekleyen bir soruları var: “Kirlettiğimizi temizleyemiyorsak neden bu kadar çok tüketiyoruz?” Ali Deniz Uslu Geçen haftalarda Türkiye’yi esir alan aşırı yağış şehir sellerine yol açtı. (İstanbul/Sarıyer) ALİ ERHAN ANGI (Meteoroloji Mühendisleri Odası Genel Sekreteri) Felakete davetiye... Doğa olayları kısa sürede felaketlere dönüşüyor. Bunun sebepleri arasında küresel ısınmanın payı ne? İklim değişikliğinin etkilerini 2030’lara doğru belirgin şekilde hissedebileceğiz. 2050'den sonra ise bu etkileri belirgin olarak yaşayacağız. Her hava olayı sonrasında, “Acaba iklimler mi değişiyor” sorusu gündeme geliyor. Bu şekilde hava şartları ile iklim kavramları sık sık birbirine karıştırılıyor. Bu kavram kargaşası, belirli kesimler tarafından da özellikle kullanılıyor. Sıradan doğa olaylarının felakete dönüştürülmesinde tüm suç küresel iklim değişikliğine yükleniyor. Çünkü yetkili merciler kendi yönetsel hatalarını örtmek için ve oy kaygısı nedeniyle bu felaketlerdeki suçların, başta merkezi ve yerel yönetimler olmak üzere sıradan vatandaşa kadar her kesimde olduğunu söylemekten kaçınıyor. Geçen haftalarda Türkiye’nin farklı kesimlerinde seller yaşandı. Bu felaketlerde sizce suçun ne kadarı küresel ısınmanındı? Bu tip yağışlar 2030 yılda ya da biraz daha uzun dönemlerde görülür. Bu durumun ilk ve en önemli sebebi; kontrolsüz olarak artan insan nüfusunun yol açtığı çarpık kentleşme. Çeşitli nedenlerle kırsaldan kopan yığınların, merkezi ve mahalli yönetimlerin popülist politikaları ile bilim ve teknikten uzak, her türlü insani olanaktan yoksun varoşlar oluşturmaları sonucunda kentler artık sıradan doğa olaylarının felakete dönüştüğü yerler haline gelmiştir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşanan sel felaketleri de bu duruma çok açık bir örnektir. Konunun ilginç yönü; Batman, Şırnak ya da Şemdinli’de yaşanan sel felaketi ile İstanbul Alibeyköy ya da Ankara Mamak’ta gördüğümüz sel felaketlerinin nedenleri ve sonuçlarının aynı olmasıdır. Bazı üst düzey yetkililerin düşündüğü gibi, bu tür afetler (aslında bunlar afet değil, sıradan doğa olayı) yüzyılda bir görülen ve elden bir şey gelmeyecek büyüklükte olaylar değil, zaten esas sorun bu şekilde düşünen yöneticilerin bilinçsiz olarak felaketlere davetiye çıkarmaları. Türkiye’deki enerji politikaları katı ve fosil yakıt üzerine kurulu. Alternatif enerji projeleri yerine ise onlarca termik santral projesi beklemede... Fosil kaynaklar ve nükleer enerji, günümüzde enerji politikalarının da üzerine çıkıp dünya ülkelerinin tüm politikalarına yön veriyor. İskenderun... Dünya elektrik üretiminde fosil kaynaklara bağımlılık; dünya ortalamasında yüzde 64, ABD’de yüzde 72, AB’de yüzde 48 ve Türkiye’de yüzde 80 düzeyinde. Alternatif enerji kaynaklarının oranı ise dünya ölçeğinde yüzde iki ve en çok kullanan ülkelerde yüzde beşlik orana ulaşamıyor. Çünkü alternatif kaynaklardan bugünün teknolojisi ile bol ve ucuz enerji sağlamak mümkün değil. Günümüzde enerji ihtiyacının karşılanması için en kolay ve ucuz yöntem hâlâ fosil kaynaklar. Bu kaynakları kullanmanın karşılığında iklim değişikliği gibi ağır bir bedel ödenecek olsa bile gerek teknolojik ve gerekse de ekonomik olanaklar birçok ülkeye fazla seçenek sunmuyor. O halde kirlettiğimizi temizleyemiyorsak bu kadar tüketmeli miyiz? Yani kişisel tüketimlerimizden ne ölçüde vazgeçebileceğimizi de sorgulamalıyız. Kyoto Protokolü’nün imzalanmasından sonra, özellikle ABD ve AB arasında yaşanan görüş ayrılıklarının nedenleri neler? Küresel iklim değişikliği dünya egemenliği mücadelesinde gelişmiş ülkeler tarafından perde arkasında bir silah olarak kullanılıyor. Kyoto Protokolü gereği gelişmiş ülkelerin emisyon indirimi yapmalı. AB, Japonya ve sonradan Rusya sahip oldukları avantajlar nedeniyle bu indirimleri kolayca yapabilirken dünya üzerinde izlediği politikalar gereği fosil kaynaklara bağlı olarak sürekli büyümek zorunda olan ABD sanayisinin böyle bir emisyon indirimini yapması mümkün değil. ABD’nin hegemonik büyümesine engel olamayan AB ise, protokol ile ABD’yi doğrudan emisyon indirimine zorlayarak gelişmesini yavaşlatmaya ve dünya enerji kaynakları üzerindeki hegemonyasını azaltmaya çalışıyor. Türkiye, küresel ısınmaya karşı ne gibi önlemler alıyor? Türkiye’de iklim değişikliği ile ilgili konularda çalışma yapmak üzere çeşitli bakanlıklar bünyesinde sekiz komisyon var. Bu konuda atılan nutuklara, kurulan bunca komisyona bakıldığında konunun çok ciddiye alındığı izlenimi olsa da, 1992 Rio’dan günümüze kadarki 14 yıllık süreç sonunda, ülkemizde yaşanacak etkiler konusunda yabancı araştırma sonuçlarının dışında, ne tek kelime söyleyebilecek bir yetkili ne de bir akademisyen bulabilirsiniz. Hatta, bu konudaki araştırmalara başlangıç olacak verileri bile yıllar sonra elde edebildik. Kuraklığın sıklığı ve şiddeti artacak... Küresel iklim değişikliklerinin işaretleri Gerek kutuplarda ve gerekse dağlarda bulunan buzullardaki erimenin artarak buzul kütlelerinin geri çekilmesi. Türkiye’de de Ağrı, Nemrut , Erciyes ve Süphan gibi dağların üstlerindeki buzulların ve kar örtüsünün daha yukarı çekildiği belirlendi. Kutuplardaki buzulların erimeye başlaması nedeniyle deniz seviyeleri, son 100 yıl içerisinde 1025 cm. yükseldi. Isınma nedeniyle tropikal bitki ve balıkların yüksek enlemlere doğru yayılmaları, benzer şekilde ısınma ve kuraklık nedeniyle ortaya çıkan olumsuz ekolojik koşulların insan da dahil canlıları göçe zorlaması. Atmosferdeki değişimlere karşı hassas olan canlı türlerindeki hızlı azalma ve bazı kuş türlerinin neslinin tükenmesi. Ağaçlardaki yaş halkalarının daha hızlı bir gelişme göstermesi. Son 1400 yıllık süreç içerisinde, en sıcak yılların 1990’lı yıllarda ardı ardına gelmesi. Küresel iklim değişikliğinin ülkemizdeki diğer etkileri şu şekilde özetlenebilir: Kışın küçük artışa rağmen yağışta yazın büyük bir azalma olacak ve buharlaşma artacak. Yağışların mevsimsel dağılımı ve şiddeti değişecek. 1987’den beri ortalamanın altında gerçekleşen kar örtüsü daha da azalacak. Özellikle İç Anadolu ve Ege Bölgesi’nde çölleşme eğilimleri görülebilecek. Akarsu akımlarının sadece miktarı azalmayacak, aynı zamanda pik zamanları da değişecektir. Kuraklığın sıklığı ve şiddeti artacak. Su stresi artacak. Yüksek basınç kuşağının kuzeye kayması sonucu ülkemizde egemen olabilecek tropikal iklime benzer bir kuru hava daha sık, uzun süreli kuraklıklara neden olacaktır. Kuş cenneti ve benzeri milli parklar tahrip olur, kuşların göç yolları ve konaklama yerleri değişir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle