Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
PAZAR EKİ 7 CMYK 22 EKİM 2006 / SAYI 1074 7 ARIN KARAMÜRSEL ELİF KARABULUT Reklam ve halkla ilişkiler çalışanı Meclis’e girebilmenin yolu ortada, aday gösterilebilmeniz için merkezi otoriteyle aynı düşünmeniz gerekiyor. Ayrıca bu ülkede, Meclis’ten daha güçlü güçler var. YÖK’ü kaldırmayı, harç sorununu ve işsizliği çözmeyi isterdim. Sosyal ve kültürel alanda yatırım yapılmasını sağlardım, çünkü değişikliklerin kültürsanat yoluyla daha içselleştirilebileceğini düşünüyorum. Ayrıca var olan farklı kültürlerin yaşaması ve barışın sağlanması için uğraşırdım, çünkü bu sorunlar nedeniyle çok fazla acı çekildi. Tabii sınıf farkını da kaldırmak isterdim. Bunları yapmak için her şeyi yeni baştan inşa etmek gerekiyor, bu da çok zor. Aslında isteklerimi gerçekleştirme zeminim olacağını düşünmüyorum, o yüzden milletvekili olmazdım. Gençlerin Meclis’te olmasının değişim yaratıp yaratmayacağı sayılarına bağlı. Az sayıda olsa da, kimsenin ilgilenmediği konuları, sorunları gündeme getirecekleri kesin. Yine de gerek partilerde, gerek Meclis’te işlerin yürüyüşü kalıplaşmış, lider egemenliği var. O yüzden de Meclis’e girmenin çok değişiklik yaratacağını sanmıyorum. Namus cinayetleriyle ilgili gensoru verirdim. Aslında ben öğretmenim, ama çok fazla işsiz öğretmen olduğundan atanamadım. Sözleşmeli öğretmenliği ve KPSS’yi kaldırmak için gensoru verirdim. KPSS, devletin verdiği eğitime güvenmediğini ve sistemin çarpıklığını bir kere daha ortaya koyuyor. Beethoven için çok bekledim... Ali Deniz Uslu rın Karamürsel, İstanbul doğumlu. Orkestrayla ilk konserini 11 yaşında, Mozart’ın No. 24 Do Minör Piyano Konçertosu’nu yorumlayarak verdi. 1960’larda Paris’te Academie Marguarite Long’da ve ardından Moskova’da Çaykovski Konservatuvarı’nda çalıştı. Küba, Rusya, Birleşik Arap Emirlikleri, Japonya, İsviçre, Meksika, Lübnan, İngiltere ve daha pek çok ülkede sayısız konserle izleyenleri büyüledi. Tony Aubin, Gotthold Lessing, Enrique Batiz, Helmut Thiefelder, Pietr Bronsky, Stefan Marzuck, Gürer Aykal, Erich Bergel, Dimitri Manalov gibi şefler ona eşlik etti. Yeni albümünde Beethoven ve Modest Mussorgsky’ı yorumlayan Karamürsel özellikle Rachmaninov, Mozart ve Beethoven’ı çalmaktan keyif alıyor, çünkü o da onlar gibi romantik. İşte tüm dünyanın ayakta alkışladığı Arın Karamürsel’in yeni albümü ve müziğe dair anlattıkları... Söze albümünüzdeki eserlerin seçiminden başlayalım isterseniz... Beethoven’ın en son yazdığı Sonat No. 32, Do Minör Op. 111’i seçerken çok düşündüm. Derin kimliği ve ruh isteyen yorumu ile sanatçıların çok önem adayıyım... OZAN ERBAK Amatör tiyatro oyuncusu Asıl soru, “Milletvekili adayı olur muydum?” Kesinlikle hayır. Sonuçta, halk tek tip insanlardan oluşmuyor, milletvekili kimi temsil edecek? Aday olsaydım da, benden beklenen vaatleri verirdim, çünkü işin şartı bu. Yani eğitim sistemini düzeltmek, iş imkânı, iyi bir gelecek! Sanırım herkes bunları duymak istiyor. Ekonomik kaynakların dağılımını düzeltmek isterdim. Sonuçta kapitalizmde yaşıyoruz. Meclis’e tek başıma girmeyeceğim, o yüzden sözümü dinletirim. Yine de her partide kemikleşmiş bir yapı var. Yani izin verilen yetki kadar etkin olabilirsiniz, daha fazlasını alma şansınız olmaz. Genç milletvekillerinin iktidarda olması, yaşlı kişiler tarafından sağlanıyorsa, otorite sahibi kişi otoritesini kaybetmek istemeyeceği için hiçbir zaman gençlerin önü açılmayacaktır. O yüzden de gençken Meclis’e girmiş birinin gerçekten iktidarda olabilmesi için yaşlanması gerekecek. Gençlere hep bir toy delikanlı olarak bakıyorlar... Yetkin mühendislik yasasıyla ilgili ve eğitim süresinin kısaltılması için gensoru verirdim. Kaptanlık diplomam var, ancak mesleğimi yapabilmek için önce bir yıllık zorunlu staj yapmalı, sonra da kurslara giderek 10 tane sertifika almalıyım. Bunlarla uğraşmaktan yıldım, daha kolaylaştırıcı yöntemler getiririm. Bir de özel tiyatrolara ödenek veririm. A sal ve politik olmayı gerektirir. Dünyaya bakış açınız, inandığınız müzik gibi savaştığınız düşünceleriniz de olmalıdır. Dünü ve bu günü yorumlamayabilmeniz gerekir. Günümüz virtüözlerinde bu eksik. Hayata dair sağlam ideolojileri yok. Yalnızca enstrümanınıza hakim olmanız sizi müzisyen yapmaz. Yalnızca Türkiye değil dünyanın dört bir yanında konserler verdiniz. Özellikle 1983 yılındaki Meksika turneniz çok başarılı olmuş... Meksika’da 17 konserlik bir turne yaptığımda medya benden “La Dama de las Sonatas” diye söz etmişti. Harika bir atmosfer yakalamıştım orada. Cervantes Festivali’nde “En İyi Performans” ödülüne de beni layık görmüşlerdi. Hatta Meksikalılar o kadar keyif almışlar ki turne bitince beni bir haftalık bir Acapulco tatiline dahi yolladılar. Çocukluğunuzu müzikle iç içe geçirmişsiniz. Müziğin tadını o dönemde almış olmalısınız... Annem nota bilmezdi, ama çok güçlü bir müzik kulağı vardı ve iyi piyano çalardı. Babam belediye reis vekiliydi. O da keman çalardı. Akaretler’deki konağımızda haftada bir gün Türk musiki geceleri olurdu. İki ayda bir de klasik piyano konserleri yapılırdı. Tabii ki hep böyle rahat olmadı hayatım. Çok zor günler yaşadım, ama mücadeleyi bırakmadım. Çalıştım ve inancımı hiç yitirmedim. Piyanist Arın Karamürsel yeni albümünde çok uzun zamandır istediği bir şeyi yapıyor, Beethoven’ı yorumluyor. Karamürsel, “Beethoven’ı ruhunu vererek yorumlamak zaman alır” diyor ve ekliyor: “Gerçek bir müzisyenin güçlü bir ideolojisi, inandığı müzik gibi savaştığı düşünceleri de olmalı, AYŞEGÜL KARABACAK yalnızca enstrümanınıza Avukat hâkim olmanız sizi müzisyen yapmaz”. verdiği, şaşırtıcı ve etkileyici bir eserdir bu. Beethoven’ın tüm karakterini yansıtması ise onu daha da özel kılıyor. Bu eseri hakkını vererek yorumlamayı yirmi yıldır istiyordum, ama kendimi buna hazır hissetmiyordum. Beethoven’ın gibi bir müzisyenin neleri düşünerek, hangi ruhla çaldığını kavramak zaman alır. Çünkü olay yalnızca icra değildir. Benim için doğru zaman şimdiydi. Modest MussorgskyBir Sergiden Tablolar’ını da bilenen temponun ve tekniğin dışına çıkıp yorumladım. Sizi tanıyanlar özellikle romantik olarak anılan müzisyenleri yorumlamayı sevdiğinizi bilir. Rachmaninov, Mozart ve Beethoven da en güçlü yorumladığınız isimler. Bu yakınlıktan bahseder misiniz? Onlar, ruhumu arındıran ve dinlendiren isimler. Romantikler ve teknikleri, müziği okuyuşları benimle özdeşleşiyor. Daha bir yaşayarak çalıyorum onları. Mesela Rachmaninov çaldığımda dinleyenler “Evet, işte Rachmaninov!” diyebiliyorlar. Moskova’da Çaykovski Konservatuvarı’nda sınavı kazanıp Rachmaninov çalarken coşup finalde teli koparmıştım. Jüri heyecanlı ve şaşkındı. Akordör gelip, kopardığım teli bana hediye etti. Müzisyenlik ve virtüözlük kavramları arasında sanırım bir boşluk var. Bunu nasıl yorumluyorsunuz? Önemli olan müzisyen olabilmek. Çok başarılı bir virtüöz olabilirsiniz, ama müzisyen olmak ayrıdır. Müzisyenlik birikim ister, hem de her konuda. SiyaOrkestrayla ilk konserinizi 11 yaşında, Mozart’ın No. 24 Do Minör Piyano Konçertosu’nu yorumlayarak vermişsiniz. Bu sizin için aya ilk adımı atmak kadar önemli olsa gerek? Ben Mozart çalmak istiyordum, piyano öğretmenim Ferdi Statzer ise bana “Sen çok yeteneklisin, ama Mozart başlangıç için zor” diyordu. Rachmaninov’un 2. sonatını çalmak istediğimde de itiraz etmişti. Rachmaninov’un müziğine ise Elizabeth Taylor’ın bir filminde vurulmuştum ve Ferdi Bey’e “Ben Rachmaninov çalmak istiyorum” demiştim. O da “Kuzum, bunun notası bile bende yok, bunu çalamazsın!” diye karşılık vermişti, ama iddialıydım. Ferdi ağabey önce Mozart konusunda ikna oldu. Hazırlandım. Jüride çaldım. Bitirdiğimde rahmetli Bülent Tarcan, koşup yanıma geldi ve heyecanla bana sarıldı, “Bu yaşta bu kadar olgun bir yorum!”dedi. Solo ve orkestra çalışmalarınızdan hangisi sizi daha çok heyecanlandırıyor? Rachmaninov’un 1., 2. ve 3. konçertolarında ve “Paganini” varyasyonu orkestra ile çalmak çok zevkli, ama ben resitallerde daha rahatım. Onlardaki heyecan ve keyif farklı. Zaten resitallerimin orkestra konserlerimden fazla olması da bunun göstergesi. Piyanonuzdan uzak kaldığınız oluyor mu? Uzak kaldığımda özlüyorum, ama zihinsel olarak hep yanımda. Zaten müzikle yaşıyorum. Rüzgârın sesi, bir uğultu bile müziği getiriyor bana. Hukuksal değişikliklerle, milletvekilliğinin sınırını 25 yaşa indirenlerin yaşlılar olduğu düşünülürse, Meclis’teki konumumu belirleyecek ve bana yetki verecek kişiler yine onlar olacak. O yüzden Meclis’e girmek için sıra geleceğini sanmıyorum. Ayrıca siyasette tecrübenin önemli olduğu kanısındayım. İstihdam, sosyal güvenlik, ücretsiz eğitim ve sağlık, düşünce özgürlüğü... Pek çok kanunda yapılması gereken değişiklikler var. Seçim barajının kaldırılmasına, düşünceye ve basına özgürlük sağlamaya çalışırdım. Sözümü dinletebileceğimi sanmıyorum. Anayasadaki seçilme yaşını 30’dan 25’e düşüren kanunun gerekçesinde “AB standartlarının yerine getirilmesi” ifadesi yer alıyor. Aslında bu, diğer birçok değişiklik gibi bunun da sözde kalacağının bir göstergesi. Bu değişiklik popülist siyasetin sonucu. 1980 darbesinden sonra yetişen nesilde, Kıbrıs sorunu, AB’ye uyum, ABD’nin Ortadoğu projesi gibi konularda bırakın çözüm önerisini, fikri bile olmayan insanlar var. Bu bir devlet politikası. Buna karşı koymak ise neredeyse imkânsız; çünkü sorun milletvekili olan bireylerle ilgili değil, sorun sistemde. Lübnan’a asker gönderilmesiyle ilgili gensoru verirdim. Diğer bir konu da yolsuzluklar. Özellikle hükümetin bakanları üzerinde bu kadar çok şaibe varken düzgün, şeffaf siyaset yapılamaz. Öncelikle özel üniversiteleri kamulaştırırdım. İstanbul’daki 33 adliye binasını, Anadolu ve Avrupa yakasında ikiye indirmeyi isterdim. Hiçbir anlamı olmayan avukatlık sınavını kaldırırdım. Ayrıca, yeni yüzlere sadece milletvekilliğinde değil, baroda da ihtiyacımız var!