Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
PAZAR EKİ 2 CMYK 2 22 EKİM 2006 / SAYI 1074 Cehennem duyulmadığınız yerdir Tam altı yıldır süren ölüm orucu ve 122 ölü. Karşı çıkanlar, destekleyenler, görmezden gelenler... Tecrit kaldırılmadığı sürece bu ölümler bitmeyecek. Avukat Behiç Aşçı 5 Nisan Dünya Avukatlar Günü’nde “Müvekkillerimin tecrit altında tutulduğunu, günbegün eriyerek yok olduklarını görmek istemiyorum” diyerek ölüm orucuna başladı. Behiç Aşçı... (Fotoğraf: Vedat Arık) Alper Turgut Ş rındaydı. “Babam CHP’ye oy atardı. Sosyal demokrattı. Annemin politikayla ilgisi ise oy vermekten ibaretti” diye anımsıyor, “Babam mitinglere katılır, emeği ve ekmeği için fabrikada haksızlıklara karşı mücadele ederdi.” Lisede çalışkan öğrenciler listesinde yer alıyor Aşçı. İkinci sınıfta âşık oluişli’de büyükçe bir apartman dairesi. Bu, Aşçı’yı eylemine başyor, gelecek planları yapmaya başlıyor. Son sınıfta anne ve babası “şiddetli geladıktan sonra ikinci görüşüm. İlkinde ayaktaydı, şimdi yatakçimsizlik” nedeniyle boşanıyor. Aşçı’nın belleğinde o günlere dair yer alanlar, ta. Avurtları çökmüş, 88 kilodan 57’ye düşmüş... Yine sessiz sakesilmeyen kavgalar... “Başarılı bir öğrenci olursam” diye düşünüyor “belki kin, yine ağır başlı, olgun... Aşçı 41 yaşında... Ölüm orucunun boşanmalarını engellerim”. Başarısı anne ve babasını bir arada tutmaya yetmi200’lü günlerinde, peki, nasıl hâlâ ayakta? Su, şeker, tuz, sade kahve, yor. 1982’de kazanan 1200 öğrenci arasında, 80. sırada Ankara Üniversitesi Humeyve çayı ve B1 vitamini, ölümle randevusunu geciktiriyor. Göz sikuk Fakültesi’ne giriyor Aşçı, kız arkadaşı da Ankara’da Ziraat Fakültesi’ni nirlerinde zayıflama, sol gözde görme kaybı, yürürken denge bozukkazanıyor. Başarısını fakültenin ilk yılında da sürdürüyor, ama önce anne ve luğu, hazımsızlık, iltihaplar, ödem, uyuşma, ağrı, uykusuzluk, aşırı yorbabasının ayrılığı, arkasından evlilik düşleri kurduğu sevgilisinin terk etmesiygunluk onu yatağa bağlamak üzere... Duvarda ise 1994’te Beşiktaş’ta le okula karşı ilgisini yitiriyor. Öğrenciliği uzuyor da uzuyor... Bunda üniverArzum Cafe’de öldürülen meslektaşı Fuat Erdoğan’ın fotoğrafı... Aşsiteye dair kurduğu hayallerinin örselenmesinin de payı var. Hak ve hukuka çı hâlâ kararında ısrarlı “Cehennem acı çektiğimiz yer değil, acı çektiinanan Aşçı, yaşadıkları karşısında şaşkına dönüyor: ğimizi kimsenin duymadığı ve duyma olasılığının olmadığı yerdir” sö“Adalet dağıtmak için hâkim ve savcı olacaktım. Hayallerin gerçeklerle en züyle tarif edilen tecridin sona ermesini istiyor. ufak bir alakasının olmadığını zamanla anladım. Ailemin maddi durumu boİyi de Behiç Aşçı kim? 11 Mart 1965 günü Sakarya’nın Kocaali ilçezuktu. Yaşamımı idame ettirmek sinde dünyaya geldi, anne ve babası için muhasebeci oldum. Sınavdan memur. Ailenin büyük çocuğu, biri kız sınava okula gidiyordum. Yurtta iki kardeşi var. “Üç kuşaktır Sakaryakalma süresi bitince değişik semtlıyız. Annem ebeydi, babam ise tarım lerde arkadaşlarımla kaldım. Üç kekredi kooperatiflerinde çalışıyordu” re okuldan atıldım, her seferinde diyor. Aşçı bir yaşındayken Kocaali’yi geri döndüm. Mezun olmak 10 yıterk eden ailesi, annesinin görevi nelımı aldı.” deniyle sürekli yer değiştiriyor. Aşçı O yılların Behiç Aşçı’sı öğrenci eyiki yaşındayken İznik’e yerleşiliyor, lemlerine katılmayan, çok kitap okubu kez Gemlik’in köyleri tek tek doyan, aldığı en radikal gazete Cumlaşılıyor. Sonunda Karabük’te karar kıhuriyet olan, sosyal demokrat bir öğlınıyor. Babası memuriyeti bırakıp derenci. Solcu öğrencilerin eylemlerimir çelik fabrikasına işçi yazılıyor, Aşni, gördükleri işkenceyi, tutuklançı, ilk ve ortaöğrenimini burada tamalarını gazetelerde okuyor. Devmamlıyor. 1516 yaşlarında yaşadığı rimciliğin zor iş olduğunu düşünü12 Eylül darbesinden, politikaya uzak yor... olması nedeniyle pek etkilenmiyor. Yaşar Kemal Behiç Aşçı’yı evinde ziyaret ederken... Ailesi ise politikanın “güvenli” sula Süleyman Çelebi ve Gençay Gürsoy Aşçı’yla... On yılın sonunda mezun oluyor, aklında ne para kazanmak var, ne ünlü bir avukat olmak. Ona göre hukuk, ticari olmayan bir faaliyet, bu yüzden arkadaşları 1988’de kurulan “Halkın Hukuk Bürosu”ndan söz edince hiç duraksamıyor, aralarına katılıyor. Stajını İstanbul’da yapıp, ruhsatını alıyor. 1994’te 20560 sicil numarasıyla İstanbul Barosu’na kayıt oluyor. Halkın Hukuk Bürosu, Aşçı’nın devrimcilerle tanıştığı yer. “O zaman 30 yaşındaydım. Bugün hâlâ devrimciliği öğreniyorum” diyor, gülümseyerek. Halkın Hukuk Bürosu’nu Ankara’da Zeki Rüzgar ve Murat Demir, İstanbul’da ise Fuat Erdoğan, Ahmet Düzgün Yüksel, Efkan Bolaç ve Metin Narin ayakta tutuyor. Aşçı’nın ilk müvekkili Şadi Özpolat. Görüşme için Sağmalcılar’a (Bayrampaşa Cezaevi) ilk gidişinde ona önyargıları da eşlik ediyor: “Cezaevinde astığı astık kestiği kestik adamlar ve emir komuta zinciriyle karşılaşacağımı düşünürken, sevecen ve şen şakrak tiplerle tanıştım. Şadi Özpolat’ın davası, genç bir avukat adına ağır bir dosyaydı. Yine de umutluydum. Çünkü dosyada eksiklikler, polis ifadesinde çelişkiler vardı. Deneyimli avukatlar güldüler. Ben de Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) hukukunu tanımış oldum. Dosyadan müebbet hapis çıktı!” BU BİR İNTİHAR DEĞİL! On yıl içinde, yaklaşık on bin müvekkili oluyor Aşçı’nın. Bu oldukça büyük bir rakam. Üstelik kimi zaman yargılanan kendisi oluyor. “Erzurum, Kayseri, Adana, İzmir, Ankara ve tabii ki İstanbul DGM’lerinde duruşmalara girdim. Türkiye’de siyasi tutuklu ve hükümlülerin bulunduğu hemen her cezaevine gittim” diyor, “DGM, bana üç dava açtı, birinden beraat ettim. Biri örgüt üyeliği, diğeri ise yardım ve yataklık. Bu dava halen sürüyor. Dört kez gözaltına alındım. Asker bakayası olduğum gerekçesiyle 35 gün cezaevinde kaldım. 80 kişinin tutuklandığı, 120 kişiye dava açılan 1 Nisan operasyonu sonrasında Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevi’ne gönderildim. 25 gün boyunca tek kişilik hücrede tutuldum. Dışardan bildiğim tecridi, içerden de öğrenmiş oldum”. Hücre sekiz metrekare. Yatak ve dolap da konulunca tutukluya bir adım atacak yer kalıyor. Diğer tutuklularla karşılaşmak imkânsız, karşılaşıldığında ise gardiyan ceketiyle perde yapıyor. “Alışveriş, gazete, kitap alırken öyle bir düzenek kurulmuş ki, gardiyan ayakta kalıyor, tutuklu ise mazgaldan almak için eğilmek zorunda” diyor Aşçı, “Bu, tecridin amacını resmediyor”. Aşçı’nın bir müvekkili var, adı Zafer. Ona yazdığı mektuplardaki bütün Zafer’ler karalanıyor! Bir başka müvekkili tek kişilik hücresinde sayım sırasında ayağa kalkmadığı için dövülüyor, başı duvara çarpılıyor. Kısmi hafıza kaybı yaşayan müvekkili için açtığı davada takipsizlik kararı veriliyor, gerekçe, tutuklunun örgüt kararıyla “sözde” tecrit uygulamasını protesto etmek için başını duvara vurduğu! Aşçı itiraz ediyor, reddediliyor. Küçükarmutlu’da ölüm orucunda ölenler, 19 Aralık “Hayata Dönüş” operasyonunda öldürülenler, işkenceli sorgularda alınan ifadelerle tutuklananlar, tecritte intihar eden üç müvekkil, kimisi cezaevi koşullarında hastalanan, tedavisi yapılmayan yüzlerce hasta tutuklu... Aşçı’yı ölüm orucuna sürükleyen işte bu tanıklıklar. “Sözün kısası, hudutsuz bir maviye, kıra, bayıra, toprağa, pırıl pırıl gökyüzüne ve en önemlisi insan sıcağına hasret kalanlar adına eyleme girdim” diyor, “Tecrit sorununun çözülebileceğine inanıyorum. Yoksa bu eyleme başlamazdım. Bu intihar etmek olurdu”... Ailesi ve dostları kararını buruk karşılıyor. Annesi bir kez ziyaretine geliyor, babasıyla ise hastalığı nedeniyle görüşemiyor. Kardeşleriyle her gün telefonlaşıyor. Ziyaretçisi eksik olmuyor, ölüm orucunda vernice korsakof’a yakalananlar, ölenlerin yakınları, gazeteciler, entelektüeller... Mihri Belli, Sevim Belli, Efkan Şeşen, Mazlum Çimen, Cezmi Ersöz, Metin Kahraman, Ferhat Tunç, Arif Damar, DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, KESK Genel Sekreteri Hasan Ayır, TTB Genel Başkanı Gençay Gürsoy, TMMOB Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yeşil... Eylemini reddetmesine rağmen Yaşar Kemal de ziyaretine geliyor. “Seni yaşatacağız. Yaşatmak için elimden geleni yapacağım” diyor.