02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

PAZAR EKİ 8 CMYK 8 15 EKİM 2006 / SAYI 1073 İstanbul’da bir Rus fotoğrafçı Görsel sanatlara avangard kimliğiyle derin bir kesik atan Alexander Rodchenko sergisi Beyoğlu’nda. Mutlaka sanattan “anlamak” gerekmiyor bu çarpıcı karelerden etkilenmek için. Her koşulda ve daha ilk bakışta çok etkileyici. Rus yapısalcı sanatının önde gelen isimlerinden Rodchenko’nun yakın çevresini ve Moskova’yı görüntülediği kareler hazır İstanbulluların ayağına gelmişken, görmelerini öneriyoruz. Laleper Aytek stanbul’da, 31 Ekim’e kadar sürecek Uluslararası İstanbul Fotoğraf Bienali’nin pekçok fotoğrafsever için hiç tartışmasız en önemli iki sergisinden biri, ünlü ressam, fotoğrafçı ve grafik tasarımcı Alexander Rodchenko’nun, Karşı Sanat Çalışmaları Galerisi’nde açılan, “Moskova Kartpostalları” ve “Rodchenko ve Çevresi” başlıklı retrospektif sergisi. Diğer serginin ise yine bir başka Rus fotoğrafçı ve Magnum Photos üyesi Gueorgui Pinkhassov’un, Darphanei Amire 2.7’de açılan “Seyir Yürüyüşü” sergisi olduğuna eminim. 1920 ve 30’lu yılların en parlak ve çok yönlü sanatçılarından biri olan Rodchenko, 1891 yılında St.Petersburg’da doğdu. 191014 arasında Kazan Sanat Okulu’nda Nikolai Feshin ve Georgii Medvedev’den eğitim alan sanatçının Ekim Devrimi’nin de etkisiyle sanatın toplumsal alandaki dönüştürücü gücüne olan inancını, disiplinlerarası çalışmalarıyla somutlaştırdığını söyleyebiliriz. Devrimin ideallerine derinden bağlı olan Rodchenko, bu yıllarda sadece fotoğrafçı olarak değil, dekoratör, grafik tasarımcı, ressam, heykeltıraş ve illüstratör olarak pek çok değişik alanda farklı işler ortaya koydu. Sanatı devrimle birlikte gelişti ve olgunlaştı. 191821 arasında soyut resim ve heykelle uğraşan sanatçı, 1921’de resim yapmayı bırakarak, grafik tasarım, illüstrasyon, fotomontaj ve fotoğraf gibi farklı ifade biçimleriyle uğraşmaya başladı. Bu dönemde, tiyatro sahnesi, fabrika, kitap ve mobilya tasarımları yaptı. 1922 ile 24 arasında ağırlıklı olarak afiş ve kitap tasarımı ile ilgilendiyse de, 1924’ten sonra fotoğrafa yöneldi. Alman Dadaistlerin fotomontaj çalışmalarından etkilenen Rodchenko’nun en ünlü tasarımı, şair V.Mayakovsky’nin Lilya Brik’e aşkını itiraf ettiği, “About This/Bunun Hakkında” adlı şiirinin fotomontajı için yaptığı illüstrasyondu. 1928’de, “Sentetik Portreye Karşı, Enstantane İçin” başlığıyla kaleme aldığı manifestoda, fotoğraftaki belgesel nesnelliği sorguladı ve “Enstantaneler kimsenin Lenin’i idealleştirmesine ya da yalanlamasına izin vermez” dedi. Bu düşünceleri nedeniyle Stalinistler tarafından saldırıya uğradı ve Troçkist olmakla suçlandı. Sergileri iptal edildi, pek çok büyük proje ve işten uzaklaştırıldı. İşsizlik ve geçim sıkıntısıyla geçen yıllarda ağır bir depresyonla birlikte ciddi sağlık problemleri de yaşadı. 1930’lu yıllardan ölümüne kadar fotoğrafı bırakmaya zorlanan Rodchenko, hayatının son 20 yılını daha çok yoksulluk ve sıkıntı içinde geçirdi. 1954’te, Stalin’in ölümünün ardından, 1951’de ihraç edildiği Moskova Sovyet Sanatçılar Dairesi’ndeki üyeliği iade edilse de iki yıl sonra öldü. İ “Varvara Stepanova Kanepede”, 1928. ta arabaları, sokak tüccarları ve binalardan anlatıyor. Endüstriyel sanatla uğraşan bir soyut sanatçı olarak, çekimlerinde mekân kullanımına, perspektif ve mimari biçime ayrı bir önem ve ağırlık verdiği için “Puskhin/Puşkin Meydanı”, “Bolsoi/Bolşoy Tiyatrosu”, “Yangın Merdiveni”, “İzvestiya Gazete Binası”, “Shukhov’un Kulesi”, “Sandallar”, “Yayalar” ve “Kış Bahçesi” fotoğraflarında diğer fotoğraflarında da şehrin (ve aslında hayatın) çoğu zaman fark edilmeden geçilip gidilen ayrıntılarını gösteriyor. Bu ayrıntıları Rodchenko’nun kimi alttan, kimi tam yukarıdan, kimi de diyagonalden, tanımlamayı izleyici için zora sokan ve şaşırtan fotoğraflarından izlerken, fotoğraf üzerine söylediği; “Bir fotoğrafçı, aynı yerden, tek bir zamanda üst üste kareler çekmek yerine, konuyu mutlaka farklı açılardan ve farklı durumlarıyla da görüntülemelidir” sözlerini hatırlıyorum. Sırf bu yüzden Rodchenko’nun bir tek kendine ait olan bakışıyla tespit ettiği her fotoğrafa ve her zamana biraz daha yakınlık ve hayranlık duyuyorum. Rodchenko’nun fotoğrafları Barthes’in “Camera Lucida”da yer alan sözlerinin yıllar öncesine ait bir sağlaması da: “Sanki görüntü, görmemize izin verdiğinin ötesinde bir tutku başlatmış gibidir”... [email protected] STEPANOVA’NIN PORTRELERİ Karşı Sanat’ta ayrı bir odada yer alan, 1924 tarihli V.Mayakovski ve Lilya Brik portreleri hiç kuşkusuz, “Rodchenko ve Çevresi”nin en güçlü fotoğraflarından. Rodchenko, çevresindeki insanları (film yapımcıları, ressamlar, fotoğrafçılar, foto muhabirleri) ağırlıklı olarak 192440 arasındaki dönemde fotoğrafladı. Tam bu noktada, dönemine göre oldukça cesur, siyah transparan bir elbise içindeki çıplak Lilya Brik fotoğrafını ve Mayakovsky’nin izleyicinin gözlerinin içine sakınmasız ve pekçok soruyla birlikte baktığı fotoğrafçıyla fotoğraflananın gerçek karşılaşma anı portresini anmadan geçemeyeceğim. Serginin bir diğer güçlü bölümü de, hayat arkadaşı Varvara Stepanova’nın değişik yıllarda çektiği portreleri. Rodchenko adeta izleyiciye Varvara’nın yüzünden zamanın akışını, zamanla ve zamanda değişenleri, geçenleri izlettiriyor, tıpkı Rodchenko’nun çoğu bilinmeyen fotoğrafçının deklanşöründen kayda geçirilmiş portreleri gibi. Serginin, “Moskova Kartpostalları” başlıklı ikinci bölümünde ise Rodchenko, bir şehri, kendi Moskova’sını, fabrika mutfağı, telefon kulübeleri, elektrik direkleri, spor gösterileri, pos “Film yapımcısı Lev Kauleshov Motosiklette”, 1927. Beyoğlu’nda gece yolculuğu Vecdi Erbay eyoğlu İstanbul’un, hatta Türkiye’nin en şenlikli semti. Gün yirmi dört saat canlı, hareketli ve sürprizlerle dolu. Sanatçıların, yoksulların, beyaz yakalıların, sokak satıcılarının, sesini duyurmak isteyen muhaliflerin, gidecek hiçbir yeri olmayanların, alışveriş meraklılarının, marjinallerin, travestilerin, tutunamamışların, savrulmuşların, eğlence düşkünlerinin, kısacası herkesin mekânı. Herkesi kucaklamaya, herkesi en uygun şekilde ağırlamaya hazır kolları sonuna kadar açık. Daha çok bu nedenle çoksesli, “rengârenk”. Bir ıslık gibi geçecek olsanız İstiklâl Cad Gecenin figüranları onlar: Travestiler, ayyaşlar, evsizler, varoş gençleri, sokak çocukları ve diğerleri... Timurtaş Onan’ın “Beyoğlu Geceleri” başlıklı sergisinde ise başroldeler. Sergi, Beyoğlu’nun “ötekileri”ne içerden bir bakış. kabul etme isteği var. Bilinçli ya da bilinçsiz tercih ettikleri tehlikeli yaşama biçimine dışarıdan kimseyi kabul etmez gözlerle bakıyorlar. Belki biraz hassasiyet, bekledikleri. Timurtaş Onan, Beyoğlu’nun itilmiş, oyunun dışına atılmış, yazgılarına razı gelmiş insanlarına karşı cömertçe sergiliyor hassasiyetini. Fotoğraf konusuna yaklaşımı biraz mizah barındırsa da asla alaycı değil, fotoğrafları daha çok bir sevginin ve anlamaya, hissetmeye yönelik bir çabanın ürünü. Bu yüzden Beyoğlu’nun yeraltı dünyasına içeriden bir bakış seziliyor. Bir sokak müzisyeninin serginin açılışına gitarıyla katılması da bunu gösteriyor zaten. Timurtaş Onan’ın Beyoğlu’nun karanlıkta kalmış yüzüne olan ilgisini, toplumsal duyarlıkla ya da ideolojik refleksle açıklamak mümkün elbette. Ama yine serginin sezdirdiklerinden yola çıkarak şunu söylemek de mümkün: Onan, birlikte yaşadığı insanlara karşı duyarlığını yitirmemiş, ayrıntılara önem veren, fotoğraflarına konu ettiği kişileri bulundukları mekânla birlikte yansıtmaya çalışan bir sanatçı. Doğrusu, bunu başarıyor da “Beyoğlu Geceleri” sergisinde. Bu anlayışla çektiği fotoğraf, fotoğrafın belgeleyen niteliğini pekiştirdiği gibi, sanatsal yönüne de önemli katkıda bulunuyor. “Beyoğlu Geceleri”, bizi, Beyoğlu’nun gösterişli, ışıltılı, cezbedici arka sokaklarına, çoğu zaman görmek istemediğimiz, görüp arkamızı döndüğümüz hayatları ve mekânları tanımaya davet ediyor. Beyoğlu’nun öteki yüzüyle, Timurtaş Onan’ın insanlarıyla tanışmak için 27 Ekim’e kadar zamanınız var... B Kadıköylü fotoğraf sanatçısı Timurtaş Onan da, “Ah Beyoğlu” diye iç geçirenlerden. Antalya ve İstanbul’da çalışmalarını sürdüren sanatçı, yurtiçinde ve yurtdışında birçok sergiye katıldı, pek çok fotoğraf ödülüne sahip. Onan, Beyoğlu gecelerinde objektifine yakalanan yüzleri ve mekânları, Fransız Kültür Merkezi’nde açtığı sergiyle hem fotoğrafa ilgi duyanlarla hem de Beyoğlu gecelerini merak edenlerle paylaşıyor. Üç yıllık bir çalışmanın ürünü olan sergi, konsepte uygun bir isim taşıyor: “Beyoğlu Geceleri”. Fotoğrafların sergilenişi de Beyoğlu’nu anlatmaya çalışıyor. İç içe geçmiş, altüst olmuş an’lar, yüzler, ışıklar, mekânlar... Enstalasyonun olanaklarından yararlanarak Beyoğlu’ndaki kaos ortamını anlatmaya çalışan bir tarzda sergileniyor fotoğraflar. “Beyoğlu Geceleri” kapsayıcı bir tanımlama olduğu için iddialı bir isim Ti desi’ni bir baştan öteki başa, hemen her dilden şarkılar çalınır kulağınıza; hemen her renkten insanla çarpışırsınız. Daha kulaklarınızdan çan sesleri silinmemişken, ezan sesi her yönden kuşatabilir sizi. Çünkü herkesin kendini rahat ifade edebileceği bir sokağa, bir mekâna sahip Beyoğlu. Üstelik, tarihi yapıların ağırbaşlı duruşu ile sokağın cümbüşü, belki dünyanın başka hiçbir yerinde olmadığı kadar uyumlu. Bu uyum, yine belki dünyanın başka hiçbir şehrinde olmadığı kadar belalar, sevinçler, kişisel tarihler barındırır içinde. Görmesini bilen göz bunların tümüne tanıklık edebileceği gibi, farklı bir pencereden bir İstanbul tarihi okuması da yapabilir. Hem gece, hem gündüz... Salâh Birsel’den çok önce ve elbette hâlâ birçok sanatçının, “Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu” diye iç geçirmesi boşuna değil. murtaş Onan’ın sergisi için. Çünkü Onan, Beyoğlu gecesini her yönüyle belgelemeyi tasarlamamış, objektifini kendi deyimiyle, Beyoğlu’nun marjinal yüzlerine odaklamış. Bu tercih nedeniyle fotoğraflarında Beyoğlu’nun parlak ışıklarına rastlansa da, daha çok “hayatı kararmış”, aşina tipler çıkıyor karşımıza: Ötekileştirmeye meydan okuyan travestiler, arabesk tonda genç isyankârlar, umudu sonsuza kadar ertelemiş ayyaş evsizler, tramvaya asılan yarını belirsiz sokak çocukları, gül satarak gelecek tasarlayanlar, film teklifi bekleyen figüranlar, “âlemlere akalım” diyerek soluğu Beyoğlu’nda alan varoş delikanlıları ve objektife onulmaz bir dalgınlıkla bakan yılgın, hüzünlü, bıçkın gözler... Kimilerinin yanlarından ürkerek geçtiği Beyoğlu’nun bu sadık yerlilerinin bakışlarında hayatlarına dair ne bir sosyal proje, ne de başka türlü bir müdahaleyi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle