02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

PAZAR EKİ 3 CMYK 15 EKİM 2006 / SAYI 1073 3 İfade özgür değil, haber de... İfade özgürlüğünün sınırları ülkelerin yapılarına göre değişiyor... En gelişmiş demokrasilerdeki sınırlamalarla dünyanın geri kalanı arasındaki fark derin. Dünya Yazarlar ve Yayıncılar Birliği’ne göre aşağılama ve hakaret davası ancak davalı ile davacı rolünü üstlenebilecek gerçek ya da tüzel kişilere açılabilir... Almanya’da Yahudi soykırımını yalanlamak, İran’da “ulusal onur ve milliyetçiliği aşağılamak”, İngiltere’de terörü övmek ifade özgürlüğünün sınırının bittiği yer! Bir gazeteci için gerçekten vazgeçmemenin bedeli ise ölüm! Tıpkı Anna Politkovskaya gibi. Volkan Aran “Özgürlük, eğer gerçekten bir şey ifade ediyorsa, o da insanlara duymak istemediklerini söyleme hakkıdır”. İfade özgürlüğü bu denli yalın haliyle hiçbir ulusal ya da uluslararası mevzuata giremedi; George Orwell’in Hayvan Mezarlığı romanında ancak bir sitem olarak kaldı. Almanya’da halkın bir kısmına karşı kin ve nefrete kışkırtma, şiddete ya da keyfi muameleye gidilmesini talep etme (Ceza Kanunu’nun 130. maddesi) ya da Nasyonel Sosyalist iktidarında yapılan Yahudi soykırımını yalanlama durumunda; İngiltere’de dini ve ırkçı nefrete kışkırtma (1986 Kamu Düzeni Yasası’nın 1729 maddeleri) ve son ilaveyle terörü övme durumlarında; Fransa’da ise Almanya’daki kısıtlamalara ilave olarak cinsel tercihlerinden dolayı insanlara karşı kin ve şiddete teşvik etme, uyuşturucu kullanımını özendirme (Madde 34214) durumlarında ifade bir suç olarak kabul edildi. İfade Özgürlüğü’nün Yüksek Mahkeme tarafından en geniş anlamıyla yorumlandığı ABD’de ise hakaret, aşağılama, kışkırtma gibi eylemler suç olarak tanınmadı, ama 11 Eylül sonrası atmosferde Müslüman kimliğinin ifadesi bile potansiyel suçlu algılamasını doğurdu. İfade özgürlüğü, en gelişmiş demokrasilerde bile kamu düzeni ya da toplumsal hassasiyetler gözetilerek sınırlandırılırken, dünyanın geri kalan kısmında daha muğlak sebeplerle, gazeteci, yazar, sanatçı ve aydınlar için bir özgürlük olmaktan çıkıp suç haline getirildi. Dünya Yazarlar ve Yayıncılar Birliği, hakaret ve aşağılama suçunun ancak dava açan ve hakkında dava açılabilen gerçek ya da tüzel kişiliklere karşı işlenebileceğini söylerken, kavramlar ve değerlere hakaret ettikleri gerekçesiyle yazarlar haklarında dava açıldı. Türkiye’de Türklüğe hakaret davaları sürerken, İran’da “ulusal onur ve milliyetçiliği aşağılamak” suçundan pek çok yazar ve yayıncı tutuklandı. Süregelen tüm suçlama ve savunmaların arasında iki soru hep tartışıldı. İfade özgürlüğü, hassasiyetler gözetilerek sınırlandırılacaksa bu kimin hassasiyeti olacaktı ve hakaret hangi noktada başlıyordu? Ukraynalı gazeteci Georgiy Gongadze, güvenlik güçlerince öldürülmüş, katilleri ancak “Turuncu Devrim”den sonra bulunmuştu. söyler ve bunu hayatlarıyla öderler. Bana bilgi verdikleri için bile insanlar ölebilir. Ama tehlike altındaki tek insan ben değilim ve bunu ispatlayacak çok fazla örnek var”. Gerçekten çok fazla örnek vardı. Son 15 yıl içinde dünyada 580 gazeteci öldürülmüş, Rusya bu istatistiğin içinde 46 gazeteci ölümüyle 4. sırada yer alırken, Türkiye 18 gazeteci ölümüyle dünyanın 8. riskli ülkesi olmuştu. Amerika, Irak topraklarında yarattığı ölümcül ortamda 56 gazetecinin hayatını yitirmesine yol açmış ve yalnızca geçtiğimiz yıl altı gazeteciyi herhangi bir suç isnat edilmeksizin 18 aya kadar varan sürelerle gözaltında tutmuştu. Ukrayna’da 2000 yılında Başbakan’ın da içinde yer aldığı yolsuzlukların üzerine gittiği sırada Ulusal Güvenlik görevlileri tarafından izlenen, tehdit edilen ve ardından öldürülen Georgiy Gongadze’nin katilleri ancak “turuncu devrimle” hükümet değiştikten sonra bulunmuştu. Kazakistan’da, Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’in de aralarında bulunduğu Kazak üst düzey yetkililerinin İsviçre banka hesap hareketlerini öğrenen gazeteci Lira Baysetova, Mayıs 2002’de bulgularını yayımladığında gazete ve dergisi basılmış, ardından kızı uyuşturucu kullanımı nedeniyle polis gözetimine alındığı sırada şüpheli bir intiharla ölmüştü. Putin’e yönelik eleştirileriyle tanınan gazeteci Anna Politkovskaya geçen hafta yaşadığı apartmanın asansöründe öldürüldü. Politkovskaya mağdur rolü oynayan Çeçen liderlerin de ellerinin temiz olmadığını kanıtlamıştı. YASAKLANAN OPERA Ne var ki, bugün, ifade özgürlüğünü asıl sınırlayanın, çoğunluklar tarafından oluşturulan tiranlar ve kitlelerin tahammülsüzlüğü olduğuna dair daha fazla örnek var. Le Figaro’daki makalesinde Hz. Muhammed ve İslam hakkındaki olumsuz nitelemeleri nedeniyle Fransız felsefeci Robert Redeker’in İslamcı aşırılık yanlılarının ölüm listesine girmesi ve Bangladeşli yazar Hasan Azizul Haque’nin laiklik üzerine yaptığı konuşmadan dolayı din karşıtı bulunarak kitlesel protestoya maruz kalması ve Rajshahi Camii imamı tarafından hakkında ölüm fetvası verilmesi yalnızca son ay içerisinde gerçekleşen olaylar. Üstelik dini hassasiyet ya da aşırı milliyetçi söylemlere dayalı bu tür saldırganlıklar, bir süre sonra otosansür uygulamasını devreye alıyor ve tehdit ortada olmasa bile etkisi sürüyor. Berlin’deki Alman Operası tarafından bu ay sahnelenmesi planlanan Mozart’ın “Idomeneo” operasında oyunun bir bölümünde Hz. Muhammed, Hz. İsa ve Buda’yı temsil eden kesilmiş başların gösterilmesi nedeniyle tepki çekebileceği düşünüldü. Opera yetkililerinin “karikatür krizi ve papaya yönelik eleştirileri” de örnek göstererek aşırı İslamcılardan gelebilecek tepkiler nedeniyle erteleme kararı almasını Almanya Başbakanı Angela Merkel şu sözlerle eleştirdi: “Olası şiddet yanlısı aşırılardan korkarak geri adım atmamak konusunda dikkatli olmalıyız. Korkudan dolayı otosansür uygulamak hoş görülemez.” İnsanlar inançlarına, ölecek ya da öldürecek kadar kuvvetle sarılınca, ifade özgürlüğüne en büyük tehdidin hükümet değil komşularımız olduğunu söyleyen Stuart Mill haklı mıydı? Yoksa, yasaklar, haksız mahkumiyetler, şüpheli ölümler yüzünden mi, komşumuza güven duyamadık? Yanıtı çok fark etmeyecek, çünkü en hoşumuza gitmeyen şeyleri duymayı ancak biz istediğimizde, ifade özgürleşecek. ABD’de kamusal hakaret davalarındaki içtihadı oluşturan New York Times davasında Martin Luther King’in 1960 yılında düzenlediği gösteriye yapılan şiddet içerikli müdahaleler, bütünüyle doğru olmasa da, gazetede “Seslerine kulak verin” başlığıyla yer almıştı. Kentin polis müdürü, L.B.Sullivan bu yayının iftira içermesi nedeniyle polise hakaret olduğunu iddia etti. Eyalet Mahkemesi’nin New York Times’ı 550.000 dolar tazminat ödemeye mahkum etmesinin ardından, ABD Yüksek Mahkemesi bu kararı geri çevirdi: “Kamusal sorunlara ilişkin tartışmalar, ateşli, iğneleyici ve keskin dilli saldırıları içerebilir. Aynı zamanda gerçeğe aykırı ifadelere gereken koruma gösterilmezse doğru olan ifadelerin söylenmesinde de çekince oluşabilir, çünkü doğru bir ifadenin içinde de doğru olmayan bir parça bulunamayacağının kesin garantisi yoktur”. Bugün ABD’de basın özgürlüğü ve hakaret temelli tartışmalarda bu kararın açtığı yoldan gidilse de, Fransa’nın kendi tespit ettiği gerçeğe aykırı ifadenin suç sayılması uygulamaları ya da Polonya ve Türkiye’de anayasal kurumlara hakaretin normal vatandaşlara hakaretten daha yüksek bir cezai yaptırımı olması, hakaretin ve gerçeğin yorumlanmasında evrensel bir ölçütün olmadığını gösteriyor. ANNA POLITKOVSKAYA’NIN ÖLDÜRÜLMESİ... Ceza hukukuna ve ifade özgürlüğüne dair yorumlamalar ülkelere göre değişse de gazeteciliğin ve yazarlığın gerçeği bulma arzusu sınır tanımadı. Bu yüzden ya bu yasalara muhalefetle yargılandılar ya da yasal olmayan güçlerin tehdidiyle karşılaştılar. Rusya’daki Novaya Gazeta için çalışan ve Başbakan Vladimir Putin’e yönelttiği eleştirilerle tanınan gazeteci Anna Politkovskaya bu tür tehditlerin ardından geçtiğimiz Salı günü öğleden sonra oturduğu apartmanın asansöründe kafasına sıkılan dört kurşunla ölü olarak bulundu. Politkovskaya, Çeçen teröristlerin Moskova tiyatrosundaki rehine pazarlığı sırasında kendileriyle görüşmüş, ardından Çeçenlerin Beslan’da yaptığı okul baskınına giderken uçak yolculuğunda, kimilerince kasıtlı olarak, zehirlenmişti. Çeçenistan’daki savaşı eleştiren pek çok yazısının ardından ölüm tehditleri almış ve editör Dmitry Muratov’un söylediğine göre, son olarak Çeçen otoritelerince yapılan sistematik işkencelere dair kanıtlar bulmuştu. Geçen Aralık ayında Viyana’da düzenlenen Basın Konferansında “insanlar” demişti “kimi zaman düşündükleri şeyi yüksek sesle
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle