02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

PAZAR EKİ 4 CMYK 4 1 EKİM 2006 / SAYI 1071 O BİR YAŞLI, HASTA DEĞİL! Gençlerin gözüyle Tufan’ın Akdeniz Üniversitesi’nde 300 öğrenciye yaptığı bir araştırma daha var. Tufan, gençlerin yaşlılara bakış açısının ipuçlarını veren bu araştırmayı ve sonuçlarını şöyle özetliyor: Gençler, diğer yaşlılardan ziyade ailesinin yaşlı üyelerine karşı olumlu bir tutum içindeler. Bugünün ailesi üç veya dört kuşağın bir arada yaşadığı bir sosyal sistem. Bugün 50 yaşındaki bir büyükanne, torunu 30 yaşına gelinceye kadar gelişmesini izleyebiliyor. Çok kuşaklı aileler giderek çoğalacak. Gençler, özellikle yaşlıların otoritesi hakkında çok olumsuz bir tutum sergiliyorlar. Önceki kuşakların toplumun şekillendirilmesi girişiminde başarısız olduğunu düşünenler çoğunlukta. Yaşlıların bencilliğinden, problemleri çözememelerinden, çevrelerinde saygın kişiler olmamalarından, kurumsal otoriteyi yanlış kullanmalarından yakınıyorlar. 300 gençteki olumsuz tutumlar, ileride topluma yayılabilir ve kuşaklar arası çatışmalar yaşanabilir. Bunu engellemek için, önce yaşlılık ve gençlik arasında yaptığımız, suni sınırları ortadan kaldırmalıyız. Bugün birçok insan eskiden yaşlılara daha fazla saygı duyulduğunu düşünüyor. Bu da incelendi ve doğru olmadığı ortaya çıktı. Yaşlılara saygı, onun sağlık durumuyla, sosyal konumuyla ve ekonomik gücüyle bağlantılı; hem bugün hem de eskiden! Bu yüzden yaşlılığın koşullarını değiştirmeliyiz. Bu da yaşlılığa verdiğimiz değerle ve ona duyduğumuz saygıyla bağlantılı. erontoloji, yani insanın yaşlanmasını ve yaşlılığını inceleyen bilim dalı. Türkiye için yeni bir dal olsa da, hızla gelişiyor. Bunda Türkiye nüfusunun giderek yaşlanması da etkili. Yine de yaşlı nüfusun sorunlarıyla ilgili veriler az. Türkiye’de insanlar nasıl yaşlanıyor? Yaşlanmak nasıl algılanıyor? Yaşlılara nasıl davranılıyor? Yaşlıların sorunları neler? Geçen yıl TÜBİTAK’ın desteğiyle başlanan “Türkiye Gerontoloji AtlasıGeroAtlas” projesi bunlara yanıt arıyor. “Gerontoloji Atlası, Türkiye’deki insanların yaşlanma ve yaşlılığını sosyolojik boyutuyla ele almaya çalışıyor” diyor proje koordinatörü Akdeniz Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. İsmail Tufan. Neden mi? “Çünkü yaşlanmak kompleks bir süreçten geçerek yaşlılığa giden yoldur. Biyolojik, psikolojik ve sosyolojik olmak üzere hepimiz bu süreci yaşıyoruz”. İşte GeroAtlas da, bunun sosyal sonuçlarını ve bu sonuçları yaratan koşulları araştırıyor. Türkiye’nin GeroAtlas’ını ne zaman öğrenebileceğiz? Beş yıl sonra, insanlar iki günde yaşlanmıyor. Herkesin bir yaşam hikâyesi var ve koşulları, yaşlılığının koşullarını tayin ediyor. İnsanların nasıl yaşlandığını bilmek neden önemli? Yaşlıları hep banka önlerinde kuyrukta bekleyen insanlar olarak tanıdık. Genellikle kuyrukta ölürse haber değeri olan bir kimliğe sahipler. Şimdiye kadar kimse onları kuyrukta bekleten sebepleri incelemedi. İyi niyet sahibi olmakla, yaşlıların yaşam koşullarında pozitif değişimler yaratmak imkânsız. Yaşlıların ihtiyaçlarına cevap verebilen sosyal politikaların yaşlılarla ilgili bilgilere duyduğu ihtiyaç karşılanmalı. İşte GeroAtlas bu ihtiyacı giderecek. G Yazılar: Esra Açıkgöz Türkiye nüfusu giderek yaşlanıyor. Herkes bunun farkında, ancak bilinmeyen insanların hayatlarını nasıl geçirerek yaşlandıkları ve yaşlılıkta hangi koşullarda yaşadıkları. TÜBİTAK’ın desteğiyle yürütülen “Türkiye Gerontoloji Atlası” işte bunu araştırıyor. Araştırmadan elde edilen ön izlenimler düşündürücü: Yaşlılar toplum yaşamına katılamıyor. KOŞULLAR DA İNSANLAR DA DEĞİŞİYOR Nasıl? Araştırma yeni başladığından, bugün söylediklerimizin dört yıl sonra hâlâ geçerli olması gerekmiyor. Koşullarla birlikte insanlar da değişecek. 3500 yaşlının katıldığı araştırmada iki tür soru kâğıdı hazırlandı. Biri araştırmanın başladığı tarihteki durumu tespit ediyor, diğeri zamanla meydana gelen değişimleri. 75 yaşındaki bir denek, araştırma bittiğinde 80’ine gelecek, değişimlere uğrayacak. Bunların mutlaka olumsuz yönde gelişmesi diye bir şey yok. İnsanlar, özellikle psikolojik yaşlanma sürecinde gelişme kay dedebiliyor, yaşlanmak her yönden kayba uğramak demek değil. Eskiden hastalık olarak görülen yaşlılığı bugün daha iyi tanıyoruz. Araştırmadan şimdiye kadar elde ettiğiniz bilgiler neler? İlk tespit, birçoğunun olumsuz yaşam koşullarında yaşadığı. Bunun zaten bilindiğini düşüneceksiniz, fakat detaylar çok önemli. Mesela İzmir’deki yaşlının Van'daki bir yaşlıdan daha iyi yaşam koşularına sahip olduğu düşünülüyor. Aslında ortak problemleri, farklı problemlerinden daha fazla. İkisi de aynı ölçüde toplum yaşamına katılamıyor. Yani yaşadıkları bölgenin sunduğu koşullar arasındaki farklılık, yaşamlarına pozitif şekilde yansımıyor. Bunu daha önce bilmiyorduk. Peki Türkiye’deki yaşlıların en önemli problemi ne? Öncelikle fakirlik. Daha sonra sosyal güvenlik problemi, engellilik ve bakıma muhtaçlık. Sigortasız çalışmış yaşlıların sayısı hayli fazla. Kadınların büyük kısmı hiç çalışmamış. Aynı kentte, aynı koşullarda yaşadıkları halde, kadınların durumu tamamen farklı bir tablo çiziyor. Yaşlıların olumsuz şartlar altında geçen yaşlılık larının sebeplerini ortaya çıkarmak için biyografilerini de göz önüne alıyoruz. İlerleyen dönemlerde yaşlıları tanıdıkça birçok sürprizle karşılaşacağımızı ve eskimiş düşünceleri terk etmenin zamanı geldiğini daha iyi idrak edeceğimizi tahmin ediyorum. GeroAtlas başladıktan sonra bende de önemli bir değişim oldu. Etrafımdakileri daha dikkatli gözlemlemeye ve yaşlılar hakkında söylediklerine dikkat etmeye başladım. Neler dikkatinizi çekti? Bir görüşmeye yaşlı bir kadının kızı da katılmak istedi. Nedenini sorduğumda, annesinin yanlış bir şey söylemesinden çekindiğini, son yıllarda çocukça davrandığını söyledi. Ona “göz kulak” olmasının yararlı olduğuna inanıyordu. Yaşlılıkta insanın çocuklaştığı önyargısını binlerce yıldır bir türlü zihinlerden atamadık. Dikkat edin, gençler bazen yaşlı biriyle konuşurken, basit cümleler kurmaya ve ses tonlarını değiştirmeye özen gösterirler. Sanki ufak bir çocukla konuşuyor gibi davranırlar. Bunların ardında bu önyargı yatıyor. Yaşılıyım, bireyim ve... ünya Sağlık Örgütü yaşlılığı; “çevresel faktörlere uyum sağlayabilme yeteneğinin azalması” olarak tanımlıyor. Bu da istismar ve ihmale açık olmaları anlamına geliyor. Nasıl mı? Mesela, yaşlı annenizin sadece bakımını sağlamanız yeterli değil, onun bakımı ile birlikte yaşayabileceği güçlükleri de önceden düşünmeniz gerekiyor, en önemlisi de, onun hâlâ bir birey olduğunu unutmamanız. Çünkü yaşlıların yüzde üç ya da dördü bunu unutan yakınları tarafından istismar ve ihmal ediliyor. Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu öğretim görevlisi Gülşah Gürol Arslan yaşlılara ilişkin tutumumuzu ve yaşlılık hallerini anlatıyor... Yaşlı ihmal ve istismarı nedir? Gelişen teknoloji ve sağlık hizmetleri ile birlikte yaşam süresinin uzaması yaşlı popülasyonun artışına neden oluyor, yaşlıların kronik hastalıkların artışı ile bağımlı duruma düşmesi de bakıma ihtiyacını artırıyor. İşte bu noktada yaşlı bireyin bakım alma, gereksinimlerinin karşılanması olgusuyla karşı karşıya kalıyoruz. D Yani yaşlı bakımı daha çok toplumsal baskılarla sürdürülüyor... Yaşlının bakımını üstlenmek gerçekten de geleneksel uygulamalar arasında yer alıyor. Kurumda kalan yaşlılar için üzüntü, terk edilmişlik duygusu yaşanıyor. Halbuki kentleşme ile birlikte ailelerin yaşlılara sağladığı geleneksel yaklaşımın erozyona uğraması, genç yetişkinlerin uzak kentlere göç etmesi, yaşlının çok az bir sosyal destekle bırakılması, ülkemiz için de gerçek bir olgu. Bunun her iki taraf için de yıkıcı olmaması için yaşlı bakım evlerinin daha cazip hale getirilmesi, buralardaki bakımın kalitesinin arttırılması, bakım programlarının geliştirilmesi, aile bireyleri ile etkileşimlerinin sürdürülmesi konularında çalışmalar yapılmalı. Yaşlılar en çok hangi ihmal ve istismarlara uğruyor? Bu, fiziksel ve psikolojik olduğu kadar, hatalı tedavi uygulanmasını da kapsıyor. Yaşlı bireylerin vatandaşlık ve insan haklarının başka kişi ya da kişilerce ihmali ve istismarı düşünülürse yaşlı için her alanda, her birey tarafından ihmal ve istismar söz konusu. Yaşlılık, diğer yaşam dönemlerinin aksine üzerinde en az düşünülen süreç. Oysa en büyük zorluklar bu dönemde yaşanıyor. Bakım ihtiyaçları artıyor, toplumsal alanlardan yararlanma oranı düşüyor. En önemlisi de, yaşlılar artık birey olarak görülmüyor, ihmal ve istismara uğruyor. Çözüm mü? Elbette önyargıların yıkılmasında ve yaşlılıkla ilgili politikalarda. Yaşlının ihmal ve istismarını da bu bağlamda, güvenilir bir ilişki içinde olduğu akraba ya da kişi tarafından 65 yaşın üzerindeki bireyin zararıyla sonuçlanan fiziksel, psikolojik ve finansal ihtiyaçlarının karşılanamaması şeklinde tanımlayabiliriz. Bu, literatürde yeni bir kavram mı? Yaşlı istismarı, ilk 1975’te İngiltere bilimsel literatüründe, bakıma muhtaç bir yaşlının kendisine bakan aile üyesi tarafından fiziksel istismara uğramasını tanımlayan bir vakayla ortaya çıktı. Türkiye’de bu konuyla ilgili araştırmaların nedeni yaşlı nüfusun giderek artması mı? Bu konuyla ilgili araştırmalar Türkiye için yeni. İlk araştırma 1996 tarihli. İstanbul'da bir huzurevine müracaat eden 113 yaşlı ve yakınları ile yapılan araştırmada yaşlıların yüzde 25.66’sının fiziksel istismara maruz kaldığı, çoğunun tokat ve şiddetli dayak ile cezalandırıldığı, istismarı yapanların tamamına yakınının akraba olduğu ve bunların başında ise yüzde 41.37 ile gelinlerin geldiği görüldü. Yaşlı yakınlarının yüzde 86.72’si yaşlılardan rahatsız. İhmal ve istismara daha açık olan gruplar var mı? Demansı olanlar, akut olarak birkaç kez hastaneye yatırılanlar, sosyal problemleri olanlarla yaşayanlar... Bunların yanı sıra yaşlıya bakım veren kişinin özellikleri de yaşlının ihmal ve istismar riskini artırıyor. Bir yaşlının ihmale uğradığı nasıl anlaşılır? İhmal edilen yaşlıda kötü cilt hijyeni, beslenme bozukluğu, kilo kaybı, kirli giysi giyme, kirli ortamlarda yaşama gibi belirtiler olabiliyor. Bunun yanı sıra vücutta oluşan kesikler, küçük yaralar, morarmalar, sopa izleri, saçın olmaması veya saçlı deride kanama, sigara ve asit yanıklarıyla, ip ve zincir sürtünmeleri gibi fiziki olabileceği gibi, çaresizlik, açık konuşmada kararsızlık, duraksama, şuur bulanıklığı, uyum bozukluğu, öfke, korku, çekingenlik, depresyon, inkâr ve sıkıntı gibi psikolojikduygusal ve banka hesaplarında olağan dışı değişiklik, çeklerdeki farklı imzalar, vasiyetin düzenlenmesi, ödenmemiş faturalar, gecikmiş kira, değerli eşyalarının kaybolması gibi ekonomik belirtiler de olabiliyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle