Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 EYLÜL 2005 / SAYI 1016 Evde tek başına kaldığınızda! Alaturka popülerliğini yitirdikçe, isimler de unutuluyor. Bülent Ersoy da bunlardan biri. Evde tek başına kalanların izlediği şarkıcı geçenlerde "popüler" bir çıkış yaptı... "Evde Tek Başına" Taner Öngür'ün de albümünün adı, ama maksat başka... Deniz Durukan E ğer annem mutfakta iş yaparken müziğin melodisini mırıldanabüiyor, ritmiyle sallanıyorsa, geçerli olan müzik işteodur! 1980yıhnda Ajda Pekkan ile katıldığımız Eurovision yarışmasında aldığımız kötü dereceyle ilgili yorum yapan Irlandalı gazeteci Donal K. O'Boyle, popüler müziğin tanımını işte böyle yapıyor, bir anlamda Eurovision'daki başarısızlığımızın nedenlerini de açıklamaya çalışıyordu. Haksız da sayılmazdı O'Boyle; evde ütü yaparken ya da herhangi bir şeyle meşgul olurken dinlediğin müzik seni harekete geçirebiliyor, en azından sözleri aklına takılıyorsa, popüler müziği bir anlamda sen beTaner Öngür'ün "Evde Tek Başına" albümü popüler kültüre karşı bir isyan bayrağı olarak da algılanabilir. n"nda Zeki Müren yılın erkek sanatçısı, Bülent Ersoy da kadın sanatçısı seçilmişti. Evde tek başına oturanlar seçimini yapmış, Bülent Ersoy'u algılamak istedikleri biçünde değerlendirmişlerdi. Annem hariç! İlk sahneye çıktığı yıllardaki ifadesi ona hep daha pırıltılı gelmişti. Belki de o nedenle Zeki Müren'i de televizyonda seyretmektense radyodan dinlemeyi tercih etmişti. Aradan yıllar geçti, popüler müzik piyasası değişti. Alaturka belki ölmedi, ama popülaritesi de kalmadı. Bülent Ersoy ise kimi zaman kabuğuna çekildi, kimi zaman şarkılarıyla yine gönülleri fethetti. Uzun süren bir sessizlikten sonra, geçen günlerde eski popülaritesine kavuşmak, albümünün satışını arttırmak için sansasyon yaratmaya çalıştı. Oysa, Bülent Ersoy'un uzun zamandır gündemde olmaması, sansasyonlardan uzak kalmasıyla değil, alaturkanın eski popülaritesini yitirmesiyle ilgiliydi. Yoksa bizim için yine aynı Bülent Ersoy'du. Güçlü yorumu, renkli kişiliği, vücudunda yaptığı değişimle büyük bir cesaret örneği göstermişti Türkiye'nin cinsiyet değiştiren ilk yıldızı olmasının yanında, daha birçok ilk'e imza atmıştı. Yani bu tip promosyonlara ihtiyaç duymaksızın yıldızı hep parlayacak bir "diva"ydı. Evde tek başına oturanlann seçimiydi! BUNU HERKES YAPABİLİR! lirliyorsun demektir. Annemi, mutfakta kendinden geçerek söylediği şarkıları, klasik Türk müziğine, Zeki Müren'in, Müzeyyen Senar'ın söylediklerine, Saadettin Kaynak'ın şarkılarına ilgisinı hatırlıyorum. tlgisi doğaldı, onlar özellikle ellili yıllarda alaturka müziğin yıldızları olan, popülerleşmiş isimlerdi. Seksenli ydların başlarında da alaturka müzik henüz etkisini pek kaybetmemişti. En azından bizim evde! Bülent Ersoy'un yıldızı da bu yıllarda daha bir parlamıştı. Nasıl Ze ki Müren Türkiye'nin ilk sivil paşasıysa, Ersoy da Türkiye'nin ilk transseksüel yıldızıydı. Hatta 1981 yılında, Hürriyet gazetesinin düzenlediği geleneksel "Yılın SanatçılaPopüler kültürün araçlarını promosyon olarak kullanmayı reddeden, sadece müziğin ve sanatın kendi içindeki dinamiğiyle ilgilenen isimler de var elbette. Moğolların bas gitaristi Taner Öngür'ün ikincı solo albümü "Evde Tek Başına", popüler kültüre karşı açılan isyan bayrağı olarak algılanabilir. Üstelik, evde tek başına olan bir bireyin popüler müzik piyasasında ne kadar etkili ve belirleyici olduğunu düşündüğümüz bir anda! Taner Öngür, "Evde Tek Başına" kavramıyla; ne müziğin ne de mücadelenin tek başına yapılabileceğini iddia ediyor. Aksine, 1964 yılında birlikte sahneye çıkmaya başla dığı Volkanlar'dan tutun da, Meteorlar, daha sonra beraber çalışmaya başladığı Moğollar, hatta, Anadolu pop yerine progresif rock yapmak için kurduğu Tank adlı gruba kadar hepsi, tek başına yerine "hep birlikte" anlayışının ürünleriydi. Son yıllarda, bir grup gençle birlikte Rock'n Coke'a karşı düzenlediği Barışarock Festivali de, birlikte hareket edilince, hedefe ulaşmak için kat edilen yolun ne kadar kısalacağının göstergesinden başka bir şey değil. Yine de dönüp dolaşıp sığınacağımız yer; ev. Sonunda sokaklar bitiyor, festivaller sona eriyor ve eve kapanıyoruz, hepimiz. "Müziğin kârlı bir pazara dönüşmesine karşı çıkan herkes, evde tek başına albüm yapabilir", diyor Öngür ve bu kez, bunıı kanıtlamak için çıkıyor yola. Bununla da yetinmiyor, milyon dolarların konuşuJduğu klip sektörüne de bir alternatif geliştiriyor, evinin bir duvarını boydan boya boyayıp, o duvarın önünde, ev de tek başına şarkılarının kliplerini çekiyor. Zaten müziğe de evde tek başınayken başlamıyor mu insan? Taner Öngür örneğin, ilk müzik deneyimini evde tek başına kaldığında yaşamamış mı? Bir arkadaşının düğün salonunda gördüğü, ballandıra ballandıra anlattığı elektrogitarı imal etmek için mandolinine kablo bağlayıp fişe takmış ve çarpılmış çok küçük yaşlardayken. Biraz büyüyünce de, babasının meslek edinmesi için yolladığı tekstil fabrikasında, tahtaları oyup oyup gitar yapmış. Şimdi de, evde tek başına da yapılabilen, dinleyicinin de evde tek başınayken dinlediği, sevdiği, daha da önemlisi, piyasasını kendi belirlediği müziği sokağa taşırıyor. Rock'ın muhalif sesiyle demokratik kitle örgütlerinin, gençlik hareketlerinin sesini birleştiren Banşarock'ın düzenleyicileri arasında yer alıyor. Annem evde tek başma bulaşık yıkarken radyodan dinlediği, melodisini mırıldandığı müziklerle, farkında bile olmadan dönemin popüler müziğini belirliyordu. Bugün de, aynı şey geçerli. Zaten ne oluyorsa evde tek başınayken oluyor. Kitlesel hareketlerde bile, bireylerin ayrı ayrı yaptıkları, düşündükleri, hayal ettikleri şeylerin etkisi yok mu? Kalabalık dediğimiz; evde tek başına olan insanlann bir araya gelmesiyle oluşmuyor mu zaten? Sonuçta, o insanlar çıkıyor sokağa ve o bildiğimiz kalabalığı oluşturuyorlar. Yaygınlaşmak, her müzisyenin, her sanatçının beklediği bir karşılık. Ancak popüler kültür, ilk başlarda halkın kendi kültürünü, üst sınıfa karşı yaratma çabasını ve protestoyu içerirken, sonunda kapitalist sisteme yenik düşerek ticari boyut kazandı ve özgünlüğünü yitirdi. Modern çağın en önemli araçlarmdan biri de gösteri. Ne yazık ki, artık üretilen ve tüketilen de gösteri oluyor. Gerçek yaşamsa, o gösterinin arkasında gizli.# dendurukan@yahoo.com I Zekeriya S. Şen Bu şapkanın altında Jason var... D ayanılmaz house ritim ve 70'li soul/funk donemini en iyi harmanlayıp bize sunan günümüzdeki tek grup kuşkusuz Jamiroquai. 15 yaşında evden kaçıp evsizliği, hırsızlığı, ölme tehlikesini yaşayan 30 Aralık 1969 doğumlujason Kay (a.k.aJ.K.), tüm bu yaşadıklarından sonra 90'ların başında evine geri dönüp doğru yol olarak belirlediği müziğe soyunmuş. Çok sevdiği Kızılderili kabile the Iroquois ve jam kelimelerini birleştirerek oluşturduğu Jamiroquai adlı grubu ile demo müzik kaydetmeye başlayan Jay Kay, 1992'de Acid Jazz şirketinin dikkatini çekmeyi başardı. Yıl sonunda ise dünya çapında ses getiren ilk 45'liği "When You Gonna Learn" piyasaya çıktı. Bu parçaları sayesinde Sony (artık SONY BMG) gibi bir müzik devinin bünyesinde olan S2 (Soho 2)şirketi ile 8 albümlük bir anlaşma yaptı. Kendi toprakları Britanya'da listelcrin başından uzun süre inmeyen ilk albümleri "Emergency On Planet Earth"ü 1993'te çıkarttı. Albümle ölümsüzleşen iki 45'lik "Too Young to Die" ve "Blow Your Mind" çok uzun süre ilk on listcsine demir attı. Böylece müzik çevresi Jamiroquai'ın başını çeken emsalsiz şapka (yakında Quai markası ile kendi şapkalarını üretecek) ve lüks araba koleksiyonu olan, Adidas tutkunu, yerinde duramayan ve boyu kadar zıplayabilen Jay Kay ile resmen tanıştı. Grubun ikinci üretimi 1995'te "The Return of the Space Cowboy" adıyla piyasaya çıktı. Albüm, bir önceki satışlarını katlayarak Jamiroquai'ye göz ardı edilemeyecek kadar büyük bir başarı sağladı. Artık dünya dans müziği platformu Jamiroquai'in bir benzeri olmayan melodileri ile savrulmaya başlamıştı. "Travelling Without Moving" 1996'da piyasaya sürüldükten çok kısa bir süre sonra platin albüm statüsüne ulaştı. Bu dönemde gruptaki herkesin mutluluktan mest olduğunu zannederken, basçı Derrick Zender'ın ani ayrılışı grubun yeni projelerinde kısa da olsa bir yavaşlamaya neden oldu. O zamana kadar yeni albüm için Zender ile ortaklaşa yazılan tüm parçalar (neredeyse albümün hepsi) tamamen göz ardı edildi ve baştan sona Jay Kay tarafindan yeni eserler yazıldı. Bu uzun bekleyiş süresinde hayranlarından kopmamak için Jamiroquai aynı zamanda Godzilla'nın film müziğinde yer alan "Deeper Underground" adında bir 45'lik çıkarttı. Alınan tepkiler gösterdi ki müzik severlerin Jamiroquai'yi unutmaya hiç niyeti yoktu. 1999'dagelen "Synkronized" albümü tüm dinleyenleri resmen başka bir frekansa senkronize etti, "Jamiroquai frekansı". A Funk Odyssey albümü 2001 yılında çıktığında, Jamiroquai çoktan Britanya'da bir enigma statüsüne erişmişti. Türkiyeli müzikseverler ise 20 Eylül 2003'te Jamiroquai'in atmosferi ile tanışma fırsatı buldular. ÇOK ŞEHİR, ÇOK RENK... Her şey bir tarafa şimdi tekrar Jamiroquai zamanı! Geçen aylarda, altıncı Jamiroquai albümü "Dynamite" çıktı. Türkiye'de de satışa sunulan albüm, 18 ay boyunca yoğun bir şekilde Italya, Ispanya, Costa Rica, îskoçya, New York, Los Angeles ve Jay Kay'in eşsiz Buckinghamshire stüdyosunda kaydedildi. Çok renkliliğini tüm bu farklı şehirlerden alıyor olsa gerek. Mike Spencer ortak prodüktörlüğü ile yazılan ve kaydedilen albüm, özünde Jamiroquai'nın 13 yıl önce bizlere tanıştırdığı tarzı koruyor, ama müzik olarak çok daha sesli, keskin köşeli ve geniş kapsamlı. Bu Jamiroquai evreninin genişlediğinin en belirgin kanıtı. Acidcaz / fusionfunk arasında çok rahat dans edebilen grup diğer albümlerine kıyasla Dynamite'te ekstra bir heyecan yakalamış. Geçenlerde piyasaya çıkan ikinci 45'lik "Seven Days In Sunny June" ise romantik yumuşak bir asitcaz... "Black Devil Car" ise adrenalin yüklü doruklarda dolaşan bir funkrock, "Electric Mistress" ise uzaysal bir ortamda Jay Kay'in nefesine yüklendiği bir funkdisko parçası. "World That He Wants" minimal enstrümanlar ile yapılandınlmış, ağırlıkta Jay Kay'in sesine dayanan olgun politik bir parça. Star Child her yönden yakalayan disko melodileri ile vücudunuzu isteseniz de, istemeseniz de müzikle süzülmeye zorluyor. Ancak albümde bir parça var ki, "Talulah", her anlamda ön plana çıkıyor, adeta Jamiroquai'in şu ana kadar yaptığı her şeyi özedeyen altı dakikalık bir belgesel. Give Hate A Chance parçası Jay Kay pürüzsüz sesi ve arka vokallerin mükemmel senkronizesi ile albümdeki en kuvvetli oluşumlardan biri. • Jason Kay'in kurduğu Jamlroquai, bu yılın ikinci albümünü de çıkardı. Acidcaz/fusion funk arasında çok rahat dans eden grubun "Talulah" parçası, bugüne kadar yaptıklarını özetleyen, altı dakikalık bir belgesel...