02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

11 EYLUL 2005 / SAYI 1016 Metinle sahne arasındaki köprü Devlet Tiyatroları'nda yaşanan karmaşada tartışılanlardan biri de "dramaturgi" oldu. Yeterince anlaşılamamış ve ihmal edilmiş bu uzmanlık alanını Doç. Dr. Dikmen Gürün, yönetmen ve dramaturg Emre Koyuncuoğlu ve dramaturg Hilmi Zafer Şahin ahlatıyor... Özlem Altunok D oç. Dr. Dikmen Gürün, son günlerdeki kriz ortamında dramaturgi kavramının anlam ve işlev tarifsizliğine sürüklendiğini düşünüyor. "Dramaturgluk bir meslek ve bu mesleği başarıyla icra eden insanlar var" diyor. Dramaturgi kavramı Türkiye'de ne kadar doğru algılanıyor ve gerçek anlamında kullanılıyor? Dramaturgi kavramı çağlar boyunca hep var olmuş. "Poetica"ya kadar uzanan bir geçmiş... Klasik dramaturgide, dramaturg bir metnin sahne diline aktarılması sürecinde yaşanan dönüşümde metin ile sahne arasında köprü kuran uzman kişidir. Yeni dramaturgi anlayışında ağırlığın metinden sahneye kaydığı görülür. Her iki anlamda da; bir yapıtı yönetmen ve diğer uygulamacılarla birlikte inceleyen, çözümleyen, yoruma katkıda bulunan dramaturg bir tiyatro araştırmacısı ve düşünürü olmak durumundadır. Kavram Türkiye'de yeterince doğru algılanmıyor. Ödenekli tiyatrolarda bulunan dramaturg kadrolarının işlevleri, istisnalar dışında maalesef oyun okumak ve rapor yazmakla sınırlı. Özel tiyatrolarda da durum farklı değil. Özel ya da ödenekli, az sayıda yönetmen dramaturgla çalışıyor ve de tatmin edici sonuçlar elde ediyor. Bu, geleceğe umutla bakmak için sadece bir işaret bence. Zamanla çözümleneceğine inandığım sorunun temelleri bugünkü eğitim sisteminde yatıyor. DRAMATURGLUK BİR MESLEKTİR! Dramaturgluk Türkiye'de meslek olarak görülüyor tnu? Dramaturgluğun Türkiye'de nasıl algılandığını yaşanmakta olan Devlet Tiyatroları krizinde görür gibi olduk. Burada da yine bir anlam ve işlev tarifsizliği söz konusu. Devlet Tiyatroları'nın iç işleyişinde "A" kadrosu, "B" kadrosu gibi durumlar bu kurumun yasalanyla saptanmış koşullar ve bu nedenle de öncelikli olarak da genel müdürlük görevine yasalara uygun atamaların yapılması gerekir. Bugün dünyada "tiyatro yöneticiliği" üniversitelerde kendi başına bir eğitimöğrenim alanı olarak yer alıyor. Devlet Tiyatroları'ndaki yapılanma başka bir işleyişi gerektiriyor olabilir. Ama, bu durum, dramaturg kavramının çeşitli söylemlerle yıpratılmasını da asla gerekürmez. Dramaturgluk bir meslektir ve bu mesleği başarıyla icra eden insanlar vardır, yeni gençler de yetişmektedir. O nce Dcvlct Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin görevden alındı. Sonra toplu istifalar gündeme geldi. Arkasından Mine Acar'ın vekâleten genel müdürlüğe atanmasıyla bunun yasalara aykırı olup olmadığı tartışıldı. Devlet Tiyatrolan'ndaki karışıklık süredursun "dramaturgi" en çok konuşulan, hatta yıpratılan kavram oluverdi. Biz de işlevi pek de bilinmcycn dramaturgluk müessesesinin ne olduğunu ve ne işe yaradığını 1Ü Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji bölüm başkanı Doç. Dr. Dikmen Gürün, Şehir Tiyatroları dramaturgu Hilmi Zafer Şahin, yönetmen ve dramaturg Emre Koyuncuoğlu ile konuştuk. Dramaturgi tiyatro terimleri arasında en çok tartışılan kavramlardan birisi. Sebepleri ise dramaturginin yeterince önemsenmemesi ya da herkesin kendine göre yorumlaması. Şehir Tiyatroları dramaturgu Zafer Şahin bu yüzden tiyatro adamı Özdemir Nutku'nun tanımını hatırlatıyor hemen: "Dramaturgi, oyun sanatbilimidir. En temel malzemesi de metindir. Metnin çağsal, güncel ya da gelecekle ilgili çıkanmlarını ortaya koymayı gerektirir. Ayrıca tiyatro politikasının, repertuvarının oluşturulmasını sağlar." Şahin, dramaturgu da şöyle tanımlıyor: "Dramaturg, gelişmelere, sürece durgun bakar, dışarıdadır. Metinden uzak durarak görünmeyen yanlarına bakmaya çalışır..." Ona göre dramaturgla çahşan yönetmenlerin sayısı gittikçe artıyor. Daha işlevsel çalışmalarla birlikte dramaturgiye ihtiyaç da artacak. Çünkü dramaturgi tiyatronun en entelektüel yanı. DÜŞÜNEN,ÇÖZÜMLEYEN,DENETLEYEN... Tiyatro yönetmeni Emre Koyuncuoğlu ise uzun bir dönem Izmit Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu'nda dramaturg olarak da çalıştı. Yüksek lisansını da Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü'nde yaptı. Konunun Türkiye'de anlaşılamamış ve fazla ortada olmayan bir uzmanlık alanı olduğu için tartışıldığını dü şünen Koyuncuoğlu'na göre dramaturg, sanat politikasının uygulanabilmesi için bir düşünce ve o düşüncenin uygulama sistemini geliştiren kişi demek. "Dramaturg, düşünen, metni yapısal olarak çözümleyen ve bunun sahneye geçişinde tutarlılığını yönetmen için denetlcyendir" diyor, ama hemen ekliyor, "Tabii bu tiyatrolarımızda tam anlamıyla ne kadar uygulanıyor, o tartışılır." Dramaturgluk Türkiye'de meslek olarak gö rülüyor mu, işlevini yerine getirebiliyor mu?Koyuncuoğlu; "Elbette hayır" diyor, "Sanatta yaratıcı düşünceye ne kadar önem veriliyorsa, toplumda özgünlüğün, birlikte düşünce üretiminin değeri neredeyse, dramaturgun da yeri orada. Dramaturgluğu meslek olarak gören ve dramaturgi bölümünden mezun olmak için dört yıl okuyan çocuklar var. Ama, ülkemizde kaç yönetmen, genel sanat yönetmeni dramaturgla çalışmak, tiyatronun kendine özgün bir sanat politikası olsun, paylaşıma açık olmak istiyor ya da isteyebiliyor ki..." • Zafer Şahin Fotoğraf: Serkan Yıldız Mesut Kara Erkan Yücel diye bir adam B azı insanlar tarih yazmaya, tarih yapmaya gelirler dünyaya. Yaşam biçimleriyle, yaptıkları işlerle, söyledikleri sözlerle, duruşlarıyla örnek olurlar. Dünyayı güzelleştirir, tarihin akışını değiştirirler. Erkan Yücel de, tıpkı Nâzım Hikmet gibi, Aziz Nesin gibi, Yılmaz Güney gibi tarih yazan büyük sanatçılardandı. Başka bir dünya mümkündü onun için; ideallerine, inandtğı, düşlediği daha güzel bir dünya için mücadeleye adadı hayatını. Tiyatroya, sinemaya adadı, hep daha iyisini yapabilmek için çabaladı. îki oyun arasını çoğu zaman cezaevlerinde, nezarethanelerde geçirdi. Tam yirmi yıl geçti ölümünün üzerinden. Erkan Yücel'i tanıyanlar onun gülen yüzünü, ışıl ışıl parlayan gözlerini, yaşama seyincini, coşkusunu, her koşul altında hayatın güçlüklerine mizahla direnme gücünü ve çevresine yaymaya çalıştığı umutlarını, inançlarını asla unutamadı. Bütün unutturma çabalarına, yok saymalara, yasaklamalara, sansürlere karşın ışığıyla her zaman yolumuzu aydınlatmayı sürdürdü. DevGenç'lileri dev gibi gençler sandığım günleri ve çocuk dünyamla bile algılayabildiğim 12 Mart'ın o karanlık günlerini geride bıraktığımız yıllarda tanımıştım Erkan Yücel'i. Ne yazık ki yaşımın yetmemesinden Ankara Sanat Tiyatrosu'nun ve AST'daki Erkan Yücel'in o efsane günlerine tam olarak yetişemedim. AST'tan ayrılmış Devrimci Ankara Sanat Tiyatrosu'nu kurmuştu. Istanbul'a turneye geldiklerinde bütün oyunlarını izliyordum. Müthiş bir sahne cazibesi vardı. Sahnede devleşen, göründüğü anda müthiş bir etki yaratan, izleyenleri büyüleyen Erkan Yücel'i hiç unutamadım. , GAZETECİLERE BEDAVA... Bölük pörçük ve farklı kişilerde yaşayan anılarrnı, tanıklıkları, dostlarına, yol arkadaşlartna topluca sunmayı, derli toplu, kalıcı bir belge bırakmayı, genç kuşaklara da "Işıyarak Yok Olan Aktör, Erkan Yücel: Şimdi Geçti Buradan" başlığıyla tanıtmayı hedefledim, yokluğunun 20. yılında. tki yılı aşan bir sürede gerçekleştirebildiğim belgeselde 117 kişiyle görüştüm. Yücel'le ilgili onlarca anı dinledim. "Müthişti..." diyebaşlıyordu neredeyse bütün cümleler. "Sahnede onu izlemeye doyamazdık. Kıskarurdık, çok kıskanırdık"... Çoğu zaman gülerek konuştuğumuz, kimi zaman ağlamaklı olduğumuz, göz yaşlarımızı Belgeselde yer alan yazar ve oyuncu arkadaşları Erkan Yücel'i şöyle anlatıyorlar: Adalet Ağaoğlu: Erkan Yücel'de müthiş bir sahne cazibesi vardı. Ille kapı gibi, fazla parlak "jön'ler dışında her rolün altından başarıyla kalkmıştır. Ezilmiş, avurtları çökük köylüyü de, kayış çeken "Fransız işçisi"ni de, küçük burjuvadan kentli ve içine saklı genç adamı da, mapushanelerin vesvese kumkuması, hem duyarlı, hem lumpenliğe meyyal "saftirik" tutuklularından birini de su içer gibi oynayıp geçmiştir. Ayşegül Yüksel: Tiyatro toplu bir sanattır biliyoruz bir yapımın üstünlüğü bütünün kusursuz olmasıyla ilintilidir. Ama Erkan Yücel, Erkan Yücel oynuyorsa ben bu oyunu görmeliyim dedirten sanatçılardan biriydi. O çok özel çok farklı biriydi. Nur Sürer: Türk sinemasının, Türk sahne sanatının bir Charlie Chaplin'i olduğunu düşünmüşümdür hep. Gerçekten olduğu yere ışığını beraber taşıyan bir insandı. Sinan Bengier: Erkan sahnede korkunç keyfini çıkartırdı oynamanın, kendisi için oynardı, karşısındakine oynardı, kuliste sıra bekleyene oynardı, aynı zamanda seyirciye oynardı. Vücudunu olağan üstü derecede güzel kullanan bir oyuncuydu... Ferhan Şensoy: Kimi oyuncular kimi rollerı oynayabilirler ama her rolü oynayamazlar. Erkan Yücel bütün rolleri oynayabilecek kadar yumuşak, çok özel bir oyuncuydu. Halil Ergün: Tiyatro dünyasının az bulunur oyunculuğunu taşıyan bir kişilikti o. Hep önde gitmiştir. Yani onun yaptığı birilerine göre çılgınlık birilerine göre kendini feda ediş, birilerine göre ağır fatura ödemesi gerekligereksiz tartışma noktası ötesinde herkesin birleştiği bir şey vardı ki o çok iyi bir oyuncuydu. "Müthişti... Sahnede onu izlemeye doyamazdık, çok kıskanırdık... O bir dünya sanatçısıydı." Ölümünün 20. yılında tanıyanlar Erkan Yücel'i böyle anlatıyorlar. . 4 tutumadığımız anılardan gerçekten olağan üstü bir Erkan Yücel fotoğrafı çıktı karşımıza. Hamurunda doğuştan oyunculuk mayası olan Erkan Yücel, daha çocuk yaşlarda tiyatroyu, sahneyi, orada sahnelenen oyunları, oyuncuları merak ediyordu. Gazetecilerin tiyatrolara bedava girdiğini öğrenince gündüz satamadığı iade gazeteleri koltuğunun altına sıkıştırdığı gibi Küçük Sahne'nin yolunu tuttu. Kuyruğa girdi. Içeri girme sırası kendisine geldiğinde, kapıdaki görevli bilet sorunca kendinden emin, "ben gazeteciyim ağabey" dedi, gazetelerini göstererek. Bu küçük yanlış anlamaya gülen görevliler, tiyatro sevdalısı gencin hevesini kırmazlar ve balkonun arkasından oyunu izlemesine izin verdiler. Çağdaş Nasrettin Hoca Erkan Yücel, sınırlarla tanımlanamayacak bir dünya sanatçısıydı fakat dünya çapında tanınmasını sağlayacak işler yapması hep engellendi. San Remo ve Antalya Film Festivalleri'nde aldığı "En iyi erkek oyuncu" ödülleri görmezden gelindi. Yapımcılar politik görüşlerinden dolayı filmlerinde oynatmadılar. Erden Kıral'ın yurtdışında çekilen "Ayna" filminde ise yasaklı olduğu ve pasaport alamadığı için oynayamadı. AliÖzgentürk'ün "At" filmineise çeşitli nedenlerle katılamadı. Kendisiyle ilgili büyük hayalleri vardı. Dünya çapında işler yapmaktan, sinemada ve tiyatroda büyük işlere imza atmaktan söz ediyordu. Son röportajlarından birinde "Nedense oynadığım her filmin başına birşcyler geldiğinden izleme olanağı olmuyor" demişti "Endişe yasaklandı, Yorgun Savaşçı yakıldı, bakalım çekiminc başlanacak 'Kanlı Düğün'ün başına neler gelecek"? Film, aslındaLorca'nın "Kanlı Düğün"ünden uyarlanan "Sevda"ydı. Çekimleriçin gittiği Kuşadası'nda, trafik kazasında, 9 Eylül'dc öldü. • \ *
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle