Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
28 AĞUSTOS 2005 / SAYI1014 GELECEGIN KENTIISTANBUL Değişim, hareket ve kaos... tstanbul'u tanımlayan bu üç sıfat, 16 Eylül'de başlayacak 9. İstanbul Bienali'nin en büyük kozu. Küratörler, Vasıf Kortun ve Charles Esche, "Değişik kimliklerin birbirleriyle ilişkiye girdiği bu dinamik kent, Batı'ya örnek olmalı" diyorlar. Bu işin karanlık gelecek tarafı. Bütün bunların dışında kurulan bir gelecek hayali de var. C. Esche: Batı Avrupa'nın, içine korku salınmış bir bölgesinden geliyorum. Ingilizce'de korku ve donukluk sözlerinin birbirleriyle bağlantısı vardır. Batı Avrupa'nın Istanbul'dan öğrenmesi gereken şey de burada gızli. Çünkü oradaki ınsanlar donmuş durumda. Burada ise her an geçici ve çözüm üretici şeyler yapılıyor. Sürekli bir değişim, hareketlilik ve deneme yanılma durumu var. Bienaller açısından bakacak olursak, tstanbul nasıl bir konumda bugün? C. Esche: İstanbul Bienali, belli başlı diğer bıenallere göre en yoksul bienal. Oysa bu tür etkinlikler, yapıldığı kenti, ülkeyi tanıtmak açısından önemli bir araç. Dolayısıyla devletten ve kummlardan ciddi destek alıyor. Bu Islanbul için maalesef geçerli değil. V. Kortun: Bir kere bienal o günden bugüne ciddi bir uluslararası etkinliğe dönüşerek dünyadaki en önemli 5 bienal arasına girdi. Ama diğer yandan dünyada genel anlamda bir bienal yorgunluğu var. BıenaUerin, seçilen sanatçıların birbirine benzemesi söz konusu. Bu yüzden Lstanbul bıenalinin de kendini her sef erinde yenıden kurgulaması lazım. Bienalin kente nasıl baktığı, hangi soruları sorduğu, kenti nası] eleştirdiği çok önemli. Bunlar önceki sergılerde eksikti. Sizin kurgunuz nasıl bir kurgu? C. Esche: Sergı, tstanbul'u olduğu kadar, "istanbul olmayan"ı da işaret ediyor. Çünkü içerden dışanya katlanan bir yapı kurmaya çahşıyoruz. Istanbul'a bakmaktan çok, benzer yosjunluktaki kentlerden yansımalara yer 1 veriyoruz. Burilar, Istanbul'u daha iyi ' görmek ve kavramak için önemli. V. Kortun: îstanbul'un albenisi, kaosu, enerjisi kimi zaman çok çabuk ve düz cevaplar verme tchlikesıni yaşatıyor. Bu da en basit anlamda doğubatı meselesinde tıkanıyor. Oysa İstanbul uzerinden yapılan bu tespit, gündelik hayatımız için yetersiz bir açıklama. Onun için sanatçılar burada hem uzun süreçlerde kaldılar hem de genel cevaplar aramaktan uzak durmaya çalış >« tıJar. Başka riiriii, bizim gbrmeâiğiımz bir sürü detayı yakalamaları mümkün olmazdı. • Bienal mekânları ienalde, "Istanbul" başlığı altında 53 uluslararası sanatçı ve sanatçı grubunun projeleri sergilenecek. Bienal, daha önceki senelerden farklı olarak, tarihi mekânlar yerine Galata bölgesini kullanacak. Bunlar, Şişhane'deki Deniz Palas, Bankalar Caddesi'ndeki eski Garanti Bankası binası, Tophane'deki Tütün Deposu, Tiinel'deki Bilsar binası, Tophane'deki Antrepo no. 5, tstiklal Caddesi'ndeki Platform Garanti Güncel Sanat Merkezı ile Garibaldi Binası'ndan oluşuyor. Özlem Altunok B ienallerin en önemli özelliklerinden biri de, herkes bilir ki, yapıldığı kentin dinamiğinden aldığı güçtür. 9. Uluslararası îstanbul Bienali'nin de bu yılki teması "İstanbul". 16 Eylül30 Ekim tarihleri arasında yapılacak bıenalin küratörleri Charles Esche ve Vasıf Kortun da, "Bu serginin şansı kentin kendisi" diyorlar. Iki küratörle son zamanlarda Irak Dünya Mahkemesi, Nato Zirvesı, Mimarlık Kongresi gibi önemli buluşmalara ev sahipliği yapan Istanbul'un yüklendiklerini ve tabii ki bienali konuştuk. Bienalin temasını belirlerken neleri dikkate aldınız? Charles Esche: Bienaller genel anlamda bir tür ertelenmişliği yakalamakla başladı ve dünyayla senkronizasyon devri yaşadı. Ama bienallerin böyle bir ihtiyacı ya da mecburiyeti yok artık. Biz, dünyadan buraya güncel bir metni getirmek değil, metni buradan dünyaya çevirmek istiyoruz. Bu anlamda her bienalin kendı ekolojisini yaratması, kendini farklılaştırması gerekiyor. İstanbul Bıenali'nin şansı kentin kendisi. Vasıf Kortun: Bu nokta, serginin çok temel bir özelliğiydi, bu aynı zamanda serginin mekânlarını, yayın politikasını bir sürece çevırmemizi sağlayan operasyondu. Sergiyi kısaca Istanbul'a bir bakış olarak yorumlayabiliriz. B. MfffRl Sishane Denız Palas. tstanbul için "Kentin kavramsal karşılığı gelecek" demiştiniz. Nasıl bir gelecek vaat ediyor tstanbul? C. Esche: Bugun insanlık benzerlik değil, farklılaşmalar üzerine gidiyor. Artık tek bir gelecek değil, çeşitli gelecekler var. Gelecek önde Amerikan lokomotifinin gittiği, arkasında dünyanın diğer vagonlannın olduğu bir yapı da değil. Küreselleşmenin optimist bir tarafı varsa, o da ulusal kimlikler yerine, değişik kimlikleri bir araya getirerek birbirleriyle bağlantı kurmalarını sağlamast. Bu anlamda İstanbul da böyle bir gelecek vaat ediyor. V. Kortun: Istanbul'un geleceğin kenti olduğu vazgeçilmez bir gerçek ve bu, şu anda işleniyor. Kent, sadece turizm ve keyif endüstrisi şehri olarak biçimlendirilıyor ve kente "sahip olanlarla" olmayanlar arasında duvar çekilerek bölünmeye çalışılıyor. Çünkii Istanbul'un sunacakları konusunda paylaşuncı olmak istemiyorlar. Mesela Pera, Fransız Sokağı gibi yatırımlar pek çok şeyi gizliyor ve dışında bırakıyor. Esche ve Kortun, kenti daha iyi kavrayabilmek için "İstanbul olmayan"a da bakmak gerektiğini düşünüyorlar. İçerde ve dışarda bienal ulgar kökenli sanatçı Daniel Bozhkov, bienale "Eau d'Ernest" isimli projesiyle katılıyor. Bozhkov'un bir parfüm firması ve medya şirketiyle işbirliğinde ürettiği "Eau d'Ernest"in esin kaynağı ise 1922'de savaş muhabiri olarak Istanbul'a gelen ünlü yazar Ernest Hemingway. Parfüm için Bozhkov özel bir şişe de tasarlıyor. Dileyen sanatseverler, İstanbul Bienali için sadece 1000 şişe olarak üretilecek "Eau d'Ernest"i satın alabilecekler. Italyan mimar grubu Gruppo A12 ise bienalin sergi mekânlarına mimari müdahalelerde bulunacak. Sergi mekânlarının cephelerini özel "bienal rengi" ile işaretleyecek olan topluluk, bienal mekânları arasında görsel ve kavramsal bir bağ kuracak. Michael Blum, "Safiye Behar'ın Evi" başlıklı projede yarattığı Safiye karakteri aracılığıyla izleyicilerin Türkiye tarihinin kuruluş dönemıne farklı bir gözle bakmasını amaçlıyor. Blum'un bu kurgusal karakteri, ondan kalan tüm eşyalarla beraber sergiJenecek. Ingiliz sanatçı Cerith Wyn Ewans ise "Cleave 03" isimli çalışmasında Divan edebiyatının kadın şairlerinden Mihri Hatun'dan seçtiği bir şiiri mors alfabesinde kodlayarak, dev bir lazer ışığı aracılığıyla gökyüzüne yansıtacak. Bu ilgınç çalışma, geceleri Karaköy bölgesinden izlenebilecek. Sıradan insanın gerçeği... B P hil Collins, 35 yaşında Britanyalı bir sanatçı. Fotoğraf ve videoyla ilgileniyor, malzemesi ise sıradan insanlar. Bugüne kadar Ramallah, Belfast, Bağdat, Kosova, San Sebastian, Bogota gibi pek çok kentte çalışmalar yapmış. İstanbul Bienali için hazırladığı projelerinden "Dünya Dinlemiyor", Ingiliz müzik grubu The Smiths'in buralı hayranlannı karaoke aracılığıyla bir araya getirerek şarkı söyletmek. Diğeri ise Türkiye'deki "reality show"ların "kahramanlan"yla buluşmak. Collins, her iki çalışmasında da izleyiciyi sıradan insanın sürprizleriyle buluşturmaya çalıştığını söylüyor. Projelerinizin çıkış noktası nedir? Aslolarak insanlarla ilgileniyorum ve sanatın potansiyelinin insanları bir araya getirmekte yattığına inanıyorum. Fotoğraf ve videonun da insanları bir araya getirmek ve kendilerini ifade etmelerini sağlamak için önemli bir rolü var. Projelerimde insanların açıklığını, şeffaflığını yakalamaya çalışıyorum. Bu proje için Kolombiya'yı seçmişsiniz. Diğer işleriniz için Ramallah, Bağdat ya da Belfast'ı. Neden? Çunkü ilgınç ülkeler. Herkes için öyle olması gerekmiyor mu? Işlerim gündemle paralel. Televizyonda gördüklerime inanmadığım için yaşananlan anlamak için oraya gidiyor ve bunları işlerime yansıtıyorum. Belgesel kamerası bu anlamda hassas bir göze sahip, her şeyi size açıkça aktarıyor. Gözün kaçırdıklarını, dramatik olayları bu kameralar sayesinde yakalıyoruz. Medya canavarına karşı şeytani bir plan bu... Çünkü BBC'de haberlerı izlediğinizde tngıltere devletinın politikasını görürsünüz. Her kanal kendince bir şeyleri savunur. Sonuçta ' ^• hiçbirimizin orada olanlara dair temiz bir görüşü yok. Istanbul'a bu iki projeyle gelmenizin sebebi ne? iki proje de modernizmi adres alıyor. tlk proje müzik üzerine, müzikteki alt kültürlerle tlgili. Ikinci projeyse medya fenomenleriyle, yani reality show'larla... Türkiye'deki reality show'ların diğerlerinden farkı ne? Türkiye'ye önceki gelışımde şu "GelinKaynana" programları en büyük haberdi. Ben de günde en az altı saat TV izliyorum, bunun içinde "Big Brother", evlerin güzelleştirildiği programlar, estetik operasyonları da var. Bu sıradan insanların kamera karşısında yaşadıkları değişimin onların hayatını hangi yönde etkilediğini anlamaya çalışıyorum. Bu değişimi bir avantaj olarak kullanabiliyorlar mı, tam tersi kandırılıyorlar mı? Kimleri seçtiniz bu proje için? Mesela Semra Hanım var mı? Hayır, yok. Özellikle ünlü olmuş kişilerin peşinde değilim. "Beni Baştan Yarat" programına ya da "Kadının Sesi" gibi programlara katılmış kişiler var. Tanınmış olmalarından çok, bu programlarla hayatı gerçekten etkilenmiş insanları bulmaya çalıştım. Gelelim hayranı olduğunuz The Smiths grubuna... tstanbul'daki hayranlarıyla buluşabildiniz mi? Hem de yüzlercesiyle. Şarkılarının tümünü ezbere biliyorlar. Bir Manchester'lı grubun Istanbul'da bu potansiyeli hâlâ var edebıliyor olması muhteşem. Peki, bu çalışmanın adı neden The Smiths'in "Dünya Dinlemiyor" şarkısı oldu? Çünkü karaoke demokratik bir araç. Sesi güzel, çırkin, utangaç girişken herkesi bir araya getiriyor. Ben de çekim anında çekingenlik yapacak kişiler için esprili bir söz ya da yalan söyledim. Merak etmeyin, dünya dinlemiyor!