Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 NISAN 2005 / SAYI 994 SARKİS: Bir kilometre taşı Özlem Altunok I stiklal Caddesi'nin girişinde, Akbank Kültür Sanat Merkezi'nde uzun bir mola vcrmek gerek bugünlerde. Bu 6 katlı tarihi binanın çehresi, tstanbul'a beş gündür bambaşka şeyler anlatıyor. Anlatıcısı ise 1964'ten beri yaşamını Paris'te sürdüren, yerleştirme sanatının öncülerinden Sarkis. Serginin adı: "Bir Kilometre Taşı". Binanın katlarını "dışardan bir dikişle" birbirine bağlayan sanatçı, 1 kilomctrclik Beyoğlu'nun hızına, akışına uygun bir nıekân yaratmaya çalışiyor. Sarkis, "Bir Kilometre Taşı"nı semti, binası ve binanın katları, düşündükleri, yaptıklan ve yapacaklarıyla anlatıyor: BEYOĞLU îstanbul'da beni en çok çeken yerlerden biri Beyoğlu, buranın akışı. Bu akışın yanında bir sanat eserinin dayanması çok güç. Eserin sürekli çalışması, söz söylemesi lazım. Bu kültür merkezine karşılık, Beyoğlu (kaliteSarkis'in "Bir si üzcrinde durmuyorum) hakiki, kişilikli, 1 kilometre içinde Kilometre Taşı" sel gibi akan, vitrinleri açık bir sergisl, sanat yer. Benim için enteresan olan da; mekânla sokak arasındaki merkezinin bu kontrası ortadan kaldırmaya nasıl olması çalışarak içeri girmek ve kontrası içeridc yaratmak. Sokağın gerektiğine dair gündelik haline karşılık, burabir öneri. Amacı nın da (sanat merkezi) günlük bir yaşamı olması lazım. KarakBeyoğlu'nun teri olan bir mimarinin içine, akışına, yerliliğini kaybetmesine karşılık, yaşanmışhğı enjekte ediyorum hareketine uygun ve bu, sanat merkezinin bütün bir bünye katlarını birbirine bağlıyor. oluşturmak... KÜLTÜR SANAT MERKEZİ Sergi açmak istediğim ya da bağlı olduğum yerler vardır. Bunlar haricinde sergi teklifleri dışardan gelir, yani sipariştir. AIi Akay burası için bir sergi yapmamı istediğinde, mekânı pek de sevdiğimi söyleyemem. Beni binanın mimarisinden çok, anatomisi çekti. Sadcce ilk iki katı sergi alanıydı, diğcr katlar dans atölyesi, konser salonu gibi bölümlerden oluşuyordu. Tüm bu bölümlerin birbirleriyle ilişkisi yoktu. Kolonyonist bir tarafım yok ama, bölümlerin birbirleriyle bağlarının kopmaması gerektiğini düşündüm. Bu anlamda sergi, dışandan bir dikiş gibi. BİR KİLOMETRE TAŞI Elim ağrıdığında doktor sadece elime bakıp bana ilaç veriyorsa, o doktoru dinkmem. Doktor, elimin vücudumla ilişkiSergi 28 Mayıs'a kadar AKSM'de. 0212252 35 00 sini göz önüne alırsa, inandıncı olur. Insanın içi de korkunç bir yerleştirme aslında. Ben de burada bütün katlann bir bünye oluşturmasına çalışıyorum. Bir doktor gibi o anatomiyi tamir etmek değil de, işlemeyen bu durumu esnetmeye çalışıyorum. Bu sergi, doğarken içinde yaşamak gibi olacak. Zaten sergi benim için son gün oluşacak. Elbette bu son şekli olmayacak, ama eğer böyle yaşamak isterse, bu işler onun için burada. Buradaki vücudun nasıl çalışmak isteyeceğini, hep beraber göreceğiz. Bu bina, mimari olarak antropolog Marc Auge'nin kullandığı anlamda "yok yer" gibi, kimliksizleştirilmiş eski bir bina, dışarıyla da, kendi bölümleriyle de bağı çok zayıf. Bir bünye oluştuğu, yani her katın birbirini ısıttığı, birbirinden beslendiği bir alan olursa dışarısı ile daha iyi konuşabilir. Serginin adı da bu yüzden "Bir Kilometre Taşı". Çünkü kıstaslara ihtiyacımız var. Burada 972004 yılları arasında yaptığım filmler, seanslar halinde gösterilecek. ASANSÖR MÜ, MERDİVEN Mİ? Yukarı asansörle çıktığınızda katları unutuyorsunuz. Asansörle çıkmak, televizyonda zap yapmak gibi, oysa merdivenle belleği sürekli çalıştırırsınız. Bunun için binanın merdivenlerinde de bir iş ürettım. Çaylak Sokak'ta yaşayan teyzemin ölümünden üç gün sonra, ölü evinden çekilmiş fotoğraflar... Ölü evinin o bekler durumdaki halini fotoğrafların altında ve üstünde yer alan sözcüklerle destekledim. Bazıları ilgili, bazıları ilgisiz gibi görünen, aslında kimisi kadrajın dışında kaldığı için, başka bir hayata ait durumları tanımlayan sözcükler. Bu sözcükler, birleşimler, yapıtlarımın sürekli yaşamı. Biri diğeriyle karşılaşıyorlar ve aralarında bir şey doğuyor. Yani boşluk yok. Aslında hiçbir yerde boşluk yok. GİRlŞ KATI SİNEMA Müze, bir düşünce ve aynı zamanda bir şenlik alanıdır. Şenliği giriş katındaki güvenlik kapısıyla başlatıyorum. Güvenlik kapısını gelin gibi giydirdik. Kapının önünde iki işportacı var; biri rengârenk çoraplar satıyor, diğeri florasan renkli sepetler. Benim işime ek gibi, onlarla içeri giriyorum. Içerde bilgi yerinde benim üzerime yazılmış yazılardan oluşan bir külliyat ve okuma masası var. Masanın ortasında ise gül kuruları, yine bizi dışarıya bağlıyor. Burda, sinema salonundaki mavi neonlarsa gece gündüz yanacak. Sarkis, binanın katlarını işleriyle birbirine bağlıyor. Merdivenlerdeki fotoğraflar da bunun bir örneği... Fotoğraf: UĞUR DEMtR rine, Canan Göknil'le beraber her 10 yıla bir elbise düşecek şekilde 11 çocuk giysisi hazırladık. Bu elbiseler, Potemkin Zırhlısı'ndan, 400 Darbe'ye çocuk bakışlarının yer aldığı film kareleri eşliğinde sunuluyor. 11 siyah beyaz, sert baskı fotoğrafa karşılık, bu rengârenk giysiler, belirli günlerde dans atölyesinde bale yapan çocuklar tarafından kullanılacak. 2. KAT ÇOK AMAÇLI SALON Çok amaçlı salonda serginin bu geliş gidişlerine uygun, dramatik ve şenlikli filmler gösterilecek. Mesela iki üç sene önce bir mezbahada çekilmiş bayağı sert, ama insancıl bir film izlemiştim. Daha sonra o yönetmenin dünyanın en güzel aşk filmi diyebileceğim bir başka filmini izledim. Şimdi o iki film dc burada gösterilecek. Ayrıca bu salonda sanat tarihçisi, mimar, sosyolog ve felsefecilerin konferansları olacak. 1. KAT IŞIKLI BİR GEZİNTİ Birinci kat normal bir sergi salonu; dıştan kopuk, cam yok, çünkü duvar kazanma amacı var. Umumiyetle beni dışardan kesen yerler için, pencerelerim vardır, panoları kestirir, duvarlara pencerelerimi koyarım ve böylece dışardan gece gündüz ışık gelir. Buradaki ışık meselesi ise farklı. Işıklı bir gezinüyle 20. yüzyılın panoramasını yapıyorum. Istanbul'daki 20. yüzyıl çocuk giyimleri üze 3. KAT SULUBOYA ATÖLYESİ Çocuklar ve okul benim tutkum. Baskı atölyesinde çocuklar için çalışabilecekleri bir suluboya atölyesi kurdum, adı "Su içinde Suluboya Atölyesi". Bu katta ayrıca, 8 günlük ve yoğun bir "tartışma okulu ' kurulacak. Sanatçı seçiminde ise farklı bir yönteme gidildi, seçileçek 8 genç sanatçıyı, yüksek lisansı bitirmiş öğrenciler behrleyecek. 4. KAT MÜZİK SALONU Bu bölüm cafe, okuma ve müzik dinleme bölümlerinden oluşuyor. Müzik bölümünün çağdaş teknolojiyle kurulmuş zengin arşıvinde tek bir Türk bcstecinin eseri yok, Türk müziğinin diğer musikilerle ilişkisi yok... Bu yüzden orası sergi süresi boyunca üç çağdaş besteci; Özkan Manav, Mehmet Nemutlu ve Hasan Uçarsu'nun olacak. Yaratım süreçlerini ele alan seminerler düzenleyecekler. SERGİ: BİR BILANÇO Seksenli yıllarda sanat... S ergi kavramının ve genel yönetiminin Beral Madra tarafından belirlendiği "Bir Bilanço" başhklı sergi, 31 Mayıs'a kadar Karşı Sanat Çalışmaları'nda olacak. Sergi, 80'li yıllarda görsel sanatlar alanındaki gelişmeleri, bu üretimin temellendiği siyasal, ekonomik, toplumsal, kuramsal gerçeklere doğru açılarak, modernizm ve postmodernizm olgularını irdeliyor. Sergide, Türkiye'de demokrasinin yitirildiği, şiddetin ve ekonomik krizlerin yaşandığı, iletiştm, medya ve tüketim kültürünün yerleşmeye başladığı 80'li yıllar belgeler ve yapıtlar aracılığıyla sorgulanıyor. Bölümlere ayrılan serginin başlıkları arasında Siyaset, Ekonomi, Toplum, Sanat ve Kültür Olayları, Görsel ve Nesnel Sanat Üretimi, Galcriler, Sanat Kurumları ve Koleksiyoncular, Eleştiri, Mimarlık, Sinema, Belgeseller, Konferans ve Söyleşiler gibi bölümler var. Ayşe Çetinkaya, Beral Madra, Belgesel Sinamacılar Birliği, Denizhan Ozer, Derya Bengi, Evrim Altuğ, Feyyaz Yaman, Grafikerler Meslek Kuruluşu, Müfit İşler, Özkan Taner, Vecdi Sayar'dan oluşan yönetim ekibi ve Begüm Akkoyunlu, Deniz Aygün, Elif Dastarlı, Hande Özdilim, Müfit Selçuk, Ömer Faruk Şeriroğlu, Pınar Çelik, Saliha Yavuz, Şebnem Aydın'dan oluşan araştırma ekibi tarafından düzenlenen serginin grafik ve yerleştirme tasarımı Tulya Madra'ya ait. Karşı Sanat Çalışmaları 0 212 245 15 08 İŞİN CANINA DOĞRU... Paris'te iki çalışma yerim var. Birisi, dokümanlarımın bulunduğu bellek yeri. 450 metrekarelik atölyem ise yaratma ve düşünme yen. Işlerimin kendilerini gösterdikleri, öteki işlere ışık verdikleri, benimle konuştuklan bir dinlenme yeri. 1960'lardan beri yaptığım işlerle sürekli bir yaşam içındeyim. Bunların bazıları benden uzaklaşır, bazıları yakınlaşır. Uzaklaşması benden uzaklaşması mı, yoksa dinlenmeye çekilmesi midır, bunlara dikkat ederim. Bu durum bana berraklık getiriyor mu derseniz, şimdiki duygum huzur, enerji ve hüzün getirdiğini söylüyor. Bir de bunların benden sonra nasıl yaşaması gerektiğini hissediyorum. Bütün mesele bu yolıı kapatmamak, işin canına doğru gitmek. Çünkü iş yaşamıyorsa biter. Orasının "yokmekân" olmasını istemiyorum. •